top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

"Bu Dünya üç gündür"


BismilllahirRahmanirRahim

Şimdi ayıklanma zamanıdır, gaflette duran yaşayamaz... Gaflette duran kişi ayyaşa benzer, kendini kontrol etmez, ayyaş insan kendini kontrol etmez. Gaflet nerden gelir? Niye gaflettesin? Allah’ı unuttuğun için; Allahtan uzaklaştığın için... Allah’tan uzaklaştığın zaman kim gelecek yanına? Şeytan! İster dergahta ol, ister camide ol, ister Kabe’ de ol; istersen Kabe’nin içinde otur. Şeytan giremez mi oraya? Şeytanın girmediği gitmediği yer var mı? Yok. Öyle bir yer olsa ben gideceğim. Her yerde dolanıyor miskin Şeytan. Mümin denen kişileri de miskin etmiş. Müminler hiç uyanamıyor, biraz kendine gelse ya, uyansa ya; kıyamet geliyor... Görmüyor musun? Yoksa inanmıyor musun? İnanma! Nuh kavmi de inanmazdı… Söyle, söyle, söyle… Nuh (as)’ın dilinde tüy bitti, ona inanmadılar; ama helak olup gittiler. Hala azap içindeler, daha ne azap bekliyor onları... Tek yapacakları iş neydi? “İnandık, iman ettik.” demekti. Tek yapacakları buydu.

21. asır için Efendimiz (sav), “Onlar ‘İman ettik.’ Diyecekler, ama kalplerinde zerre kadar iman olmayacak” dedi. 21.asır insanları için bunu söyledi. Dedik ya, ne istersen ol; ister Bey ol, ister Paşa ol… Bey de Paşa da değilsiniz, zenginliğiniz de yok. Nedir bu firavunluk? Firavunun en azından zenginliği vardı. İstediğini asardı, istediğini keserdi, istediğini bağışlardı. Kimse ona “Ne yapıyorsun?” diyemezdi. İşte onun gibi olma. Allah-u Teâla öyle bildiriyor; “Ben sizi bırakırsam hepiniz birer firavun olurdunuz” diyor. Bak bakalım haline? Bu sözleri bir kenara bırak, söyle bakalım… Memnun musun halinden? Azrail şimdi sana gelse; “Hadi bakalım, ne kazandıysan pılını pırtını al, çık bakalım.” dediğinde memnun olacak mısın? Nereye gideceğini biliyor musun? Nasıl bir yatırım yaptığını biliyor musun, gördün mü? Görmüyorsun… Görsen bu kadar gaflette olamazsın. Hiç değilse dışarda ki adam dışardadır; sen içeridesin. Sen şehadeti çekip emri eman dairesi içerisine girdin. Ne bu gaflet?

Ne zaman uyanacaksın? Ne bu kibir? Ne bu gurur? Sen kimsin? Nesin sen? Yüz kere söylüyoruz; kibirleneceksen hiç değilse bir şeyi düzgün yap. İki taşı üst üste koymamış; daha ne sorsan bilmez, cahil mi cahil, kara cahil… Sağdan soldan doldurma, hiç bir ilmi yok! Hiç bir şey yok; kibiri var... İnanmıyor musun? Kibirlenen adamı ateş yakacak. Kibirle bu dünyadan çıkarsan, hiçbir şey bunu durduramaz. Kalbinde zerre kadar kibirle bu dünyadan çıkarsan, yerleri gökleri secde ile doldurmuş olsan da ateş seni yakacak. Peygamber şefaati sana ulaşamaz; yasak, Peygambere de yasak. Peygamber şefaat edemezse, Evliya mı edecek? Biz bu dünyanın başında değiliz. Bu dünyanın sonunda gelmiş kullarız, biz en sona yetiştik. Sen belki gençsin, ama zaman seni en sona getirmiş. Seninle kıyamet arasında bir şey yok. Senin kazanacağın daha çok işler var… Eksiklerin sayısız, bunları tamamlaman lazım, yoksa çok üzülürsün, çok ağlarsın… Sana hiçbir el, hiçbir yardım ulaşmaz. Ulaşamaz, çünkü “Niye gaflette oturdun?” derler sana? Niye? Niye hareket etmedin?

Onun için dünyaya mı yönelmişsin? Ahirete mi? Ona bak önce. Dünyaya mı çalışıyorsun, yoksa Ahirete mi? Dünyaya çalışıyorsan, ne işin var Allah kapısında? Ne kazanacaksın? “Sen Allah’ı ve Peygamberi tanıdın da gereken hazırlığı yapmadın. Niye bu gaflet?” derler sana. Öbürünün bir kurtulma şansı var, dışarda koşturuyor… Şimdi kafasına bir taş düşer, yani başına bir hadise gelir; uyanır. “Aman ben ne yaptım.” der, döner gelir… Sen ne yapacaksın? İki arada bir derede duruyorsun; doyamadın daha dünyaya. Git dünyaya doy! Şans kalırsa geri gelirsin. Bir adım geri at da bak bakalım ne oluyor? Hemen Azrail belirir yanında. Allah, hemen Azrail’i gönderir sana. “Bu küfre niyet etmiş kulun canını al ve gel.” derse ne yapacaksın? Dünyan da bitti, Ahiretin de bitti… Bir ömrü boşa harcadın! Boş oldun gittin! Ot gibi yaşadın… Biraz yağmur yağdı mı, güneş açınca çıkar ot. Sonra bir güneş daha çıkar, sararır biter ot… Seni ot gibi yaşayasın diye mi yarattı Allah? Onun için Efendimiz (sav) bildiriyor; “Dünyada yaşayacağınız kadar dünya için çalışınız, ahirette kalacağınız kadar da ahiret için çalışınız.” Öyle uydurma söz ile “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışın…” Kim söylemiş onu? Peygamber öyle mi yapmış? Sahabe öyle mi yapmış? Uydurma iş o! Çalış, çalış, doğru hareket et; ama nasıl çalışacaksın? Dünyanın uşaklığını mı yapacaksın?

Efendimiz söylemiş, “Dünyada kalacağınız kadar dünyaya çalışınız, Ahirette kalacağınız kadar da ahirete çalışınız.” Manası ne bunun şimdi? Ne kadar kalacaksın dünyada? Bir örnek vereyim de anlarsın belki. Sahabenin biri genç bir sahabe-i kiram para borçlandı, “Bir ay içinde ödemem gerekir, dua edin de kolaylıkla ödeyebileyim.” dedi. Efendimiz “Sen ne uzun emelli bir insansın, ne uzun bir plan yaptın. Sen bu gaflete nasıl düştün? Bir ay! Sana kim garanti verdi de bir ay yaşayacağını böyle bir plan yapıp borca girdin ne büyük bir gaflet bu…” dedi. Kendine bak şimdi. Dünya bu işte… Bırak oyunu, gösteriyi; hodri meydan! Er meydanı. Er kimdir? Allah’a söz verip, o söz ile bu dünyadan çıkandır. Değilse yalancısın, sahtekârsın. Allah’a ve Peygambere verdiğin söze ihanet ettin. Emin değilsin… Akıl vali olduktan sonra, hemen o yola girmen gerek. Akıl vali oldun sen. Sen Allah’a söz verdin! Sözün ne? “Ancak sana kulluk ederim ve ancak senden yardım isterim.” dedin. Evet, bak bakalım kitabına, ne kadar kulluk ettin? Beğeniyor musun uygun mudur bu yaptığın kulluk? Bak, çeki düzen ver kendine… Anlarsın işte, Efendimiz; “Dünyada yaşayacağınız kadar dünyaya, Ahirette kalacağınız kadar ahiret için çalışınız.” diyor. Bu dünya üç gündür; dört gün olamaz. Makamın yükseldikçe “Üç saat.” dersin. Biraz daha yukarı çıkarsın, “Üç nefes.” dersin. Biraz daha yukarı çıkarsan, “Bir nefese hapisim.” dersin. Hiç gaflet etmezsin. Koşturur millet Evliya olacağım diye… “Hokus pokus, puf…” deyince Evliya olsun; yürüsün koşsun… Ah canım...

Evliya kim? Allah’a gerçek kul olan kişi… Yani aldığı nefesleri, gaflet ile alıp gafletle vermeyen kişi. Her nefesi aldığında Rabbine şükreder, her nefesi verdiğinde de Rabbine şükreder; gaflette durmaz. Mümin gaflette duramaz; mümin olduğu halde gaflette duramaz. Gaflette durduğu anda, şeytanın oltasına takıldı demektir. Balık gaflete düştüğü anda, hemen oltaya takılır… “Allah” demediği zaman, oltaya takılır. Zikri bıraktığı zaman, oltaya takılır. Oltadan kurtulabilir mi artık? Çok çaba verecek, çok çırpınacak, ağzını burnunu parçalayacak ki; o oltadan kurtulup gitsin… Çok çile çeker, değilse tavada önüne yemek olarak gelir. Sen onu yerken gaflette yeme. O balık gaflete düştüğü için senin sofrana geldi. Sen de o balığı gaflette yediysen, o balık der şimdi; “Ah, ah… Ben o gaflete düştüm de oltaya geldim, senin midendeyim; ama sen, benden daha büyük gafilsin. Sen Allah’ı ve Peygamberi unuttun, Şeytan kalbinde dans ediyor.” Kibiri olan kişinin, kalbinde Allah durmaz; çıkar gider… Kim durur? Şeytan durur. Şeytan dans eder.

Onun için, Efendimiz (sav); “Bu dünya üç gündür; dün geçmiştir, yarın gelmeyebilir…” İhtimal var mı gelmemesine? Kıyamette kopabilir, sen de ölebilirsin, her şey olabilir… Yani büyük bir soru işareti var; hiç gelmeyebilir... Sen bugüne bak, bugün ne yaptın? Bugünü nasıl yaşadın? Bugün defterinde neler yazıldı? 24 saat… Kıyamet günü “24 çekmeceleri” önüne gelecek, diyecekler ki sana; “Bu çekmeceleri aç. 24 saat ne ile meşguldün? Her bir saat ne ile meşguldün?” Onun içindeki hazineleri al ve yerine git. Ahiret hazinesi lazım adama… Gireceğin yer cennet ise oraya da hazine lazım, Cehennem ise haşerat çok… O çekmecelerde ne varsa, onu alıp gideceksin… Ne ile meşguldün sen? 24 saat geçti… Saatler geçerken Melaike yazar, “Bu, bu, bu işleri yaptı.” Aklın kesiyor mu şimdi? Bak, bu 24 saati düşün. Dün akşamdan bu akşama, 24 saat geçti; bir hesap çek bakalım… Ne yaptın, bu 24 saatin her saatinde? Nerelere harcadın? Ne işle meşgul oldun? Bak bakalım… Bir saati tamamlar mı yaptığın ibadet? Yoksa çarşı Pazar mı gezersin? “Dünyaya, dünyada yaşayacağın kadar zaman harca.” Çalış. Yarın gelmez belki; ona dikkat et… “Ahirette kalacağın kadar, ahirete çalış.” Ne kadar kalacaksın acaba Ahirette, biliyor musun? Haberin var mı? Sonsuza kadar mı? Hangi tarafa düştüysen, belki orda kalacaksın sonsuz. Öyle zannetme; senin aklınla olacak değil; “Yok efendim ben inanmam.” Halt ettin inanmadın da! Bir de onun için hesap vereceksin. Ey uyuz kul; sen kimsin? Ne bildin ki, inanmadın sen? Nereden aldın bu ilhamı? Şeytandan... O gafletten uyanacaksın, başka çare yok! Kafana vura, vura, uyandıracak seni… “Hür yaşarım.”mış... Hür yaşayamazsın!

Sen Allah’a kulsun. Allah seni kulluk için yarattı. Sağda solda, dinsizler, imansızlar, kafirler, “Ben istediğimi yaparım.” derler. Sana az bir süre izin verildi, istediğini yapasın diye; ama defterleri kapandı artık. Hepsinin defteri kapandı. Bütün hükümetlerin defteri kapandı. İstediğin gibi yaşayamayacaksın. O’nun istediği gibi yaşayacaksın. Allah’ın istediği gibi yaşayacaksın. Senin nefsinin, Şeytanının istediği gibi değil.. Onun için Ahiret ebedidir. Ahirette ebedi kalacaksın. Ne kadar rızık lazım sana Ahirette? Ne kadar göndereceksin? Usanıyorsun. Doğru tesbih çekmeye usanıyorsun. Namaz kılmaya usanıyorsun, dergâhta oturmaya usanıyorsun. Çarşı Pazar geziyorsun; ne topladın bak bakalım… En merkezi yere gelmişsin, toplamadan gidiyorsun… Vay ahmak, vay… Demek ki sen, bu kadar hazinenin olduğu yerde geziyorsun, gene çarşı Pazar geziyorsun ne buldun çarşı pazarda bak bakalım? Aklını mı buldun? Biraz varsa, onu da kaçırdın… Biraz düzeldiysen, kibirin daha fazla arttı. Bu sözümüz, “Ben Müslümanım, ben inandım.” diyenedir. İnanmayana hiç sözüm yok, “Ben Müslümanım. İnandım, ama kabul etmem.” dersen, yüzünü karışlarım senin… Kıyamet günü, bunun için ayrı hesap verirsin. Dinlemedin demek… “Niye dinlemedin ey kul?” denir sana. Demek sen Hak sözü kabul etmedin… Hak söz nedir?

Allah, Hz. Musa’ya sordu benim için ne yaptın? Hz. Musa “Namaz kıldım” dedi. “O senin içindir” dedi Allah-u Teala. “Oruç tuttum.” O da senin için. “Hayır, hasenat, zekat verdim.” O da senin için… “Beytini hac ettim.” O da senin için, “Bilmem ya Rabbi, senin için ne yapılacağını söyle, hemen yapayım” dedi. “Benim sevdiğimi sev, sevmediğimi sevme” dendi ona.

İman nedir? Allah’ın sevdiğini sevip, Hak sözü tutup yukarı kaldırmaktır. Allah’ın sevmediğini, küfrü, ayaklar altına almaktır; bu imandır. Küfür nedir? Allah’ın sevmediğini baş tacı yapmaktır. Hak olmayan sözün peşinde koşturup, onu yukarı çıkarmaya çalışmaktır. Hak sözü Hakkı da ayaklar altına almaktır. O da küfürdür. Yani şehadetin manası bu Hakkı tutup kaldıracaksın. “Hakkaniyiz.” demeyi çok iyi biliyorsun. Hakkani ne demek? Hakkı tutup kaldırandır. Hak ile beraber yücelen, küfürün üzerine basandır. Küfür nedir? Küfür nefsindir. Nefsin küfür içerisindedir, nefsin üzerine basacaksın. Nefsin üzerine bastın mı, yükselmeye başlarsın… Yoksa bol bol havan artar, şişersin balon gibi… Bir iğne soktular mı patlarsın. Hiçbir işe yaramazsın.

Ve min Allahu Tevfik. Bi hürmet-il Habib. Bi hürmet-il Fatiha...

Bu kadarı yeter aklı olana… Aklın varsa, bu sözler sana kıyamete kadar yeter. Aklın yoksa, gelmiş geçmiş çok zeki olan ne insancıklar vardır, ama şimdi… Git, gör bakalım; ne haldeler… Onlarda akıllarını çok beğendiler; ne Peygamberleri kabul ettiler, ne Allah dostlarını, ne Evliyaları… “Biz istediğimiz gibi yaşarız. Senin söylediğin değil, bizim bildiğimiz haktır.” dediler; helak olup gittiler... Allah bizi o hale düşmekten korusun.

Fatiha...

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani(qs)

2 Zilkade 1432 (30 Eylül 2011)

294 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page