BismillahirRahmanirRahim
Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.
Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi. Hulefai Resulillahi ala tahkik. Umara il müminin. Hazreti Ebu Bakr ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma allathina-takav vel-lathina hum muhsinin.Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bütün hamdler Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O Allah ki, BismillahirRahmanirRahim
Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. (6/En’âm:59)
Sadakallahül Azim
Ve tüm salatü selamlar Sırr-ı Furkan (Kur’an Sırrı), Nur-i çeşm-i (Gözümüzün Nuru), Hakk´dan olmayan cüdâ (Hiçbir zaman Allah’tan ayrı düşmeyen), Padişah-ı dû cihân (İki Cihan Padişahı), Habibullah Seyyidina Muhammed (sav)’in üzerine olsun. (Mevlid, Süleyman Çelebi) Ve tüm salatü selamlar, asil ehl-i beyti ile, mübarek sahabeleri, bilhassa Dört Hulefai Raşidin, Hz. Ebu Bekir Sıddık, Hz. Ömer el Faruk, Hz. Osman el Gani, Hz. Ali el Murtaza ile Kıyamete dek onların izinden yürüyenlerin üzerine olsun.
Eyyühel Mü’minun! Ey Müminler! Allah (svt) Hakkı ve batılı tamamen net kılmıştır. Bir müminin vazifesi, Hakkın peşinde olup onu izlemek ve batılı ayırt edip onun karşısında durmaktır.
Hak ve batıl asla bir araya gelemez. Onlar ebedi bir mücadele içindedir —ve Hak, her daim üstün gelir. Yerin ve Göğün Rabbi olan Allah, Ebedi Kelamında şöyle buyurmuştur:
BismillahirRahmanirRahim
“Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.” (17/İsrâ:89)
Hak ve batıl arasında hiçbir denklik yoktur. Hak her daim galip gelecek, Batıl her daim yok olacaktır. Ancak deccalin görevi, Hak ve batıl arasındaki çizgiyi belirsizleştirmektir. “Sadece nasıl yorumladığınla, nasıl baktığınla ilgili. Herkes Hakkın ne olduğunu, batılın ne olduğunu kendi anlayışına göre yorumlayabilir,” diyorlar. Çünkü deccalin vazifesi yeryüzüne fitne ve sapkınlık yaymaktır.
Sapkınlık. İslam’ın yapısı, Ümmetin vücudunu sapkınlıktan korumak üzere tasarlanmıştır. Fatiha Suresi’nin kendisinde, Allah (svt) bizlere, “Bizleri sapmaktan koru, Sırat-ı Müstakim’e ilet. Kendilerine nimet verdiklerinin Sırat-ı Müstakim’ine ilet, gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil,” diye buyurmaktadır. Ancak Ümmet pusulasını, çobanını, başını kaybetti. Halifesini kaybetti. Ve İslam’ın kalesi yıkıldığında, İslam’ın koruyucusu gittiğinde, sapkınlığın orduları içeri girip her şeyi ele geçirdiler. Ancak sapkınlığın orduları hep oradaydı. Kalenin de içindeydiler. Ne zaman ki sapkın ordulara karşı bir koruma kalmaz, o zaman içeriden ortaya çıkıp, ayağa kalkıp ele geçirirler.
Yüz yıl önce hayal bile edilemeyecek şeyler, bugünün düsturu haline gelmiş. Yirmi yıl önce bile kimsenin söylemeye cesaret edemeyeceği sözler, her yere yayılır hale gelmiş. Hükümdarlar, başkanlar ve başbakanlar tamamen bir sapkınlığın içine batmışlar. Alimler, müftüler ve üstadlar sapkınlığın içine batmışlar. Ve sıradan Müslümanlar Facebook haber kaynaklarına ve sosyal medyaya bakıp, sapkınlık bulaşmış bu fikirleri dinliyorlar.
Ve günümüzde bu sapkınlık bize dokunmaz hale gelmiş. Dedelerimizin saçlarının dikelmesine sebep olacak sözleri duyup, sadece sıradaki videoya tıklıyoruz. Peygamber Efendimiz (sav)’in Cebrail (as) gelmeden önce küfürde olduğunu söylüyorlar. Estağfurullah. Resul-i Ekrem Efendimiz’in öldüğünü, bunun sıradan, makul bir şey olduğunu söylüyorlar. Estağfurullah. Peygamber Efendimiz’in anne babasının cehennemde olduğunu, bunun sıradan, makul bir şey olduğunu söylüyorlar. Estağfurullah. Evliyaullah’ın olmadığını söylüyorlar. Estağfurullah. Peygamber Efendimiz (sav)’in hiçbir mucize göstermediğini söylüyorlar. Estağfurullah. İsa Aleyhisselam’ın geri dönmeyeceğini, Hz. Mehdi’nin ve deccalin gerçek olmadığını, bunun makul olduğunu söylüyorlar. Bu artık sıradan bir şey olmuş. Estağfurullah demeliyiz. Halife ve Sultanların birer hırsız ve Ümmeti yozlaştıran günahkarlar olduklarını söylüyorlar. Ümmetin 1400 yıllık tarihinde hiç telaffuz edilmemiş şeyler, ahir zamanda bir gün içinde söyleniveriyor.
Ve bu sözler yayıldığında, sıradan Müslümanlar her şeyi sorgulamaya başlıyorlar. “Belki de,” diyorlar, “bildiğimiz her şey yanlış. Belki de Müslümanlar 1400 yıldır dinlerini yanlış yaşadılar. Belki de bütün Hadisleri inkar etmeliyiz. Belki sadece Kur’an’ı esas almalıyız, çünkü Allah’ın Kelamı Kur’an’dır,” diyorlar. Kur’an’ın, Peygamber Efendimiz (sav)’in dudaklarından geldiğini anlamıyorlar. Daha sonra çıkıp, “Kur’an’ın kendisi bile Hz. Osman tarafından toplandı,” diyecekler. Ve Şiiliğin birçok yanlış yolunda, “Hz. Osman Kur’an’dan bazı kısımları attığı için, bugün sahip olduğumuz Kur’an tahrif edilmiştir,” diyorlar. Bu şeyler artık iyice sıradan bir hale gelmiş. Yalnız Kur’an’a inananların bile bundan şüpheye düşmelerine yol açıyorlar artık. Geriye neyiniz kaldı o zaman? Hiç. Ve şimdi de kendilerini İslam’ın kurtarıcıları olarak adlandıran hükümdarlar ayağa kalkıp, “İslam güncellenmeli,” diyorlar. Estağfurullah. Kur’an okuyor ancak Allah’ın söz verdiği Ayeti’ni unutuyorlar:
BismillahirRahmanirRahim
“Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.” (5/Mâide:3)
Sadakallahül Azim
Bugün her yere kanser gibi yayılmış olan sapkınlık, kazayla ortaya çıkmadı. Tıpkı İslam’ın kendisini koruyup muhafaza eden yapısı gibi, sapkınlık da bir yapı tarafından destek görmektedir.
Hak ve batıl birbirinden ayrıldığında, her şey gün ışığı kadar apaçık belirgin hale gelir. Ancak Hak ve Batıl bulanıklaştığı zaman, o vakit dünya, şimdi olduğu gibi tamamen karanlığa gömülür ve dünya şu anda olduğu gibi bir dumanla, duhan ile kaplanır. Önde gidenin ne olduğu bilinmez hale gelir. O karanlık içinde ise fitne vardır, kötülük vardır ve karanlığın içindeki insanlar, canları ne istiyorsa onu yapmaktan gurur duyarlar. Sapkınlık taraftarları bu dünyanın tamamen karanlığa gömülmesini istiyorlar. Ve Deccalin ajanları o karanlığın içinde, “Işığa doğru bizi izleyin,” diyerek insanları çağıracak, ancak hakikatte onları yalnızca cehennem ateşine sürükleyecekler.
Neden hükümdarlar sapkınlığın üstün gelmesini istiyorlar? Çünkü günümüz hükümdarlarının planları, Allah’ın İradesi’ne aykırı şeyler. Evet, İslam için çalıştığını iddia eden bazı hükümdarlar var. Bunun testi çok basittir. Şeriat ve Hilafeti getiriyorlar mı? Eğer değilse, o zaman onlar da deccalin düzenine hizmet ediyorlar demektir.
Bu hükümdarlar sapkınlığı destekliyorlar, çünkü aslında kendilerinin Hakka hizmet etmediklerini biliyorlar. Ve biliyorlar ki, insanlar apaçık bir şekilde Hakkı görebilseler, liderlerin Allah’a çalışmadıklarını anlayacaklar. O yüzden Hak ile batılı birbirine karıştıran sapkınlığı destekliyorlar. Ve bu karışıklık içerisinde, hakikatte şeytanın dolambaçlı yolunu tutmuşken, insanları Sırat-ı Müstakim’de yürüdüklerine inanmalarını sağlayıp kandırıyorlar.
Bu sahte liderler ve şer alimler, sapkınlığı yaymak için el ele çalışıyorlar. Çünkü Ahir zaman alimlerinin gayesi Şeriatullah’ı koruyup müdafaa etmek değil; onların tek amacı kendileri için dünyevi menfaat elde etmektir. İmam Gazali, Muaz er-Râzî’nin alimlere şöyle seslendiğini aktarmaktadır:
“Ey ilim sahibi olduğunu iddia edenler! Köşkleriniz Kayser binalarına, Evleriniz Kisrâ`nın evlerine, Ayakkabılarınız Calut`unkilerine, Binekleriniz Karun`un bineklerine, Evlerinizdeki kap-kacak ve diğer eşyalarınız Firavun`un ev eşyalarına, günahlarınız cahiliye devri insanlarının günahlarına, inancının şeytanın inancına benziyor. O halde siz nerede, Muhammed (sav)’in Şeriatı nerede kaldı?”
Ve de şu beyti söylemektedir:
“Çoban sürüsünü kurtlardan korur da,
Ya çobanların kendisi kurt olduysa?”
Liderler ve alimler batılı ve sapkınlığı yayıyorsa, sizin benim gibi sıradan Müslümanların hali ne olur? Kaybolup gideriz. Geminin kaptan ve mürettebatı fırtınaya doğru dümen tutarsa, hiç şüphesiz yolcular boğulacaklardır.
Günümüz Müslümanları sadece kendi konforlarını düşünüyorlar. Ayaklarını uzatmış televizyon izlerken, kendi kardeşlerinin ölümlerini, uğradıkları işkenceleri seyrediyorlar. Hak için ayağa kalkma zahmetinde bulunmayı istemiyorlar. O yüzden de kendilerine Hak ve batıl diye bir şey olmadığını, her şeyin mevcut şekliyle makbul olduğunu söyleyen bir düzen geldiğinde, elbette onu takip ediyorlar. Bugün geldiğimiz durum bu işte.
Kimin vazifesi bunun karşısında durmak? Kim insanları hayra teşvik edip, kötülüğe karşı ikaz etmek üzere Allah ve Peygamberi tarafından görevlendirilmiştir? İmamlar ve Şeyhler. İmamlar ve Şeyhler meydanlara çıkıp, “Bu Hak, bu da batıldır,” diyerek insanları uyarmalıdır. “Hakkı izlemeli, batılın karşısında durmalısınız.”
Ancak bugün bu vazifelerini terk etmiş durumdalar. Vahhabi alimlerden, Şii Ayetullahlara, Sufi Şeyhlerine kadar hiç kimsenin Hakkı konuşmaya dili yok. Kendi teorilerini konuşmak için dilleri var. Bağış toplamak için dilleri var. Facebook beğenisi için dilleri var, ama Hak için yok.
Ve bazıları, bilhassa Sufi olanları, “Biz tarafsızız,” diyorlar. “Bu tarz meseleleri konuşmak için bizler çok kutsal, çok asiliz.” Ve, “Bizim maneviyatımız çok yüksek. Her şey Allah’ın takdiri ile olur. O yüzden her şey hayırlıdır, her şey Hakk’tır.” diyorlar. Sahabelere ve Peygamberlerin hanımlarına mı küfrediyorlar, sorun yok. Çocukları katledip onları zehirli gazlarla mı boğuyorlar, sorun yok. İslam’ın miadını doldurmuş olduğunu ve güncellenmesi gerektiğini mi söylüyorlar, sorun değil. Hiçbir kötülük yokmuş gibi davranıyorlar.
Fakat onların tarafsızlığı sadece bir aldatmadan ibaret. Çünkü aslında Ahir Zaman’ın alim ve şeyhleri tarafsız değiller. Hükümetlerin hesabına çalışıyorlar. Ve ne söyleyip ne söyleyemeyeceklerine liderler karar veriyor. O yüzden ağızlarını kapatıyor ve dinlerini bir parça altın için satıyorlar. Allah’a ettikleri vaadi terk ediyorlar.
Bugün dünya yangın yerine dönmüş durumda ve kimse bir uyarıda bulunmuyor. Hiç kimse ayağa kalkıp, “Ey Müslümanlar, uyanın!” demiyor, “Uyanın ve Allah’a dönün. Dünya’dan Mevla’ya dönün!” Tıpkı Beni İsrail’in Kur’an-ı Kerim’de yapmış olduklarını yapın; Allah’tan Halife isteyin. Günümüzde bu vazifeyi taşıyanlar sadece Osmanlı Nakşibendi Yolu’nun Şeyhleridir. Sultanul Evliya Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el Hakkani ve Sahibul Saif Şeyh Abdül Kerim el Kıbrısi el Rabbani, hiç durmadan insanları uyardılar. Tüm dünyanın ateşe doğru yuvarlandığını görüyor ve insanları uyandırmaya koşturuyorlardı. İnsanlar kendilerini sevmiş ya da nefret etmiş hiç umursamadılar. Son nefeslerine kadar insanları uyarmaya devam ettiler.
Şeyh Mevlana şöyle sesleniyordu: “İnsanoğlunun sahip olduğu böylesi yanlış fikirler yüzünden insanların başına felaketler, sıkıntılar, acılar geliyor. Her geçen gün bu gezegenin üzerindeki her şeyi ortadan kaldırmaya doğru yaklaşıyor. Sadece Müslümanlara değil, tüm milletlere hitap etmem isteniyor. Sahip oldukları ilahi bilgilere sahip çıkmalılar, yoksa çekilip alınırlar. Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi ve kafiri, bütün insanlar sorumlu. Kendi sorumluluklarını öğrenmiyorlar. Semavi haklar onlardan alınınca, ikinci defa varlık sahasına gelmelerine imkan yoktur. Tövbe ya Rabbi! O yüzden Papa Hazretlerine, Patrik Hazretlerine, rahiplere, hahamlara, ilahi gazabın yeryüzüne ulaşmasını önlemeleri için çağrıda bulunuyorum! Aksi takdirde her şey mahvolacak! Elinizden geleni yapın. Eğer alemlerin Rabbi sizden razı olursa, Habibinin hürmetine dünya ahiret sizi kurtarabilir.”
Şeyh Abdül Kerim de bütün dünyaya sesleniyor, şöyle diyordu: Yanlış yöne saptık, yanlış yollara girdik. Bu yüzden oluyor. Müslümanı, Yahudisi, Hristiyanı, inananı, inanmayanı, herkes yanlış yönde gidiyor. Herkes bir şeyleri Allah’tan daha yükseğe koyuyor. Allah bunu sevmez. Allah (svt), “Seni, Bana kulluk edesin diye Ahsen-i Takvim üzerine yarattım,” diye buyurmaktadır. Ve kitabınızdaki ilk şey, Allah’a kulluk etmek olmalıdır. Allah’a kulluk etmiyorsanız, ne yapıyorsunuz? Ne için bu dünyada yaşıyorsunuz ki? Gidin başka bir dünya bulun. Bu dünya Allah’a ait. Her şeyi O yarattı. Sizi ve rızkınızı yaratan O’dur. Muhtaç olduğunuz her şeyi O yaratır. Secdeye varmak için daha ne bekliyorsunuz? Başka kime secde edeceksiniz? Şeytana mı? Evet, öyle olmalı. Ancak Allah (svt), bize vaatte bulunuyor, “Benim emirlerimizi dosdoğru bir şekilde tutmazsanız, bunun intikamını sizden alırım.” O yüzden dikkatli olmalıyız. Bize bu uyarıyı yapan bir insan değil. Yerin ve Göğün Rabbi uyarıyor bizi. İster inanın ister inanmayın, hiç fark etmez. Bu gerçeği değiştirmez.
İnşaAllahu Rahman, bizler de bu Şeyhlerin sünnetini izliyoruz. Bu karanlık içindeki tek ses bile olsak, insanları çağırmaya ve uyarmaya devam edeceğiz. Bu deccali düzenin bir parçası olmayacağız.
Ey Müminler! Dünya artık bataklık gibi olmuş. Bir milim bile oynasan daha da daha da batıyorsun. Dünya yangın yerine dönmüş, evet. Ancak bu yangını söndürmek liderlerin, hükümdarların ve başkanların vazifesi. O yangını körükleyenler onlar. Onlar söndürmeli. Yangını başlatan kendileri. Ellerinde güç olan olanlar, söndürmekle yükümlü olanlar onlar. Bizler, Şehadaet getiren bizler için, inancını yaşamak isteyen bizler için ise, bizim yükümlülüğümüz fitneden uzak durmak. Bu zamanda herhangi bir şeyi değiştirmeye çalışmak, yalnızca o fitnenin bir parçası haline gelmenize sebep olacak. Gaybı ve açıkta olanı bilen Resulullah (sav)’in bu zaman için vermiş olduğu talimat, oturup beklemektir. Ağaçların köklerini bile yiyecek olsanız, oturun ve bekleyin diye buyurmaktadır. Bizim yaptığımız da budur.
İnşaAllahu Rahman, Allahü Teala’nın Adaleti’ni getirecek olanı bekliyoruz. Şeyh Mevlana’nın dediği gibi, gündüzken gece olduğunda gelmesini, gece de sabah olduğunda gelmesini bekliyoruz. Resul-i Ekrem Efendimiz (sav)’in Allah (svt) tarafından vadedilmiş olan torununu bekliyoruz. Rabbimiz bizi o günlere eriştirsin. Bizler de O’nun kullarından yazılalım inşaAllah.
Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz
Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi
Cuma Hutbesi
Osmanlı Dergahı, New York
9 Mart 2018
22 CemaziyelAhir 1438
Hutbenin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Comments