BismillahirRahmanirRahim
Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.
Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi. Hulefai Resulillahi ala tahkik. Umara il müminin. Hazreti Ebu Bakr ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma allathina-takav vel-lathina hum muhsinin.Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bütün hamdler Allah’a mahsustur.
BismillahirRahmanirRahim
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Allah'ı unutup da, Allah'ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın; onlar, yoldan çıkmış kimselerdir. Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Kurtuluşa ermiş kimseler cennetliklerdir. Eğer Biz Kuran'ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen, onun, Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu misalleri, insanlar düşünsünler diye veriyoruz. O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.
O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üsündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O Allah ki; Yaratan’dır, Bâri’dir (yokken var eden), Musavvir’dir (şekil verendir), güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nu tespih eder. Ve O; Azîz’dir (yücedir), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
(59/Haşr:18-24)
Sadakallahül Azim.
Tüm salatü selamlar, “Peygamberlik silsilesinin mücevheri, Enbiyâ-i Mükerremîn, Peygamberler kâfilesinin komutanı, ilk ve sonun Efendisi, en yüce izzet sancağının taşıyıcısı, İlahi Sırların mazharı... Bizim ve tüm Beni Adem’in Efendisi, Seyyidina Muhammed bin Abdullah bin AbdulMuttalib’in, Peygamberler Mührü’nün ve onun asil ve pak âli ve ashabının, hanımlarının ve neslinin ve diğer Peygamber ve Elçilerin ve Tahtının yakınındaki meleklerin üzerine ve sana itaatle ibadet eden, göklerdeki ve yeryüzündeki Allah’ın salih kulları üzerine olsun.” (Gavsül Azam’ın Kenzül Azam Salavatı)
Ve tüm salatü selamlar Dört Hulefai Raşidin, Hz. Ebu Bekir Sıddık, Hz. Ömer el Faruk, Hzç Osman el Gani ve Hz. Ali el Murtaza ile Kıyamete dek onları izleyenlerin üzerine olsun.

Ey Müminler! Allah (svt) bizi yoktan yarattı. Bizi tasavvur etti ve bize bir biçim verdi. Ne yarattığını ve nasıl yaşamamız gerektiğiniz en iyi O bilir.
Şeyhimiz, Sahibul Saif’in dediği gibi: “Elhamdülillah. Estağfurullah, şükür ya Rabbi, bizleri maymundan, eşekten, hayvanlar aleminden değil de, Adem Aleyhisselam’ın oğullarından yaratmış. Kolayca değiştirebilir. Memnun değil de, Allah onları yaratmış ve bir de en yüksek unvanı, insan olmayı bahşedip, Kendisinin temsilcileri olarak bizi bu dünyaya göndermiş. Bunu taşımıyorsak, o zaman bizi çok ağır şeyler bekliyor demektir. Bizler inşan şeklindeyiz. Ruhumuz insan olmalı. Eylemlerimiz insan olmalı. Her şey insan olmalı. Nereden öğreniyoruz bunu? Peygamber Efendimiz (sav)’i örnek almalıyız. Geldi ve bizlere kendimizle, kendi çevremizle, insanlarla nasıl yaşamamız gerektiğini öğretti bizlere. Bunu öğrenmiyorsak, o zaman hala daha gidecek uzun bir yolumuz var demektir.”

Peygamber Efendimiz (asvs) ve onun varisleri tarafından öğretilen yaşam biçimi bizleri zora sokmak ya da hayatımızı perişan hale getirmek için değildir. Bizlere huzur verip, tatmin edecek tek yaşam biçimidir bu. Huzur bulup mutmain olmak ise, basitçe 21. yüzyıl insanlarının bulamadığı iki şeydir. Bunları ne evinde bulabiliyor, ne pazarda bulabiliyor, ne işte, ne gece kulübünde, ne yerde ne gökte ne de suda bulabiliyor. Bu yüzden de, sırf bu dünyada fonksiyon görebilmek için herkesin ilaç içmek zorunda olduğu, insanların aşırı endişeli ve depresif bir hale geldiği bu ilaç ve anti-depresan çağına girmiş bulunuyoruz. Fakat bizim bu dünyada sahip olduklarımız, bu dünyada yaşayıp deneyimlediğimiz lüks ve konfor, insanlığın yeryüzündeki binlerce yıllık ömründe daha önce hiç görülmemiş, hiç tanık olunmamış şeyler. Şu anda herkes, Firavun ve Nemrud’un bile bile sahip olamadığı bir yaşam şeklini yaşıyor.
Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) ve müridleri, doyuma ulaşabilmek için -haşa- ilaca ihtiyaç duymadılar. Zihinsel hastalıkları bir kenara bırakın, fiziksel hastalık bile yaşamıyorlardı. Peki neden? Şeyh Efendi bunu bizlere şöyle anlatıyor: “Efendimiz (asvs) Name-i Şerif’i, krallara davetname gönderdiğinde, bir tane de Mısır’a, Kıpti Kralı’na göndermişti. O kral davetnameyi kabul etti ve öpüp başına koydu. Karşılığında da Resul-i Ekrem Efendimiz (asvs)’a hediyeler gönderdi. Yanında başka şeylerle beraber bazı kölelerini ve doktorlarını gönderdi Efendimiz (asvs)’a.
Efendimiz (asvs) ise şöyle buyurdu:
‘Bunları (diğer hediyeleri) belki kullanabiliriz ama doktorlara ihtiyacımız yok.’
Doktorlar, ‘Kralımız bize bunun için ödüyor. Burada durmamız ve herhangi biri hasta olursa ücretsiz olarak onlara bakmamız lazım,’ dediler.
Bunun üzerine, ‘Nasıl isterseniz. Kalın öyleyse,’ dedi.
Onlar da kalmaya başladılar. Bir gün, bir ay, bir yıl, iki yıl, üç yıl, hiçbir şey olduğu yok. Başlarındaki doktor gelip, ‘Ya Muhammed,’ dedi, ‘bizler senin düşmanın değiliz ki. Sana hiçbir zarar vermeyiz.’
Efendimiz (asvs), ‘Biliyorum,’ dedi.
Doktorlar, ‘Ama halkınız hiç gelmiyor. Bize gelmiyorlar,’ dediler.
‘Gelmiyorlar, çünkü hastalanmıyorlar,’ diye cevap verdi (asvs).
‘Nasıl olur? Kendi ülkemizde başımızı kaşıyacak vaktimiz olmuyor. Herkes hasta. Burada, çölde kimse hastalanmıyor mu?’ diye sordular.
Peygamber Efendimiz (asvs) de şöyle cevap verdi:
‘Hastalanmıyorlar, çünkü Peygamberleri (as)’a itaat ediyorlar. Peygamberlerinin onlara öğrettiklerine uygun bir şekilde yaşıyorlar. O yüzden de hastalanmıyorlar.”
Mutluluğun, sağlığın ve mutmain olmanın anahtarı Allah ve Peygamberi’ne itaattir. Çünkü Ben-i Adem olarak bizler, Allah tarafından yaratıldık. Ve O (svt), vücudumuzun en önemli parçasını, kalbimizi belli bir şekilde tasarlamıştır. Kalbin mutmain olmasının, selamete ermesinin, huzur bulmasının tek yolu, Allah’a teslimiyet ve itaat halinde olmaktan, Rabbimiz Cenab-ı Hakk’ı hatırlamaktan ve geçer. Bu yüzden şöyle buyurmuştur:
“e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb” —kalbler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur (mutmain olur.)
(13/Ra’d:28)
21. yüzyıl insanı teslimiyet ve itaat kelimelerini duymak dahi istemiyor. “Bu baskıcılık, bu faşizm,” diyorlar. “Böylesi kelimeler insanları köleye çevirip, özgürlüklerini elinden alıyor. Eşitlik olmalı. Özgürlük olmalı. Dilediğimizi yapmakta özgür olmalıyız!”
Peki şimdi ne durumdayız? 21. Yüzyıl insanının özgürlüğü nerede? Bizleri özgür olduğumuzu düşündürtmek üzere beynimizi yıkamış olan sistemin birer kölesi haline getirilmişiz. Vücutlarımız, aklımız, ümitlerimiz, arzularımız tamamen kontrol edilir olmuş, köle olmuşuz. 21. yüzyıl insanı sabah uyanıp, yatağında dönüyor; o gün ne yapması gerektiğini görmek için telefonunu alıyor. Her hareketini izleyen, her kelimesini kaydeden, parmak izini alan, iris taraması yapan, kendisini şirketler ve hükümetler için gözetleyen telefonunu alıyor.
Özgür mü? Özgürlük mü? Nereden geldiğini ya da kimin yetiştirdiğini ya da üretebilmek için kimlerin zulüm gördüğünü ya da daha doğal olup olmadığını bile bilmediği yemekler yiyor. Bir yerde on iki saat boyunca oturmak, içinde hiçbir tutku beslemediği, sırf köleliğe devam edip faturalarını ödeyebilsin diye sistemi desteklemek için 3 saatlik trafikte araba sürüyor. Eve geliyor, ailesiyle vakit geçirmek yerine televizyonun karşısına oturuyor. Ona ne giyinmesini, kime özenmesini, ne yemesini, ne düşünmesini, nereye gitmesini söyleyen televizyonun karşısına geçiyor. Bilgisayarı kucağına alıp, kendisini tamamen bir ürün haline getiren sosyal medyayı, ne sevdiğini, ne izlediğini, ne dinlediğini kaydeden ve bu bilgileri, ürünlerini alması için kendisini kandırabilsinler diye firmalara satan sosyal medyayı kullanıyor. 21. yüzyıl teknolojisi, insanoğlunu insandan bir ürüne çevirdi. Hayvan bile değil, hayvandan daha beter. Beni Adem’i, alınıp satılan, tüketilip bir kenara atılan bir ürün haline getirdi.
21. yüzyıl insanının özgürlüğü işte bu —sahte özgürlük. Ve şimdi de bunun sahte bir özgürlük olduğunu, her şeyi değiştirmemiz gerektiğini söyleyenler, öncekinden daha da şeytani. Çünkü karşılığında sundukları şey eğer İslam değil de başka bir şeyse, o sistem daha da beter demektir. Bu özgürlük, kendinizi zalimlere satıp, onların kölesi haline gelmenizi sağlayan bir özgürlük. Sultanul Evliya’nın söylediği gibi, “Teknolojinin insana hizmet etmesi gerekirken, insan teknolojinin kölesi haline gelmiş. Berbat bir hal almış! Bitirmişler. İnsanlık diye bir şey kalmamış artık.”
Allah, bizi insan olarak, O’nu temsil etmemiz için yaratmış. Ve Allah’ın ihsan etmiş olduğu en büyük lütuf da bu insanlığın içindedir.
BismillahirRahmanirRahim
“Ve lekad kerremnâ benî âdeme”
—And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık.
Allah, meleklerine şöyle demişti:
“innî câilun fîl ardı halîfeten”
—Ben yeryüzüne bir halife yerleştireceğim.
İslam’ın ne sunduğunu bilmek istiyorlar. İşte İslam’ın sunduğu şey budur. İslam, size şerefli olma, Halifetullah olma, Rabbani olma imkanı sunuyor. Başlangıçtaki ayetin dediği gibi, cehennem ehli ile Cennet ehli bir değildir. Cennet Ehli daha faziletlidir. Bu dünyanın yalancı özgürlüğü, cehennem ehli içindir; Allah’ın Şerefi ile bir değildir. Allah’ın verdiği şeref daha faziletlidir.
Bu dünya, yalancıdır. Yalan dünya. Bu dünyanın peşinde koşmak sizi üzgün ve yorgun düşürür, küçük düşürür. Dünyanın peşinden koşanlara özenmemeliyiz; onlar için üzülmeliyiz. Hz. Ömer el Faruk (ra)’ın dediği gibi:
“Cenab-ı Hakk’ın içlerine kin ve nefret koymadığı kimseye dünya açılmaz. Onlar için acıyorum.” (Müsned, İmam Ahmed)
Ey Müminler! Ey Müslümanlar! Anlayışımız, düşünce biçimimiz iyice yozlaşmış. İslami anlayışı geri getirmemiz lazım. Bunu yapana kadar, kaybolmaya devam edeceğiz. Şeyhimiz, nasıl bir şekilde bakmamız gerektiğini bizlere açıklıyor:

“Bak bakalım. Bugünün dünden iyi mi? Yoksa bugün daha mı çok şikayet ediyorsun? Ne olduğunu sen bilirsin. Sence yarının bugünden daha mı iyi olacak? Eğer müminsen, daha iyi olmak zorunda. Olmalı. Rabbinle olan bağlantın daha iyi olmak zorunda. Peygamber (asvs)’la olan bağlantın daha iyi olmak zorunda. EvliyaAllah ile olan bağlantın daha iyi olmak zorunda. Ancak orada emniyet bulursun. Orada selamet bulursun. Başka selamet yoktur.”
Huzur mu arıyorsun? Başka yerde huzur yok. Dünyayı git dolaş istersen. Huzurlu olduğunu söyledikleri neresi varsa git bakalım. Sadece eğreti, sahte, gelip geçicidir. Huzur, İslam ile, teslimiyet ile gelir. İslam teslimiyettir, kendini Rabbine teslim etmek, Yaratıcına, Mevla’na, Rabbinin emirlerine teslim etmektir. ‘Ben Allah’a boyun eğerim.’ Sonra? ‘İstediğimi yaparım.’ Bu demek değildir. Nasıl bir ahmaklık bu? Günümüz Müslümanlarının başına gelen bu. ‘Dilediğimizi yaparız (liberal İslam)’ diyorlar. ‘İstediğimiz gibi yaşarız. Semavi kanunları kabul etmeyiz. Kendi kanunlarımızı koymak isteriz. Şeriat istemeyiz,’ diyorlar. MaşaAllah. Mümin bu mudur? Mümin olan, ‘Allah’ın benim üzerimdeki kanunlarını istemem,’ mi der? Yoksa mümin, ‘Şu kısmını sevmedim,’ mi der? Allah buyuruyor, ‘Bu böyledir. Size bunu gönderiyorum. Bu kısmı bu kısımdan ayıramazsınız,’ diyor. ‘Şurasını sevdim, burasını sevmedim,’ diyorsan, hala daha ayrım yapıyorsan, daha tam bir imana erişemedin demektir. En azından şöyle diyebilirsin: ‘Bunu kabul etmek nefsime çok zor geliyor ancak bu Haktır, Çünkü Allah’ın emridir. Benim için hayırlıdır. Allah emrettiği için bana hayırlıdır.”
Bizim varlığımızda, bu geçici dünyaya kıyasla daha fazla hayat vardır. İnsanoğlunun yaradılışında... Bizler ezelden beri varlık sahasındayız. İnsanoğlunun varoluşunda, ruhumuz, belli bir müddet sonra annemizin rahmine gönderilir. Kaldığımız dünya odur. Bizim varoluşumuzda, yaşayacağımız bu hayat, önceki hayatımıza ve ahirete kıyasla sadece bir avuç yıldan ibarettir. Resulullah (sav) bildiriyor:
“Ahirete kıyasla dünya nedir ki? Bu, bir iğnenin denize daldırılmasına benzer.” (Mu'cemü'l-Kebir)
Bizleri ahiret denizi bekliyor. Cennet bekliyor. Melekler bekliyor. Peygamberler bekliyor bizi. Allah (svt) bizleri çağırıyor ve bizleri bekliyor. Ve o Ahiret, bu dünyadayken Allah (svt)’ya itaat etmiş olanlar için artık tatmin olma ve huzur bulma vakti olacak. Allah (svt), Kur’an-ı Kerim’de Allah (svt)’nın yakınına gelmiş olanların Ahiret hayatı hakkında şunları söylüyor:
BismillahirRahmanirRahim
“Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler.” (56/Vâkıa:25-26)
SadakallahülAzim.
Bizler de o çağrıyı duymayı ümit ediyoruz. O çağrıyı yaşayalım. Günlerimiz, aylarımız, yıllarımız, nefeslerimiz, hayatımız ve amellerimiz, kalbimizin içindekiler ve yapacak olduklarımız bu selametle dolu olsun. selametin Yaratıcısı Allah (svt)’dan ve en fazla selâmın gönderildiği kimselerden ve bizlere öğreten, bizleri bu selamete taşıyan büyük Şeyhimizden ve Şeyhimizden dileyelim ki bu selâm bizlere de erişsin.
Büyük şeyhimiz Sultanul Evliya Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el Hakkani’nin duasıyla dileyelim:

“Selamun kavlen mir Rabbi Rahim. Selamun kavlen mir Rabbi Rahim. Selamun kavlen mir Rabbi Rahim. Bize selam olsun! Rabbimizin selamı üzerimize olsun! Selamun kavlen mir Rabbi Rahim, diyelim. Rabbimizin selamını alalım. MaşaAllah. Rabbimizden selam almak ne güzel. Ne güzel! Cennet güzellikleri üzerimize olsun. Selamun kavlen mir Rabbi Rahim, diyelim. Ya Rabbi, bizleri Kendinden uzak kılma! Ya Rabbi, bizleri Cemalinle cemallendir! Açılalım ya Rabbi! Cemalimiz aşikar olsun ya Rabbi! Kalplerimiz temiz olsun! Ruhlarımız pak olsun! Her amelimiz güzel olsun! Ya Rabbi, ya Allah. Bizlere cemalden kaftanlar giydir. Açılalım, Senin Cemalinden gelen İlahi Nur ile parlayalım. Nurlu olalım. Senin Cemalinle cemallenelim. Mevlamız, O’nun Cemali hakkında bizi konuşturduysa, kişi O’nun aşkı ve haşmeti içinde sarhoş olmalı. Ya Rabbi! Affet bizi. Bizlere Cemalini bağışla, sevgini bağışla. Cemalini bağışla.”
Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz
Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi
Cuma Hutbesi
Osmanlı Dergahı, New York
22 Şevval 1439
6 Temmuz 2018
Hutbenin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Comments