top of page
Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Kalbimizden mi, Yoksa Nefsimizden mi Geliyor?



BismillahirRahmanirRahim

Çok güzel bir soru. Özellikle tarikata yeni gelen biriysen bu konuda bir müddet kafa karışıklığı yaşayacaksın. "Bu benim kalbimden mi geliyor yoksa nefsimden mi? Hak'tan mı geliyor, batıldan mı?" diye çok kafan karışacak. Bu safhadan geçmen gerek. O kadar. Daha sonra zaten anlayacaksın. Sana açıklayabilirim ama bunu senin deneyimlemen lazım.

Sohbetleri daha çok içine sindirdikçe, daha çok sağa sola savrulacak, daha çok hayatında uygulamaya başladıkça, nefsine karşı, kendine karşı daha çok savaştıkça, senden gelen her şeye karşı şüphe duyacak, yalnızca Şeyhine, Peygamberine, Allah'a güveneceksin. İşte o vakit farkı görebileceksin, bu nefsin mi yoksa değil mi, anlamaya başlayacaksın. Çünkü hem dışarıyı hem de içeriyi dikkatle gözlüyor olacaksın. Kalbine bakıp "Bu benim Şeyhimden geliyor" deyip pat diye yapmayacaksın. Hayır, emin olmak için Şeyhine bakacaksın. İlk başta kalbinden ne gelirse gelsin, ona güvenmeyeceksin. Yalnızca Şeyhine güveneceksin. Şeyhin ne yapıyorsa, onu yapacaksın.

Bir elmayı nasıl keseceğini biliyorsun. Çok basit bir örnek veriyorum. Nasıl elma kesilir? Şeyhine bakacaksın, Şeyhin elmayı daha değişik kesiyor. Bunu çok ciddiye alacaksın. Hayır, diyeceksin, o bu şekilde kesiyor, benim yaptığım gibi değil. "Hayır ama annem bana böyle öğretti, yedi kuşaktır biz böyle elma keseriz." Buna kim değer verir? Şeyhine bakacaksın. Çünkü Şeyhin bunu en yüksek makamdan alıyor. Çok basit bir örnek. Ve bu küçük, basit şeyleri yapmaya başladın mı, o zaman değişmeye başlarsın. Çünkü aklınla anlayabilirsin ama oradan kalbine gitmelidir, oradan da ellerine geçmelidir. Eğer sadece aklında takılıp kalır, kalbine inmezse, kalbinde takılıp ellerine inmezse, hiçbir anlamı olmaz. İstediğin kadar Şehadet getirebilirsin ama namaz kılmıyorsan imanın oldukça zayıftır ve bir gün seni çok tehlikeli bir yere götürebilir. Değil mi? İstediğin kadar namaz da kılabilirsin ama oruç tutmuyorsun, hala zayıftır. Namaz kılıp oruç tutabilir ve istediğin kadar şehadet getirebilirsin ama zekat vermiyorsan, bu tıpkı evinin temel sütunlarından birinin kırılmış olması gibidir. Her an yıkılabilir. Ahir zamandayız şimdi. Son şart, son sütun, Hac için ne diyebiliriz bu zamanda? Allah bizi affetsin, kabul etsin. Ama bakarsak bu şartlar altında Hacca gittiğim zaman kabul görmeyecektir. Zekatım da kabul edilmeyecektir. Bir mürid bu şekilde düşünmelidir. "Benim orucum, hiçbir zaman ilahi huzurda kabul edilmez. Namazım da kabul görmez. Şehadetim de büyük bir soru işareti." Bir kere böyle düşünmeye, yaptığın her şeyden şüphelenmeye başladığın zaman, işte o vakit yavaş yavaş iman kalbine girmeye başlar. Çünkü içindeki o münafıklığa bakıyorsun. Bir münafık olduğunu biliyorsun. İşte o vakit değişmeye başlar, Allah'ın rahmetine daha çok güvenmeye başlarsın. Kendini daha çok o yöne doğru zorlar, daha çok çabalar, nefsinin üstüne basarsın.

​Şeyhinle zaman geçir, düşün, izle ve tecrübe et. O sana kalbin ne olduğunu söyler. Aynı zamanda nefsin de ne olduğunu da söyler sana. Basit bir örnek verdik, elma kesmeyi. Bir çok şeyde aynısı geçerli. Çünkü bazen tek yapman gereken küçük dişliyi değiştirmektir. Büyük dişliler de değişecek elbet. İnsanlar büyük dişlileri değiştirmeye çalışıyor ama işe yaramıyor çünkü çok büyük. Küçük dişliler ise büyük dişliler tarafından kontrol ediliyor, o zaman hiçbir şey yapamazsın. Fakat bir kere küçük dişlileri değiştirmeye başladığın zaman... Küçük dişlilerin desteği olmadan büyük dişliler hareket edemezler. O vakit işte yavaş yavaş anlamaya, yavaş yavaş değişmeye başlarsın. Çünkü kafanın içindeki devreleri yeniden bağlamaya başlarsın. Yirmi yıl, otuz yıl, kırk yıllık hayatında her şeyin bağlantısını kurmuşsun, yaşadığın tecrübelere göre, ailene, hayatına, arzularına ve dünyaya göre kafanın içinde tüm devreleri birbirine bağlamışken, bir EvliyaAllah ile tanıştıktan sonra birçok şeyin yeniden yeni bir şekilde bağlanması gerekir. O zaman, evet, ölüyormuş gibi hissedeceksin. "Kendimi kaybediyorum" diyeceksin. Evet. O zaman kafamda hiç ışık kalmadı, bütün devreler attı artık, çünkü hepsi uçup gitti, çünkü devreleri yeniden kuruyorum diyeceksin. Evet. Bunu yapmak zorundasın.

Eğer eski devre kartını geri istersen, bu seni oldukça tehlikeli bir duruma sokacaktır. Ancak Allah ve Peygamberinden gelen devre bağlantılarını, EvliyaAllah'tan geleni istersen, hem burada hem de ahirette ışık verir. Değişmek istemeyenler... O zaman mezar değiştirecek devrelerini. Ve bu çok tehlikeli, çok çok acı verici olacak. Ve mezar da yeterli gelmezse, Kıyamet Günü. Orada tamir edilecek. O da yeterli gelmezse, o zaman ateşe gideceksin. Fakat değişmek zorundasın. Çünkü bizim evimiz ateş değil. Eve geri dönmemiz gerek. Bizim evimiz Cennettir. Ama Cennete o eski devre kartınla giremezsin. Cennete bütün o yanlış, şeytani, nefsani vasıflarla giremezsin. Olmaz. Onlardan kurtulmalısın. Onlardan şimdi, bu dünyada kurtul. Kolay değil ama mezarda daha zor olacak. Ve Cehennem, Allah bizi ondan korusun, orada çok daha zor olacak. Onu hiç aşağı görme. Cehennem gerçektir. Bu dünyadaki, yaratılmış en kızgın ateş, ne kadar yüksek ısıda olursa olsun, o cehennemden sadece bir damla ateştir. Ama o bir damla da soğuması için Rahmet okyanuslarına yetmiş kere batırılıp çıkarılmış, ancak ondan sonra bu dünyaya verilmiştir. Eğer nefsini şimdi yakmazsan, eğer onu şimdi kendinden ayırmazsan, vakit gelip de nefs yandığında, sen de onunla beraber yanacaksın. Allah beni affetsin. Bizleri uyanık tutsun inşaAllah.

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

28 Rabiülevvel 1437

8 Ocak 2016

30 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page