BismillahirRahmanirRahim
Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.
Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi Hulefai Resulillahi ala tahkik. Umara il müminin. Hazreti Ebu Bakr ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma allathina-takav vel-lathina hum muhsinin.Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bütün hamdler Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Bütün hamdler Evvel, Ahir, Zahir, Batın bve Kadiri-i Mutlak olan Allah’a mahsustur. Bütün hamdler babamız Adem Aleyhisselam’ı İlahi Elleriyle yaratan ve içine yaşam nefesini yükleyen Allah’a, Adem oğullarını şereflendiren Allah’a mahsustur. Bütün hamdler, Habibi Seyyidine Muhammed (sav)’i alemlere rahmet olarak gönderen Allah’a mahsustur.
Tüm salatü selamlar Alemlerin Şerefi, Elçilerin İmamı, Nübüvvet Mührü, Rehberlerin Nuru, Evvel ve Ahir’in Efendisi Seyyidina Muhammed (sav) ve onun asil ehl-i beyti ile mübarek sahabeleri, bilhassa da Dört Hulefai Raşidin, Hz. Ebu Bekir Sıddık, Hz. Ömer el Faruk, Hz. Osman el Ğani ve Hz. Ali el Murtaza ile kıyamete kadar onları takip edenlerin üzerine olsun
Ey Müminler! Mübarek Cuma Günü’ne hoş geldiniz. Cuma Günü, müminlerin bir araya geldiği gündür ve Cuma’ya gelmek keyfi bir seçim değildir. Müminlerin Cumaya gelmesi farzdır. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav),
“Her kim hafife alıp da üç defa Cuma namazını kaçırırsa, Allah o kişinin kalbini mühürler.”[1]
demektedir. Ey Müminler, Cuma Gününü ciddiye almalıyız çünkü bu gün, Müminlerin bir araya geldikleri, Rablerine daha iyi birer kul olmalarını sağlayacak öğütleri dinledikleri gündür.
Nerede sükûnet arıyoruz? Kur’an-ı Kerim’in Rad Suresi’nde Allah (cc) buyuruyor,
BismillahirRahmanirRahim
“Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.” (13/Rad Suresi:28)
Sadakallahül Azim
Bir insan için hakiki sükûnet, ancak Allah’ın Zikrindedir. Bu, kalplerimizi yaratan, bizim her ihtiyacımızı bilen Alemlerin Rabbinin beyanıdır. Fakat insanlar tatmini Allah’ın dışında arıyorlar. Ve Allah (cc), böyle insanların başına ne geldiğini bize söylemektedir. Yunus Suresi’nde şöyle buyuruyor,
BismillahirRahmanirRahim
Şüphesiz gece ve gündüzün ard arda değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır. Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir. Fakat iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar. Bunların oradaki duaları, “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!”, aralarındaki esenlik dilekleri, “selâm”; dualarının sonu ise, “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” sözleridir. (10/Yunus:6-10)
Sadakallahül Azim
Allah (cc), yürüyebileceğimiz yolları işaret ediyor yine bize. Ya cennetlerin yolunda yürürüz ya da ateşin. Ya Hak yoldayızdır ya da Batıl. Ve Allah (cc), hangi tarafta olduğumuzu görebilelim diye bize bunların alametlerini açıklamaktadır. Az önce Yunus Suresi’nden okuduğumuz ayetlerde Allah (cc), Sırat-ı Müstakim’i terk edip etmediğimizi gösteren işaretlerden bahsetmektedir. Eğer Rabbimize kavuşmayı ummuyorsak, eğer bu Dünyadan hoşnut ve de memnunsak, eğer Allah’ın işaretlerinden Gafilsek, o zaman bu bizim ateşe doğru ilerlediğimizi gösterir. Uyarıyı dikkate almalıyız.
Günümüz Müslümanları bizler ise, Rabbimiz Allah (svt) dışında neresi varsa huzuru ve manayı orada arıyoruz. Allah, ilk alameti Ayetlerinde şöyle açıklıyor: “Rabbine kavuşmayı ummayanlar.” Bugün kim Rabbine kavuşmayı umuyor ki? Çünkü insanın Allah (svt)’a kavuşabilmesi için ilk önce kendisinin ölmesi gerekir. Ve bugünkü insanoğlu, günümüz Müslümanları ölüm karşısında dehşete düşüyor ve ölüm hakkında konuşmaktan nefret ediyorlar. Ama aslında onlar ölümden kaçıyorlar.
Şeyhimiz Sahibul Saif Şeyh Abdül Kerim el Kıbbrısi el Rabbani (ks), “Müslümanlar gaflet içinde, kafasız bir hale geldiler,” diyor. İşte başıma gelen bu. Ve evet, Peygamber Efendimiz (sav) Ahir Zamanda aynen böyle olacağını söylemiştir. Bize, “Düşmanlar bir araya gelecek,” demektedir. Sahabelere buyurdu,
“Düşmanlarının hepsi onlara karşı bir araya gelecek ve onları yenecekler.” Sahabeler sordular,
“Ya Resulullah, sayıca onlardan çok az oldukları için mi böyle olacak?”
Peygamber Efendimiz (sav),
“Hayır,” dedi, “sayıca onlardan çok daha fazla olacaksınız ancak elinizden hiçbir şey gelmeyecek.”
Neden? Çünkü Ümmet-i Muhammed bu Dünyaya gönül verecek. Dünyayı Allah’tan daha fazla, Ahiretten daha fazla sevecekler. Ve de ölüm hakkında konuşulmasından nefret edecekler. Ölümle ilgili hiçbir şey duymak istemeyecekler. Ölümden koşarak kaçacaklar. Ve işte o zaman Allah (svt), İslam’ın heybetini üzerinizden kaldıracak. İşte o zaman kafirler size bakacak ve orada hiçbir şeyin varlığını göremeyecekler. Üzerinize saldıracak ve sizi mahvedecekler. Ve bugün geldiğimiz durum da aynen bu şekildedir.
Allah (svt), Ayetinde, “Eğer bana kavuşmayı arzulamıyorsanız, eğer bu dünyadaki hayattan memnunsanız, eğer benim işaretlerimden gafilseniz, o zaman sizin eviniz ateş olacaktır” diyerek bizleri uyarmaktadır.
Ey Müminler. Ey Müslümanlar. Bu Ayet Müslümanların aynen günümüzdeki halini tanımlamıyor mu? Kimse Allah’a kavuşmayı arzulamıyor. Herkes, “Ölüm hakkında konuşmayı bırakalım kardeşim. Bu insanlar için çok ağır. Hayatımızı bu Dünyada nasıl daha iyi hale getirebiliriz, ondan bahsedelim. Daha çok zengin olmaktan konuşalım. Bağış toplamaktan bahsedelim. Bin yıllık planlar yapmaktan bahsedelim. Birbirimizi sevmekten, ölüm dışındaki her şeye karşı sevgi duymaktan bahsedelim. Ölümden sonra Allah (cc)’a kavuşmak, bu çok ağır bir konu” diyorlar. Ve birisi gelip onlara, “Hadi Allah’ı zikredelim, kalbimize biraz eman ve huzur verelim,” dediğinde, “Bu aşırı dincilik,” diyorlar, “emniyet, ve huzuru ailende bulman lazım, karında, çocuklarında bulman lazım. Emniyeti kariyerinde, huzuru kariyerinde bulman lazım. Allah’ın dışında ne varsa, onda emniyet ve huzur bulman lazım. Allah’ı zikretmek mi? Bunu daha önce hiç duymadık. Biz Dünyamızdan memnunuz.”
Bu yüzden Allah (cc) Tegabun Suresi’nde şöyle buyurmaktadır:
BismillahirRahmanirRahim
“Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer fitnedir; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.” (64/Tegabun:15)
Sadakallahül Azim.
Ey Müslümanlar. Ey Müminler. Ey Ümmet-i Muhammed, batıyoruz. Boğuluyoruz. İyice aşağılanmış durumdayız, çünkü Ahiretten kaçıyoruz. Çünkü ölümden kaçıp Dünyanın peşine düşüyoruz. Dünyadan Mevlaya doğru dönmeliyiz. Ve bunu yapmanın yolu konferanslar ya da toplantılar düzenlemek değildir. Bunu yapmanın yolu, Bir Allah Dostu eşliğinde nefsinle mücadele etmekten geçer. Eğer bir değişim görmek istiyorsak, ilk önce kendimizi değiştirmemiz gerek. Ve bizi cemaatinde tutarak mübarek kılmış olan Allah Dostu Sahibul Seyf şöyle anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz (sav), bir gün bir duvarın yanından geçiyormuş. Duvar çatlakmış, her an yıkılabilir. Oraya doğru yaklaşırken adımlarını hızlandırmaya başlamış. Hızlıca yürümüş ve duvarı geçince tekrar yavaşlamış. Sahabeleri, ‘Ya Resulullah, Kader’den mi kaçıyoruz?’ diye sormuş. O (sav) da şöyle cevap vermiş, ‘Hayır. Kazanın apaçık alametlerinden Allah’ın Kaderine yöneliyoruz.’
Biz de buradan kaçıyoruz. Öbür tarafta bizi neyin beklediğini bilmiyoruz fakat Allah bize buradaki tehlikeyi işaret ediyor. O halde burada oynamamalıyız. Yürümeliyiz. Buradan hızlıca geçip kaderimize yönelmeliyiz.”
İşte yapmamız gereken bu. Ölüm bizi bekliyor. Bizler henüz ölümü tatmadık. Hepimiz öleceğiz, bundan kaçışımız yok. Hiç kimse bundan kaçamayacak. Şu zamana kadar, iki bin yılı aşkın süredir bunu atlamış tek bir kişi vardır ki o da İsa Aleyhisselam’dır. O da bu dünyaya ölmek için geri gelecek. Dünyaya geri gelmesinin en büyük sebeplerinden biri ölümü tatmaktır, çünkü hem ruhu hem de bedeniyle birlikte göğe yükseldi ve ölmek için, ruhunu teslim etmek için bu dünyaya geri gelecek. Ve vücudu, Kıyamet Günü’ne hazırlanmak için toprağın altına geri gönderilecek. Hiç kimse bundan kaçamayacak. Kaçamayız.
Dün annemizin karnındaydık. Bugün şu toprağın üstünde duruyoruz. Belki de yarın içinde olacağız. Bu Dünyadan ne kadar fayda sağlayabileceksiniz, o kadar koşun peşinden. Peygamber Efendimiz (sav), bize şöyle söylüyor:
“Bu Dünyaya ihtiyacınız kadar onun peşinden koşun. Ahirete ne kadar ihtiyacınız varsa, onun peşinden de o kadar koşun.”
Akıllı bir insan oturup, “Bu Dünyaya ne kadar, Ahirete ne kadar ihtiyacım var,” diye bi düşünür. Bu tamamen imanınıza bağlıdır. Öyleyse Ahirete doğru koşmalıyız. Çünkü bu Dünya, Yunuz Emre Hz. (ks)’nin dediği gibi “Yalan Dünya”dır.
Amerika’da yaşıyoruz. Amerika’daki Müslümanlar son birkaç yılda Dünya tarafından çok fena kandırıldılar. Bu Dünya hakkında bize yalan söylendi ve biz de bu yalana inandık. “Burada çok güzel bir hayatımız var,” dedik, “buradaki insanlar çok hoşgörülü, çok kibarlar. Hepimiz eşitiz. Hepimiz toplumun önemli üyeleriyiz. Daha fazla Amerikanlaşmalıyız. İslam’ı, daha da Amerikanlaşmak için değiştirmemiz gerek. Amerikalıların Kur’an’da hoşlarına gitmeyen kısımları çıkarıp atabiliriz. O zaman bizi tamamen kabul ederler.” Peki şimdi ne oldu? Amerika’daki birçok Müslüman korkuyla, “Ülkemize ne oldu?” diyorlar, “Dostumuz olduğunu söyleyen insanlara ne oldu? Uğruna dinimizi terk ettiğimiz o güzel ülke ve o güzel insanlar nerede?” diyorlar. Evet, bu dünya yalancıdır. Ve Dünya bizi kandırmak için buradadır. Biz ise kandırılmak için gelmedik buraya. Bizler Rehberlerimize bakıyoruz: Sahabe-i Kiram’a, Tabiin’e ve bizden önce gelen Selef-i Salihinlere bakıyoruz. Onlara bakıyoruz. Şeyhimize bakıyoruz; iç savaş dönemini yaşamış, evini terk etmek durumunda kalmış olan Şeyhimize bakıyoruz. Şüphesiz bizim içinde bulunduğumuzdan çok daha zorlu zamanlarda yaşadı. Ancak hiçbir zaman imanını terk etmedi. Onlar hiçbir zaman İslam’dan ödün vermediler. Tüm Heybet ve şerefleriyle her daim Hak için dimdik ayakta durdular. Ve bu yüzden de Allah (cc), onları hem bu Dünyada hem de Ahirette şerefli kılmıştır.
Bu Cuma Gününde biz de Şeyhimiz gibi olmayı diliyoruz. Hakkı müdafaa etmeyi, Hak için yaşamayı, Hak için ölmeyi, zayıf düşmemeyi diliyoruz. Biz de Ahirette onun gibi dirilmeyi diliyoruz. Amin.
El Fatiha.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi
Osmanlı Dergahı, New York
Cuma Hutbesi
18 Safer 1438
18 Kasım 2016
[1] Ebû Davûd, Salât:210, No:1052