BismillahirRahmanirRahim
Soru: Bir insan kalbinde ne olduğunu nasıl okuyabilir?
Kendi yüzünü nasıl okursun? Bir aynaya ihtiyacın vardır. Başka birinden bile isteyemezsin, ayna gerekir. Çünkü herhangi biri baktığında, ya da annen, “Ah sen çok yakışıklısın, çok güzelsin. En güzeli sensin,” der. Sizden nefret eden biri de en çirkin kişi olduğunuzu söyler. Kafasında planlar kuran biri ise başka bir şey diyecektir. Bir aynaya ihtiyacınız var. Bu gözler her şeyi görebilir ancak kendisini göremez. Yüzü göremezler. Ve insanın kimliği yüzündedir. O yüzden yüz, surat, İslam’da kutsaldır. Çizemezsiniz, yumruk atamazsınız, hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Kişinin kimliğidir o.
Kalbinde ne olduğunu nasıl okursun peki? Orada da bir aynaya, kalbindekini sana yansıtacak birine ihtiyacın var. Herkes olmaz. Bütün yaşamları boyunca bunun terbiyesini almış, kanında olan, yetki ve izin sahibi kişiler yapabilir ancak. Ve gerekli olduğunda da, “Kalbini mi bilmek istiyorsun? İşte kalbin bu. İçindeki bu. Sende bunlar var, kurtul onlardan. Şunlar var, güzel, bunları da tut,” derler. Önceden, “Ben kendi kalbimi kendim okurum,” dersin. Merak etmeyin, zamanı gelince, “Şimdi kalbinin içindekileri sen kendin görebilmelisin,” derler. İşte o zaman çok ağlarsın. Çünkü, “O aynaya ihtiyacım var, kendi başıma yapamam,” dersin. Peygamberlerin geldiklerinde yaptıkları şey budur, ümmetin hakikatini göstermek. Ümmet çoktan yoldan saptı, yoldan çıktı, kayboldu. Ancak kaybolduğunun farkında değil. Ya da inada bindiriyorlar. Peygamberler insanların hakikatine ayna tutup, “İşte burada bulunuyorsunuz,” demek için gelmişlerdir. “Böyle yapmayı bırakın, Sırat-ı Müstakim’den saptınız. Sizi tekrar doğru yola iletmek buradayım.” Ve her Peygamber, İslam’ın aynı mesajıyla gelmişlerdir. “Sizi tekrar İslam’a götürmek buradayım.” İnsanlar tek başlarına olduklarında kaybolurlar. Dünyaya bakıp sadece kendi arzularını tatmin etmeye, bu dünyanın zevk ve hazinelerinin peşine düşmeye başlarlar.
Peygamberler birer ayna olarak gelmiştir ve onlar Allah’ın temsilcileridir. Allah tarafından gönderilmişlerdir. Herhangi bir kurum, hükümet ya da konsey tarından atanmamışlardır, parayla gönderilmemiş, ücret almamışlardır. Bu dünyadan kazanç sağlamak için gelmemişlerdir. Hiçbir Peygamber size bu dünyadan nasıl kazanacağınızı öğretmek için gelmemiştir. Hayır. Ve gittiklerinde de, arkalarında eğittikleri belli kişiler bırakmışlardır. “Bu yoldan devam edin,” demeleri için, insanlara yol göstermeye devam etmeleri için belli kişiler bırakmışlardır. Çünkü çoğunluk kördür. Dilsiz ve de sağırdır. Ve Allah (svt), “Bu dünyada kör olanlar, ahirette de kör olacak,” diye buyurmaktadır. Buradaki körlük gözlerin kör olması değildir. Kördür, kendini bilmekten kördür. Çünkü eğer kendini bilmezsen, Allah’ı bilmez, Allah’a kör olursun. Bizler Allah’ı bilmek, O’na ibadet etmek için yaratıldık. Seni Yaradan’a karşı kör olmak, yaradılışına kör olmak demektir. Belki bu dünyaya kör değilsin. Belki diğer alemlerin ilmine karşı da kör değilsin. Ancak kendine körsün. Allah’a körsün. Hepsi geçersiz oldu. Ve ahirette de kör olacaksın.
Tasavvuf bunun içindir; bizi kendi hakikatimize uyandırmak içindir. Şeyhimize sıkıca tutunalım inşaAllah, bize bu yolu gösteren odur. Ne benim, ne de sen. Güçlü olalım inşaAllah.
Selam Aleykum.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Seyf Şeyh Abdülkerim El-Kıbrisi'nin (ks) Halifesi Osmanlı Dergahı, New York
16 Muharrem 1439
6 Ekim 2017
Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Comments