top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Şeyhinin Huzurunda Müridin Edebi Nasıl Olmalı?


BismillahirRahmanirRahim

Soru: Şeyhinin fiziksel huzurundayken, bir müridin sahip olması gereken edebi anlatabilir misiniz?

BismillahirRahmanirRahim. Müridin, Şeyhinin karşısındaki edebi... Bu çok geniş bir konu. Çünkü Şeyh bir put değildir. Öylece oturan, hiçbir şey yapmayan, hiç hareket etmeyen bir heykel değildir ki, insanlar gelip, “Tamam. Şeyh şöyleyse, o zaman ben de böyle olmalıyım,” desinler. Çünkü Şeyh de bir insan. Hareket ediyor, düşünüyor, hissediyor. Olabilecek binlerce farklı durum var. Ve o farklı durumlarda Şeyhinin huzurunda bulunursan, o farklı farklı durumlar, senin de farklı şekillerde olmanı gerektirir.

Bazıları Şeyhin yanında olması gereken güzel edebin böyle eğilmek olduğunu zannediyor, robot gibi. Bu şekilde durmak gereken zaman var, bu şekilde durmaman gereken zaman var. Sadece sessiz olmak gereken zaman var, yalnızca dinleyip sessiz durmaman gereken zaman var. Her şeyin bir adabı vardır. Bazıları, “Derviş dediğinde, bu şekilde durmam gerek. Bir ayağımı diğerinin üstüne koyup başımı böyle eğmem ve hep kederli görünmem lazım,” diyor. Hayır, hayır. Özellikle de bu cemaatte böyle değildir. Burası müzelik bir tarikat değil. Müzelik insanlar olmaya çalışmıyoruz biz. Farklı durumlar, farklı şeyleri gerektirir. Elhamdülillah, Şeyhimiz bize bunu öğretti. Evinden buraya sadece namaz için gelmedi. Bütün hayatı boyunca onu başka başka hallerde gördük; beraber çalıştık, beraber namaz kıldık, beraber yemek yaptık, beraber inşa ettik, beraber temizlik yaptık, beraber ağladık. Ah, tıpkı Peygamber Efendimiz (asvs) gibi. Ve bize her hali gösterdi. Bireysel olarak, ailesiyle, özel olarak, topluluk içinde... Yani devamlı olarak sohbette olanlar ve kalpleriyle her zaman Şeyhlerinin fiziksel olarak yakınında bulunanlar, bu temel prensibi anlarlar. Nedir bu temel prensip?

Şeyhinin yanındasın, hürmet etmen gerek. Ancak hürmet etmek, Şeyhin çalışırken böylece robot gibi durmak değildir. Belki Şeyhe yardım etmektir, belki öğrenmektir. Belki de Şeyhin bir şey öğretiyordur ve, “Hayır. Dur öyle ve beni izle,” der. Evet belki o zaman o şekilde durman gerekir. Ancak durup da açılacak olan sırları keşfetmeye çalışmak değil, ortadaki durumu gözlemlemektir. Çocukları nasıl idare ediyor, izliyoruz. Evet, anlamaya çalış. Her şeyin bir adabı var. Şaka yaptığı zamanki adab, gülmektir; ağlamak değil. Sizi azarladığı zaman, başınızı öne eğmektir. Gülmek değil. Sağduyudur bu. Fakat biliyorsunuz, birçok insan sağduyu sahibi değil. Bilgileri olabilir, ancak sağduyuları yok. Geldiğinizde Şeyhinizin sadece bir yönünü görebilirsiniz. Bu yüzden Şeyh Efendi, “Turist olmayın,” derdi. Sadece güzel zamanlar için gelmeyin. Turist. Gelin, farkı durumlar içinde görün, anlayın. Bunu hayatınıza uygulayıp insanlara gösterebilirsiniz.

Bazı zamanlar ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. O zaman sadece diğerlerinin, Şeyhin etrafında olan, ona hizmet eden, uzun süredir orada olanların ne yaptığına bakın; öğreneceksiniz. Bizim dinimiz taklid üzerine kuruludur. Peki neyi taklid etmek? Nefsinizi değil, şeytanı değil. İyileri taklid edin. Mesela sohbet esnasında düzgün bir şekilde, rahatça oturup sohbeti dinleyeceksiniz. Oranın adabı budur, orada Şeyhinin fiziksel olarak huzurundayken böyledir. Ancak tamamen farklı bir durumda, o durumun ne gerektirdiğini bilmeniz gerekir. Saygılı olun. Evet. Şeyhinizi gözlemleyin. Okuyun onu. Anlayın. Düşünün. Dilinizle soru sormaya utanıyorsanız, samimi olarak kalbinizden sorun. Cevabı gelecektir. Her zaman gelmiştir. Bazen, Şeyh Efendi konuşurken ve dinlemiyorsanız, dinlemenizi sağlamak için başka yolları da vardır. Fakat ne kadar çok zaman geçirirseniz, hayallerle rüyalarla değil, ne zaman istersem Şeyhimi çağırabilirim diyerek değil. Hayır, böyle yapamazsınız.

İnsanlar rabıta hakkında, murakebe hakkında konuşuyor. Rabıta hakkında, murakebe hakkında ne biliyorsunuz ki? Daha kendinizle bile rabıta yapmamış, ne kadar kirli yaratıklar olduğumuzu anlamamışsınız.

Şeyh Efendi söylerdi, “Makamın mı? Herkesin makamı tuvalettir. Oraya oturduğunda, senin tahtın, senin makamın işte odur." Anladın mı?

Zayıflığını ve ne kadar aciz olduğunu idrak etmeye başladığında, davranışlarınız da bunu yansıtır zaten. Zayıflığınızı ve içinizdeki kirliliği görüp de, en kibirli, en öfkeli insan olamazsınız. Mümkün değil. Burada ikiyüzlülük olamaz. Fakat şimdi... Tabii insanlar kendilerini Şeyh Efendi ile kıyaslayıp, “Bize sakin olmamızı söylüyor ama kendisi hep öfkeli. Bize kimsenin makamı olmadığını söyleyip kendisi şurada burada oturuyor,” diyorlar. Hah. Bir kere bu şüpheleri taşımaya ve anlamaya çalışmamaya başladınız mı, öylece içinizde tutuyor, sohbeti dinlemiyorsunuz demektir.

Bu soruların hepsine daha önce değinildi. Şeyh Efendi yıllarca bunlardan bahsetti. Yıllarca konuştu; ancak reddettiğiniz müddetçe bu kanser hücresi gibi içinizde kalır ve bir gün öylece sizi ele geçirir. O zaman gözünüz hiç kimseyi görmez. Hiç kimse sizden büyük değil, kimse size bir şey öğretemez diye düşünürsünüz. Allah bizi bundan esirgesin inşaAllah.

Tek olduğumu iddia etmiyorum. Bana istediğiniz şekilde seslenebilirsiniz. İlk günden beri benim durumum bu. aksini söyleyen varsa, “Oh onun beni illa ki böyle çağırmanız gerekiyor, dediğini duydum,” diyen varsa da fark etmez. Bizim meşgul olduğumuz şey, işimiz. Unvan değil. Vazife. Şeyh Efendi’nin vazifesi bu. ve Allah’tan kabul buyurmasını diliyoruz. inşaAllah. Allah bizi bağışlasın. Size rahmet etsin işaAllah.

El Fatiha.

Amin.

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim El-Kıbrisi'nin (ks) Halifesi Osmanlı Dergahı, New York

11 Zilkade 1438

3 Ağustos 2017

Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

287 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page