top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

"Şeyh sana, sende olan sırrı yansıtır"


Bismillahirrahmanirrahim

İman gitmiş, ölü. Kalp ölmüş. Eğer kalp yaşıyorsa, kalp hissedebilir. İşte bu imtihanın nasıl olduğudur. Yoksa iman gitmişse, kalp ölüdür. Peygamber Efendimiz (sav) söylüyor; “Dikkatli olun. Sizin vücudunuzda bir parça var; eğer bu parça iyiyse tüm vücut iyi, eğer o kötüyse tüm vücut kötüdür.” Fiziksel ve ruhsal olarak, ikisi de etkilenir… Eğer iyiyse, o kesinlikle kalbine gelecek. Eğer kalbin bir sürü malayani işle meşgulse, yani kalbin sadece kendini görüyorsa, hiçbir şey göremezsin, anlayamazsın. Sana Allah’ı yansıtan Peygamber’i göremezsin. Peygamberini tutan, senin sırrını Peygamber’den sana yansıtacak olan evliyaAllah’ı göremezsin..

Başlangıçta herkes Şeyhi seviyor. Başlangıçta herkes şeyhin etrafına geliyor. Doğru değil mi? Herkes büyük bir aşkla geliyor. Evet. Onlar büyük bir aşkla geliyor. İzle onları, yavaşça nasıl da değişiyorlar.

Peki, neden Şeyh'i başlangıçta sevmiştin? Neden olduğunu söyleyeyim. Sen, Şeyhte kendi sırrını görüyordun. İşte bu yüzden seviyorsun. Şeyh yansıtıyor; şeyh sana bakar ve sende olan iyi sırrını sana yansıtır. Senin iyi tarafını kendisinden sana yansıtıyor. Bu yüzden ondan hoşlanıyorsun. Onu seviyorsun. Şeyh seni yavaşça kendine çeker; sana daha çok öğretmek, daha çok açmak için. Sonra “Biz benzemeye başladık şimdi, nasıl olabilir?” demeye başlıyorsun. “Sen sensin, ben benim.” İşte bu tam olarak egonun söylediği şey… “Sen sensin, ben benim.” Sen daha hiçbir şey almadığını fark etmiyorsun, unutuyorsun. Şeyh’in sana verdiği sadece yansıma; o bir ayna ve sana o aynayı gösterdi… Allah celle ve’ala (svt) herkese iyi bir sır koydu. Şeyh önce sana, senin iyi sırrını gösterdi. Sen aynanın içindekine baktın. Böylece onu sevdin. Ama sonra... “Şeyhi seviyorum, ama bunu sevmiyorum.” “Biz Mevlana Celâleddin Rumi’yi seviyoruz… Peygamber Muhammed’den nefret ediyoruz.” İnsanlar bunu söylüyor. Çok seviyorlar değil mi? Batılılar çok seviyorlar, Mevlana Celâleddin Rumi’yi. Evet.. Milyonlarca insan, “Ne kadar iyi biri, Mevlana bize dans yaptırıyor etrafta dönmek için, dans ediyoruz.” Kadınlar ve erkekler tekrar karışmış. “Gelenek böyle. Ve, biz bunu biraz daha erotik yapalım, farklı ışıklar koy, kadınlar gelsin iç gösteren elbiselerle ve dans etsinler…” Daha çok duygu koyuyorlarmış. Batı’nın saçmalıkları… Böyle olunca nasıl Hz. Muhammed(sav)’i de sevdiklerini söyleyecekler? Çünkü Muhammed(sav), bir kadının yanında duran adama soruyor, “O (kadın) seninle beraber mi?” Adam, “Hayır” diyor. Peygamber (sav), “O zaman neden onun yanında duruyorsun?” diye soruyor. “Kadın görmüyor.” Peygamber(sav) buna, “Yani ne? Sen onu görüyorsun…” diyor.

Bir yasa vardır. O yasayı koydu. Hz. Muhammed(sav) yasa koydu. Bu, tam olarak peygamberin yaptığı şey... Tüm itaatsizler, isyankârlar, tüm kötü nefisler onun bildirdiğine bağlıydı. Onun “La ilahe illallah Muhammedîn Resul Allah” beyanına bağlıydılar. Peygamber Efendimiz(sav)’e bakan kişilere, o hala bir aynaydı. Onlar, Peygamber’de kendi iyi yanlarını görüyorlardı. Ve onu seviyorlardı. İnsanlar ona bir isim koydular, “Muhammed-il Emin”. Onlar bu ismi ona verdiler. “En çok güvenilen kişi” dediler. Peygamber (sav) çok geçmeden “La ilahe illallah Muhammedîn Resul Allah” ı beyan etti.

“Putları kaldırın!” diyordu. Çok güvendiklerine hemen, “Ne? Ne diyorsun? Aklını mı kaybettin?” dediler. Çünkü şimdi onun getirdiği yasalar o nefislere geliyordu. Şimdi diyordu ki; “Ey insan, farklı makamlara yükseleceksin. O yüzden bu nefsani tarafı yavaşça terk et.”

Onlar peygambere karşı ayaklandılar, bu her zaman bu şekilde oldu. Tıpkı Adem (as)’ın oğlu gibi, o babasına karşı başkaldırdı. Çünkü o belli bir yaşa ulaştı, kafası başka şekilde çalışmaya başladı, hisleri başka şekilde olmaya başladı; babasına baktı, babasını aşağı gördü. Çünkü artık korumaya ihtiyacı yoktu. Babasını gördü ki, fiziksel olarak güçsüz. O ise büyüyor, güçleniyor, kasları gelişiyor. “Ona artık ihtiyacım yok” dedi. Babasını aşağı gördü. Aşağıya baktı. Tekrar yukarıya bakmadı. Eğer yukarı baksaydı, kafir olmazdı, nefsani tarafa geçmezdi. İşte bu, İslam’da o günden beri devam ediyor.

Allah celle ve’ala, farklı ırklara, farklı milletlere farklı peygamberler gönderdi.. Milletlerin ayaklanmasına bağlı olarak, onları eğitmek için Peygamberler geldi. Farklı nefisler var.. Bazı nefsler, güzel sözlerle eğitilmeye ihtiyaç duyar. Bazı nefsler, tam olarak askeri düzenle eğitilmeye ihtiyaç duyar. Bugüne bakarsak… Bugün askeri düzeni kullanmazsan nefsler asla değişmez. Nefsler bu yüzyılda çok çok inatçı oldular.

Kendini uyandır. Çok zamanın yok. Çok zaman kalmadı. Çok az zamanın var. Ve önünde çok uzun bir yolun var. Çok uzun bir yol. Bu, kısa bir yolculuk değil. Şimdi etrafında bir sürü insan var. Ama bir gün hiçbirine sahip olmayacaksın. Şimdiden kendini hazırlamazsan, tek bir kişiye bile sahip olmayacaksın. Seni çok sevenler ve seni yüceltenler, bir gün gelecek, sana dönüp bakmayacaklar bile. Bunu önemsemiyor musun? Senden nefret edecekler, senden kaçacaklar. Yakında mezara girdiğinde, farklı kelimelere sahip olacaksın. Hayat bitmiyor, orada farklı bir hale giriyorsun. O hayata başladığın zaman, büyük yolculuğa, hesap yerine doğru yola başlayacaksın. Daha yolun sadece başındasın. Sonda değilsin. Neden kararlardan bahsediyorsun, neden sonuçlardan bahsediyorsun? Neden başkaları hakkında yargılara varıyorsun? Uyandır kendini! Uyan! Sonunda güvende olmak istiyorsan, uyan.

İster şah ol, ister padişah, ister mürit ol, ister Şeyh, bu sözler değişmez…

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks)

422 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page