top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Umutsuzluk Şeytandan Gelir


BismillahirRahmanirRahim


Soru: En iyi bilgi deneyimlediğiniz bilgi denilmekte. Ancak bazen bir şeyi deneyimlediğimizde artık çok geç oluyor. O zaman ne kadar yanlış davranmış olduğumu görüyorum. Özellikle de diğer insanları anlamak konusunda. Böyle olunca geriye dönüp telafi etmek imkansız hale geliyor. Deneyimlemeden önce nasıl bilip anlayabiliriz ki, böylece diğer insanların hakkını yemeyelim?

Neden sınırlamalar koyuyorsun ki? “İmkansız,” diyorsun. Tamam, bitti, o kadar. Hala daha nefes alıyor musun? Hala daha yaşam nefesin var mı? Evet. O zaman hayatını idame ettirmelisin. Hizmet etmelisin, dilemelisin. Çok geç değil. Kim demiş çok geç olduğunu? Neden imkansız olduğunu söylüyorsun?

Ne soruyorsun? Deneyimlemeden önce bilmek mi? Bir kere deneyimledin mi, yeniden deneyimlemene gerek yok. Böyle bir soru, hala daha bir şeyleri anlamadığını gösteriyor.

Ateş var diyelim, küçük çocuk da gidip ateşe elini sokmak istiyor. Tamam mı? Gidip ateşe dokunuyor; sen, “Hayır,” diyorsun, öğütlüyorsun, o koşturuyor, gidip ateşe dokunuyor, eli yanıyor. Geri çekip ağlamaya başlıyor. Sence o çocuk gidip yeniden o ateşe elini sokar mı? Hayır. bir dahakine ateş gördüğünde, “Ben dersimi aldım,” der. Çocuk anlıyor; yetişkinlerse iyice aptal olmuşlar, ahmağa dönmüşler. Yakıyorlar ve işaretleri de var. Ama hala daha anlamıyorlar. Gidip bir daha kendilerini yakıyorlar, “Neden böyle yapıyorum, bilmeliydim,” diyorlar. Ben de evet, bilmeliydin, diyorum. Başımıza gelen her sıkıntının, kötü şeyin, çekilen azapların işaretini Allah bize önceden vermiyor mu sanıyorsunuz? Allak bize uyarıda bulunmayacak mı zannediyorsunuz? Herhangi bir ceza verilmeden önce, Allah zaten defalarca uyarıcılar göndermiştir. Bütün dünya ceza bulacak; uyarması gerekenler de uyarmak durumundalar. Bu bir ilimdir. Ateş düşecek yerlerden uzak durun. Nar ile dolu olan yerlerden çekilin. Nur olan yerlere yönelin. Bu bir ilimdir. Bu, size fayda verecek, sizi kurtaracak bir ilimdir.

O yüzden hiçbir zaman çok geç değildir. Neden çok geç olduğunu söylüyorsun? Şimdiden bir sınırlama koydun bile. Allah’a sınırlama koyuyorsun. Allah böyle mi diyor? Hangi Peygamber, “Böyle böyle yaptıysan artık çok geç,” demiştir? Hı? Bir şey yaptın, öleceksin, hepimiz öleceğiz; ölmeden önce hatanı telafi edebilirsin. Peki sonrasında çok mu geç? Hayır. Neden çok geç değil? Çünkü Allah her şeye bakıyor; sana şefaatçi olabilecek, yaptığın her hayırlı işe bakıyor. Belki arkanda sana duacı olan, senin için af dileyen hayırlı bir evlat bıraktın; affedildin. Hayatın son buldu, kabirdesin. Ancak birisi senin için dua ediyor, senin için af diliyor. O zaman günahların bağışlanır. Hayattayken birine hayrın dokundu. Birçok hata yaptın, çok günah işledin ancak bir yerde birilerine yardımda bulundun ve hala daha seni anıyorlar. Kabrinde o azap senin üzerinden kaldırılacak.

Yani yalnızca şeytan böyle söyler. Her şeyi drama haline getirmekten vazgeç, “Ah artık çok geç. Mümkün değil. Bilmem ne bilmem ne...” Ne bu böyle? Çabalamalıyız. Çünkü bunu söyleyen şeytan. Sadece şeytan Allah’tan ümidi keser. Sadece şeytan ümidini yitirir. Ancak onun ümidini yitirmesi de Allah’ın ona ümit vermemiş olmasından ötürü değildir. İnatçılığı yüzündendir. Allah, “Hala daha Benden af dileyebilirsin, Ben de seni bağışlarım. Ancak Benden mağfiret dilemek, en başta sana vermiş olduğum emre uymam gerektiği anlamına gelir. Gidip Adem Aleyhisselam’a secde etmelisin,” demiştir.

Şeytan ise güldü. Şeytan, “Hah! Beni böyle mi bağışlayacakmış? Ne? Bunu yapacağımı mı zannediyor? Canlıyken yapmadım, şimdi de kemiklerine, ölü kemiklerine mi secde etmemi istiyor?” diyerek Hz. Musa’nın yüzüne güldü. Şeytan budur. Çünkü şeytan, ilk önce, “Hiç ümit yok,” der. Sonra ümit filizlenmeye başladığında da geri iter. Böyle böyle insanlar bazen depresyona da giriyor. O şeytani hale kapılıp gidiyor ve kendilerine yardım ulaşsa bile geçmesine izin vermiyorlar. Çünkü o kadar çok alışmış, o hali o kadar sever olmuşlar ki, “Bu ateşi seviyorum ben, o yüzden hiçbir yardımı istemiyorum,” diyorlar, “En azından tanıdık bir şey bu ateş.”

Arif olan, minareyi görünce orada bir köy olduğunu bilir. Mümin olan, işaretleri okuyabilmelidir. Çünkü işaretler, bir gerçekliğe işaret ederler. Müminin kalbi hareket etmeli. Doğru ya da yanlış bir şey yapmadan önce kalbiniz kıpırdamalı; aklınız değil. Kalbiniz kıpırdamalı. Şeyhine ne kadar bağlıysan, onu ne kadar dinliyor, sohbetini hayatına koyuyorsan, kalbin o kadar kıpırdamalı. Seni ne kadar çok duvardan duvara vurup hatalarını düzeltse, Şeyhin orada olmadığında da kalbin harekete geçmeli ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmelisin. Kalbinde ağır basan ne?

“Bilmiyordum,” diyemezsin. Şeyh Efendi fiziksel olarak göçtü; buradaki kimse, “Bilmiyorduk,” diyebilir mi? Bu kadarı yeterli. Sadece bize öğretmekle kalmadı, aynı zamanda da sürekli olarak bizlere haykırıyor. Kalplerimiz ölü olamaz. İnşaAllah kalbinizi açın. Daha akıllı olun. İnatçı olmayın. Bu hem bana hem de size.

Selam aleykum.

Şeyh Lokman Efendi Hz

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

5 Receb 1439

23 Mart 2018

Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

244 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page