top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Muharrem'e Nasıl Hazırlanabiliriz?


BismillahirRahmanirRahim

Aşure'den bahsediyorduk. Evet, hazırlanın. Hazırlanmanın birçok yolu vardır. Özellikle Aşure Günü'nde birçok hadise meydana gelmiştir. Aşure Günü. Birçok Peygamberi içine alır. Aşure Günü Hz. Hüseyin'in kurban edilişini de barındırır içinde. Çünkü bu dünyada, özellikle de Müslümanlar arasında öyle bir dengesizlik var ki... Öyle bir denge ki, baş kesilmiş ve bütün organlar ortalığa saçılmış durumda. Başa yeni birini koyuyorlar ama o koydukları da çoktan yanlış insanlar tarafından programlanmış. Ve bir de o kişiyi öne çıkartmaya çalışıyorlar, ki bu Frankenstein canavarından da beter bir durum. Bir de, "Yok yok," diyorlar, "İslam bu." Müslümanlar da, "Üzgünüm ama İslam işte böyle bir şey," diyor.

Söyledikleri şeylerden biri de şu: "Bu yüz yıldaki Sünnilerle Şiilerin arasındaki çatışma, aslında 1400 yıldır var." Kim dedi size 1400 yıldır çatışma içinde olduklarını? Bir grup çıktı, evet. Buraya çok fazla girmeyeceğim. Uzunca bir süre hiçbir anlaşmazlık yoktu. Çünkü insanlar arasında fikir farklılıkları olabilir. Ne zaman ki İslam içindeki bu fikir farklılıkları insanların güvenliğini tehdit eder hale geldi... Akideyi bir kenara bırakıyorum. İnsanların güvenliğini ve halkın düzenini tehdit ediyordu. Şii ya da Harici olmanız, İbadi veya diğer farklı ne gruplar varsa, onlardan olmanız fark etmez. Bu gruplar İslam'ın içinde her zaman vardı zaten. Ancak bu durum karşısında, baştaki kişi artık araya çizgiyi çekmek zorunda. "Orada durun! Eğer gelmekte ısrarcı olursanız, bunun sonuçlarına katlanırsınız.," der. Ve böylece birçok grubun önüne geçilmişti. Şiilik de bunlardan biriydi. Sadece bir tanesi. Neden Sünnilerle Vahhabiler arasındaki yüz yıllık çekişmeden kimse bahsetmiyor? Neden hiç bunu konuşmuyorlar? Veya Sünnilerle Hariciler arasındaki çatışmayı niye söylemiyorlar? Bunu konuşmayı sevmiyorlar çünkü Haricilerle Vahhabiler, Sahabe-i Kiram zamanında bile vardı. Fakat ancak Osmanlı'nın yıkılmasından sonra gerçek bir çatışmaya dönüştüler, öyle değil mi? Şiilik de benzer şekilde, ne zaman ki Şah İsmail gerçekten güçlendi, o vakit İmparatorluğun düzeni için bir tehdit oluşturmaya başladı ve çizgiler çekildi. Ve çoğunlukta da kendi içlerinde tuttular.

Aşure'de bir olay meydana geldi: Kerbala. Ki bu hadise, konuştuğumuz daha birçok diğer olayla da bağlantılıdır. Sadece oturup düşünün. "Hak uğruna, kendi hayatımı ve çocuklarımın hayatını feda edebilir miyim?" diye düşündüğünüzde, kendinizi Aşure'ye hazırlıyor olursunuz. Sadece bu şekilde düşünerek. Şimdi size gusül abdesti almanız, tırnaklarınızı kesmeniz gerek vs. demeyeceğim. Tefekkürden bahsediyoruz.

Muharrem yaklaşıyor, Aşure yaklaşıyor. Anlıyor musunuz? Herkes Aşure'nin ne olduğunu idrak edebiliyor mu? Özellikle de Kerbala'daki meseleyi. Şimdi kendinizi bir o duruma koyun. "Ben nerede olurdum?" deyin, "Şu halde ben Kerbela'da kim oluyorum?" Hemen nefsinizle atılıp, "Yo, hayır. Ben kesinlikle Hüseyni'ydim," demeyin. Hayır. Nefsini biliyorsan, şeytanını biliyorsan, kendini biliyorsan o zaman içinde bir Yezidi olduğunu da anlaman gerek. Ben, sen, herkes. Eğer içinizdeki Yezidi'yi anlamıyorsanız, asla Hüseyni olamazsınız. Çünkü Hz. Hüseyin zamanında da, "Ya Hüseyin! Senin için canımızı veririz," diyen binlerce insan vardı. Binlerce, on binlerce kişi vardı, senden benden daha iyilerdi. Onlar Tabiin'di. Bunu idrak edebiliyor musun? Tabiin'in ne olduğunu anlayamıyor musun? Peygamber (asvs)'ı görenleri görmüş olan kimselerdi. Peygamber (asvs)'ın elini öpmüş olanların elini öpmüşlerdi. Yine de nefsleri onları kandırdı ve Hz. Hüseyin'e ihanet ettiler. Onlardan daha mı iyi olduğumuzu düşünüyorsun?

Bu Vahhabilik hastalığı. Herkesi şeytan gibi kibirli ve gururlu bir hale getiriyor. İçimizdeki Yezid'i anlıyor muyuz? Nedir o? İhanet eden kişidir. Peki o nedir? Bu dünyanın peşinde koşandır. Peki o nedir? Dini kullanan kişidir. Eğer bunları düşünmüyorsanız, Aşure'ye hazırlanmıyorsunuz demektir. Dönüp bir bakın, "Özellikler bunlar ve şunlar da benim yaptıklarım. Kullanıyorum, ihanet ediyorum, Hakkı batıl uğruna, dünya uğruna manipüle diyorum." Böylelikle kendinizi Aşure'ye hazırlarsınız. Yapacağınız bin matemden daha hayırlıdır bu. Matem de esasen böyle olmalıdır, değil mi? Ne için kendine vurup kan içinde bırakıyorsun? Ne ifade etmek için? "Hz. Hüseyin'e ihanet ettim," demek bir kefarettir, ancak Hz. Hüseyin bunu istemiyor ki. Allah kurban istemiyor. O'nun buna ihtiyacı yok. Ancak biz, "inne salâtî ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbil âlemîn" dersek, ki bu Kur'an Kelamı’dır; namazım, ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm ancak Senin içindir, dersek, o zaman temiz ve samimi olmaya niyetlenmeliyiz. Kendini göstermeli.

Senin için canımızı veririz deyip Hz. Hüseyin’in arkasından gelen binlerce insan vardı. Yemin ediyorlardı. Aşure Gecesi geldiğinde yalnızca yüzlercesi kalmıştı geriye. İhanet ettiler. Ve çadırdayken Hz. Hüseyin onlara şöyle dedi, “Bu gece ay olmayacak.” Yani çok karanlık olacak. “Kaçmak isteyenler kaçabilir. Benimle kalmanız gerekmiyor. Çünkü şüphe yok ki yarın orucumuzu Peygamber Efendimiz (asvs) ile açacağız.” Ve tekrar yemin ettiler. “Ey Hüseyin! Asla seni bırakmayacağız! Ey Hüseyin! Asla sana ihanet etmeyiz!” dediler. Yüzlerce kişi vardı. Ve Fecir vakti girdiğinde arkasına döndü, sadece 73 kişi kalmıştı. Bu hem size hem de bana bir ders.

Tefekkür sayesinde ilerleme kaydedebilirsiniz. Tefekkür ile ilerleme kaydedebiliriz. Eğer tefekkür etmezseniz, ne yaparsanız yapın boş olacaktır. O zaman, estağfurullah, eşek gibi ibadet etmeniz gerekecek ama hala daha içi boş olacak. Çünkü bir saat tefekkür yetmiş yıl ibadetten evladır. Bu ne demek oluyor? Neyi neden yaptığını bilmek demektir, körü körüne sırf adetten dolayı yapmak değil. Anlıyor musunuz? Düşünmek için biraz zaman ayırın. Evliyaullah bizim için kolaylaştırıyor, diyor ki, “Bir saat bile değil. Günümüzde insanlar pek meşgul. Beş dakika durun.” Samimice düşünün. Tüm dikkat dağıtan şeylerden uzak, sessiz bir yere oturun. Rabbinizle olun. Düşünün ve şöyle deyin, “Ya Rabbi! Hüseyni olmak istiyorum ama sanırım hala çok zayıf, korkağın tekiyim. Hala birçok şeye bağlıyım. Ancak Senin yolunda mücadele etmekten vazgeçemem.” Samimi olun ve, “Ya Rabbi lütfen bana bu gücü ve bu imanı bağışla,” deyin. Samimi bir şekilde dileyin, Allah size bağışlayacaktır. İnşaAllahu Rahman. Peygamber Efendimiz (asvs), Onun Mübarek Ehl-i Beyti, Enbiya ve Evliyaların hürmetine, Sultanul Evliya ve Sahibul Sayf’ın hürmetine Allah beni bağışlasın hepinize rahmet etsin.

El Fatiha.

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim El-Kıbrisi'nin (ks) Halifesi Osmanlı Dergahı, New York

Zilhicce 22 1438

7 Eylül 2017

Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

178 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page