top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

"Eyüp (as)'ın Sabrı"


Eûzu billahi mineş şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahim.

Medet ya Sultan-ul Evliya, medet. Tarikatına sohbet, fil hayrı min cemiyet. Evliyalar Sultanı Şeyhimizden, himmet ve medet istiyoruz. Onun gücü yeter. Ona verilen sır ile Kıbrıs’takine de yetişir, Türkiye’dekine de yetişir, iki ülkeye de yetişir. Afrika? Afrika’ya da yetişir, Çin uzak, Çin’e yetişir mi? Çine de yetişir. Ya Amerika? Amerika’ya da yetişir. Yeter ki sen, ona inanan kalbini muhabbetle Şeyhine bağla; hemen oradan senin kalbine bir hat açılır. Onun kalbi Peygamberimiz (sav) ile bağlantıdadır. O cemaate ne gerekliyse, onu gönderir. Onu konuşursun, onu söylersin. Oradan güzellikler hâsıl olur; hayır, bereket gelir gelmesine de onu da kendinden zannetme… Dedik ya, bu zamanda geri zekalılar çoğalmış, kendini bir şey zannediyor şimdiki insanlar. Nesin sen? Derisi çıplak mahlûk! "Yaparım, ederim, kırarım, dökerim" diyorsun; ama izin gelmese nefesi bile içeri alamaz, ölürsün; izin gelmese aldığın nefesi geri veremezsin, hayatın biter. Zaten bu Firavunluğu yapanlar kimler? Dünya muhabbeti, dünya sevgisinde olanlar. Yoksa kendini aciz bir kul olarak gören kul, o Firavunluğa bakmaz. Kalbi Allah’la olan adam, dünya derdi çeker mi hiç? Kalbi Allah ile olan kişi, zahirdeki hastalığı düşünür mü hiç?

Allah bize örnekler vermiş; Kur’an-ı Kerim’de Eyüp Peygamber (as) ki; Allah sırrını takdis etsin. Bizi de öyle bir sabırla sabırlandırsın. Eyüp Peygamber, hem Peygamber hem Kral idi. Allah’a güzel bir kul idi. Eşleri çok, çocukları çoktu; her şeyi vardı. Rabbil Alemin, o melun Şeytana “Kullarım arasında öyle kullarım olacak ki senin ibadetlerin, onlarınkinin yanında hiç kalacak” dedi. O (Şeytan) baktı, Eyüp Peygamber bu kullardandır. O melun dedi ki “Ama ona her şeyi verdin, dünyayı da verdin. Her istediği var; çocuk var, zenginlik var, her şeyi var; niye isyan etsin ki sana? Onları alırsan bakalım nasıl olur?’ Rabbil Alemin “O zaman izin verdim sana, ben almayayım, sen al her şeyini. O şeytani kafan ile ne yapabileceksen yap; bakalım onu benim kulluğumdan geri döndürebilecek misin?” dedi. Şeytan önce, Eyüp Peygamber’in dünya Saltanatını alt üst etti. İzin var ya ona artık, istediğini yapabilir. Fakat baktı, Eyüp Peygamber’in (as) kulluğundan eksilme yok. Dünya gitti, ama kulluğu tam devam ediyor. Rabbil Alemin sordu “Nasıl kulluğundan eksilme var mı?” Şeytan, “Bu bencildir, çocukları sevenleri var, o yüzden mutluluğu devam eder.” dedi. Sonra birer birer Eyüp Peygamber’in çocukları ölmeye başladı. Ailesi gitmeye, hayatı alt üst olmaya başladı. Ama kulluğunda bir eksilme yok! Tam dört dörtlük devam ediyor. “Nasıl benim kulum gördün mü?” dedi Rabbil Alemin. Şeytan, “O bencildir, çocukları ölmüş umurunda mı? Kendi iyi, rahat yiyip içiyor ya, düşünmez ki. Sıhhati yerinde, onun için Sana isyan etmez” dedi. Bazen şer güçlerle büyü, fal gibi belaları insanlara musallat ederler. “İzin verdim” dedi Rabbil Alemin, “Git bakalım, hastalık sal.” dedi. Eyüp Peygamber secdedeyken yerin altından o melun şeytan pis nefesiyle onun yüzüne üfledi, hemen vücudunu bir hastalık sardı ve Eyüp Peygamber’in vücudu, erimeye dökülmeye başladı. O peygamber ki; her zaman ibadette duruyor, etrafında onunla ilgilenen sadece bir hanımı kaldı. O da baktı ki artık vücudundan pis kokular çıkmaya başladı; şeytan üfürdü ya pisliğiyle, dayanamadılar; artık onu alıp mağaraya götürdüler. Karısı, “Artık sana bakamayacağım, dayanamayacağım bu kokuya, sen burada kal, ben sana gelip gidip ihtiyacını getiririm” dedi. Eyüp Peygamber’i koydular, mağaranın içine yalnız başına, orada erimeye, çürümeye başladı. Şikâyet etti mi dünya için? İyi bak; yok etmedi. “Aman Ya Rabbi şükür Ya Rabbi… Sen varsın ya, Sen bana yetersin.” dedi, hep şükürde durdu ki onun vücudunda kurtlar oluşuyor; kurtlar kendini vücudunu yemeğe başlıyor.

Bir gün otururken o kurtlardan biri, vücudundan yere düştü. Eyüp Peygamber “Bu hastalığı bana Rabbim verdi” diyerek başka türlü düşündü. O kurdu aldı ve geri yerine koyduğu vakit; o kurt onu öyle bir ısırdı ki, daha önce hiç öyle bir acı hissetmedi; çığlıklar attı. “Aman Ya Rabbi, ne acayip…” Allah, “Onu, sen kendine yaptın ya Eyüp” dedi. “Biz sana o kurtları verdik, o acıyı da verdik, ama o acıyla beraber sabrı da verdik. O kurdu üzerinden düşüren de bizdik. Sen onu kendin alıp geri koydun ya, onun için sen kendi elinle kendini cezalandırdın. Bu acı onun içindir.” dedi. Velhasıl, kurt bütün vücudunu yemeğe başladı; artık ibadette edemiyor, yerinden kımıldayamıyor, ama Eyüp Peygamber’in kalbi zikirde duruyor. Rabbinden şikâyeti yok. Konforlu hayatı gitti, saraylar gitti, her şey gitti, çoluk çocuk gitti, hanımlar gitti; vücutta gitti, ama kalp ile Rabbil Alemine muhabbeti devam ediyor; ta ki o kurt kalbine musallat oldu. O kurt kalbini ısırdığında Eyüp Peygamber’in gözünden yaşlar gelmeğe başladı. İşte o zaman, Rabbil Alemin ona sordu; “Ey Eyüp, bizden şikayetin mi var? Bu hastalığı sana musallat eden bizdik biliyorsun; şikayet mi ediyorsun?” Dikkat et, internette konuşmuyor, gösteri yapmıyor; dağın başında mağaranın içinde tek başına, kimse yok; kimse yanına yaklaşmaz. Eyüp (as) “Sana malum Ya Rabbi, şikâyetim yoktur, ama bu kurt şimdi kalbime musallat oldu. Kalbimi de yediği vakit seni zikredemeyeceğim, senden ayrılacağım; üzüntüm bunun için Ya Rabbi” dedi. İşte Allah, onu öyle imtihan etti. Herkesin bir imtihanı var; onu da böyle imtihan etti. Ama o, imtihandan geçti. “Geçtin sen, eski haline dön.” dedi Rabbil Alemin. Bir anda Eyüp Peygamber düzeldi. Hanımı ona yemesi için bir şeyler getirdiğinde, bir baktı ki karşısında genç, yiğit birisi oturuyor. Düşündü bir an, “Bu da kimdir? Herhâlde Eyüp öldü, bu da buradan geçen bir yabancı. Onu gördü alıp gömdü herhalde.” diye düşündü. “Hoşgeldiniz” dedi ona, “Burada yaşlı hasta biri vardı, öldü mü o?” diye sordu. “Sen onu tanıyor musun?” dedi Eyüp Peygamber. “Tanımaz mıyım? O benim kocamdır.” dedi. “Kaç senedir tanıyorsun?” dedi. “Gençliğinden beri tanırım” dedi. Gençliğinden beridir dediği vakit, dikkatlice baktı, “O sen misin?” dedi, daha dikkatli baktı… “Rabbil Âlemin üzerimden hastalığı kaldırdı, eski halime döndürdü beni.” dedi Eyüp (as). İşte bu yüzden, Eyüp Peygamber sabırlılardan yazıldı.

Sabırlılardan yazılmaya bak. Sabırlılardan yazıldın mı; işin tamamdır. Dünyan da Cennet olur, Ahiretin de Cennet olur. Onun için büyüklerden, evliyalardan himmet isteyeceksin. Evliya, senin benim gibi insan değil, onun vücudu buradadır; ama Melekut Âlemi ile bağlantılıdır. Evliya’nın himmeti bir kişiye değil, bütün insanlığa yetişir. Bu zamanda inananlar da geri zekâlı oldu; artık inanmıyor, artık kendini kapatmış. Niye? Çünkü şeytani bilgiler ile o kitaplar ile beyinlerini karmakarışık etmişler, kirletmişler. Mektepler, okullar, ancak dünya sevgisi, dünya muhabbeti aşılıyor. Mektepler, okullar neyi öğretiyor? Talebeler çok doğru... Peki, öğrettiğin ne? İnsan mı yetiştiriyorsun? Yok! Okumuş adam çok doğru, diplomalı adam da çok. Ne yapıyorsun okumak ile? Yeni nesiller yetişiyor... Güzel bir toplum mu yetiştiriyorsun? Edepli, akıllı bir toplum? Yok! Edepsiz bir nesil yetişiyor...

Ve Min Allahu Teyfik. Allah Şeyhimize sağlık, sıhhat, güç, kuvvet versin. Bize akıl versin, anlayalım; anladığımızı yaşayalım; yaşadığımızı da anlatalım inşaAllah-u Rahman. Biz Allah’ın aciz kuluyuz.

Ve Min Allahu Teyfik.

El Fatiha.

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani

28 Nisan 2012

180 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page