top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Zalimlerin Devri Artık Bitiyor


BismillahirRahmanirRahim

Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi.

Hulefai Resulillahi ala tahkik. Umara il müminin. Hazreti Ebu Bakr ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma allathina-takav vel-lathina hum muhsinin.Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Bütün hamdler, Evvel, Ahir, Zahir, Batin, Kadir-i Mutlak olan Allah’a mahsustur. Bütün hamdler Habibi’ni, Seyyidina Muhammed (as)’ı Beşir ve Nazır olarak, Müjde Verici ve Uyarıcı olarak gönderen Allah’a mahsustur.

Ve tüm salatü selamlar, Allah’ın Seçilmiş Elçisi’nin, Nübüvvet Mührü’nün, Arap ve Acem’in Efendisi’nin, Mahşer’in Şefaatçisi, Rehberlik Nuru Seyyidina Muhammed (as) ve Onun mübarek ehl-i beytinin ve mübarek ashabının, özellikle de Dört Hulefai Raşidin, Hz. Ebu Bekir Sıddık, Hz. Ömer el Faruk, Hz. Osman el Gani ve Hz. Ali el Murtaza ile Kıyamete dek onların izinden gidenlerin üzerine olsun.

Ey müminler! Ahir zamanın da ahirinde yaşıyoruz. İnsanların çoğu buna inansa da inanmasa da, Müslümanların çoğunluğu buna inansa da inanmasa da, bu hakikati değiştirmez. Allah (svt), bu dünyadaki hayata belli bir süre tanımıştır ve artık o sürenin sonuna geliyoruz. Bu zaman, ahir zamanın da ahiridir. Bu zaman, Ademoğlu’nun erişmiş olduğu en tehlikeli zamandır.

Ve bizler şeytan ve deccalin hakimiyetinin, zalimlerin hakimiyetinin son bulduğu zamana doğru yaklaşıyoruz inşaAllah. Peygamber Efendimiz (asvs)’ın Hadis’inin gerçekleşmesine doğru yaklaşıyoruz. Şeyhimiz, Sahibul Saif Şeyh AbdülKerim el Kıbrısi el Rabbani (ks), Hadis-i Şerif’in sözlerini bize şöyle aktarıyor:

“Benden sonra Hulefai Raşidin, Raşid Halifeler, doğru yolda giden Halifeler gelecek. Ardından Emirler gelecek,” Emevi ve Abbasi Emirleri gelmiştir. “Ardından Sultanlar gelecek.” Osmanlı Sultanları geldi. “Sultanlardan sonra yüz yıl boyunca Cebabire Devri hüküm sürecek; zalimler gelecek.”

Şimdi zalimlerin devrinde yaşıyoruz. Ancak Efendimiz (asvs), zalimlerin bir süreliğine, yalnızca yüz yıl hüküm süreceğini bildirmektedir bize. Ve o yüz yıl artık sona yaklaşıyor. Cebabire Devri kapanıyor. Ve Cebabire Devri’nin ardından Allah’ın hakimiyeti geri gelecek. Şeyh Efendi, Peygamber Efendimiz (asvs) bu hadisi aktardığında, Sahabelerin ağladığını söylüyor. Bizim için ağlıyor ve şöyle diyorlardı:

“Ya Resulullah. Tekrardan birlik olabilmeleri için devir hiçbir zaman yeniden İslam’a dönmeyecek mi?”

Efendimiz buyurdu: “Evet, torunlarımdan biri zuhur edecek. Ve o kişi Ehl-i Keramettir.”

Bunun manası, elinde olağanüstü güçler olacak demektir. Hiçbir şeyi sıradan bir şekilde yapmayacak. Kendisine verilmiş olan semavi güçlerle yanlış şeyleri ortadan kaldıracak. “O’na ulaşanlara müjdeler olsun,” demektedir. O’na tutunun, çünkü Peygamber Efendimiz (asvs)’ın sancağını taşıyacak olan O’dur. O kişi zuhur ettiğinde, üç defa, “Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allahu Ekber!” diyecek. Bu demek oluyor ki, bu dünyada normal olan her şeyin sonu gelecek.

Dünyadaki Müslümanlar kalplerinde zalimlerin vaktinin neredeyse bitmek üzere olduğunu hissediyorlar. Müminlerin kalbi açılmaya başlıyor. Ve içlerinde bir değişimin yaklaşmakta olduğunu hissediyorlar. Hilafet kokusu her tarafa yayılıyor ve insanlar uyanıp Allah’tan Sultanlarını dilemeye başlıyorlar. Şu son yüz yılda ilk defa tüm dünyadaki Müslümanların uykudan uyanıp, kaybettikleri miraslarının peşinden koştuklarını, öğrenmeye, anlamaya ve yeniden hayat vermeye çabaladıklarını görüyoruz. Müslümanlar kendi hallerine bakıyor ve, “Bizler her zaman böyle değildik,” diyorlar, “Bir şerefimiz vardı. Asaletimiz vardı. Heybetimiz vardı. Nasıl oldu da kaybettik? Nasıl geri kazanacağız?” diyorlar. Ve bu soruyu sorup incelediklerinde buldukları cevap da Hilafettir. Sultanlıktır. Allah’ın Hükmü’dür.

Yüz yılı aşkın bir süredir, Osmanlı Hilafeti kaldırıldığından beri, Müslümanlar ilk defa bu ümmetin bir Halife’ye ihtiyacı olduğunu anlıyorlar. Müslümanlar, düşmanlarının kim olduğunu yüz yıldan beri ilk defa anlıyor. Müslümanlar artık Ümmetin içinde, kendisine zehir saçan düşmanları olduğunu anlıyor. Ümmet uyanıyor. Ümmet, tarihini öğrenerek uyanıyor. Ümmet uyanıyor; çünkü tarihimizi düşmanlarımızdan; kendileri yazıp, sonra da bize öğreten düşmanlarımızdan öğrenemeyeceğimizi anlıyor. Tarihimizi, bizden nefret edenlerden öğrenemeyiz. Kendi tarihimizi, o tarihi yapanlardan öğrenmeliyiz. Eğer Peygamber Efendimiz (asvs)’ın tarihini öğrenmek istiyorsak, bunu onunla bağlantılı olanlardan öğrenmeliyiz. Sultanların tarihini öğrenmek istiyorsak, Sultanlarla bağlantısı olanlardan öğrenmeliyiz. Eğer Osmanlı tarihini öğrenmek istiyorsak, o halde bunu Osmanlılardan öğrenmeliyiz. Ve Ümmet, bugün artık o tarihi öğrenmeye, atalarımızdan bize kalan heybetli tarihlerinin farkına varmaya başlıyor. Çünkü Osmanlı sadece Türklerden ibaret değildi; o, tüm insanlık içindi. Fakat şeytanı korkudan titreten de budur.

Şeytan ve zalimler, artık vakitlerinin dolduğunu anlıyor. İşler daha da kötüye gidecek. İşler daha da çığırından çıkacak. Büyük deccal zuhur edecek. Fakat Müslümanların içindeki uyanışı, İslam ruhunun, iman ruhunun yeniden dirilişini de hissediyorlar. Ancak onlar o ruhu öldürmek istiyor. Şeytan ve zalimler, Müslümanların içine fitne salmak istiyor; çünkü biliyorlar ki Müslümanlar ne zaman güçlü olsalar, onları alaşağı etmenin yegane yolu içeriden fitne yapmaktır. Bize asla dışarıdan zarar veremezler. O yüzden şeytan, araçlarını Müslümanlardaki bu dirilişin altını oymak için kullanıyor. Çünkü Müslümanlar Halife’yi sevmeye uyanıyorlar; Sultan’ı sevmeye, Osmanlı’yı sevmeye uyanıyorlar. Şeytan illa ki onlara saldırmalı. Ve şeytan sadece düşmanlarımızı değil, Ümmete rehberlik etmesi gereken Ahir Zaman’ın sözde alimlerini, ulemasını da kullanıyor. Şeytan onları bu fitneye öncülük etmeleri için kullanıyor.

Ey Müminler! Allah (svt), şeytanın kölesi olmuş Ahir Zaman alimlerine lanet okumuştur. Peygamber Efendimiz (asvs), Hadis-i Şerifinde bildiriyor:

“Öyle bir zaman gelecektir ki İslâm'ın yalnız ismi, Kur'an'ın ise kelimeleri kalacak. Mescidleri görkemli bir şekilde döşenmiş olacak, fakat içleri hidayetten mahrum olacak. Onların alimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir; fitne onlardan çıkıp, yine onlara dönecektir.”

Elbette bazı istisnalar mevcuttur. Elbette her zaman iyi, salih alimler de olacaktır; ancak bu kişiler artık bugün istisna haline gelmiştir. Çünkü onların çoğunluğu durmadan fitne ile meşgul olmaktadır. Bir şey değilse, bir diğeri. Eğer genç değilse, yaşlı. Sıradan insanlarla ilgili değilse, eğitim için İslami Kurumun zirvesine erişmiş olanlar hakkında. Noel üzerine değilse, dövme üzerine yaparlar. Fitne onlardan başlıyor ve onlara geri dönüyor. Ve evet, yeryüzündeki en şerli insanlar onlardır.

Şeytan bu alimleri kendi işi için kullanıyor. Bu alimlerin günümüzde yaptığı şey nedir? Onlar, Müminlerin kalbine her konuda şüphe koymaya çalışıyorlar. Ancak müminler Hilafet’e uyandığı için, şimdi müminlerin içine özellikle Sultanlar ve Halifeler hakkında şüphe ekmeye çalışıyorlar. 800 yılı aşkın süre, İslam Sancağını yükseklerde taşıyanlara saldırmaya yelteniyorlar. 800 yılı aşkın süre, Efendimiz (asvs)’ın şerefini yükseklerde taşıyanlara saldırmaya yelteniyorlar. Bu şer alimler, Seyyidina Muhammed (as)’ın vazifesini devam ettirebilmek için yaşamış ve bunun için can vermiş olan Osmanlı Sultanları’na saldırmaya cüret ediyorlar.

Ey Müminler! Şunu anlayın, Osmanlı Sultanları, Resulü Kibriya (as) tarafından zikredilmişlerdir; Hadis-i Şerif’te bildiriyor:

“İstanbul’u fetheden emir ne güzel emir, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.” (Ahmed Hanbel, Müsned)

Hiç şüphe yok ki o emir, İstanbul’un Fatihi Fatih Sultan Mehmet’ti. Ve hiç şüphe yok ki, o ordu Asakir-i Mansure-i Muhammediye, rütbeleri Ulubatlı Hasan Hz. gibi kahramanlardan oluşan şanlı Osmanlı Ordusu’dur. Evet, Osmanlı Hanedanı, en iyi Emir’e ve en iyi orduya sahip olmasıyla Peygamber Efendimiz (asvs)’ın övgüsünü almıştır. Fakat şimdi şeytanı rehber edinmiş ulemanın, milyonlarca takipçisi olan ulemanın, konuştuğu kişilere göre şapka değiştirdiğini görüyoruz. Ya da hiçbir şapka, sarık giyinmeden, Fatih Sultan Mehmet Han’a karşı iğrenç bir saldırıya geçiyorlar. Yüzleri Allah’ın laneti ile çirkinleşmiş olanlar Fatih Sultan Mehmet’in adını ağızlarına almaya cüret ediyorlar.

Başı sarıklı olan bazıları ise bugün çıkıp, “Sultan Mehmet bir zalimdi,” diyorlar. Haşa! Ey müminler, bunlar ne kadar rezil sözler olsa da, neler dendiğini bilmemiz gerekiyor ki, onu batıl olarak tanımlayıp karşısında durabilelim. Bu sözde alimler, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u kurtarmakla yanlış yaptı, diyorlar. Osmanlı’nın İslam ile alakası yoktu, diyorlar. Osmanlı’nın insanlara zulmettiğini, onları alıkoyup zorla Müslüman yaptığını söylüyorlar. Dahası, İstanbul’a girdiği vakit Fatih Sultan Mehmet’in en fena suçları işlediğini söylüyorlar. Müslümanlar İstanbul’a girdikten sonra, onların üç gün boyunca yakıp yıktıklarını, yağmaladıklarını, tecavüz ettiklerini, insanları esir aldıklarını, öldürdüklerini söylemeye cüret ediyorlar. Bunları yapmaları için, Sultan’ın askerlerini teşvik ettiğini söylüyorlar. Allah’ın laneti, böyle yalanlar söyleyenlerin üzerine olsun.

Atılan yalanlar işte bunlar. Bu yalanları kafirlerin, İslam düşmanlarının, oryantalistlerin uydurduğunu anlamış bulunuyoruz. Yüzlerce yıldır aynılar. Sadece bir asır değil, bin dört yüz yılı aşkın bir süredir bu yalanları atıyorlar. Yeni bir şey değil. Fakat yeni olan, İslam kıyafetleri giyinmiş olan kurtlar; bu yalanları tekrar eden ve Halifelerine karşı nefret duymaları için bu zehri Müslümanların damarlarına zerk etmeye çalışan sözde alimlerdir. Ve bu şer alimler, Sultan’ın işlediği en büyük suçun Ayasofya’yı kiliseden Mescide çevirmek olduğunu söylüyorlar. Suçmuş bu yaptığı. Yazıklar olsun! Ve Müslümanların Ayasofya’yı yeniden Hristiyanlara teslim etmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu alim, “Bu suçtan dolayı özür dilemeliyiz,” diyor. Bu alim, Ayasofya’nın kubbesinde yeniden haç görene kadar rahat uyku uyuyamayacağını söylüyor. Milyonlarca insan takip ediyor bu kişiyi. Evet, Allah (svt), Nas Suresi’nde, şeytanların gerek cinlerden gerek insanlardan olduğunu buyurmaktadır. Bu sözleri söyleyenler, şeytandan başka bir şey değildir.

Ve işte bu alimler, bu sebeplerden dolayı Fatih Sultan Mehmet’in, Peygamber Efendimiz (asvs)’ın bahsettiği Emir olamayacağını söylüyorlar. İcma ile, mutabakat ile Fatih Sultan Mehmet’in, Hadis’i gerçekleştirme şerefine sahip olduğunu kabul etmiş olan Alimlerin ve Evliyaların tarihine karşı geliyorlar. Ahir zaman alimleri onlardan köşe bucak kaçıyor. Ancak bu şer alimlerin de Hadis’te bahsi geçmiştir. Sarıklı şer alimler, Efendimiz (asvs)’ın Hadis’inde bildirilmiştir:

“Ümmetimden yetmiş bin sarıklı alim, deccale tabi olacak.” (İmam Ahmed, Müsned)

Ey müminler! Hakkı anlayın. İstanbul’un fethi, insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir. Roma Çağı’nın sonu, İslam Hükümdarlığı’nın başlangıcıdır. İstanbul’un fethi, öyle şerefli ve izzet sahibi bir olaydır ki Allah’ın Rızası’nı kazanmıştır. Müslümanlar şehre girmeden bir gün önce, Fatih Sultan Mehmet Han savaşı durdurmuş ve tüm günü askerleriyle birlikte Allah (svt)’ya dua ederek geçirmiştir. Şehre girdikten sonra ise, Ayasofya’ya gelene kadar atını sürmüş, Ayasofya’ya vardığında ise atından inmiş ve 2 rekat Şükür Namazı kılıp, Allah (svt)’ya şükretmiştir. Ardından şehrin sakinlerine, başlarına ne geleceğini bilmeyen o insanlara baktı. Biliyorlardı ki, Avrupalı Hristiyanların harp yasalarına göre hepsi ölmüş olacaktı. Ancak Fatih Sultan, Resul-u Ekrem Efendimiz (asvs)’ın Sünnetini izledi ve şehrin sakinlerini barış içinde bıraktı. Tıpkı Mekke’nin Fethi’nde olduğu gibi, onlara şöyle dedi:

“Ayağa kalkın! Ben, Sultan Mehmet. Size ve kardeşlerinize ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren artık hayatınız ve de hürriyetiniz koruma altındadır.”

Hatta onları vergiden muaf tutarak, İstanbul sakinlerini şehirde kalmaları için teşvik de etti. Ortodoks Patriği’nin şehirde kalması ve Sultan adına Hristiyanlarla olan ilişkileri idare etmesi için ısrar etti. İşte İstanbul Fatihi’nin hakikati budur. Resulullah (as)’ın Hadis-i Şerif’inde bahsedilenin hakikati budur.

Ancak deccalin ajanlarının Osmanlı’ya yönelik saldırıları tükenmiyor. Ve bugün Türkiye’de görüyoruz ki, İslam düşmanlarının yüz yılı aşkın bir süredir Osmanlı ruhunu öldürmeye çabalamasına rağmen, Osmanlılar yeniden uyanıyor. Görüyoruz ki Türkler kendi tarihlerine uyanıyor; Osmanlı’nın yaşam biçimine duydukları tutku göğüslerinde yeniden parlamaya başlıyor. Fakat İslam düşmanları hala daha bu nuru söküp atmaya çabalıyorlar. Şimdi bazıları var ki, Türklere Osmanlı İmparatorluğu’nun pek de büyük bir imparatorluk olmadığını, küçük bir taşra imparatorluğu olduğunu söylüyorlar. “Osmanlılar ne yapmış ki? Bir medeniyet kuramamışlar. Sadece başka imparatorlukları ele geçirmiş, üzerine de bir şey inşa edememişler; öylece çürümeye bırakmışlar,” diyorlar. Ve Osmanlı’yı zayıf düşüren, Osmanlı’nın sonunu getiren şeyin de İslam olduğunu söylüyorlar. Osmanlı İslam’ı yüksekte tuttuğu için teknolojiye sahip olamadı ve Avrupa’yla yarışamadı diyorlar.

Ey kuş beyinliler! Ey deccalin köpekleri! Osmanlılar o zamanın en yüksek teknolojisine sahipti. Onlar ki, maneviyatta Arşa kadar yükselenler; onlar ki, teknolojide Semanın ilk katına roket gönderenlerdir. Avrupa bu teknolojiyi nereden aldı zannediyorsunuz? Ey köpek suratlı! Bu ancak senin kendi cahilliğini gösteriyor. Avrupa sanayi devrimini bütün Doğu’yu talan edip yağmalayarak, tecavüz ederek, yakıp yıkarak geçirdi. Nasıl zengin oldular acaba? Çünkü Doğu’daki, özellikle de Hindistan ve Çin’deki her şeyi soğurup oraya götürdüler. Kendi halklarına zalimlik yapıyorlardı. Ancak sizler, sizler sadece düşmanların köpeğisiniz; deccalin köpeklerisiniz. Hiçbir zaman bunu anlayamayacaksınız.

Bir de tekfir yapacak kadar, Fatih Sultan Mehmet’in kafir olduğunu iddia edecek kadar ileri gidiyorsun. “Fatih’in Müslümanlığı tartışılıyor,” diyorsun. Allah’ın laneti bunların üzerinedir! Peygamber Efendimiz (asvs) bildirmiştir:

“Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. Kim ona ikram ederse, ikram bulur; kim ondan nefret ederse, Allah da ondan nefret eder.”

O kişi kendi Müslümanlığına baksa daha iyi olur. Osmanlı atalarına küfreden bu kişiler şüphe yok ki Allah tarafından da nefret edilir, şerefsiz kılınırlar.

Osmanlı İmparatorluğu, bu yeryüzündeki gelmiş geçmiş en büyük imparatorluktur. Osmanlı İmparatorluğu, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarına hükmetti. Tarihte, hiçbir kırılma yaşamadan aynı hanedanlık tarafından yönetilen en uzun imparatorluktur. Osmanlılar, ayak bastıkları her toprağa adalet ve şeriat getirmişlerdi. Osmanlılar sadece Müslümanların değil, gayri-Müslimlerin de hakkını vermişlerdir. O şeytanlar, fethettikleri yerlerde kendi kültürlerini dayatmadılar diye Osmanlı’yı eleştiriyorlar. “Neden Osmanlı topraklarında yaşayanları Türkçe konuşmaları için zorlamadık?” diyorlar. Ey batının kölesi olmuş deccalin köpeği! Bilmez misin; Osmanlılar, Allah (svt)’nın her millete başka bir şeref, başka bir sır vermiş olduğunu anlamışlardı! İşte tam da bu yüzden Osmanlılar sömürgecilik yapmadılar. Dilinizi elinizden almadılar. Dininizi elinizden almadılar. Şerefinizi elinizden almadılar. Kültürünüzü elinizden almadılar. Kimliğinizi elinizden almadılar. Ve kesinlikle servetinizi elinizden almadılar. Bilmez misin; Osmanlılar, Allah’ın şu Sözlerini şereflendiriyorlardı:

BismillahirRahmanirRahim

Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir (Alîm’dir), hakkıyla haberdar olandır (Habîr’dir). (49/Hucurât:13)

Sadakallahül Azim.

Evet, Osmanlılar Allah nezdinde her milletin bir sırra sahip olduğunu bilmişler ve o sırrı büyütüp açmaya koşmuşlardı. Onlar bir İslam İmparatorluğu’ydu. Onlar, Ehl-i Beyt ile şeref duymuştu. Onlar bir Tasavvuf İmparatorluğu’ydu. Onlar Evliya İmparatorluğu’ydu. Osmanlılar, Resul-i Ekrem Efendimiz (asvs)’ın varisleriydi. Osmanlı Sultanları’nın hepsi birer Allah Dostu’ydu ve her birinin Şeyhi vardı. Nasıl olur da bazı şerefsizler çıkıp, İstanbul kapısında askerlerine, “Evlatlarım! Allah’ın rızası için ölmeye hazırım. Şehadet arzusuyla yanıp tutuşan kim varsa, beni takip etsin,” diyen Fatih Sultan Mehmet Han’ın imanını sorgulamaya cüret edebiliyor? Bu beş para etmez şahıs, kuşkusuz, “Yakarım Bağdat’ı, yakarım İstanbul’u, yüzünde bir tebessüm için,” sözleriyle Sultan’ın yazmış olduğu şiiri de okumamıştır.

Müminler! Uyanın! Uyanın! Kendi tarihinizin farkına varın! İslam’ın ihtişamının farkına varın! Bizden önce göçmüş olan Allah kullarından miras aldığımız hazinelere uyanın! Bizi bekleyen vazifeye uyanın! Evet, köpekler havlamaya devam edecekler, onların işi bu. Ancak Şeyhimizin söylediği gibi, kervan yürümeye devam edecek.

Ey Müminler! Yaklaşan müjdelerin farkına varın ve gelen güzel günlerin bir parçası olmaya koşun.

Sultanul Evliya Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el Hakkani (ks) buyuruyor: “Osmanlı sancağı kaldırılacak. Hiç kimse bunun önüne geçemez. Bitti. Her şeyin bir başı ve bir de sonu vardır. Bu imansız dönemin sonu gelmeli. İslam’ın zafer sancağı, Osmanlıların sancakları geri gelecek. Bundan hiç şüphe yoktur.

MaşaAllah la kuvvete illa billahil aliyyil azın. Selamun kavlen min Rabbin rahim. (36:58) Osmanlılar yeniden ortaya çıkacak.”

Uyanmalı ve Allah yolunda koşmalıyız. Bu ahir zamanın da ahirinde Allah yolunda çaba sarf etmeliyiz ki, Semaların Rabbi’ni memnun edebilelim. Şeyhimiz Sahibul Saif, “Allah yolunda yarışın,” diyor. Yarışın. Yarış, hayırlı amellerdedir. Birbirinizle hayırlı amellerde yarışın. Bu kabul edilir. Ve enerjinizin nerede bittiğini bilin. Eğer İslam için koşturuyor, eğer o kişiyle yarıştığını biliyorsan ve eğer enerjin bitiyorsa, sendeki kuvveti kendinden o kişiye aktarabilmelisin. “Benim zamanımın sonu geldi. Artık sen taşımalısın,” deyin ve bırakın o kişi taşısın. O vakit Allah ve Peygamberi (asvs)’ın sevdiklerinden olursun.

Adem Aleyhisselam’dan Peygamber Efendimiz (asvs)’a kadar tarihte bunun hep böyle olduğunu görüyoruz. Efendimiz (asvs)’dan sonra, Selçuklu İmparatorluğu’ndan Osmanlı’ya kadar tüm tarih boyunca bunu açıkça görüyoruz. Biz Osmanlıyız, pek şanlıyız! Allah bizi bununla şereflendirmiş. Birçokları bugün bu şerefi bıraktı. Birçok kişi de Osmanlı’ya saldırıyor. Her yerden saldırabilirler. Hiç fark etmez. Allah onları yüceltmiş; onlar yücedirler. Ve bizler de onları yüceltmekten şeref duyuyoruz; yüceltmeye de devam edeceğiz. Biz bir işe yaramayız; bunu biliyoruz. Bizim için onların yapmış olduğu şeyleri yapmak imkansız. Fakat en azından, “Ya Rabbi,” diyoruz, “biz onları seviyoruz. Onların yapmış olduklarını seviyoruz, çünkü ne yaptılarsa Sen’in ve Peygamberinin hürmetine yaptılar.” Eğer bunu baş tacı edersek, Allah da bizi baş tacı eder. Eğer bırakırsak, kendi kendimizi alçaltmış oluruz. Tarih boyunca, bireylerden topluluklara, insanlardan milletlere baktığımızda, ne zaman Allah’ın emirlerini yerine getirseler, Allah’ın da onları yükselttiğini görüyoruz. Bıraktıkları anda ise, onlardan alıp bir başka millete vermiştir.

“Bunu yüksekte tutmak için adayız ya Rabbi! Kendi gücümüzü biliyoruz, bizim bir gücümüz yok. Bizler aciz, çok aciz kullarınız. Sen’den yardım diliyoruz. Eğer yardım Sen’den gelirse, ancak o zaman güçlü kullarından olabiliriz. Bizi Sırat-i Müstakim’den ayırma,” diyerek adaylığımızı koymalıyız.

Ya Rabbi! Senin yardımını diliyoruz. Senden medet diliyoruz.

Resulullah (as)’ı ve Onun Eshab-ı Kiram’ına ve Ehl-i Beyt’ine hürmet ettiğimize, onları baş tacı ettiğimize şahit ol ya Rabbi!

Şanlı Osmanlılara hürmet ettiğimize, onları baş tacı ettiğimize ve onların yolunda yaşamaya çalıştığımıza şahit ol ya Rabbi!

Ya Rabbi! Bu Cebabire Devri’nin sonu gelsin; Mehdi Aleyhisselam’ın zuhuru gerçekleşsin ya Rabbi!

Ya Rabbi! O günlere ulaşmayı ve onunla birlikte olmayı nasib eyle.

Amin.

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi Cuma Hutbesi

Osmanlı Dergahı, New York

18 RabiülAhir 1439

5 Ocak 2018

Hutbenin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

1.326 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page