top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Ahir Zaman İçin Uyarılar


BismillahirRahmanirRahim

Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.

Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi. Hulefai Resulillahi ala tahkik. Umara il müminin. Hazreti Ebu Bakr ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma allathina-takav vel-lathina hum muhsinin.Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Bütün hamdler alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

BismillahirRahmanirRahim

“Böyledir; Allah geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar ve Allah şüphesiz işitir ve görür. Keza Hak yalnız Allah'tır; O'nu bırakıp taptıkları sadece batıldır. Doğrusu Allah yücedir büyüktür. Allah'ın gökten indirdiği su ile yerin yemyeşil olduğunu görmez misin? Doğrusu Allah Latif'dir, haberdardır. öklerde olanlar, yerde olanlar O'nundur. Doğrusu Allah müstağnidir, övülmeğe layık olandır. Allah'ın yerde olanları ve emriyle denizlerde yürüyen gemileri buyruğunuz altına vermiş olduğunu; buyruğu olmaksızın yere düşmemesi için göğü O'nun tuttuğunu görmez misin? Doğrusu Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametli olandır. Sizi dirilten, sonra öldürecek sonra yine diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür.” (22/Hacc:61-66)

Sadakallahül Azim.

Bütün hamdü sena ve şükürler Rabbil Alemin Allah’adır.

Ve tüm salatü selamlar Peygamberlerin Sultanı, Elçilerin İmamı, Allah’ın Sevgilisi, Kıyamet’in Şefaatçisi, Gariblerin Dostu Seyyidina Muhammed (sav) ve onun asil ehl-i beyti ve mübarek ashabının, özellikle de Dört Hulefai Raşidin, Hz. Ebu Bekir Sıddık, Hz. Ömer el Faruk, Hz. Osman el Gani ve Hz. Ali el Murtaza ile Kıyamet’e dek onları izleyenlerin üzerine olsun.

Ya Eyyühel Mü’minun! Ey Müminler! İlk insandan beri, bu dünyaya gönderilen ilk Peygamberden beri hep uyarılmış olduğumuz o zamana girmiş bulunuyoruz. Peygamber Efendimiz (asvs)’ın Ahir zaman dediği o döneme erişmiş bulunuyoruz. Şimdi Arz ve Semavatın sakinlerinin gözleri bizim üzerimizde. Çünkü bu, Hak ve batılın ayrıldığı zaman. Bizi izliyorlar. Amellerimize bakıyorlar. Niyetlerimize bakıyorlar. Kalbimize bakıyorlar.

Sultanul Evliya Şeyh Mevlana Muhammed Nazım Adil el Hakkani dünyanın bu halini şöyle açıklıyor:

“Bizler, son günlerin ümmetiyiz. Başka bir Peygamber, başka bir ümmet gelmeyecek. Ahir günlerin ümmetiyiz! O yüzden, tıpkı yaşlı bir insanın farklı hal ve durumlardan geçmesi gibi, bu dünya da bu dünya da yaşlandı. Tırnakları dökülüyor, şaftı kaymış. Atlar artık koşumları çekemez hale gelmiş. İşte dünyanın şimdiki durumu aynen buna benziyor.” Dünya tarihinin yazılacağı zaman, işte bu zamandır.

Sahibul Saif Şeyh AbdülKerim el Kıbrısi el Rabbani şöyle anlatıyor:

“Uyuyan efsane. Uyuyan efsaneyi uyandırın yoksa onlar sizi uyandırıp diğer tarafa gönderecekler. Dikkatli olun. Herkes kendine gelmeli. Burası sirk değil. Gerçek. Benimle olan kim varsa buna kendini hazırlamalı. Bu kadarı size de bana da yeterlidir.”

Bu devrin diğer devirlerden farkı ne? Neden içinde bulunduğumuz bu zaman dünya tarihinde bu kadar kritik bir noktada? Çünkü Şeyh Mevlana’nın dediği gibi, bu dünya artık yaşlanmış, şaftı kaymış ve her şey kontrolünü kaybetmiş bir halde dönüp duruyor. Gayri-Müslimler bile bunu fark etmiş. Şairlerinden biri şöyle demektedir:

“Tutamaz merkez; nesneler dağılmış;

Dünyada sırf anarşi serbest bırakılmış,”

Şimdi tüm dünya bu hale gelmiş.

İnsanoğlu, Beni Adem, neyin Allah’tan, neyin nefs ve şeytanlarından geldiğini anlama yetisini kaybetmiş. Beni Adem iyi ile kötüyü ayırt etme yetisini yitirmiş. Beni Adem, siyah ile beyaz arasındaki farkı görme yetisini yitirmiş. Seyyidül Kainat Hz. Muhammed Mustafa (sav), Allah’ın Sevgilisi, bunu 1400 yıl önce Eshab-ı Kiram’a anlatarak, o zamanlarda yaşayan bizleri uyarmış, şöyle söylemiştir:

“Ey İnsanlar! Hanımlarınız asilik edip, evlatlarınız günah işlerken haliniz nice olacak?”

Sahabeler sordular, “Ya Resulullah, hiç böylesi bir şey yaşanacak mı?” Hayrete düşmüşlerdi. Kadınların asilik edip, gençlerinin günaha düşeceğini duyunca hayrete kapılmışlardı. Şimdi Peygamber Efendimiz’in bu sözlerini tekrarlamak, yanlış üslup olarak görülmeyi bırakın, radikal olarak görülüyor. Artık hiçbir imam bu sözleri dile getirmiyor.

Sahabeler hayrete düştüler. “Ya Resulullah, bu gerçekten olacak mı?” diye sordular. “Kadınlarımızın asileşmesi, çocuklarımızın günah işleyip isyan etmeleri mümkün değil.” Bunun üzerine, “Evet, hatta daha da fenası var! İyiliği emredip kötülükten men etmeyi bıraktığınızda ne halde olacaksınız?” Sahabeler, “Ya Resulullah, bu gerçekten olacak mı?” diye sordular. Peygamber Efendimiz (sav) de, “Evet, hatta daha da fenası olacak. Kötüyü iyi, iyiyi kötü olarak gördüğünüzde haliniz ne olacak?”

Huzeyfe bin Yeman (ra), Peygamber Efendimiz (asvs)’ın sırdaşı, Sahih-i Buhari’de kayıtlı olan bir Hadis’de şöyle rivayet etmektedir:

Herkes Resulullah‘a (sav) hep hayırdan sorardı; ben ise, bir gün bana bulaşabilir korkusuyla, şerden sorardım. Bir seferinde aramızda şu konuşma geçti:

-Ey Allah‘ın Resulü, biliyorsun biz, bir cahiliye ve şer devri yaşadık. Allah bizi İslam gibi bir hayırla nimetlendirdi. Bu hayırdan sonra tekrar şer var mı?

Efendimiz buyurdu:

-Evet var.

-Peki bu şerden sonra tekrar hayır var mı?

Efendimiz (sav), "Evet var, fakat bunda bulanıklık var," cevabını verdi.

Sordum:

-Ondaki bulanıklık da ne?

Efendimiz (sav), “Benim gösterdiğim yoldan ayrılıp başka yolda giden insanlar olacak. Onları tanır ve reddedersin,” dedi.

“Peki bu hayırdan da sonra şer var mı?” diye sordum.

Efendimiz (sav), “Evet, bunlardan sonra Cehennem kapılarına çağıranlar olacak. Onlara kim uyarsa o uyanları Cehenneme atacaklar.”

“Ey Allah‘ın Resulü, bunları (Cehenneme çağıranları) bize tasvir et,” dedim.

Peygamberimiz (sav), “Onlar bizim derilerimizi taşırlar, bizim dilimizi konuşurlar,” diye bildirdi.

Sordum, “Bu zamana yetişirsen bana ne yapmamı emredersin?”

“Müslümanların cemaatlerine ve onların imamlarına sıkı sıkı tutun,” diye buyurdu.

“Peki o zaman geldiğinde, ya onların ne cemaatleri ne de imamları yoksa?” diye sordum.

Peygamberimiz (sav) şöyle cevap verdi, “O takdirde mevcut olan bütün grupları terk et. Öyle ki bir ağacın köküne dişlerinle tutunman gerekse bile, ölüm sana gelinceye kadar öyle kal." (Buhari)

Peygamber Efendimiz (asvs), 1400 yıl önceden, dünyanın bugünkü halini tarif ediyor. Ve bugünkü olan şey, aslında çok uzun bir süredir var. Neden bu haldeyiz? İnsanlığın başına ne geldi böyle? Müslümanlara ne oldu? Çünkü insanoğlu, son bir defa, yüz yıl önce Allah (svt)’dan ayrı yaşamaya kalktı. Tıpkı Nemrud gibi, “Sen semaya hükmedersin, bizler yeryüzüne,” dedi. Ve Nemrud gibi, ardından da şöyle diyorlar, şöyle diyoruz: “Biliyor musun? Aslında biz seni öldüreceğiz. Sen ölüsün.”

Time Dergisi on yıllar önce, “Tanrı öldü,” diye kapak yaptı. Aynı Nemrud gibi cehennemden bir sinek gelip kafalarımızın içine girecek ve kafamızı çatlatana kadar herkesi deliye çevirecek.

Adem Oğulları, Müslümanlardan Hristiyanlara, Yahudilerden Ateistlere kadar, herkes, “Bizim ne Allah’a, ne de O’nun yasalarına ihtiyacımız var,” diyor. “Dünyaya hükmedeceğiz. Kendi adalet anlayışımızı kuracağız. Kendi krallıklarımızı, kendi hakimiyetimizi kuracağız. Allah semada hükmetsin,” diyorlar. Sahibul Saif şöyle diyor: “İki türlü hakimiyet vardır. Ya Allah’ın hakimiyeti ya da Tağut’un hakimiyeti. Kur’an-ı Kerim’de bildiriyor: Size emirlerimi bildiriyorum. Her Şey o Kitap’ta. Anlayamayabilirsiniz. Size Peygamber (sav)’i gönderdim. Ve Peygamber (sav) size yolları gösteriyor, öğretiyor. O yolları takip etmelisiniz.”

Peygamber Efendimiz (sav)’in zamanından beri, 1400 yılı aşkın bir süredir, bu son yüzyıla kadar, 19. yüzyılın sonuna, 20. yüzyılın başına kadar Müslümanlar hiç bu kadar aşağılık duruma düşmemişti. Böyle oldu, çünkü değiştirmek istediler. “Böyle idare edilmeyi, Şeriatı istemiyoruz,” dediler. Esasen onlar şunu diyor: “O gökyüzünün hakimi, yerin değil. Tanrı göklerde hüküm kuruyor. Burada değil. Ne istersek onu yapabilelim diye bizi bıraktı” Hayır! Nemrud da aynen böyle söyledi. Firavun da aynen böyle söyledi. Ve Evliyaların, “21. yüzyılda neredeyse herkes birer Nemrud’a, Firavun’a dönmüş,” derken kast ettikleri budur. Ve Allah Dostları, hakkı konuşur.

Bu, insanoğlunun cehaletidir, kibridir. 21. yüzyıl insanının cehalet ve kibridir. Kendilerini 1400 yıllık gelenekten ayıran, atalarına lanet okuyan, Halifelerine, Sultanlarına, Evliyalara, Mezhep İmamlarına lanet okuyan ve kafirleri, onların dini anlayışlarını, hayatı yaşama şekillerini kucaklayıp öpen Müslümanların cehalet ve kibridir. İslam’ı Sahabelerden daha iyi biliriz diyenler onlar. Ve onların fitnesi bu İkinci Cahiliye Devri’ne yol açtı. Bu, Hz. Ömer el Faruk (ra) tarafından 1400 yıl önce bizlere bildirilmişti:

“İslam’da Cahiliye’yi bilmeyen bir nesil yetişirse; İslam’ın tüm bağları tek tek kopar.” (Fara’id al-Kalam li’l-Khulafa’ al-Karam)

Kendimize ve çocuklarımıza Cahiliye’nin ne olduğunu öğretmiyorsak, onların yaptığının aynısını yaparız.

Günümüz insanının hali bu. Müslüman olarak doğmuş olanlar, Sahabelerden daha iyi olduklarını düşünür hale gelmişler. Kendilerinden hiç şüphe etmedikleri için, kendi cehaletlerinin getirdiği tehlikeyi idrak edemedikleri için, bugünkü halimize gelene kadar İslam bağlarını koparmışlar. Şimdi yüzlerce farklı İslam yorumu var ve her biri de birçok günümüz uleması tarafından desteklenip onay görüyor. İslam’daki 73 fırkanın her biri de kabul edilebilir, diyorlar. Çünkü Peygamberden daha iyi bildiklerini zannediyorlar. Peygamberimiz, “Ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecek ancak içlerinden yalnızca bir tanesi İlahi Huzur’da kabul görecek,” diye bildirmiştir. “Yetmiş ikisi cehennem ateşine düşüyor olacak.” Kendisine, “Ya Resulullah, o fırka hangisidir?” diye sorulduğunda ise,

“Çoğunluk olan, Benim ve Sahabelerimin sünnetini izleyenlerdir,” diye buyurmuştur.

Ancak Allah (svt)’nın hükümdarlığı ebedidir. Ve Allah (svt), Kendi Yolu’na uygun olarak nasıl yaşayacaklarını öğretmesi için tarih boyunca Halifelerini göndermiştir. Ve tarih boyunca da, insanoğlu isyan edip o Hocaları reddetmiştir. Peki bu reddedişin sonucu nedir? Bunun sonu, her zaman Allah’ın gazabı olmuştur. Ve bilhassa, insanlar ne zaman kendi Peygamberlerine karşı gaddar ve zalim olsalar, ne zaman Allah’ın sevdiklerine dokunacak olsalar, Allah’ın azabının süratle geldiğini görürsünüz. Peki neden Allah’ın azabı bize inmiyor? Bu azap değil. Şu anda dünyada olan bitenler henüz bir ceza değil. Bunlar yalnızca bizim birbirimize yapıp ettiklerimiz. Allah’ın azabının, önceki Peygamberlerin ümmetlerine uğradığı gibi bize erişmemesinin sebebi, Resul-i Ekrem Efendimiz (sav)’in rahmetidir. Ve de Evliyaullah’ın rahmetidir. Her gün kendilerine sövülse bile... Bu Hac zamanında, şimdi biz konuşurken Efendimiz (asvs)’a sövülüyor. Şu anda, biz konuşurken, Ravza-ı Şerif’e gidip, Allah’ın Efendimiz (asvs)’a bahşetmiş olduğu şefaatten dileyen kişilere, müşrik deniliyor. Doğduğu yeri umumi tuvalete çevirmişler. Hira Mağarası’nı kapatmışlar ki, insanlar gidip ziyaret etmesinler. Ama bu mübarek yerleri öyle çok pislik ve değersiz şeylerle dolduruyorlar ki, Müslümanlar Peygamberleri ile olan bağlantılarını yitirsin. Müslümanlar Peygamberleri ile olan bağlantılarını yitirdiğinde ne olur? Rahmet kalmaz. Ne birbirimize karşı, ne yere, ne göğe, ne yeryüzüne ne de hayvanlara karşı rahmetimiz kalmamış. Rahmetimiz olmadığında da, Muhammedur Resulullah’ımız kalmaz. Bize Allah hüküm verir. Allah hükmümüzü vermesin.

Hac günlerindeyiz. Hz. İbrahim (as)’ın sünneti, Peygamber Efendimiz (sav)’in sünneti. Kişinin dünyevi giysilerinden, kimliğinden sıyrılıp, sade iki tane beyaz kıyafet giyerek kefeniyle Allah’ın Evi’ne yürüdüğü zaman. Peki bu zaman nasıl bir şeye dönüştü? Şeyh Efendi şöyle diyor: “Bu zamandan insanların Hacca gidip döndüklerinde, eskisinden de beter hale geldiğini görüyoruz. Hiçbir şey öğrenmemişsin. Hiçbir şey kazanmamışsın. Çünkü Allah’ın Evi’ne misafir olmuşsun, öyle bir pislikle gelmişsin ki, Allah’ın Evi’ni kirletmiş, daha da kirlenmiş olarak dönmüşsün.”

Şeyh Efendi anlatmaya devam ediyor: “Yaptığın Hacdan hiçbir şey anlamamışsın. Haccı tamamlamadığını; Allah’ın yanında olmadığını, aklınla, kalbinle başka başka yerlere gittiğini gösteren dolu işaret var. ‘Beni Rabbim davet etti, ben de buraya gelip O’nun nimetlerine tanık oluyorum,’ diye düşünmüyorlar. Hayır. Onun yerine, ‘Orada bir çay bahçesi var, şurada bir restoran var, şurada mutlaka uğramam gereken bir mağaza var,’ diye, bunları düşünüyorlar. Birçoğu vazifelerini bile yerine getirmekten aciz, vahşi yaratık gibi oradan oraya koşturuyor. Ne türlü bir yaratık demeliyim bilmiyorum. Koşturuyor.”

Şeyhlerin büyüklerinden Hz. Ali Hücviri, gerçek Haccı şöyle tasvir ediyor:

  1. İhram (tek bir tane beyaz örtü), bütün kötü huylarını terk etmek demektir.

  2. Arafat’da durmak, İlahi muhabbeti sindirmektir.

  3. Müzdelife’yi ziyaret, nefsin arzularını terk etmektir.

  4. Kabe’yi tavaf etmek, Allah’ın tecellisini görmektir.

  5. Mina’dan dönüş, kalbindeki bütün hevesleri bir kenara bırakmaktır.

  6. Safa ve Merve arasında koşmak. Kalbini ve ruhunu arındırmaktır.

  7. Kurban, nefsin bütün arzu ve isteklerini kurban etmektir.

  8. Şeytan taşlamak, bütün kötü eğilimleri ve onları destekleyen şeyleri fırlatıp atmaktır.

Eğer ki mürid, Kabe’yi Haccederken bunları yukarıdaki şekilde yerine getirip, bunlardan ders çıkarmazsa, Haccının ona hiçbir faydası olmaz; sadece manasız ve beyhude bir gösteriden ibaret olarak kalır.”

Allah, bizi beyhude Hac’dan korusun, bu dünyadan ayrılmadan önce, Şeyhimizin sohbetiyle hakiki Haccetmeyi nasip etsin.

Ey müminler! Dünya deccale hazır. Dünya deccale hazırlanıyor. Dünya Mehdi Aleyhisselam’a hazır değil. Dünya Mehdi Aleyhisselam’a hazırlanmıyor. Her Peygamber, ümmetini deccale karşı uyarmıştır. 124.000 Peygamber de ümmetini deccale karşı uyarmıştır. Ebu Hureyre (ra), Sahih Buhari’de Allah’ın Elçisi (selam ve rahmet üzerine olsun) şöyle nakletmektedir:

“Hiçbir Peygamberin ümmetine deccal hakkında söylemediği bir şeyi size haber vereyim mi? Onun bir gözü kördür. Deccal gittiği her yere beraberinde ateş ve cennet olduğu halde gidecektir. Oysa onun ateş diye tanıttığı şey cennet, cennet diye tanıttığı şeyde ateştir. Nuh Peygamberin deccal tehlikesine karşı kavmini uyardığı gibi ben de sizi uyarıyorum.” (Buhari)

Onun gelişine dair açık bir alamet görmek istiyorsak, Peygamber Efendimiz (sav)’in Hadisine kulak vermeliyiz:

“Deccal, insanlar kendisi hakkında konuşmayı unutana, imamlar minberlerde onun hakkında konuşmayı bırakana dek zuhur etmeyecektir.” (Mecmau'z-Zevaid)

İmamlar, çok uzun zaman önce minberlerde deccal hakkında konuşmayı bıraktılar. Konu büyük yalancıya, büyük fitneciye gelince, ümmet sessizliğe bürünür olmuş. Ümmet, Şeyhler ve İmamlar suspus olmuş. Tecvid hakkında konuşurken sesleri epey yüksek çıkıyor, evet. Akide hakkında, Usul ve Tefsir konuşurken sesleri oldukça yüksek; evet. Birçok sufi, keşifler hakkında, Azamet ve Fena hakkında konuşuyor, evet. Birçok kişi Mehdi Aleyhisselam hakkında konuşuyor. Mehdi Aleyhisselam’dan ve barış ve huzur devrinden, canınızın istediği her şeyi yapabileceği, istediğiniz herhangi bir kişiyle evlenebileceğiniz arzular devrinden bahsediyorlar. Ancak konu deccale geldi mi, kulakları sağır eden bir sessizlik oluyor. Ve bu sessizlik, dünyanın fitneye batıp, cennetin insanlara cehennem olarak gösterileceği fırtına öncesi sessizlik.

Ya Eyyühel Mü’minun! Hac günlerindeyiz. Kurban günlerindeyiz. Bunlar yılın en güzel on günü. Bu günler Lebbeyk Allahümme Lebbeyk diyeceğimiz günler. Gaflet içinde değil, huzurda durarak, farkında olarak, gerçekten, “Emrindeyim ya Rabbi,” demek. Arzularımızdan kaçmak istiyoruz. Nefsimizden kaçmak istiyoruz. Bu dünyadan kaçıp, şeytandan kaçıp, Sana doğru koşuyoruz.

Şeyhimiz, Allah (svt)’ya nasıl bağlılık duyacağımızı ve bu zamanda nasıl yaşayacağımızı öğretiyor bize. Bunu bir rehberiniz olmadan yapamazsınız. Şöyle diyor:

Yaptığınız bütün kötü şeyler Allah’ın önüne gelecek ve herkes onları izleyecek, hiç utanmıyor musunuz? Bu, insanların artık Allah’tan korkusunun kalmadığını gösteriyor. Allah’a imanları kuvvetli değil. Deccal ya da Mehdi, hangi taraf olmuş hiç fark etmiyor, kim ne vadederse ona gidiyorlar. Bir gün Mehdi için çalışıyorlar, bir gün de deccal için iş görenlerin arasındalar. Böyle olmayın. Eğer böyleyseniz, uyanın ve dönün. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) buyurmuş:

“Son günler yaklaştığında aynen bunlar olacak. İnsanlar bir taraftan diğer tarafa geçecekler. Bir taraftan diğerine...”

Tekbir çekildiğinde Hakkın yanında olduğunuzdan emin olun. deccalin ve onun etrafındakilerden olmayın. Deccal birçok farklı surette gelecek. Dikkatli olun, o günlerin içinde bulunuyoruz. Efendimiz (asvs), Eshab-ı Kiram’a deccalin fitnesinden o kadar çok bahsetmişti ki, şöyle dediler:

“Deccal hurma ağaçlarının arkasında sandık. Peygamberimiz (asvs) ayrıldığı anda ortaya çıkacak gibiydi.”

Bunun üzerinden 1400 yıl geçti. Artık zamanı geldi. Deccalin bütün vekilleri zuhur etti. Görecek gözleriniz olmalı. Birçokları onların peşinden koşturuyor. Kendinize dikkat edin, adımlarınıza dikkat edin. Hayatınızdan mesulsünüz. Ya Cennet’e girersiniz, ya da cehenneminizi inşa edersiniz. Düştüğünüz taraf, sizin imanınızı gösterir. Ve öylesi bir iman ile Sırat’ı geçemezsiniz. Bu sözler size, bana ve tüm insanlığa.

Ya Rabbi! Bu ahir zamanda aman diliyoruz. Nuh Aleyhisselam’ın gemisi gibi olan sevdiğin kullarınla beraber olmayı diliyoruz. Evliyalarınla, Peygamber Efendimiz (sav)’in Varisleriyle beraber olmayı diliyoruz. Bizleri bu dünyada onlarla birlikte kıl ki, ahirette de Sen onlarla beraber olursun. Amin.

Şeyh Lokman Efendi Hz

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Cuma Hutbesi

Osmanlı Dergahı, New York

6 Zilhicce 1439

17 Ağustos 2018

Hutbenin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

297 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page