top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Rabbinin Seni Nasıl Hatırlamasını İstiyorsun?


BismillahirRahmanirRahim

Soru: "O'nun bizi hatırlaması da aynı şekilde samimiyet ve hizmet vasıtasıyla mıdır?"

Allah bizi hiçbir zaman unutmaz. Fakat O'nun seni nasıl hatırlamasını istiyorsun? Allah O'na itaatsizlik edenleri de unutmaz. Değil mi? Aynı şey olmasa da...

Bak, Kur'an aynı zamanda Zikrullah olarak da anılır, değil mi? Kur'an aynı zamanda Zikrullah olarak da anılır. Ve o Zikrullah Kitabı'nda, şeytandan da bahsediliyor, değil mi? Ebu Cehil'den de bahsediliyor, Ebu Leheb'den de, Firavun'dan da, Nemrud'dan da bahsediliyor. Değil mi? Yani Allah onları da hatırlıyor, onları da zikrediyor. Ama tabii ki Allah'ın Peygamber Efendimiz (asvs)'ı, Melekleri, tüm Peygamberleri ve diğerlerini zikredişiyle aynı şekilde değil elbette. Onlar Allah'ı seviyorlar.

O halde, Rabbinin seni nasıl zikretmesini istiyorsun? İnsanların seni nasıl hatırlamasını istiyorsun? İnsanların seni kamil biri olarak mı hatırlamasını istiyorsun? Seni nasıl hatırlamalarını istiyorsun? Bu dünyadan bahsediyorum. Dini ve diğer şeyleri bir kenara bırakalım şimdi; bu dünyada herkes bir iz bırakmaya çalışıyor, öyle değil mi? Hayattayken herkesin seni bilmesini isterler. Ve bu hayattan göçtüğünde de ne isterler? Seni hatırlamalarını. Yani bu dünyada hatırlanmak için, bir miras bırak derler. Bir miras bırak. Yani öyle bir şey yapıyorsun ki, her zaman o yaptığın şey için hatırlanıyorsun. Kötü olanlar ise, kötü bir miras bırakırlar. Herkes de, "Ah çok kötü şeyler yapmıştı," diye hatırlar. Ancak iyi olanlar, hayırlı bir miras bırakırlar. Herkes bakıp, "Ne güzel bir şey yapmış," der. Bu şekilde hatırlanırsın, değil mi? Hayatını nasıl yaşadığın ve geride ne bıraktığın, işte insanların seni hatırlamasına sebep olan şeyler bunlardır.

O halde, Allah'ın seni nasıl hatırlamasını istiyorsun? Birbirine benzer şeyler. Çünkü bu dünya sadece bir yansımadır. Önceden de konuştuğumuz gibi, bu dünya misaller dünyasıdır. Sadece bir misal olarak al bu dünyayı. Anlıyor musun? O kadar da zor değildir. O yüzden ruhsallık felsefe değildir. Sadece aşırı zeki insanların anlayabileceği bir şey değildir. Zeki olsun, olmasın, hepimizin içinde vardır. Çocuk, yetişkin, kadın, erkek, hepimizin içinde var. Peygamberlere, Evliyalara ihtiyacın var ki, onlara bakıp, "Ah böyle miymiş? Bu kadar basit miymiş?" dersin. Evet, aynen böyle dersin. Sonra da, "Peki tamam. Ben de deneyebilirim bunu," dersin. Hemen anlarsın. O yüzden Peygamberler ve Evliyalar mesellerle, kıssalarla çıkıp geldiklerinde, hepsi aslında çok basit şeylerdir. Herkes anlayabilir. Çok derindir ancak çok basittir.

Peki Allah (svt)'nın seni hatırlamasını nasıl sağlayacaksın? Hayatı nasıl yaşadığın ve bu hayattan göçtükten sonra arkada ne bıraktığın... Hayatı nasıl yaşarsan, öyle ölürsün. Nasıl ölürsen öyle diriltirsin. Artık insanlar bencil olmuşlar ama eskiden İslam'da şu çok önemliydi: Eskiden vakıflar vardı, çok önemliydi. Her zaman vakıflar vardı.

Zenginler bile, "Bütün servetimi vakfa bırakıyorum, kendi çocuklarıma değil. Onlar kendi paralarını kendileri bulabilirler," derlerdi. "Paramı onlara (çocuklarıma) vermeyeceğim, çünkü yanlış yolda kullanırlarsa, kabrime ateş götürme sorumluluğunu alamam ben." Çok akıllıydılar. Yani paraya olan bağlılıkları, imanlarına göre. Gerçek. Değil mi? Gerçek. İnanıyorlar. Diyorlar ki, "Servetimiz, boyunlarımıza dolanmış ateşten yapılan altın zincir gibidir. Yok hayır, vakfa vereceğim," derlerdi. "Ver, ver," derlerdi aynen böyle. Artık böyle değil. Herkes parasını, neyi var neyi yoksa çocuklarına bırakmak istiyor. Artık ümmeti umursamıyorlar. Öyle değil mi? Ve sadece varlıklı insanlardan da bahsetmiyorum bu arada. Yoksul insanlar da böyleydi. "Hiçbir şey yapamıyorum, en azından şunu bırakayım arkamda. Kıyamete kadar mükafatını görebileceğim, bana sevap kazandıracak bir amel olsun," derlerdi. Peki ne yaparlardı? Bazen derlerdi ki, "Şu parayı al ve bir kuyu kaz ki, insanlar su alsın." Meyve ağaçları dikerlerdi. "Şunu yetimhaneye vereyim. Şöyle yapayım böyle edeyim..." İnsanlar birbirlerini önemsiyorlardı.

Rabbinin seni nasıl hatırlamasını istiyorsun?

BismillahirRahmanirRahim "Fezkuruni yezkurkum—Beni hatırlayın, Ben de sizi hatırlayayım"

Allah Firavun'u nasıl hatırlıyor? Yanıyor şu anda. Rabbini hatırlayış şekli yüzünden yanıyor şu anda. Allah onu şu anda o şekilde hatırlıyor işte. Anlıyor musun? Hayattayken, Ebu Leheb Rabbini nasıl hatırlıyordu ki, 'ateşin babası' unvanını aldı? İşte o yüzden Allah onu "ateşin babası" olarak anıyor ve şu anda yanıyor. Sen Rabbini nasıl hatırlayacaksın? Senin elde edeceğin de o olacaktır. Peki şimdi Rabbimizi nasıl hatırlayacağız?

Birçokları Rablerini iş adamı gibi görüyor. Bu kadar yatırım yaparsam, bu kadar elde ederim. Bazılarıysa, "Bunu korkudan yapıyorum çünkü aksi takdirde beni cezalandıracak," diyor. Bazıları Rablerini, sadece onlara istedikleri şeyi temin eden biri gibi görüyorlar. Fakat bazıları Rablerini sevgiyle hatırlıyor. Bazıları Rablerini sadece Rablerinin razılığı için hatırlıyorlar. Bazıları Rablerini, Rab olarak hatırlıyorlar. O Rab'dir ve onlar da kuldur. Bizler Rabbimizi, O'nun hatırlanmayı hak ettiği şekilde hatırlayamayız. Ancak bu kadarını söyleyebiliriz. Tamam?

Ancak Rabbini nasıl hatırlatacağını öğretmesi için kimi takip ediyorsun? Anahtar budur. Müslüman olabilirsin, Şehadet getirmiş, bazı Sünnetleri yerine getiriyor olabilirsin. Ancak rehberin kim? Bir rehberin var? Peki o rehberin sana Rabbini nasıl hatırlayacağını öğretiyor? Rehberin yok diyelim. Namaz kılıyorsun, her şeyi yapıyorsun; dünya ise sana bu dünyadan alabildiğin kadar alman gerektiğini öğretiyor. Senin rehberin bu olur. O zaman Rabbini böyle anmış olursun. Çok şey kaybedersin. Bazıları vardır ki, hiçbir şey istemeden Rablerini hatırlarlar. "Ben acizim, güç kudret Sendendir. Her neye ihytiyacım varsa, onu Sen verirsin," derler, "Ancak endişe dolu ve üzgünüm. Sen'den uzakta olduğum için üzgünüm. İtaatsiz kulunum ve itaatkar olabilmem için Sen'in yardımını diliyorum." Anında, önünde bir rehber belirir. "Şimdi birazcık bu yolda yürü. Birazcık şöyle yap," der. Artık başlamış olur. Cihadül Ekber'in başlamış olur. Nefsine karşı mücadelen başlamış olur. Ki bu da çok ağır bir ibadettir aslında. Çok ağır bir ibadettir. O yüzden ibadet açısından oruç, en ağır olanıdır. İbadetler arasından en ağırıdır. Peygamberimiz, "Orucun mükafatlarını ben bile bilmiyorum," demiştir. Oruç nedir?Arzularına karşı mücadele etmektir. O kadar.

İnşaAllah. Tutunalım inşaAllah. Yavaş yavaş. Sınırlarınızı anlamak da önemli. "Bu kadar ileri gidemeyiz, bunların hepsini yapamayız," deriz ama Şeyhimize tutunalım inşaAllah. Ve elimizden geldiğince deneyelim. Bahaneler üretmeyelim. O zaman olur. Şeyhini bırakmana ne sebep olur? İnatçılığın. Öfken. İçindeki kibri ve hasedi anlamıyorsan, bırakırsın. Eğer anlarsan, daha sıkı tutunursun. Çünkü, "Bu şeytanlar tam arkamda duruyorlar," dersin, "daha da sıkı tutunmalıyım." O şeytanları anlamadın mı, o zaman, "Ne var? Neden tutunmam gerekiyor ki? Ne şeytanı? Şeytan yok ki," dersin. Ama şeytan senin içinde dolaşıyor.

Allah beni bağışlasın. Size rahmet etsin inşaAllah.

Ve min Allahu Tevfilk. El Fatiha.

Amin.

Şeyh Lokman Efendi Hz

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

17 CemaziyelEvvel 1439

3 Şubat 2018

46 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page