top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Mezara Doğru Yaklaşırken Nasıl Acele Ederiz?


BismillahirRahmanirRahim

Soru: Yaşlanıp mezara doğru her geçen gün daha da yaklaşırken, bu yolda (tarikatta) nasıl daha acele hareket edebiliriz?

Destur Medet ya Sahibul Saif. Her gece yatmadan önce bir kere secdeye var ve samimi bir şekilde kendine şunu söyle, Allah (svt)’ya dua et, “Ya Rabbi, benim için hayırlısı buysa, bu gece canımı al. Yok eğer bu hayırlıysa, bir gün daha senin itaatkar kulun olarak yaşamama izin ver.” Uykuya giderken, Ölüm Meleği’nin yastığınızın altında olduğunu ve uyandığınızda da tam karşınızda durup size doğru baktığını bilin. Daha fazla tefekkür edin. Ne ibadetler etmek istediğinizi biliyorsunuz. Ancak biraz daha tefekkür yapın. Bu ne anlama geliyor? Bir yere oturun ve kendinizi hesaba çekin. Hesaba çekin. Kendi kendinizi hesaba çekin. Bir yere oturun ve zikir yaparken, estağfurullah derken hayatınızı gözden geçirin. Geçirdiğiniz yılları hatırlayın. Günahlarınızı hatırlayın ve samimi bir şekilde, “estağfurullah, estağfurullah,” deyin. Gençken yaptığınız yanlış şeyler, yaşınız ilerledikçe yaptıklarınız, hala daha yapmakta olduklarınız... Kendinizi hesaba çekin. Kibirlenip böbürlenmeyin. Ve Allah’ı yardımını dileyin.

Yalnızca yaşlı olanlar değildir mezarlarına yakın olanlar. Bu herkes içindir. Çünkü Ölüm Meleği’nin ne zaman sana geleceğini bilmiyorsun. Ölümü hatırlıyor musun? Ölümü hatırlatacak şeyler var mı etrafında? Yoksa etrafını hayatı hatırlatacak şeylerle mi donatıyorsun? Bu da bir başka şey. Eskiden mezarlıklar şehrin tam ortasında olurdu. Ne zaman yanlarından geçseniz, orada yatanları görürdünüz. Hakikat budur. İnananı, inanmayanı; Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Hindu, Budist, herkes ölecek. Bu değişmez bir gerçek kendini bu gerçeklikle çevreliyor musun? Bu hakikati anlıyor, kendini hazırlıyor musun? Yoksa... İnsanların çoğu ölümden nefret ederler. Allah (svt), “Ölümden nefret eden, Benden de nefret etmiş olur,” diye buyuruyor. Her gün ciddi bir şekilde ölebileceğinizi, ertesi güne çıkamayacağınızı düşünüyor musunuz? Böyle mi yaşıyorsun? Eğer böyle yaşıyorsan, o zaman aciliyet taşır. O zaman yaptığın her şeyin bir kıymeti olur. Namazın kıymetli olur. O zaman öfke duyduğun vakit, kırıldığın zaman, şöyle böyle hissettiğin zaman, “Biliyor musun, yarın öleceğim. O yüzden önemli değil,” diyeceksin. Bunu yapamazsın. Çok zor bir şeydir ancak gerçektir. Kendinizi buna çalıştırın, üç gün yapın, yedi gün, kırk gün...

Bu şekilde yaşayın, semalar açılır. O yüzden eskiden, halvete icazetli olanlar, bunu mezarın içinde, toprağın altına girip yaparlardı. Herkese verilen bir şey değildir bu. Siz yapamazsınız. Eğer izinsiz yaparsanız, aklınızı yitirirsiniz. Delirirsiniz. Hayaller görmeye başlarsınız, izniniz olmadığı için şeytan dahil olur. Hayatınızın nasıl olduğuna bakın ve kendinizi buna doğru hazırlayın. İnşaAllah o zaman göreceksiniz ki, Allah’ı hatırlamadan geçen bir an, Allah’ı hatırlamadan geçen bir nefes bile ziyandır. Ve bu dünya uğruna harcayacağınız tek bir nefes dahi israf olmuş olacak. O zaman hayatınıza çok dikkatli bir şekilde bakacaksınız. O zaman bitirmeniz gerek, bu dünya zevklerinin ve dünya keyfinin bitmiş olması gerek. Günümüzde kendini ruhsal olarak addeden insanları görüyorum, altmış, yetmiş, seksen yaşında ama hala daha güle oynaya bu dünyanın keyfine bakıyorlar. Siz hangi Peygamberi takip ediyorsunuz? Hangi Peygamber bu hayatta keyif sürmüştür? Hangisi? Ya da, “Bu dünya bir hiçtir. Sadece yanılsamadır,” mı dediler? Demek oluyor ki henüz ahiret ile köprü kurmadın. Henüz bunu yapmamışsın. Burada köprüler yapıyorsun ve bundan da memnunsun. Şu anda bizim konuştuğumuz sırada, bu dünya masumların kanıyla yıkanırken ve biz hiçbir şey yapamıyorken, nasıl olur da bu dünyaya karşı sevgi ve anlayış duyabilirsiniz? Eh tabii, batının ruhsallığı, “İyi hissetmelisin; kendini suçluluk duygusundan kurtarmalısın. Ruhsallık budur,” der. La havle ve la kuvvete illa billah.

Bu dünya sizin düşmanınızdır. Ona aldanmayın. İnşaAllah evimize geri döneceğiz. Gerçek evimize döneceğiz. Bu dünyanın bir hapishane olduğunu, bir cehennem olduğunu anlamaya başladınız mı, bu dünyadan boşanmaya başladınız mı, ahiretle, cennetle köprüler kurmaya başlarsınız. Sizi çekmeye başlar. Bu dünyanın sizi tutan yer çekiminden kurtulmaya başlarsınız. Sizi çekmeye başlarlar. Bu hayatın içindekiler daha da tatsızlaşmaya başlar. Bakacaksınız, “Elhamdulillah güneş parlıyor,” diyeceksiniz. Evet, güneş size parlıyor. Peki güneş size parlamasaydı nasıl hissedecektiniz? Mutlusunuz, çünkü arkadaşlarınız ve aileniz var. Arkadaşlarınız ve aileniz sizinle olmasaydı nasıl hissedecektiniz? Yine gülecek miydiniz? Hayır. Hala daha çok fazla konfora sahipsiniz. Bu yüzden çok manevi hissediyorsunuz. O konfor sizden çekilip alınacak. Ne düşüneceksiniz? Peki tamam, sizin başınıza gelmiyor bu. Peygamberimiz bildiriyor:

“Müminler tek bir vücut gibidir. Eline bir iğne batırırsanız, bütün vücudu acı hisseder.”

Acıyı hissediyor musunuz? Hissetmiyorsunuz. Demek ki kalbiniz ölmüş. Ne iddiada bulunursanız bulunun, maneviyatınız çok yüksek, kalbiniz ölmüş. Hmm? O yüzden Peygamber Efendimiz (asvs) şöyle demiştir:

“Benim bildiğimi bilseydiniz az güler, çok ağlarsınız.”

Öyleyse Allah bize her ne verdiyse, “Şükür ya Rabbi,” demeliyiz. Ancak sarhoş olmayın. İçinde kaybolmayın. Aldanmayın. Bu hem bana hem de dinlemek isteyenlere. Dinlemek istemiyorsanız bırakın. Ben üzerime alırım.

Fatiha.

Selam aleykum.

Şeyh Lokman Efendi Hz

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

8 CemaziyelEvvel 1439

26 Ocak 2018

Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

36 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page