BismillahirRahmanirRahim
Destur Medet ya Sahibul Saif.
Sorduğun soru yalnızca Boşnaklarla ilgili değil. Türklerle ilgili. Osmanlılardan yüzlerce yıl boyunca güzel her şeyi miras aldılar, sonra da hepsini kaybettiler. Peki bunları nasıl geri alabiliriz? Araplar, ki Araplar bunu istemiyorlar, çünkü biliyorsunuz, patronları onlara para veriyor; istemek zorunda da değiller çünkü onların şerefi başka yerde yatıyor, bizimki başka yerde, herkesin, tüm diğer milletlerin başka başka yerlerde. Osmanlılar yüzlerce millete hükmediyorlardı. Ellerinden neyi aldılar? Dillerini bile almadılar. Peki Osmanlılar ne verdi? İslam’ı, Peygamber Efendimiz (asvs)’ın sevgisini verdi. Binlerce yıllık kültürlerin en güzel şeylerini alıp İslam ve Tasavvuf filtresinden geçirerek herkesle paylaştılar. Şeytanın ve deccalin yaptığı fitne fesat yüzünden bunu bugün kaybetmiş durumdayız. Sadece Boşnaklar değil, herkes, çoğu insan için böyle. Peki nasıl yeniden o noktaya geleceğiz? Ya da çocuklarımıza nasıl öğreteceğiz?
Bunun ümitsiz bir vaka olduğunu söyleyebilirsin, çünkü çoğunluk bunu aramıyor, bunu istemiyor, karşılar. Ve birçok kişinin kafası karışmış durumda. Bunun ümitsiz bir vaka olduğunu, ya da bu soruyu yönelten kişiler için karanlık gecede parıldayan yıldızlar olduğunu söyleyebilirsin. Belki de hiç fark etmesen, kılavuzluk arayan arayan kişilere yol göstermiş olacaksın. Hiçbir şeysin. Bir güneş değilsin. Bizler güneş değiliz. Etrafımızı ezici bir karanlık kuşatmış ve sade şurada burada birazcık parıltılar var. Tıpkı ilk cahiliye devri gibi. Onun gibi görün. O zaman sorun olmaktan çıkar, pes edersin. Ancak bu size çok büyük sevap kazandıracak bir meseledir. Çünkü zifiri karanlığın hakim olduğu bir zamanda insanlara yol gösteriyor olursun; güneş her yerde parıldarken değil. Anlıyor musunuz?
İnsanlara rehberlik yapmak, belki yüz yıl öncesinde... Rehberlik derken de, bunu dava edinmek ya da “Ben senden daha üstünüm,” demeyi kastetmiyorum. Yol göstermek, düzgün bir şekilde hayatını yaşamak ve insanlar hayranlık duyduğunda, “Bu İslam’dan geliyor, Osmanlı geleneklerinden, Peygamber Efendimiz (asvs)’dan geliyor,” demektir. Günümüzde bunu gösteriyorsan, o kılavuzluğu alıp sıkı bir şekilde tutuyorsan, bırak başka insanlara öğretmeyi, zaten öğretmek gibi bir hakkımız yok, sadece sıkı bir şekilde tutuyorsak bile yüz şehit sevabı alırız. Anlıyor musunuz?
Şimdi, bütün dünyayı aydınlatmak yıldızların vazifesi değildir. Bitkilerin büyümesini sağlamak, yıldızlardan gelen ışığın vazifesi değildir. Anlıyor musunuz? Bu, güneşin sorumluluğundadır, yıldızların değil. Güneşin işine karışmayın. Sen bir yıldızsın. Zifiri karanlık çöktüğünde, en azından yol gösterecek bazı işaretler olmuş olacak. Anlıyor musunuz? Gece olduğunda güneş bile faydasız kalır. Hiçbir işe yaramaz. Yani sırf bu gelenekleri hayatta tutmak bile, size bakan diğer insanlara yol göstermiş olacak. Bakan çok az kişi olacak ancak bakıyorlar ve samimiler. Bakıyorlar, çünkü o nurdan bir parça taşıyorsunuz, ki o bize ait değildir deriz; Şeyhimizden alırız, Peygamber Efendimiz (asvs)’dan alırız, Onlar verirler bize. Orada sırf kendi kısıtlı ışığınla bile dursan, insanlara rehberlik etmiş olacaksın. Mükafatını göreceksin, rahmet bulacaksın. Şimdi insanlara rehberlik yapma zamanı da değil. İnsanların kalpleri ya inanacak ya da inanmayacak. Siz yapamazsınız, kalpleri açmaktan biz sorumlu değiliz. Kalpleri Açan Allah’tır. Anlıyor musunuz?
Allah (svt), kaç defa Kur’an-ı Kerimde Peygamber Efendimiz (asvs)’a şöyle diyor; —çok basit bir dille anlatıyorum, “Biliyorum ancak kendini onlar için öldürme. Bu kadar ıstırap ile doldurma kendini. Onları Bana getirmek için azap çektiğini biliyorum. Endişelenme. Ey Habibim. Yarattığım her şey üzerinde hükmetme salahiyetin olsa da,” Allah (svt), Peygamber Efendimiz (asvs)’a o salahiyeti vermiştir ancak Allah (svt), “onların üzerinde bir otorite değilsin,” diye buyuruyor. Meselenin ne kadar narin olduğunun farkında mısınız? Çünkü artık kalplerle ilgileniyorsun. Tek yapabileceğin göstermektir. Ve göstermenin en iyi yolu da gösteriş yapmadan, bunu bir şova dönüştürmeden göstermektir. Anlıyor musunuz? Yaşamaktır. Hayatınızla göstermektir.
Yani şimdi artık çocukların için endişe duyuyorsun, diğer insanlar için endişe duyuyorsun. Tıpkı ilk cahiliye dönemindeki gibi. Vakit yok. Vakit yok. Sahabe-i Kiram kendi kocalarını, kendi hanımlarını, anne babalarını, çocuklarını sevmiyorlar mıydı zannediyorsunuz? Seviyorlardı. Ancak, “Önce Peygamberimiz (asvs) gelir,” dediler, “Evvela O gelir. Ve O’na sıkı bir şekilde tutunursam, diğer herkesi, ondan yüz çevirmiş bile olsalar, belki bana olan sevgileri sebebiyle onları da çekebilirim.” Yani ilk önce O’na bakıyorlar. Geriye dönüp çok ilgilenmezler bile. Onların bağlantısı, bizim bağlantımız ilk önce Şeyhimizle kuvvetli olmalıdır. O zaman, aynı şekilde, özellikle de böyle çocuklarınla birlikte sistemin içinde yaşıyorsan, yapabileceğin çok fazla şey yoktur. Yalnızca samimiyetle gösterebilirsiniz. İnsanlar alacaklardır. Samimiyetinizle, çocuklarınıza göstereceksiniz. Belki bugün değil, belki yarın, belki önümüzdeki sene. Ancak belli bir süre sonra onlar da birazcık uyanmaya başlayacaklar, anlıyor musunuz? Ve o stres, o endişe sizin üzerinizde olmayacak. “Yapmam gerekenleri yaptım,” diyeceksiniz. Gerçekten, ebeveynler olarak, on üç yıl, on altı yıl, o kadar. Onlara her şeyi vermiş olacaksınız. Artık kendi başlarınalar.
Hayatlarımızı düzgün bir şekilde yaşayalım. Bağlantımızı güçlü tutalım. Tarihimizi öğrenin. Neden böyle yaptığımızı bilin. Neden? Neden buradayız? Sırat-ı Müstakim nedir? Diğer şeylerle kıyaslayınca, neden bunu izliyoruz? Kendinizi sorgulamaya devam edin. Kolay cevaplarla bırakmayın kendinizi, çünkü o zaman kalbinizi köreltirsiniz. Sorun kendinize, meydan okuyun, çünkü kabirde size soracakları sorular bunlardır. “Neden buradasın?” Bize soracaklar, “Neden ibadet ediyorsun? Rabbin kim?” Rabbin, ibadet ettiğin ve takip ettiğin kişidir.
“Rabbin kim?”
Birçokları, “Allah,” diyeceklerini sanıyor ancak bu dünyada kime hizmet ettilerse, aslında Rableri odur. Müslümanlar, fakat kime hizmette bulunuyorlar? Çoğu nefsine hizmet ediyor. Birçoğu başka insanların nefslerine hizmet ediyor. Birçoğu çeşitli politikalara, ideolojilere hizmet ediyor. Rableri bunlar. Soru, “Rabbin kim?” “İlah’ın kim?” diye sormuyor. Rabbin kim? Çünkü çoğu kişi Bir Yaratıcı olduğuna inanıyor da, kime hizmet ediyorsun? O Yaradan’a mı hizmet ediyorsun? Hayır.
Çocukların var, akrabaların var, önemsediğimiz insanlar var. Şimdi, sen açıklığa kavuştur, sor kendine bu soruları. Tarihini anla. Nasıl geldiğini anla. Bağışlanma dile, çünkü göçmüş olanlar ölü değildirler. Onlar diri ve canlıdırlar. Allah için yaşamış, Allah için ölmüşlerdir. Onlar şehittir. Ve onlar görüyorlar, gayet güzel duyuyorlar. Onlardan mağfiret dile. Onların himmetini dile. Kalın kafalı vahhabileri dinleme. Anlıyor musun? “Şirk bu,“ diyorlar. Sen iste. Allah (svt)’nın Münafıkun Suresi’nde bahsettiği aynen budur. Gidin bakın, mükemmel bir şekilde vahhabileri tasvir ediyor o sure. Allah ne buyuruyor? “Şefaatini dilemek için çok kibirlidirler. Sana arkalarını dönerler.” Ve Allah (svt), “Peygamberimden dileyin,” diye buyuruyor. Çok kibirliler. “Yalnız Allah’tan dileriz,” diyorlar. Münafıklık budur. Anlıyor musunuz? Aynı şekilde, bize kendi elleriyle veren kişilere teşekkür etmeyiz, demek oluyor. O zaman Allah’ a nasıl şükredebiliriz ki?
Düzgün bir şekilde yaşayın. Özellikle de çocuklarlayken. Üzerlerinde hakimiyet kurmayın, çok fazla endişelenmeyin onlar için. Onlar da Allah’ın birer mahluku nihayetinde. Yavaş yavaş. Onlara (Osmanlılara) olan sevginiz, zamanla daha da açılacak. İlminiz, ya da şuyunuz buyunuz ile değil. Bunları her yerden alabilirsiniz ancak sevgiyi hiçbir yerden alamazsınız. Onlara olan sevginiz büyümeye başlayacak, çünkü Halifeleri tanımadan önce, Osmanlıları tanımadan önce biz de bilmiyorduk; Şeyhimiz açtı bu sevgiyi bize. Onların sadece birer tarihi şahsiyetten ibaret olduklarını zannediyorduk. Hayır, bağlantımız var. Artık Sultanlara karşı sevgi bağımız var, Halifelere karşı, insanlara karşı sevgi bağımız var. Aslında Onlar bizlere bakıyor, bizi seviyor ve bizim için dua ediyorlar. Şimdi bunu geri döndürüyoruz. Bir kere bu olmaya başladı mı, etrafınızdaki samimi kişiler hemen kaparlar. Sahte insanlar istemiyoruz bu yolda. Siz ne istiyorsunuz? İnsanlar, “Ah, sizin sevdiğiniz her şeyi biz de seviyoruz,” deyip de sonradan ihanet edeceklerse, hayır. Böyle karmaşalarla, sorunlarla uğraşmak istemiyoruz. Anlıyor musunuz? Az ama samimi insanlar istiyoruz inşaAllah. O zaman bir sonraki aşamaya, anlayışın bir sonraki kademesine geçebilirsiniz inşaAllah.
Ve min Allahu Tevfik.
El Fatiha.
Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi
Osmanlı Dergahı, Florida
23 CemaziyelEvvel 1439
8 Şubat 2018
Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Comments