top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Hakiki Peygamber


BismillahirRahmanirRahim

Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.

Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi. Hulefai Resulillahi ala tahkik. Umara il müminin. Hazreti Ebu Bakr ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma allathina-takav vel-lathina hum muhsinin. Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Bütün hamdler Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

BismillahirRahmanirRahim

“Rahmân, Arş’a kurulmuştur. Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur. Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da. Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur.” (20/Tâhâ:5-8)

SadakallahülAzim

Ve tüm salatü selamlar Seyyidina Muhammed (sav)’in üzerine olsun. Bildirmiştir ki, ““Hürmetinden dolayı kim bana bir salât okursa, Allah Azze ve Celle, okuduğu bu salât-ı şerifenin lafzından bir melek yaratır. Meleğin bir kanadı doğuda, diğer kanadı batıda, iki ayağı yedi kat yerin altında, boynu ise arş-ı âlâya kadar yükselir.

Allah Teâla bu meleğe şöyle der:

‘Bu kulum Resulüme salât okuduğu gibi, sen de onun günahları için af dile.’ Ve o melek, kıyamete kadar o kul için Allah’tan tövbe istiğfar ister.” (Delailü’l Hayrat)

Allah’ım! Ruhlar arasında Hz. Muhammed’in ruhuna, cesetler arasında Hz. Muhammed’in cesedine, durak yerleri arasında onun durduğu makamlara, meşhedler (cesetlerin bulunduğu yerler arasındaki), (mübarek cesedinin metfun bulunduğu) meşhedine, zikredilince zikrine, tarafımızdan nebimiz Muhammed’e salat eyle. Allah’ım! Zikredildiği şekilde yüce zatının selamını rahmet ve bereketlerini tarafımızdan ona ulaştır. Allah’ın Selamı ve Rahmeti Efendimiz’in üzerine olsun. (Delailü’l Hayrat)

Ve tüm salatü selamlar onun asil âli ve mübarek ashabı ile bilhassa Dört Hulefai Raşidin, Hz. Abu bekir Sıddık, Hz. Ömer el faruk, Hz. Osman el Gani ve Hz. Ali el Murtaza ile Kıyamet’e dek onları izleyenlerin üzerine olsun.

Ey Müminler! Bütün hamdüsenalar Allah’adır. Peygamber Efendimiz (sav)’in mübarek Mevlidi’ne, bu dünyaya gönderilmiş olduğu geceye yaklaşmaktayız. Müminler, Allah (svt)’nın Yunus Suresi’nde buyurmuş olduklarını izleyecekler:

BismillahirRahmanirRahim

“De ki: “Ancak Allah’ın lütuf ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.” (10/Yûnus:58)

Sadakallahül Azim.

Müminler Eshab-ı Kiram’ın sünnetini izleyecekler. Bir keresinde Peygamber Efendimiz (asvs) Sahabelerinin bulunduğu bir meclise gelip onlara, “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Sahabeler cevap verdi:

“Allah’a ibadet etmek ve bize Diniyle yol gösterip, Seninle rahmet bağışladığı için O’na hamd etmek için toplanmış bulunuyoruz.”

Efendimiz (asvs) sordu: “Vallahi, gerçekten tek sebebi bu mudur?”

Onlar da cevap verdi: “Vallahi, başka bir sebep için bir araya gelmedik.”

Bunun üzerine Efendimiz (asvs) şöyle der, “Sizden yemin etmenizi şüpheye düştüğüm için değil, Cebrail’in bana gelip Allah Azze ve Celle’nin, meleklerine sizi övdüğünü söylemesi üzerine istedim.” (Nesai, 49:5428)

Ve bu sünnet Evliya, Ulema ve Salihlerle, bize kadar 1400 yıl boyunca taşınmıştır. İnşaAllah, müminler olarak bizler de Allah ve Peygamberimiz (sav)’e şükürde durma sünnetini yerine getireceğiz. Ve bu sünnetin bir parçası da, Peygamber Efendimiz (sav)’in doğumunu anıp şükretmektir, onun doğumunu çevreleyen hadiseleri anmaktır. İmam Şeref-i Din el Busirî (ks), Kaside-i Bürde’de, bu hadiseleri şöyle naklediyor:

Doğuşu açıklar bize her yönden O’nun pak mayasını

Başlangıcı da iyi O’nun, sonu da.

O doğum günü ki, Pers artık sona geldiğinin farkına vardı

Kendisine yaklaşan ceza ve cehennem âzabı ile uyarıldı.

O gece çatladı, Kisra’nın duvarları yarılıp parça parça oldu

Bir daha asla toparlanmamak üzere ordusu darmadağın oldu...

Onun nuru her tarafa yayılıyor, cinler çığlıklar atıyor,

Ve Hak bu nur ile beraber zahir oluyordu.

Kafirler kör oldu, sağır oldu, felç oldu, muştuları duymadı,

Ne bir haber aldılar ne de ihtar eden yıldırımları gördüler.

Kahinler bile insanlara gidip haberini verdiler:

“Bundan sonra o eğri dinimiz belini doğrultup ayağa kalkamaz” dediler.

O anda, yeryüzünde putlar bir bir yıkılıyordu

Aynı anda şahit olundu, ufukta yıldızlar bir bir kayıyordu.

Öyle ki, şeytanlar Vahiy Yolu’ndan çekilip gidiyordu.

(Kaside-i Bürde, 4. Kısım)

Bütün bu alametler neye işaret ediyor? Neden İmam-ı Busri Hz. Kaside-i Bürde’de böylesine bu alametlerden bahsediyor? Akıllı kişi oturup düşünmeli. Sadece kendi ufak sorunlarımız, kendi küçük hayatlarımız, kendi ailelerimiz, kendi işimiz hakkında düşünmemeliyiz. Peygamber Efendimiz (sav) hakkında, Efendimiz (asvs)’ın azameti hakkında düşünüp tefekkür etmeliyiz. Mevlid budur. Mevlid bunun içindir. Anlamak ve Allah’a şükretmek içindir. Peygamberimizi daha iyi anlayabilmek, onunla daha fazla bağlantı kurabilmek ve Peygamberimize duyduğumuz sevgiyle, Peygamberimize duyduğumuz korkuyla, Onun daha fazla hizmetinde durabilmemiz içindir. Mevlid, sadece Kasideler okuyup yemek yemek değildir. Mevlid, bizi daha fazla gaflete sokmak için değildir. Mevlid, Resulullah (sav)’in hakikatine uyanmak ve o uyanışla birlikte, bu ümmetin bir bireyi olarak vazifemizin, taşıdığımız sorumluluğun farkına varmak içindir.

Efendimiz (asvs)’ın doğumundan önceki bu işaretlerin anlamı ne? Kisra saraylarının parça parça olması, Pers ordularının dağılması, şeytanların çığlık atması, putların yıkılması ve Resul-i Ekrem Efendimiz (sav)’in nurunun yeryüzüne yayılması ne anlama geliyor? Bu, Peygamber Efendimiz (sav)’in bütün putları yıkmaya geldiğini gösteriyor. Peygamber Efendimiz (sav)’in, bu Dünyanın ve Ahiretin Padişahı olmaya geldiğini gösteriyor. Peygamber Efendimiz (sav)’in heybet ve azametini gösteriyor. Günümüz Müslümanları Peygamber Efendimiz (sav)’in şahsiyetinin bu kısımlarını silip atmaya çalışıyorlar. Onu bir general olarak göstermek istemiyorlar. Onu bir hükümdar olarak göstermek istemiyorlar. Onu yetki ve yüksek güç sahibi olarak göstermek istemiyorlar. Onu, estağfurullah, silik, zayıf, gariban biri gibi göstermeye çalışıyorlar. “Bakın,” diyorlar, “kendi kıyafetlerini kendisi dikerdi. Kendi ayakkabılarını kendisi tamir ederdi. Ev işleri yapardı.” Evet, Peygamberimiz (sav) bütün bunları yaptı.

Ancak aynı zamanda bir hükümet de kurdu. Aynı zamanda bir ordu da yönetti. Devlet adamlığı da yaptı. Aynı zamanda İslam’ı bütün Arap Yarımadası’na yayıp buralarda hükmetti. Aynı zamanda doğunun ve batının krallarıyla diyaloga girdi. Aynı zamanda Cebrail Aleyhisselam ile Cennetlere yükseldi. Aynı zamanda Allah (svt)’nın İlahi Huzuru’na, Cebrail Aleyhisselam’ın bile kanatlarının tutuştuğu o Meydana çıktı. Her açıdan İnsan-ı Kamildi. Abdullah bin Ömer Hz., anlatıyor:

"Ben hayatımda Rasûlullah kadar cesur, onun kadar cömert, onun kadar yiğit, onun kadar aydınlık yüzlü ve güzel birini görmedim." (Dârimî)

Huneyn Gazvesi esnasında, müminler korku duymaya ve düşmanlar etraflarını sarmaya başladığında, Peygamber Efendimiz (sav), atından inip, düşmanın yüzüne karşı yüksek sesle insanlara şöyle seslenmişti:

“Ben peygamberim! Yalan yok! ben Abdul Muttalib’in oğluyum, yalan yok!” (Buhari)

Öyle bir komuta ediyor, etrafındakiler tarafından öylesine bir hürmet görüyordu ki, düşmanları bile hayrete kapılmış, yüzüne bakamaz olmuşlardı. Hudeybiye Anlaşması’nın maddeleri için kendisiyle müzakerede bulunmaya gelen kafirlerden biri, Kureyş’e geri döndüğünde şöyle demişti:

"Ey insanlar! Vallahi ben muhtelif kralların huzuruna çıktım. Kayser'in, Kisra'nin, Necaşi'nin yanlarına girdim. Vallahi, Muhammed (ssav)'in ashabının, kendisine gösterdiği saygıya, hiç bir kralın ashabında rastlamadım. Vallahi, tükürecek olsa mutlaka onlardan biri eliyle yakalıyor, bunu alıp yüzlerine üzerlerine sürüyorlar. Bir şey emretse hemen yerine getiriliyordu. Abdest alsa, abdest suyundan alabilmek için birbirleriyle yarışıyorlar. Konuşsalar onun yanında seslerini kısıyorlar. Ona hürmeten dikkatle yüzüne bakmıyorlar." (Buhari)

Birini yanına çağırsa, Ebu Zer Hz.’nin (ra) dediği gibi, “Ya Resulullah, emrindeyiz. Buyur, emrindeyiz,” diye cevap verirlerdi. Kalın kafalı insanlar bunu Ebu Zer Hz.’den duysalardı, şirk işlediğini söylerlerdi. Çünkü aslında, “Lebbeyk, emrindeyim, Lebbeyk,” demektedir.

Ölümün sınırına geldiklerinde onu hatırlayıp, onu müdafaa etmiş, onu sena etmişlerdi. Kafirler Zeyd bin Desinne’yi katletmek üzereydiler ve o sırada henüz daha Müslüman olmayan Ebu Süfyan şöyle söylemişti:

“Ey Zeyd, Allah’ını seversen doğru söyle! Şimdi burada senin yerine Muhammed bulunup da, onun boynunu vurmamızı, sen de ailenin yanında olmayı istemez miydin?” Hz. Zeyd cevap verdi:

“Vallahi, Peygamberimiz (sav)’e bir dikenin bile dahi battığını bilirsem, ailemle birlikte olup rahatça oturamam.

Bunun üzerine Ebu Süfyan, “Ben insanlar içinde, Muhammed’in Ashâbının, Muhammed’i sevdikleri kadar, hiç kimsenin hiçbir kimseyi sevdiğini görmedim,” dedi.

İşte Peygamber Efendimiz (sav)’in ahlakı. İşte Ashabının teslimiyeti. Şimdi Müslümanlar, “Neden böyle zayıf düştük?” diye soruyorlar. Zayıf düştük, çünkü artık sevmiyoruz. Zayıf düştük çünkü korkuyoruz. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) heybet ve azametini unuttuk. Ve bu daha önce tarihimizde hiç bir zaman yaşanmamıştı. Bu son 100 yıl içinde çıkan bir şey. Bizden önceki Müslümanlar Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetini anlamışlardı. Heybet, azamet ve kudretin sünnetini anlamışlardı, çünkü Hilafet’e inanıyorlardı. Çünkü emirlere, sultanlara inanıyorlardı. Bir an bile ayakların baş olabileceğini düşünmemişlerdi. Bir mümin gibi yaşamanın ve bir mümin gibi dimdik durmanın sünnetini anlamışlardı.

Bugün sahip olduğumuz böyle bir İslam. Bugün zayıf, mahcup Müslümanlara dönüşmüşüz. Bu İslam tarihinde daha önce hiç yaşanmamış bir şey. Şeyhimiz bize öğretiyor, şöyle söylüyor:

“Görmüyor musunuz, Allah (svt) size sesleniyor: ‘Yeryüzünde tek bir mümin olduğu sürece, bu dini dünyaya yeniden hakim kılacak ve Nurumu tamamlayacağım.’ Bu ayeti bilmiyor musunuz? Günümüzde Müslümanlar, ‘Evet, Allah’ın bize ihtiyacı var,’ diye düşünüyor. Hayır. O’nun ne size ne de bana ihtiyacı var. O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yok.” Peki, Peygamber Efendimiz (sav)’in Sırat-ı Müstakim’de kaldıklarını söylediği fırka-i necat (kurtuluşa eren grup) hangisi?

“Benim Sünnetime ve ashabımın sünnetine sıkıca tutunanlardır.”

Ve Efendimiz (asvs)’ın sünneti, onun yaşam biçimidir. Peygamber (asvs)’ı Sünneti, Peygamberimiz (sav)’in nasıl yaşadığı, ne yediği, nasıl yediği, ne zaman yürüdüğü, nerede çalıştığı, neler giydiği, nasıl gözüktüğü, nasıl davrandığıdır. Efendimiz (asvs)’ın sünneti budur.

Ve şimdilerde de Peygamberimiz (sav)’i, sadece, “Evet, öyle. Evet,” diyen pasif biri gibi göstermeye çalışıyorlar. Efendimiz (asvs) ile ilgili birçok Hadis-i Şerif’te bazen onun gazabının haşmetinden Ashabının karşısında bile oturamadığından bahsedildiğini bilmiyor musunuz? Ve o konuşurken her şeyin titrediğinin? Böyle haşmetli bir gücü olmayan lider nasıl bir liderdir? Nasıl bir başkan, nasıl bir lider, nasıl bir ordu komutanı, nasıl bir baba olur ki, çocuklarına karşı sesini yükseltip karşılarında güçlü duramasın? Böyle olursa çocukları da sürekli, “Babam da aynı annem gibi,” deyip dururlar. Bu nasıl bir saçmalık! Evet, 21. yüzyıl insanları bu hastalığa kapılıyorlar; böyle olmuşlar çünkü, bütün dünyanın da böyle olduğunu zannediyorlar. Ey Müslümanlar! Ey Müminler! Peygamber Efendimiz (sav)’i bilip tanımalıyız. Peygamber Efendimiz (sav)’in hakikatini bilmeliyiz. Nefsimizin Efendimiz (asvs) ile ilgili zannını izleyemeyiz. Düşmanımızın Efendimiz (asvs) ile ilgili tasvirlerine bakamayız. Hayır.

Hakiki Peygamber Efendimiz (sav)’i takip etmeliyiz. Onu takip edebilmenin tek yolu da varislerini izlemektir. Büyük Şeyhimiz Sultanul Evliya Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el Hakkani (ks) bunu o kadar güzel, o kadar basit bir şekilde açıklıyor ki:

Birçok Müslüman, milyonlarcası çoktan şeytan tarafından kandırılmış. Çünkü Evliyaları izlemeyi reddediyorlar. Peygamber Efendimiz’in zamanında bu yoktu, diyorlar. Ahmaklar! O yüzden şeytan almış götürmüş onları. Sizi Evliyalara dost kılmaya çalışıyoruz. Evliyalar, Allah Dostları, Peygamber Dostlarıdır. Peygamber’e dost olanlar, Allah dostlarıdır, o yüzden Evliyalara sevgi duymanızı istiyoruz. Allah Azze ve Celle, “Benim Dostlarımla beraber olun,” diye buyurmaktadır. Evet. Çok basit.

Ey Müminler! Bu Mevlid’de uykudan uyanmalıyız. Kendimize gelmeli ve Allah’a En Sevgili Olanı birazcık daha anlamalıyız. Ve Onun hakkında, Onun sünneti, onun yolu hakkında, bu yol hakkında ve Ondan hiçbir zaman ayrı düşmemiş olanlardan gelen bu vazife hakkında öğrenmeliyiz.

Peygamber Efendimiz (sav)’i Onun dostlarından öğrenmeliyiz. Efendimiz (asvs)’ın hakikatini Ehl-i Hakk olanlardan öğrenmeliyiz.

BismillahirRahmanirRahim

“De ki: ‘Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.” (17/İsrâ:81)

SadakallahülAzim

Ey Müminler! Bu Mevlid’de Hakkın yanında olmaya, Ehl-i Hakk ile birlikte Hakkın Resulünü izlemeye dua ediyoruz. İnşaAllahu Rahman.

Amin.

Şeyh Lokman Efendi Hz

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Cuma Hutbesi

Osmanlı Dergahı, New York

10 RebiülEvvel 1440

17 Kasım 2018

Hutbenin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

552 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page