top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Ölümü Hatırlamak İlahi Bir İlimdir


BismillahirRahmanirRahim

Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.

Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi Hulefai Resulillahi ala tahkik. Umara il müminin. Hazreti Ebu Bakr ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma allathina-takav vel-lathina hum muhsinin. Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Bütün hamdler Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Bütün hamdler En Güzel İsimlerin, Esma-ül Hüsna’nın Sahibi olan Allah’a mahsustur. Bütün hamdler her şeyin Yaratıcısı olan, Yaradılış için her şeyi temin ve daim eden Allah’a mahsustur. Bütüm hamdler, Habibi’nin hürmetine alemleri yaratan Allah’a mahsustur.

Tüm salatü selamlar, Peygamberlerin Efendisi, Elçilerin İmamı, Burak Atı’nın Binicisi, İki Kutsal Caminin İmamı, Rehberlere Işık Tutan Seyyidina Muhammed (sav) ve Onun mübarek ehl-i beyti ve mübarek sahabeleri, bilhassa Dört Hulefai Raşidin, Hz. Ebu Bekir el Sıddık, Hz. Ömer el Faruk, Hz. Ömer el Faruk, Hz. Osman el Gani ve Hz. Ali el Murtaza ve Kıyamet Günü’ne kadar onları takip edenlerin üzerine olsun.

Ya Eyyühel Muminun! Ey Müminler! Kurban Bayramı’ndan sadece bir ay uzakta olduğumuz, Zilkâde Ayı’nın bu Cum Günü kutlu olsun. Hacca hazırlık içinde olanlar, hoş geldiniz. Hayatlarını “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” üzere yaşayanlar, “Ya Rabbi, senin huzurunda, senin hizmetindeyim. Senin huzuruna geldim,” diyenler, hoş geldiniz!

Ey Müminler! Bu dünya hayatı geçicidir ve aynı zamanda da artık sonuna yaklaşmaktadır. Her geçen gün ölümümüze daha da yaklaşıyoruz. Şeyhimiz, Şeyh Abdül Kerim el Kıbrısi el Rabbani’nin bize öğrettiği gibi, iki nefes arasında hapisteyiz ve bir sonraki dakikanın neler getireceğini bilmiyoruz. ResulAllah (sav), Hadis-i Şerif’İn de şöyle buyurmaktadır:

“Hayırlı işlerde birbirinizle yarışmak için acele edin. Geç gelen fakirlik, zulmedici bir zenginlik, elden ayaktan düşüren hastalık, yaşlılığın halsizliği, tez gelen ölüm ya da Deccal dışında ne bekliyorsunuz ki? Veya görülmez şeytanı ya da son saati mi bekliyorsunuz? O son saat en acı ve en korkuncu olacak.”

Şimdi harekete geçme zamanı. Ve bize verilmiş olan sayılı nefesleri nasıl kullandığımıza bakıp kendimizi hesaba çekmeliyiz. Büyük Allah Dostu, Hasan el Basri Hz. (ks) bize şöyle seslenmektedir, ‘Kıyamet Günü en az hesaba çekilecek olan kişi, daha dünya hayatındayken Allah rızası için kendini hesaba çekmiş olan kişidir.’

Niyetleri ve eylemleri üzerine tefekkür yapan biri, niyet ettiği şey Allah rızası içinse ona devam eder; aksi takdirde yapmayı bırakır. Hiç şüphe yok ki, bu hayatı aceleyle geçirip de kendini hiçbir şeyden sorumlu tutmayanların Kıyamet Günü’nde görecekleri hesap çok ağır olacaktır. Onlar, bir atom ağırlığınca bile olsa, tüm yaptıklarının Allah tarafından hesaba çekildiğini görecekler. Öyleyse yaptığımız şeyler üzerine tefekkür etmemiz, bu hayatı nasıl geçirdiğimize bakıp, bunun üzerinde yoğunlaşmamız için bize ciddi bir öğütte bulunuyorlar. Ve önümüzdeki seçenek çok açık. Ya tefekkür edip kendimizi düzelteceğiz ya da Kıyamet Günü’nde çok ağır bir hesapla yüzleşeceğiz. Akıllı insan hangi yoldan yürümesi gerektiğini bilir. Ve eğer eylemlerimiz üzerinde tefekkür ediyorsak, o zaman kendimize sormamız gereken en temel soru şu olmalı: Zamanımı nasıl geçiriyorum? Çünkü hayatımızın dövizi, hayatımızın değeri zamandır. Ve zamanımızı nasıl geçiriyorsak, hayatımızı da öyle geçiriyoruz demektir. İslam’ın Delili İmam Gazali (ks) şöyle söylemektedir: Zamanınız hayatınızdır ve hayatınız Allah’ın (svt) Yakınında Ebedi Mutluluğa kavuşmak için kullanacağınız bir sermayeden başka bir şey değildir. Eşi benzeri olmadığı ve bir kere gittiğinde geri gelmediği için aldığınız her nefes paha biçilemez bir mücevherdir. Ömürleri kısalırken, her geçen gün servetlerini katladığına sevinen ahmaklardan olmayın. Hayat gitgide kısalırken daha da zenginleşmenin nesi iyi ki? O yüzden aileniz, servetiniz, çocuklarınız ve arkadaşlarınız geride kalırken, siz mezara girdiğinizde size eşlik edecek olan iki şeyde, ilimde ya da güzel amellerde artış olduğu zaman sevinin.

Öyleyse şimdi kendimize şu soruyu sormamız lazım: Zamanımızı nasıl harcamalıyız? Ve bu sorunun cevabı için dünyaya baktığımızda, Müslümanlardan Gayri Müslimlere, Doğululardan Batılılara, zamanımızı nasıl geçirmemiz gerektiğine dair birçok farklı kuramla, birçok farklı cevapla karşılaşacağız. Fakat 21. yüzyıl insanlarının hepsinin söylediği bir şey var ki, o da eğitimle meşgul olmamız gerektiği. Okula gitmeliyiz. Lisans derecesi alıp, yüksek lisans, doktora yapmakla, o diplomayla bu diplomayla meşgul olmamız gerektiğini söylüyorlar. Peygamber Efendimiz (sav)’in,

“Beşikten mezara kadar ilim talep ediniz. İlim Çin’de bile olsa arayınız.”

hadisini alıp, Müslümanlara doktor olmaları için gidip okumalarını söylüyorlar. Gidin mühendis olmak için okuyun. Gidin bankacı olmak için okuyun. Gidin avukat olmak için okuyun. Gidin ve bütün dünya bilgilerini edinin. Koşun, diyorlar, bu dini bir yükümlülük, o ilimde bir uzman olun ve ölene kadar bütün nefesinizi orada tüketin.

Fakat Peygamber Efendimiz (sav)’in bahsettiği şey gerçekten bu mu acaba? Peygamber Efendimiz (sav) bu Hadisinde dünyevi bilgilerden mi bahsediyor? Yoksa çok daha özel bir ilimden mi bahsediyor? İslam’ın düşmanları Peygamber (sav) Hadislerini bize karşı kullanarak 21. Yüzyıl Müslümanlarını oyuna getirdiler. Müminlerin ‘Resul’ kelimesine karşı duydukları Aşkı iyi biliyorlardı, o yüzden de 'Burada bahsi geçen ilim herhangi bir ilim olabilir dediler. İlim, dünyevi ilim manasına geliyor. İşte görüyor musunuz, geride kalmışlığınızın sebebi dünyevi ilme sahip olmamanız. O yüzden gelin bizim dilimizi öğrenin. Bizim kültürümüzü, bizim bilimimizi, size Yaratıcı olmadığını, insanların maymunlardan geldiğini öğreten eğitim sistemimizde öğrenin. Size Peygamberinizin –haşa estağfirullah- sahte olduğunu öğretecek üniversitelerimizde okuyun. İmanınızı elinizden alıp, bize olan borçlarınız yüzünden sizi birer köleye dönüştürecek olan üniversitelerimizde okuyun.' Ve bizi, ResulAllah (sav)’in bize buyurduğu ilim, sanki buymuş gibi düşünmemizi sağlayarak kandırdılar.

Elbette ki dünya ilmini aramalıyız. İlmi aramalıyız ancak bize hiçbir fayda vermeyecek işe yaramaz bilgileri değil. Özellikle de bize zarar verecek, ya da bu dünyayı mahvedecek, insanlara imanımıza zarar verecek bilgilerin peşinden gitmemeliyiz. Evet, imanımızı tahrip edecek birçok ilim vardır. Bu dünyayı yıkıma uğratacak birçok ilim vardır. Peygamber Efendimiz (sav), Hadis-i Şerif’i de buyuruyor:

“Allah’ın kulunu sevmediğinin alameti, o kulunun Malayani işlerle meşgul olmasıdır.”

Bir başka Hadis-i Şerif’inde ise şöyle buyurmaktadır:

“Hiçbir fayda sağlanmayan bilgi, Allah yolunda bir kuruş bile harcanmayan hazineye benzer.”

Bizler tıp, mühendislik gibi ilimlerin önemsiz olduğunu mu söylüyoruz? Ancak cahil bir insan bu sonucu çıkarabilir. Sadece bu eğitim sistemiyle, yani Allah’a düşman kesilmiş olanların imanımızı kaybetmemiz için kurduğu sistemle meşgul olmanın, bize, çocuklarımıza ve bu dünyaya zarar vereceğini, imanımıza zarar vereceğini söylüyoruz biz. Tabii ki dünyevi bilgilere ihtiyacımız var. 21. Yüzyıl Müslümanları, 1300 yıl boyunca dünyevi ilimlerde en ileride olanın İslamiyet olduğunu unuttular. Dünyevi ilimlere ihtiyacımız var, ancak bu bilgilerin sadece bu dünya için olduğunu da hatırlamamız lazım. Onlar, sona erecek geçici bir dünya için. Bir bilgi daha var ki, o hem bu dünyada hem de ahirette bize fayda sağlar. Hayır, bu sadece bütün Hadisleri bilmek, bütün Fıkıh kitaplarını okumak ve onları eşek gibi sırtımızda taşımak değildir. Hayır. Dini ilimler bile kibirle boyandığı, dünyayla bozulduğu, nefsimizle yozlaştığı zaman bizimle Allah (svt) arasında bir perde olabilir. Öyleyse kitaplardan edinilen, sınıflarda öğrenilen bilgilerin ötesinde bir ilim vardır; ve o da her daim diri ve canlı olan İlahi İlim’dir.

Peki Peygamber Efendimiz (sav)’in bize meşgul olmamızı öğütlediği İlahi İlim nedir?

İbn Ömer Hz. (ra), bir defasında Peygamber Efendimiz (sav)’e, “Ya ResulAllah, en bilge insan kimdir?” diye sormuştu. Ve o (sav) da, şöyle cevaplamıştı:

“Ölümü en çok anan ve hatırlayan, ve de kendisini ölüm için hazırlayanlar, işte bilge ve arif olanlar onlardır. Onlar hem bu hayatta hem de Ahirette şeref bulurlar.”

Yani bu ilim, ölüm bilgisidir. Çünkü ölüm bilgisi, nasıl bir hayat sürdüğümüz hakkında düşünmemizi sağlar. Çünkü ölümü anmak, bu dünyadan sonra nasıl bir hayat sürmek istediğimiz hakkında düşünmemizi sağlar. Fakat böyle bir ilmi şimdilerde kim öğretiyor ki? Kim insanların ölümü hatırlamasını sağlıyor?

İster Vahhabi, ister Sufi, Şii ya da başka bir grup olsun, günümüzün hangi sözde ilim halkasına gidersek gidelim, hiç kimsenin ölümden bahsetmediğini görürüz. Hatta ölümü hatırlattığınız zaman keyifleri kaçar. “Bu çok depresif, çok marazi bir şey,” derler, “İç karartıcı. Negatif. Güzel şeylerden bahset. Cennet bahçelerinden söz aç. Yüksek Makamlar ile ilgili konuş. Sayıların gizemi hakkında bilgi ver. Koşulsuz sevgiden bahset.” Onların meşgul olduğu şeyler bunlar. Fakat önümüzde kesin olarak duran bir şey var; Müslüman ya da Gayrimüslim, mümin veya kafir, kesin olarak önümüzde bulunan şey ölümdür.

Allah Dostları, bizi güzel, rahat ve güvende hissettirecek meclislerde bulunmamamızı söylüyorlar. Hasan el Basri (ra) şöyle söylemektedir: “Billahi! Eğer sizin korku hissetmenize sebep olan biriyle yakınlık kurarsanız bilin ki emniyet bulursunuz. Bu, sizi güvende hissettiren biriyle birlikte olmaktan daha iyidir. Çünkü böyle bir durumda başınıza felaket gelebilir.” Bunlar bizim sözlerimiz değil. Bunlar, Şah-ı Merdan Hz. Ali (ks)’den konuşmak için icazet almış olan kişinin sözleridir.

Elhamdülillah, bize ölümü hatırlatan, Ahiretimiz hakkında endişe duymamızı sağlayan bu Sünnetin Varisini takip ediyoruz. Şeyhimiz, Sahibul Saif Şeyh Abdül Kerim el Kıbrısi el Rabbani’yi (ks) takip ediyoruz. Onun sohbetleri nedir? Onun sohbetleri bize bu dünyanın bir hapishane olduğunu, ölümün yaklaştığını ve Ahiretimiz için hazırlanmamız gerektiğini hatırlatması dışında ne söyler? Onun sohbetleri, Allah ve Peygamberinin rızası için çabalamamızı söylemesi dışında nedir? Peygamber Efendimiz (sav), Sahabe-i Kiram ve Evliya Allah tarafından verilmiş olan öğütlerin aynılarını vermektedir bize; çünkü onların varisidir. Hatta dünyaya gelmiş en nadir varislerden biridir; özellikle de bu ahir zamanda. Bize şöyle seslenmektedir: “Düşünmemiz gerek. Dönüp kendimize bakmamız gerek. Bu dünyaya bir kapıdan girdik, öbür kapıdan çıkacağız. Geçen her gün, yaklaşan her gün bizi mezarımıza daha da yaklaştırmak dışında, ölüme yakınlaştırmak dışında başa bir yenilik getirmiyor. Hayatımızdan bir günü daha alıp götürüyor.”

Dünümüze bakmamız gerek. Dünü nasıl geçirdik? Neler yaptık? Allah rızası için mi yaşadık, yoksa sadece kendimiz için, nefsimiz için mi çabaladık? Eğer Allah rızası için yaşadıysak, o zaman bugünümüz kesinlikle dünden daha iyi olmalıdır. İlla ki öyle olmalı. Eğer bugün Allah rızası için yaşıyorsanız, o zaman yarınınız mutlaka bugünden daha iyi olacak. Başka türlü olamaz, çünkü Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ahiretiniz, Allah’ın emirlerine sıkı sıkıya tutunduğunuzda daha iyi olur.”

Sonrasında getirdikleri ise daha da iyi olur. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır,

“Allah’ın ve Peygamberinin (sav) emirlerine uyan müminin bugünü dünden iyi, yarını da bugünden daha iyi olmalıdır.”

Kontrol etmeliyiz. Kendimize bakmalıyız, neler yaptığımızı, niye yaptığımızı bir düşünmeliyiz. Daha iyi durumda mı? Eğer daha iyiye gittiyse o zaman sevinin. Kimsenin size bir şey şey söylemesine gerek olmadan her şekilde mutlu olmalısınız zaten. Mutlusunuzdur. Eğer daha iyi durumda değilse, o zaman kendinize üzülün. Bunu bir başkası yapmadı. Siz kendi kendinize yaptınız. Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor,

“Eğer bu yolu tutarsanız daha iyi olacaktır. Ama eğer bu yolda devam etmezseniz, o zaman daha da kötüye gidecek. Her gün sizin için daha da kötü hale gelecek.”

Ey müminler! Tercih hakkı önümüzde duruyor. Ya birer Mümin gibi ya da birer hayvan gibi yaşarız. Ve bir Mümin olmanın yolu, hem bu yaşamda hem de diğer yaşamda bize fayda sağlayacak bilgiyle ilgilenmekten geçer. O bilgi, İlahi Bilgi’dir ve de hazine Allah Dostu’nun elindedir. Ey Müminler! Onlarla birlikte olmaya çabalayın; bu hayatta ve ahirette emniyet bulursunuz.

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi

Cuma Hutbesi

Osmanlı Dergahı, New York

Zilkâde 9 1437

12 Ağustos 2016

206 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page