top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

“Ramazan Ayı'ndan sonra, Allah (svt) yolunda nasıl daha ileri gidebiliriz?”


BismillahirRahmanirRahim

Soru: “Ramazan Ayı boyunca affedilmeyi diledik. Bundan sonra, Allah (svt) yolunda nasıl daha ileri gidebiliriz?”

Euzübillahimineşşeytanirracim. BismillahirRahmanirRahim. Destur. Medet ya Sahibul Saif.

Bizler arınmak istiyoruz. Birçok insan temizlenip, ardından yine kire batıyor öyle değil mi? Birçok kişi, artık üzerindeki kiri taşıyamayacak duruma geldiği için temizlenmek istiyor. Allah’a (svt) daha yakın olmak için değil. Anlıyor musun? Amerikalılar gibi, “Özür dilerim.” Ortada bir anlaşmazlık, çatışma olduğu için özür diliyorlar. Çatışma olmasını istemiyorlar. Ortadaki çekişmenin ne olduğunu, kimden nasıl kaynaklandığını anladıkları için değil. “Bu tartışmaya girdiğimiz için özür dilerim” diyorlar. İyi de, sen ne için tartıştığının farkında mısın ki? Buna değer mi? Öyleyse bu, yalnızca bir an önce içinden atıp kurtulmak istediğin bir duygu gibi.


Duygu ve düşüncelerimiz ya da kafamızdaki sorular, her ne ise, hepsi için önümüzde bir rol modelimiz var. Önümüzde, Peygamber Efendimizin (sav) önderliğini kabul etmiş, bize örnek olan 124.000 Sahabe-i Kiram var. İçlerinden birçoğunun geçmiş yaşamı yanlış ameller ve yanlış niyetlerle dolu, öyle değil mi? Canlı canlı çocuklarını gömüyor, putlara tapıyor, yetim ve muhtaç kimselere zulmediyorlardı. Daha bunun gibi birçok şey… Ama Hz. Peygamber ile karşılaştıklarında, gerçekten Şehadet getirdikleri zaman, o zaman ne oldu? İşte bizim örnek almamız gereken budur.

Çok kirlenmiştik, Şeyhimizle karşılaştık. Çok kirliyiz, bizi baştan ayağa arındıracak tertemiz bir aya girdik. Peki, sonra ne olacak?

Sahabe-i Kiram, Peygamber Efendimiz (sav) ile ilk karşılaştığında ne oldu? Âşık oldular. Hakk’a âşık oldular. Peygamber’e (sav) âşık oldular. Öyle bir aşka düştüler ki, Hz. Peygamber’i her şeyin üstüne koydular. İşte tutkuyu, ancak bu aşk sağlar. Ve o tutku da, size devam etmeniz için güç verir. Öyle ki, aşkını göstermeye çalışmadan, onu yaşayamazsın. Aşkını göstermeye çalışmadan, sadece karşıdan sevgi talep edeceğin bir ilişki yoktur. İmkânsız. Bu şekilde olmaz. Eğer aşka sahipsen, onu göstermek istersin. Hz. Peygamber’le (sav) karşılaştıkları zaman anlamışlardı. Hakikat Güneşi öyle bir parlıyordu ki, içlerindeki tüm karanlığı alıp götürmüştü. Şimdi ise, ikinci Cahiliye devrinde, insanlar içleri kapkaranlık bir halde Şeyhe gidiyorlar, Şeyh onları temizleyip arındırdıktan sonra da “Hadi hoşçakalın! Artık tertemiz oldum. Elveda!” deyip, kendi hayatlarını yaşamaya geri gidiyorlar. Anlıyor musun? Peki, bağışlandıktan sonra neler oluyor?

Bağışlanma üzerine, affedilmenin gerçekten ne olduğu üzerinde konuşmuştuk. Orada burada insanlar, rahatça Nasuh Tövbesi gibi kavramları konuşuyorlar da, bu tam olarak ne demek acaba? Gerçekten anlamını biliyor musun? Yanlış bir şey yaptığında, tespihi eline alıp ‘Estağrifullah el Azim ve etübü ileyh’ derken ne söylediğini idrak ediyor musun? Affedilmek istiyorsun, diyelim ki affedildin. Müminsen, oturup düşünmen, bundan sonra ne olacağını bilmen gerekir. Aslında, bir müminin sadece yansıtması gerekir. Ne yapması gerekir? Hatırlaması. Çünkü aslında, bu bilgilerin hepsine sahibiz; hepsi önümüzde apaçık duruyor. İlla kitaplardan okumana ya da birinin gelip sana söylemesine gerek yok. Kendi aklınla, Allah’ın (svt) sana bahşetmiş olduğu akılla da kavrayabilirsin.

Peygamber Efendimiz (sav) Sahabe-i Kiram’ı o karanlıktan çekip çıkardıktan sonra ne oldu? “Tamam artık, kendi hayatımıza dönebiliriz” ya da “Bana hakikati gösterdin, göğsümü imanla doldurdun, aydınlanmamı sağladın. Şimdi artık kendi yoluma gidebilirim” diyerek dönüp yürüdüler mi? Ne yaptılar? Onun rızası için çabaladılar. Allah rızası için çalıştılar. Her şeyi geride bıraktılar ve Allah (svt) Peygamber Efendimiz’in (sav) aşkını yerleştirdi onların kalbine. İşte o noktadan sonra, zikrettikleri hiçbir ‘Estağrifullah’ kendi benliklerine duydukları sevgiden ileri gelmiyordu. Anlıyor musunuz?

Birçoğumuz, hala ‘Estağrifullah’ dediğimizde, Allah’a (svt) itaatsizlik ettiğimiz için değil de, cezalandırılmamak, Cehennem’e gitmemek için söylüyoruz. Yani Allah (svt) bizden hoşnut olmadığı için değil, kendimizi daha çok sevdiğimiz için. Ama bizim amacımız, bizim maksudumuz, Allah’ın bizden memnun kalmasıdır. Eğer O (svt), bizden hoşnut değilse, işte en büyük ceza budur. Eğer O, bizden memnun değilse, bizi Cennete de koysa, orası Cehenneme dönüşmeye mahkûmdur. Eğer ki bizden hoşnutsa, o zaman alevlerin ortasında bile kalsak; orası bir cennete, bir gül bahçesine dönüşür.

Peki, Allah (svt), bu ayda bağışlamaya söz verdi ve bağışlandın. Sonra ne olacak? Ne yapacaksın?

Sahabe-i Kiram’ın Peygamber Efendimiz’i (sav) bir kere görmeleri yetmişti. Baştan aşağı dönüşüm geçirmişlerdi. Peki sonra ne yaptılar? “Artık başımız gözümüz üstünesin. Bundan sonra senin hayatın, bizim hayatımız. Kendi hayatımızı sana feda ediyoruz” dediler ve İslamiyet’i inşa etmeye başladılar. İşte, iman eden kimselerin örnek alacağı kişiler onlardır. Bizler, onların ayak izlerinden yürümeliyiz.

Ramazan Ayı’nda bağışlanmayı diliyoruz. Neyden bağışlanmak? Neden bağışlanmak istiyoruz? Daha temiz olmak istediğimiz için. Neden? Ne yapmak için? Tekrar bu dünyanın peşine düşmek için mi? Dünyanın zevk ve nimetlerinin peşinden gitmek, dünyadan daha fazla faydalanmak için mi? Evet, şimdi daha fazla enerjiye sahibiz çünkü bizi arındırdıkları zaman daha fazla enerjiyle dolarız. Peki bununla ne yapmayı düşünüyorsun?

Bir keresinde bir belgesel izlemiştim, Hacca giden Müslümanları gösteriyordu. Amerikalılar, Malezyalılar... İnsanlar Hac yolunda yürüyor, onlar da röportaj yapıyor ve herkese tek tek “Neden Hacca geldiniz? İsteğiniz nedir?” diye soruyorlardı. Birisi “daha iyi bir baba olmak” diyor, diğeri “Daha iyi bir işçi, daha iyi bir patron, hayatta daha başarılı olmak, ülkeme döndüğümde daha iyi biri olmak için.” Eğer durum buysa, o zaman sen hiçbir şey anlamamışsın derim. Daha Haram-ı Şerif’e girerken üzerimizdeki günlük kıyafetleri bir kenara atıp kefenlerimizi giyiyoruz. Arafat’ta toplanıyoruz. Buradaki her şey, ölümün bir provası... Hacca gittiğinde dünyanın illüzyonlarından uzaklaşıp hakikate, Allah’a (svt) yakınlaşırsın. Artık bu dünyanın bir çekiciliği kalmamıştır. Seni rahatsız edemez. Eskiden insanlar Hacca giderken bir daha hiç geri dönmeme niyetiyle yola çıkarlardı. Yani ölmeye gidiyormuş gibi. Öyle değil mi? Tertemiz olup, bu dünyadan o şekilde alınmaya niyet ederlerdi. Şimdi ise insanlar, daha iyi biri olarak dönmek için Hacca gidiyor. Bu demek oluyor ki, sen Allah’la pazarlık yapıyorsun. O zaman sen Mevla’na kavuşmak için değil, Ahiret için değil, kendi dünyanı güzelleştirmek için Allah’a gidiyorsun.

Diliyoruz ki girdiğimiz bu Ramazan ayında bağışlanırız. Bağışlandıktan sonra ne yapacağız? Ne yapacaksın? Artık temizlendiğine göre, bundan sonra ne yapacaksın?

Allah (svt) yolunda, Peygamber’in (sav) yolunda yürüyün. Önceliğinize onu koyun. Yavaş yavaş onu ilk sıraya koymanın ne demek olduğunu anlamaya başlayacaksınız. Peki, Peygamber Efendimiz (sav), ilk sıraya neyi koyuyordu? Evet, o Allah-u Teala’ya hizmet ediyordu. Fakat ümmeti için geri geldi. Şimdi ümmet kim, onu anlamaya başla. Peygamber Efendimizin (sav) ümmeti kimdir? Bu şekilde sağına, soluna, üstüne, altına, her taraftan bakıp fikir yürütüyorsun. O zaman anlamaya başlarsın. O zaman bir topluluğun parçası olursun. Hak yolda çabalayanlardan olursun. Aksi takdirde Ramazan’ı ucuza satmayın. Ucuza vermeyin. Sadece, “Bu dünyada huzur bulmak için ibadet ediyorum.” demeyin. Hayır, Ahiret için, Allah’ın (svt) rahmeti için isteyin; dünya nasılsa arkasından gelir.

Eğer tamamen temizlenmekten bahsediyorsanız, bilin ki; bu dünyadan Allah rızası için göçmek dışında hiçbir şey tamamen bir arınma sağlayamaz. Yaşamını Allah rızası için vermek... Evet, birçok insanın adını anmaktan çekindiği budur: Cihad, yani Allah yolunda mücadele etmek. Gerçek bir kılıç çekerek Allah yolunda savaşmak, bu küçük Cihattır. Büyük Cihat ise nefsinize karşı olandır. Bizim de yaptığımız budur, nefsimizle mücadele etmek. Umuyoruz ki, Allah canımızı aldığında, ölüm bize ulaştığı sırada nefsimizle mücadele içinde oluruz. Bazı yollarda bu çok zorken, bazılarında ise oldukça basittir. Diğer yolların bittiği yerde bizim yolumuz başlar.

İnşaAllah-u Rahman, Allah rızası için yaşar, Allah rızası için ölürüz. Fatiha’dan önce, özellikle de Şafii Mezhebi’nde okunan, Kur’an-ı Kerim’den alınmış olan duadaki gibi:

“BismillahirRahmanirRahim

İnne salati ve nusuki ve mahyaye ve memati lillahi rabbil alemin. Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de alemlerin Rabbi Allah içindir.” (6/Enam:162)

Eğer buna gerçekten inanırsanız, sadece güzel bir Arapça ile okuyarak değil, hakiki manada inanırsanız, o zaman “Allah için yaşadığımı söyledim, ama bugün Allah rızası için ne yaptım?” diye kendinize sormamanıza imkan yok. Çok fazla şey yapamazsınız belki, ama nefsinize karşı savaşabilirsiniz. “Nefsim bu yanlış işe koyulmak istiyor fakat Allah rızası için onunla mücadele ediyorum, savaşıyorum” diyebilirsiniz. İşte Ramazan Ayı da nefsinizle bu savaşı verdiğiniz zamandır.

İnşaAllah mübarek olur. Allah beni affetsin, sizlere ve tüm ihlas sahiplerine rahmet eylesin inşaAllah-u Rahman. Umuyoruz ki, diğerleri de bir an önce akıllarını başlarına toplarlar. Fitne, cemaatimizi terk etsin. İt ürür, kervan yürür. Allah’ın (svt) himmeti, Peygamber’in (sav) himmeti, Şeyh Mevlana’nın himmeti üzerimizde olsun ki, devam edebilelim inşaAllah.

Ve min Allahu Tevfik. Tevfik Allah’tan.

El Fatiha.

Selam Aleyküm.

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi

Cuma Sohbeti

1 Ramazan 1436H

18 Haziran 2015

104 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page