BismillahirRahmanirRahim
Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi.
Hulefai Resulillahi ala tahkik. Umara il müminin. Hazreti Ebu Bakr ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma allathina-takav vel-lathina hum muhsinin.Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bütün hamdler Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Bütün hamdler Evvel, Ahir, Zahir, Batın ve Kadir-i Mutlak olan Allah’a mahsustur. Bütün hamdler Habibi Seyyidina Muhammed (sav)’i Alemlere Rahmet ve Sırat-ı Müstakim’in Yol Göstericisi olarak gönderen Allah’a mahsustur.
Ve tüm salatü selamlar Yaradılışın Sultanı, Elçilerin İmamı, İlk ve Son Olanın Efendisi, İki Kutsal Mabed’in İmamı, Hasan ve Hüseyin’in Dedesi Seyyidina Muhammed (sav) ve onun asil Ehl-i Beyti ile mübarek ashabının, bilhassa Dört Hulefai Raşidin, Hz. Ebu Bekir Sıddık, Hz. Ömer el Faruk, Hz. Osman el Gani ve Hz. Ali el Murtaza ile Kıyamet’e dek onların izinden yürüyenlerin üzerine olsun.
Ya Eyyühel Mü’minun! Ey Müminler! Allah’ın nezdinde iki Bayramın birleşiminden daha mübarek olan bu mübarek Cuma Günü’ne hoş geldiniz! Receb, Şaban ve Ramazan aylarına 40 günden daha az bir vaktin kaldığı bu güne hoş geldiniz. Allah ömür verirse, inşaAllah bu aylara şuurlu bir şekilde ve hürmetle girmeye niyet ediyoruz ki, bizler de Allah’ın Kulları olarak yazılabilelim.
Ey Müminler! Allah (svt), bazı kullarını seçmiş ve onlara hem Cennette hem de yeryüzünde şeref bahşetmiştir. Ve Allah (svt) kim, şereflendirmiş, kimi seçmişse, bizler de onları baş tacı etmek durumundayız. Allah (svt), Adem Aleyhisselam’dan, Nübüvvet Mührü Seyyidina Muhammed (as)’a dek tüm Peygamberleri ve Nebileri seçmiştir. Bu yeryüzünde yürüyen insanların en üstün olanları onlardır. Ve yeryüzünde, Peygamberlerden sonraki en faziletli kişiler ise, Peygamberimizin sahabeleri, Eshab-ı Kiram’dır. Kıyamet Günü kurtuluşa eren topluluğun muhafaza ettiği inanç işte budur. Peygamber Efendimiz (asvs) bildirmiştir:
“İslam 73 fırkaya bölünecek ve sadece bir tanesi kurtuluşa erecek (Fırka-i Naciye).”
O’na, “Ya Resulullah, o kurtulan fırka hangisi olacaktır?” diye sorduklarında,
“Benim ve ashabımın sünnetini izleyenler,” diye buyurmuştur.
Ve Peygamberimiz (asvs)’ın, “Ümmetim çoğunluk olarak delalet üzerine birleşmez,” demesinin sebebi olan çoğunluk, yani Peygamberin ve Hz. Peygamber (sav)’ı takip edenlerin sünnetini izleyenler, Peygamberimiz zamanından beri kendilerine Ehl-i Sünnet demişlerdir.
Ehl-i Sünnet vel Cemaat itikadı budur. Eshab-ı Kiram, Resul-i Ekrem Efendimiz (asvs) zamanında yaşamış, O’nunla yan yana çarpışmış, O’nunla beraber acı çekmiş, O’ndan öğrenmiş ve O’nun tebliğini iletmiş, yirmi üç yıl boyunca her şeylerini O’nun uğruna feda etmiş kişilerdir. Onlar olmasaydı, bugünkü İslam’a sahip olamazdık. Onlara hürmet etmek, Allah ve Peygamber (sav) buyruğudur. Peygamberimiz (sav) şöyle bildirmiştir: “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, bana ulaştırırlar.” Ve Ehl-i Sünnet vel Cemaat inancı, Efendimiz (asvs)’ın şu bildirdiğine olan inançtır:
“Ashabıma sövmeyin. Çünkü onlara söven, bana sövmüş olur. Bana söven, Allah’a sövmüş olur. Allah ve Meleklerinin laneti böylelerinin üzerine olsun.”
Ehl-i Sünnet vel Cemaat itikadına göre, Eshab-ı Kiram’ın en faziletlileri, Dört Hulefa-i Raşidin, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’dir. İmamımız, İmam-ı Azam Ebu Hanife, bu mesele üzerinde Sünni inancının açıklamasını en basit şekilde şöyle ifade ediyor:
“Ehl-i Sünnet vel Cemaat itikadının alameti, Tafdil-i Şeyhayni (Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i diğerlerine üstün tutmak) ve Muhabbet-i Hateneyni’dir (İki damat olan Hz. Osman ile Hz. Ali’yi sevmek).”
(Hülâsat-ül-fetâvâ)
Bizler Sünni’yiz; Peygamberimizin, İslam fırkalara bölündüğü zaman Cennet’e erişecek olanlar diye bildirdikleriyiz. Ve Dört Fıkıh Mezhebinin İmamlarının, İki Akaid İmamlarının, Evliyaullah’ın ve Salihlerin 1400 yılı boyunca öğretmiş oldukları İslam’ı ve hayatlarına uyguladıkları şekilde Sünni Yolunu izliyoruz. Bizim itikadımız, Allah sevgisi, Peygamber sevgisi ve bizim üzerimizde yetki sahibi kılınmış olanlara, raşid olan liderlere duyulan sevgidir. Bizim itikadımız, birilerini sevip diğerlerine nefret duymak üzerine değildir. Bizim itikadımız o kişilere sövmek üzerine değildir. Bizim itikadımız nefret üzerine değildir.
Bizler Hz. Ebu Bekir’i seviyoruz. Hz. Ömer’i seviyoruz. Hz. Osman’ı seviyoruz. Ve bizler Hz Ali’yi seviyoruz. Ve bu sevgi, hiçbir çatışmaya yer vermeyen, parçalanamaz bir sevgidir. Ta en başından beri İslam Dünyası’nın sınırlarında saklanmış olan, Sünni olmayan bazı kimselerin bugün yeniden ses bulduğunu görüyoruz. Çünkü o ses, artık şimdi İslam düşmanlarının işine yarayacak. “Bu kişilere söz hakkı tanıyın ki, ümmeti bölmeye devam etsinler. Ve bütün kaynaklarıyla birlikte dünyada iki milyarı bulmuş da olsalar, bu ümmet bir daha hiçbir zaman bir araya gelip güç bulamasın,” diyorlar.
Müslüman olduklarını iddia ediyorlar, ancak dilleri lanetlenmiş, yüzleri karartılmış, çünkü Ashab-ı Kiram’a sövüyor, Peygamber Efendimiz (asvs)’ın hanımlarına dil uzatıyorlar. Bu insanların Hz. Ebu Bekir ve Hz. Osman’a en ağır kelimeleri söylediklerini görüyoruz. Aynı zamanda Hz. Ömer el Faruk’u ve Peygamber Efendimiz (asvs)’ın Hanımı Hz. Ayşe’yi suçlamak için en pis iğrençlikleri ayırdıklarını görüyoruz. Bu kişiler, Hz. Osman zamanından beri Ümmet içine zehir saçıyorlar. Peygamber Efendimiz (asvs)’ın etrafındaki herkesin, bilhassa bahsetmiş olduğumuz dört halifenin üçünün kötü ve münafık olduğunu söylüyorlar. Bu kişiler, Allah’ın koruyup muhafaza etmek için Kendi üzerine yemin ettiği Kur’an’ın şu anki halinin sahte olduğunu, eksik ve tahrif edilmiş olduğunu söylüyorlar. Bunlar, Hz. Ali (kv)’nin, Peygamber Efendimiz (asvs)’dan daha üstün olduğunu iddia eden kişiler. Bunlar, Hz. Ömer’in şehit edilişini kutlayan ve katili için türbe inşa eden kişiler. İşte bunlar, Osmanlıların Çaldıran Savaşı’nda çarpıştığı ve ezip geçtiği kişiler.
Yavuz Sultan Selim Han, Resul-i Ekrem Efendimiz (asvs)’ın Halife olarak seçtiği Sultan, bu kişilere karşı savaştı ve Çaldıran Savaşı ile onları geri püskürttü. Yavuz Sultan Selim’i harekete geçiren şey politik bir unsur değildi. O, Ehl-i Sünnet vel Cemaat’i müdafaa etmek için, bu zehrin yayılmasına son vermek için savaşıyordu. Hakikat budur. Hangi Arap şehrinden, hangi Arap ülkesinden nasıl açıklamalar gelirse gelsin fark etmez, Ehl-i Sünnet vel Cemaat, sövmeyi bırakmadıkları ve inançlarını Peygamber Efendimiz (sav)’in Sahabelerine karşı duydukları nefret üzerine kurmaya bir son vermedikleri müddetçe, Şiileri veya onların inançlarını kabul edemez. Bu şekilde bir birlik sağlayamayız.
Bizler fertlere karşı nefret duymayız. Ancak onların akaidinin yanlış olduğunu anlıyoruz. Ve nefret üzerine kurulmuş olan bu inanç, yine nefret ile son bulacak. Bizler onların akaidlerinin karşısında durmalıyız; hiçbir yerde olmasa bile, en azından kalbimizde karşı durmalıyız. Eshab-ı Kiram’a sövüldüğünü duymak, her Müslüman’da bir acı uyandırmalıdır. Müslümanlar, Peygamber Efendimiz (asvs)’ın Sahabelerine karşı kötü sözler edildiğini duyduğu zaman Allah rızası için öfkelenmelidir. Ve bir Müslüman, Sahabelerin şerefi için ayağa kalkmalıdır. Bin dört yüz yıl boyunca bizim geleneğimiz bu şekildeydi.
Yanlış akaide sahip bu kişiler, “Bütün Sahabeler birbirleriyle mücadele içindeydi. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, hepsi Hz. Ali ile savaşıyordu,” diyerek Sünnileri oyuna getirmeye çalışıyor ve Sünnilerin bilip inandıkları ne varsa hepsinin bir yalan olduğuna, Peygamber Efendimiz (sav) zamanının ihanetlerle, hainliklerle ve kargaşayla dolu olduğuna inanmalarını sağlamaya çalışıyorlar. Bunların hepsi şeytandan geliyor. Eshab-ı Kiram, Kur’an-ı Kerim’in Fetih Suresi’nde Allah (svt) tarafından şöyle övgüye mazhar olmuşlardır:
BismillahirRahmanirRahim
“Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve ihsan dilediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir.” (48/Fetih:29)
Sadakallahül Azim.
Hadis-i Şeriflerden ve Sahabelerin rivayetlerinden de açıkça görüldüğü gibi, Hulefa-i Raşidin’in birbirlerine karşı muazzam ve çok derin bir sevgileri vardı. Melekler tarafından şahit olunan Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali arasındaki şu münazarayı dinleyin. İmam-ı Rabbâni Ahmed el-Faruki es-Sirhindi (ks), bir gün Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Ali (ra)’ın aynı anda Resulullah (sav)’in kapısına geldiklerini söylüyor.
Hz. Ebu Bekir tam girmek üzereyken geri çekildi ve,
-Ya Ali önce sen buyur, dedi.
Ancak Hz. Ali (ra) şöyle dedi:
-Ya Ebu Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan, her hayırlı işte ileri olan, herkesi geçen sensin.
Hz. Ebu Bekir (ra) :
- Sen önce gir ki! Resulullah'a (sav) daha yakın sensin.
Hz. Ali (ra):
-Ben, senin önüne nasıl geçerim! Çünkü Resulullah (sav)’in şunu buyurduğunu işittim;
"Ümmetimden, Ebu Bekir'den daha üstün bir kimsenin üzerine güneş doğmadı"
Hz. Ebu Bekir (ra):
- Ben, senin önüne nasıl geçebilirim ki, Resulullah (sav) kızı Fatıma-tüz-Zehra (ra)'ı sana verdiği gün,
"Kadınların en iyisini, erkeklerin en iyisine verdim" buyurdu.
Hz. Ali (ra):
- Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulullah (sav):
"İbrahim (as)'ı görmek isteyen Ebubekir'in yüzüne baksın" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir (ra) :
- Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulullah (sav):
“Adem (as)'ın hilm sıfatını ve Yusuf (as)'ın güzel ahlakını görmek isteyen Ali Mürteza'ya baksın,” buyurdu.
Hz. Ali (ra) :
- Senin önünde gidemem. Çünkü Resulullah (sav):
"Ya Rabbi! Beni en çok seven ve ashabımın en iyisi kimdir?” diye sorduğunda, Cenab-ı Hak: “Ya Muhammed! Ebu Bekir Sıddık’tır," buyurdu.
Hz. Ebu Bekir (ra) :
- Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulullah (sav) Hayber'de:
"Yarın sancağı öyle bir kimseye veririm ki, Allahü Teala onu sever. Ben de, onu çok severim" buyurdu.
Hz. Ali (ra) :
- Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulullah (sav)
"Cennetin kapıları üzerinde 'Ebu Bekir Habibullah' yazılıdır," buyurdu.
Hz. Ebu Bekir (ra) :
- Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulullah (sav) Hayber gazasında, bayrağı sana verip
'Bu bayrak Melik-i Galibin, Ali Bin Ebi Talib'e hediyesidir,' buyurdu.
Hz. Ali (ra) :
- Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Ya Ebu Bekir, sen benim gören gözüm ve bilen gönlüm yerindesin."
Hz. Ebu Bekir (ra) :
- Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Kıyamet günü, mahşer meydanına Ali cennet hayvanlarından birine binmiş olarak gelir. Cenab-ı Hak buyurur ki, 'Ya Muhammed (sav)! Senin baban İbrahim Halil, ne güzel babadır. Senin kardeşin Ali Bin Ebi Talib ne güzel kardeştir.'
Hz. Ali (ra) :
Ben, senin geçemem. Çünkü Resulüllah (sav) buyurdu ki:
"Kıyamet günü, Cennet meleklerinin reisi olan Rıdvan adındaki melek Cennete girer. Cennetin anahtarlarını getirip Bana verir. Sonra Cebrail (as) gelip, Ya Muhammed (sav)! Cennetin ve cehennemin anahtarlarını, Ebu Bekir Sıddık'a (ra) ver; istediğini Cennete, dilediğini Cehenneme göndersin der."
Hz. Ebu Bekir (ra) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Ali kıyamet günü benim yanımdadır. Havz ve Kevser yanında, benimledir. Sırat üzerinde benimledir. Cennette, benimledir. Ve o en mesut anda, Allahü Teala'yı görürken, benimledir."
Hz. Ali (ra) :
Ben, senden önce giremem. Çünkü Resulullah (sav),
"Ebu Bekir'in imanı, bütün mü'minlerin imanı ile tartılsa, Ebu Bekir'in imanı ağır gelir," buyurdu.
Hz. Ebu Bekir (ra) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır."
Hz. Ali (ra) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Ben sadıklığın şehriyim. Ebu Bekir ise onun kapısıdır."
Hz. Ebu Bekir (ra) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Kıyamet Günü Ali bir ata biner; görenler, ‘Acaba bu hangi peygamberdir?’ derler. Allahü Teala, bu Ali Bin Ebi Talib'dir, buyurur."
Hz. Ali (r.a) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Ben ve Ebu Bekir, bir topraktanız. Tekrar bir olacağız."
Hz. Ebu Bekir (ra) :
Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Allah (svt), ‘Ey Cennet! Senin dört köşeni, dört kimse ile bezerim. Biri, Peygamberlerin en üstünü Hz. Muhammed (sav)’dir. Biri, Allah'tan korkanların en üstünü olan Ali'dir. Üçüncüsü kadınların en üstünü Fatımat'üz Zehra'dır. Dördüncü köşesindeki de temizlerin en üstünü Hasan ve Hüseyin'dir."
Hz. Ali (ra) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Sekiz Cennetten şöyle ses gelir: 'Ebu Bekir! Sevdiklerinle birlikte gel, hepiniz Cennete girin."
Hz. Ebu Bekir (ra) :
Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Ben bir ağaca benzerim, Fatıma bunun kökü, Ali gövdesi, Hasan ve Hüseyin ise meyveleridir. "
Hz. Ali (ra) :
Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulullah (sav) buyurdu ki:
"Allahu Teala Ebu Bekir’in bütün kusurlarını affetsin. Çünkü O kızı Aişe'yi bana verdi. Hicrette bana yardımcı oldu. Bilal-i Habeşi'yi, benim için azad etti."
Resulullah (sav')in bu iki sevgilisi, kapıda böyle konuşurlarken, kendileri içeriden dinliyorlardı. Hz. Ali'nin sözünü kesip içeriden buyurdu ki:
-Ey kardeşlerim Ebu Bekir ve Ali! Artık içeri girin! Cebrail (as) buradaydı. Yerdeki ve yedi kat göklerdeki meleklerin sizi dinlemekte olduklarını ve kıyamete kadar birbirinizi övseniz, Allahü Teala yanındaki kıymetinizi anlatamayacağınızı söyledi.
Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ali sevgiyle birbirlerine sarılıp, birlikte Resulullah'ın (sav) huzuruna girdiler.
Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
-Allahü Teala ikinize de yüzbinlerce rahmet etsin. İkinizi sevenlere de, yüzbinlerce rahmet etsin ve düşmanlarınıza da yüzbinlerce lanet olsun, buyurdu.
Hz. Ebu Bekir Sıddık dedi ki:
-Ya Resulullah! Ben Ali kardeşimin düşmanlarına şefaat etmem.
Hz. Ali de şöyle dedi:
-Ya Resulullah! Ben de Ebu Bekir kardeşimin düşmanlarına şefaat etmem ve başını kılıç ile bedeninden ayırırım.
Hz. Ebu Bekir Sıddık (ra):
-Ben, senin düşmanlarına Kevser havzından su vermem, buyurdu.
Hz. Ali de:
-Ben, senin düşmanlarını Sırat üzerinden geçirmem, buyurdu.
Ey Müminler! İşte yeryüzünde yaşayan Cennet Ehli bu kişilerdir. Ne kadar talihliyiz ki, bizlere, Onları sevme ve onları izleme şerefi bahşedilmiş. Ve Onların birbirlerini tasvir edişleri, birbirlerini sevme şekilleri, birbirlerine saygı duyuş şekilleri, işte Ehl-i Sünnet akaidi budur. Peygamberimizin Ashabı’nın inancı budur. Allah ve Peygamberi’nin (sav) inancı budur. Dünya ahiret bizim Seyyidlerimizdir onlar. Birbirlerini sever, birbirlerini korur ve birbirlerini onurlandırırlar. Birini sevmeden diğerini sevmiş sayılmazsınız, çünkü bir diğerine sevgi duyulmadan, kendilerine karşı sevgiyi kabul etmezler. Hz. Ali’yi sevdiğini söyleyen bir kişi, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ı da sevip, Onlara hürmet etmelidir. Bunlar bizzat Hz. Ali’nin kendi sözleridir. Bir keresinde, kendisini sevdiğini iddia eden bazı kişilerin diğer Dört Hulefa-i Raşidin’e sövdüklerini duyunca, doğruca mescide gitmiş ve insanlara şunları söylemiştir:
“Resulullah (sav), hayatının son dokuz gününde, müminlere imamlık etmesi için Ebu Bekir’i tayin etmiş ve azletmeden de bu dünyadan göçmüştür. Bunun üzerine müminler, işlerinde ve zekatın toplanmasında onu yetkili kılmıştır. Ona gönülden biat etmişlerdir. Beni Abdul Muttalib’den onun halifeliğini tasdik eden ilk kişi benim. Liderliği sevmezdi, bizden birinin başa geçmesini istemişti. Allah’a yemin olsun ki, Peygamber (sav)’den sonra en faziletli O’dur: Yaşça en büyük, en latif ve şüphesiz en merhametli ve en takva ehli Kendisidir. İhsanda Mikail (as) gibi, bağışlamaya olan gönlü ve asil duruşuyla İbrahim Peygamber gibidir. Peygamberimiz (sav)’den yolu devralmış ve ruhunu o yol üzerinde teslim etmiştir. (Allah rahmet eylesin)
Ebu Bekir’den sonra emri Ömer üstlendi. Ve O’nun tayin edilmesine ben de memnun olmuştum. Tıpkı yavru develerin annelerinin ayak izlerini takip edişi gibi, Allah Resulu’nun (sav) ve Ebu Bekir’in düsturuna göre hükmetti o. Allah’a yeminim olsun ki, aciz düşmüşlere karşı nazik ve merhametli, Allah’ın dinine hiçbir ayıp getirmeden, mazlumların en büyük müdafisiydi. Allah, onun vasıtasıyla Hak misaller göstermiş ve Hakkı onun bir parçası haline getirmiştir; öyle ki, o konuştuğu zaman bir melek konuşuyor zannederdik. O’nun girmesiyle, Allah İslam’a güç katmış, münafıkların kalbine kendisine karşı korku, müminlerin kalbine de kendisine karşı sevgi koymuştur. Resulullah (sav), İslam düşmanlarına olan sertliğinden ötürü onu Cebrail (as)’a benzetmiştir. İçinizden hangisi onların ikisiyle kendisini kıyaslayabilir! Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun. Allah, Onların yolunu devam ettirmeyi nasip etsin bize. Kim beni severse, onları da sevsin. Onları sevmeyen, beni de öfkelendirmiş olur. Onlarla hiçbir alıp veremediğim bulunmuyor. Eğer bir daha onlar hakkında hakaret eden konuşmalar duyarsam, bunu yapanları çok ağır bir şekilde cezalandıracağım. Peygamberimiz (sav)’den sonra bu ümmetin en faziletlileri, şüphesiz Ebu Bekir ve Ömer’dir. Allah Onlardan razı olsun. En hayırlısının kim olduğunu en iyi Allah bilir. Bunları diyorum ve hem sizin için hem de kendim için Allah’ın affına sığınıyorum.” (İbn-i Cevzi)
Bizim inancımız, bizim imanımız, bizim akaidimiz işte budur. Nefesimizin sonuna kadar bunun için direneceğiz. Sıddık-i Ekber’in, Faruk-u Azam’ın, Zinnureyn’in ve Şah-ı Merdan’ın onurunu koruyup savunacağız. Ehl-i Sünnet vel Cemaat yolu budur! Nakşibendi Tarikatı’nın yolu budur! Osmanlı İmparatorluğu’nun yolu budur! Şeyhimizin, Sahibul Sayf Şeyh Abdül Kerim el Kıbrısi el Rabbani’nin yolu budur. Peygamberimiz (sav), bu dünyadan göçmeden önce, bize neler bıraktığını söylüyor. Eshab-ı Kiram’a, Onlara neler bıraktığını söylüyor. Eshab-ı Kiram’a söylüyor ve Onların vasıtasıyla neler bırakmış olduğunu bizlere de bildiriyor; diyor ki, “Size Allah’ın Kitabı’nı ve Resulullah’ın sünnetini, öğretisini, yaşam biçimini ve Peygamberin yapmış olduğu ne varsa onları bırakıyorum. Sizlere bunu bırakıyorum.”
Sahabeler, Sünneti biliyorlardı. Peygamberimiz (sav)’in nasıl yaşadığını izleyip hepsine şahit oldular. Bir başka Hadis’te ise şöyle bildiriyor,
“Size Allah’ın Kitabı’nı ve Ehl-i Beytimi, torunlarımı bırakıyorum. Ne zaman, nerede olurlarsa olsunlar, onlara sarılıp uyarsanız, kurtuluşa erersiniz.”
Bunlara sıkıca tutunmalıyız. Sahabelere ve Ehl-i Beyt’e tutunmalıyız. Onları izliyor, onları seviyor ve onların şerefini koruyoruz. Ve duamız odur ki, inşaAllah Kıyamet Günü bizleri de kabul eder ve şefaatlerine nail kılarlar.
Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz
Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi
Cuma Hutbesi
Osmanlı Dergahı, Florida
23 Cemaziyel Evvel 1439
9 Şubat 2018
Hutbenin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Kommentare