Euzu billahi mineş şeytanir racim BismillahirRahmanirRahim.
Destur, Medet Ya Seyyidi.
Tarikatuna Sohbet vel Hayru Fi Cemiyya.
Her gece böyle değil; şu anda ruhumuz, gönderilecek olan hususi, çok özel bir şey arıyor. Her gece özel bir şey yemeyi biliyorsunuz. Her gün nasıl yiyeceğinizi biliyorsunuz. Kahvaltıda ayrı şey, öğlen başka, akşam yemeği başka bir spesiyal. Özellikle de Amerikalılar, “Akşam yemeğinde yumurta mı yenirmiş?” diyorlar, “Yumurta kahvaltıda olur.” Biliyorsunuz, biz doğudan geldik. Her şeyin içine yumurta koyarız. “Yumurta kahvaltıda yenir.” Nasıl özel yapacağınızı biliyorsunuz. Bu gece özel bir gece. Bir şeyler arıyoruz. Ruhumuzun arzu duyduğu bir şey var.
Tarikatımız cemaat üzerine, sohbet üzerine kurulmuştur. İmanınızı sohbet ile korursunuz. Günümüzde, sohbet yoksa sizi kurtaracak bir imana sahip olamazsınız. Herkes daha fazla bilginin peşinde koşuyor. Aynı şeytan gibi koşturuyorsunuz. Şeytan senden benden daha fazla ilme sahipti. Bu dünyanın bütün alimlerinden daha fazla ilme hakimdi. Cennetlere yükselmişti. Melekleri görmüştü. Meleklere hocalık yapıyordu. İçine ruh üflenmeden önce Adem Safiyullah’ı görmüştü. Ruh üflendiğinde de Adem Safiyullah’ı gördü. Ancak Adem Safiyullah’ı, Hazreti Adem’i yani ondan kat be kat yüksekte olan Hazreti İnsan’ı tanımakta çok inat ediyordu. Çok kibirliydi. “Hayır,” dedi, “yalnızca zahiri olarak öyle, sadece zahiri bilgi.” Batıni bilgiyi de biliyor aslında ama onu secde etmekten alıkoyan neydi? Kabul etmekten alıkoyan şey? Biliyor, bilmediğini zannetmeyin. Hz. Adem (as)’ın içinde ne olduğunu biliyor, ancak kendi kibri yüzünden, kendi kaypaklığı yüzünden, “Ben ki ateşten yaratılmışım. Yalnızca Allah’a secde ederim,” diyor. Ancak Allah’a secde etmek demek, O’nun emirlerine secde etmek, Sözlerine secde etmektir. Eğer, “Şu taşa secde et,” dediğinde, o taşa secde edecek misiniz, etmeyecek misiniz? Edeceğiz. Şimdi çıkıp, “Neler söylüyorsunuz, Müslümanlar taşa secde etmez!” diyecekler.
Bizler Kabe’ye secde ediyoruz. Kıblemiz Kabe. Şeytani insanlar, taşa secde ettiğimizi söylerler. Peki niçin, “Neden bir taşa secde ediyorsunuz! Yıkın onu!” demiyorsunuz? Ah, diyemezsiniz. Çünkü o zaman birbirinizi görürsünüz ve bu, nefsinize çok daha ağır gelir. Tıpkı şeytanın, Adem Aleyhisselam’a secde edecek olmasının nefsine ağır gelmesi gibi
Sohbet, seninle ilgili ve senin için olan bilgiyi bulabilmen içindir. Yolunu bulabilmen, sıratta emniyetle yol alabilmen içindir. Çünkü sırat köprüsünde yürürken hiçbir şeye dayanamazsınız. İmanınız dışında hiçbir şeye dayanamazsınız. Peki imanınız nasıl olacak? Her şeyi imanınız için riske atacak mısınız? Akıllı insan, kendi imanına güvenmez. Akıllı insan Allah’ın merhametine bel bağlar, kendi imanına değil. Aksi takdirde, Kıyamet Günü’nde Peygamberler de kendi imanlarına güveniyor olurdu. Ancak Peygamberler bile Kıyamet Günü Allah’ın merhametine sığınacak. Kimin vasıtasıyla Allah’ın merhametine sığınacaklar? Habibi (asvs) vasıtasıyla. O’nun Peygamberi’nin (asvs) şefaati vasıtasıyla. Buna dayanabilirsiniz. Başka hiçbir şeye bel bağlamayın. Vahhabiler kafir olduğunuzu söylemişler, şöyle demişler, böyle demişler, fark etmez. Bırakın Kıyamet Günü’nde konuşsunlar. Onların da vakti tükenmiş olacak. Çünkü hiçbiri Peygamber’den daha yüksek değil. Eğer Peygamberler, Kıyamet’te Efendimiz (asvs)’ın şefaatine dayanıyorsa, biz kimiz ki? Bu dünyada yaşıyoruz. Kimiz biz?
Bu gece ne? Mevlid Kandili nedir? Bu gecede ne yapmamız gerek? Bu gece neyi temsil ediyor? Evet, bu gece Peygamber Efendimiz Fahr-i Kainat (asvs)’ın doğum günü. Evet, dünyanın bir anda nurlanışını sadece bu gece hatırlamakla kalmıyor, her yıl açığa çıkan o nuru bu gecede çekmeye çalışıyoruz. Peki bu gece ne gecesi? Bu gece Rahmet Gecesi. Dünyanın selamet bulduğu gecedir bu gece.
Peygamber Efendimiz (asvs) için “Şükür Ya Rabbi!” diyoruz. Çünkü O olmasaydı, bizler yaratılmış olmazdık. Onun için olmasa, yaradılışımız yokluğa sürüklenirdi. Onun için olmasa, yaşamımızın anlamı nedir ki? Onun için olmasa, yağan yağmurun anlamı ne? Onun için olmasa esen rüzgarın anlamı ne? Bu yüzden Fatih Sultan Mehmet, “Senin aşkına olmasa yağan yağmuru istemem,” demektedir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fatihi, Peygamber Efendimiz (asvs)’ın müjdesini gerçekleştiren, Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetine son veren ve sadece İslam’ı değil, Tarikatı da Endonezya’ya kadar, tüm dünyaya ulaştıran kişi. Fetheden ve muzaffer olan, Fatih Sultan Mehmet’in isminde vardır. Ve diyor ki, “İstanbul’un önündeyim. Yakarım bu şehri, yüzünde bir tebessüm için.”
Bizler de bu gece o tebessümü arzuluyoruz. Peygamber Efendimiz (asvs)’dan o tebessümü istiyoruz. Çünkü binlerce yıl önce, Adem Safiyullah zamanından beri verilmiş olan bir söz, 1400 yıl önce bu gece gerçekleştirildi. 300 yıl boyunca Serendib Dağı’nda, Sri Lanka’da tek ayak üstünde bekleyen Hz. Adem’in şefaat ve bağışlanma bulduğu vaat buydu. Hz. Adem ayrı düşüp, karısından ayrı düşüp bu dünyaya gönderildi. Karısı onun için ağlıyordu, ancak o, karısı için değil, Allah için ağlıyordu. O Allah’tan ayrı düşmüştü, karısı da ondan ayrı düşmüştü. Ve orada durup, Allah’tan bağışlanma diliyordu. Tam 300 yıl boyunca, “Muhammed (asvs)’ın hürmetine, bağışla beni,” dedi. Her şey affolundu.
Adem Aleyhisselam ne zaman, Peygamber Efendimiz (asvs) ne zaman? Belki 5000, 6000 yıl var arada. “Onu nereden biliyorsun?” diye soruldu kendisine. Hz. Adem cevap verdi,
“Çünkü içime ruhu üflediğin vakit, gözlerimi açtığımda Arşın tabanı tam üstümde uzanıyordu ve orada, ‘La ilahe illallah, Muhammedur Resulullah,’ yazdığını gördüm. La ilahe illallah, Muhammedur Resulullah. Ve dedim ki, o isim, Senin isminle birleşik olduğuna göre, Senin için çok sevgili olmalı. Ve ben de onun hürmetine istedim.”
Peygamber Efendimiz (asvs) doğduğunda dünya, yepyeni bir merhamet, bağışlanma ve ferahlık dönemine girdi. Şeytan, kırk gün boyunca kilit altındaydı, etrafta dolaşamıyordu. Cennetlerden yeryüzüne doğru nur yağıyor ve oradaki herkes de buna şahit oluyordu. Doğduğu vakit, tüm Semavat ve tüm dünya neşeye büründü; insanoğlu hariç. Doğduğu vakit, onu bekleyenler mutluluk içindeydi. Onu karşılamak isteyenler sevinçliydi. Ona haset duyanlar ise oldukça üzgündü. Çünkü artık Hakkın zahir olup batılın yıkıldığı biliniyordu. Batıl, yıkılacak.
Peygamber Efendimiz (sav)’in Sahabelerinden, Ehl-i Kitap'tan olan Abdullah bin Selam, şöyle anlatmıştır: “Efendimiz’in doğumunda, Beni İsrail’den bir haham ile beraberdim. Çok telaşlıydı. Gökyüzüne bakıp duruyordu. Bakıp geri geliyor, bakıp geri geliyordu. Ne olduğunu sordum. ‘Bu gece,’ dedi, ‘O kişi dünyaya geldi. Yıldızlara göre, Sonuncu Olan, Tevrat-ı Şerif’te ismi anılan kişi dünyaya geldi.” Ve içeri girdiğinde, özel bir odada Onun için yetmiş tane mum yakılmış olduğunu gördü.
Bekliyorlardı. Ve insanlardan bazıları vardı ki, sevinç içindeydiler. Bazıları ise nefsleri onları kandırmadan önce mutluydu. Bazıları da, nefsleri imtihandan geçmeden önce, Peygamberimiz (asvs)’ın doğumunu kutlayarak... Kölesini azad eden amcası kimdi? Ateşin babası, henüz ismi Ebu Leheb değildi o zaman. Başka bir ismi vardı. Hz. Peygamber (asvs)’ın amcasıydı. Efendimiz (asvs) doğduğunda çok mutlu olmuştu. Çünkü çok değişik sesler duymuş, muhteşem kokular almıştı o gece. Çünkü Kabe’nin kendisi bile ikiye çatlamış, etrafa nur yayılıyordu. Sesler duyuluyordu.
“Nedir bu geceyi böyle özel kılan?” diye kölelerine sordu.
Onlar da, “Ah bilmiyor musunuz,” dediler, “bir yeğeniniz dünyaya geldi. İsmi Muhammed (asvs).” O kadar çok sevinmişti ki,
“Git ve onları kutladığımı ilet. Bana bu müjdeli haberi getirdiğin için seni de azad ediyorum. Özgür bırakıyorum. Git ve ona ilk sütü veren sen ol,” dedi. Bu kişi Halime-i Sadiye’den önceki süt annesidir.
Amcası sonradan Ateşin Babası ismini aldı. Sonradan Ateşin Babası, Ebu Leheb oldu; Efendimiz (asvs)’ın doğum gününü kutlamıştı. “Keşke Allah’ın yarattığı o En Güzel, En Mükemmel ve En Mübarek kişiyi, yeğenimi dinleseydim de şimdi bu Cehennem ateşinde olmasaydım. Çünkü bütün hayatım boyunca Ona düşmanlık yaptım. Ama iki şey başıma geldi. Onun doğum gününü kutladığım için her Pazartesi Cehennem azabı üzerimden kalkar. Parmak uçlarımı ağzıma götürdüğümde serinletici bir su verilir ve azabım biraz da olsa hafifler.”
Bakın şunu anlayın, ateşin babası ismini almış bir kişi, ki Peygamber (asvs)’a karşı en acımasız kişilerden biri olduğunu söyleyebiliriz, sırf Peygamber (asvs)’ın doğum gününü kutladığı için, doğumuna sevindiği için her hafta rahmete nail oluyor. Doğum gününü kutlamak için bütün yılda bir günü beklememiz mi gerekiyor? Her gün kutlayın. Hiçbir sorun yok. Vahhabileri deli edin. Ki zaten deliler. Şimdi de başlarındaki kişi, “Bir şehir inşa edeceğiz, biliyor musunuz?” diyor. Vahhabi soruyor, “Ne demek bir şehir inşa edeceğiz?” Evet, kadınla erkeğin birbirine karışacağı şehir yapın. “Hayır, haram bu.” Hayır, hayır. Peygamberimiz zamanında da kadınla erkek karışık yaşıyordu. Sorun değil. Onun bile zamanı tükendi. Çünkü daha da şeytanileşiyorlar. Onların bile kafası karışıyor. Eğer decallerine sıkı sıkı tutunmazlarsa daha da karışacaklar, Hakka dönecekler.
Evet, bu gece, o rahmeti arayın. Peygamber Efendimiz (asvs)’ın buyurduğu gibi,
“Şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar içindir.”
Şimdi, “Benim hiç büyük günahım yok, o yüzden Şefaatine de ihtiyacım yok,” demeyin. Aslında, şefaatine tamamen karşı olanlar böyle söyleyecek. Çünkü, “Şefaatim, büyük günah işleyenleredir,” diye buyurmaktadır. Ve herkes, “Ben iyi biriyim,” diyor. Ancak Peygamber Efendimiz (asvs), “Özellikle Ahir Zaman’da, hepiniz büyük günah işleyeceksiniz,” diye buyurmuştur. Peki İslam’daki en büyük günah nedir? Şirk. La ilahe illallah’ın tersi. Şirk. O kadar ciddidir ki, “Şirki fark etmek, gecenin en karanlık zamanında, siyah bir kayanın üzerinde yürüyen siyah karıncayı görmekten daha zordur,” diye buyurmuştur Efendimiz (asvs). Yani tespit etmeniz çok zordur. Oradadır, ancak çok güçtür. Anlamaya ve bundan kurtulmaya çalışıyorsun; Tarikatın insanlığa verilmesinin sebebi de budur. Şirkin, ortak koşmanın ne olduğunu anlayabilmek içindir; her şeyin karanlığa gömüldüğü, hiçbir şeyin seçilmediği o zifiri karanlıkta oturup, çok dikkatli bir şekilde orada neler olup bittiğine bakılır. Şirkin başkalarına tapmak olduğunu sanmayın. Hayır; ahir zamanın şirki, kendini ilah edinmektir.
Adım adım, ilk önce “Peygamber benim gibi bir insan,” denir. Sadece ben ve Allah. Yani sanki O’nun tayin etmiş olduğu kişi sizmişsiniz gibi Kelime’yi değiştirmiş olursunuz. Başka kimse yok. Sonra nefsiniz, sizi birazcık daha kandırabilir. Yaradılışta sizden başka hiçbir şeyin olmadığını düşündürecek kadar kandırabilir nefsiniz. Sizin gerçekliğinizden başka bir gerçeklik yok. Zaten okullarda da bunları öğretiyorlar, değil mi? Sadece zaman meselesi; bu pis bilgileri kıskanan Müslümanlar da peşinden koşmaya başlayacak, “Ah bu yepyeni, daha önce hiç duymadığımız bir bilgi. Bunu siz keşfetmediniz. Keşfeden biziz. Artık çok medeni, çok modern Müslümanlar olduk,” diyecekler.
Kafasızlar. Bu fikirlerin hepsi yüzlerce yıl önce incelenip elekten geçirildi; iyileri alınıp kötüleri çöpe fırlatıldı. Adına felsefe dedikleri batıdaki en güncel gelişmeler için bile, Müslüman alimler, gerçek alimler, “Bunları da alabiliriz,” demişlerdi. Bilhassa Osmanlı zamanında böyleydi. Çünkü Osmanlılar, altı yüz yıl boyunca, 1900’lü yıllara insanlığı, Müslümanları taşımıştı. Şimdi modern zamanlardayız, bizim alimlerimiz Avrupa’yı kasırga gibi silip süpüren tüm bu felsefeleri alıp inceliyor, karşılaştırıp, İslam’ın ve Peygamber Efendimiz (asvs)’ın bize emrettiği şekilde nasıl iman edeceğimizi gösteriyorlardı.
Bu gece mağfiret gecesi. Bu gece şefaat dileme gecesi. Eğer ne yaptığınızı bilmiyorsanız, nasıl bağışlanma dileyeceksiniz? Sadece bireysel olarak da değil, tüm ümmet için. Bu gece çok müsait bir gece. Yardım dilemek için çok özel bir gece. Fakat ne için yardım? Eğer öncelikle, “Şunun için yardıma ihtiyacımız var,” demiyor, sadece yardım et diyorsanız, özel bir yardım gelemeyecektir. Çok genel bir şey, çünkü gerçekten ne dilediğini bilmiyorsun. Sizce kaçı... SübhanAllah, Doğu’dan Batı’ya, Kuzeyi Güneyi, tüm dünyada Mevlid’ler düzenleniyor. Güzel. MaşaAllah. Milyonlarca kişi Mevlid’i kutluyor da, sizce kaçı ellerini açıp da, “Ya Rabbi! Peygamberimizin yüzü suyu hürmetine Hilafeti geri getir,” diyecek? Sizce kaç tanesinde bunu söyleyecekler? Kaç tanesi, “Sultanımızı geri getir,” diyecek? “Şeriatını geri getir.” Ah, sizce bunu söylemeye cesaret edebilecekler mi?
Yani ne isteyeceklerini bilmiyorlar. Ve Allah Kur’an-ı Kerim’de gösteriyor; Beni İsrail zor duruma düşünce ne yapmışlardı? Ne istemişlerdi Allah’tan? Yardım mı? Hayır. Allah’ın kendilerine bir Peygamber göndermesini dilemişlerdi. Değil mi? Akıllılar çünkü, biliyorsunuz. Allah’ın gölgesinin geri dönmesini dilemiyorsak, tamamen zulmün kapladığı bu dünyada rahmetin ortaya çıkmasını nasıl bekleyebiliriz ki?
Yani artık serinlik kalmadı. Gölge, kavurucu güneşin altında size bir serinlik verir. Madem Allah’ın Gölgesi’ni istemiyorsunuz, o zaman şimdi sıcaklığı tüm gücüyle hissedeceksiniz. Çıkıp bunu söylesinler. Hatta kendilerini Müslüman Liderler olarak adlandıranlar, meclislerinin önünde, “BismillahirRahmanirRahim” desinler. Medet isteyip, “Sultanımızı geri gönder, Hilafeti geri gönder,” desinler. Diyemezler. Çünkü onları oraya çıkarmalarının koşulu budur: “Seni oraya getiririz ancak bunlardan konuşamazsın. Tamam mı? Ama başka şeyler hakkında konuşabilirsin.” Onlar da tamam, derler. Kabul ediyoruz. Eh, hadi bunlar dünyevi gücü ellerinde tutanlar. Dünyevi bir gücü olmasa da ruhsal güce sahip olduklarını iddia edenler bunları söyleyebilmeli.
Bu gecede oturup, hayatınızda nasıl bir yardıma ihtiyacınız olduğunu düşünün. O, Rabbinden gelen sonsuz rahmete sahip olandır. “Ya Resulullah.” Merak etmeyin o sizi dinliyor. O bizim aramızda, bizim içimizde. “Şu sorunum var, böyle böyle bir sıkıntım var,” deyin. Bunu yapmadan önce oturun ve sıkıntılarınız hakkında düşünün. Resul-i Ekrem Efendimiz (sav)’e sunulmaya değer sorunlar mı? O zaman artık farkına varacak, “Ah benim sorunlarım ahiret ile değil, yüzde yüz dünya ile ilgili,” diyeceksiniz. Ahiretinizi düzeltmezseniz, dünyanız sıkıntıya düşer. Eğer ahiretinizle ilgili her şeyi düzeltirseniz, dünyanız size hiçbir problem çıkarmayacaktır. Zor olduğu zamanlarda bile, bir sıkıntı olmaktan çıkar. Taşıyabilirsiniz. Ardındaki hikmeti, Allah’ın rahmetini anlayabilirsiniz. Tüm umudunuzu yitirmezsiniz. İmanınız daha da güçlenir. Tıpkı Sahabe-i Kiram gibi. “Nedir, sorun ne şu anda,” diye kendinizi kontrol edeceksiniz. “Sorun, bağlantım. Yeterince güçlü değil. Niyetlerim çok temiz değil. Eylemlerimi daha güçlü kılmak istiyorum. Edebim için senden diliyorum Ya Rabbi! Kalplerimizi döndüren Sensin. Kalbimi döndürmeni diliyorum.”
Ahiretinizi düzeltin. Bu gecede Ahiretinizi düzeltin, dünya kolay gelecektir. Dünyanın peşinde koşarsanız, dünyanız elbet düzelir, ancak yeniden bozulacaktır. Bir düzelteceksiniz, on şey bozulacak. On şeyi düzelteceksiniz, yüz tane şey bozulacak. Hiç bitmez. Öyle peşinden koşarsınız. Çünkü dünyanın doğası budur. Dünyanın peşinde koşanlara Allah (svt) ne buyuruyor? “Kaçın ondan,” diyor, “tüm insanlık peşinizde olsa, ondan uzaklaşın. Birazcık verin ve kaçın. Birazcık verin, kaçın. Koşmaya devam edin; Beni unutacaklar.” Ahiretinin peşinden koşanlar için ise, dünyanın onların peşinden koşması, onlara hizmet etmesi emredilmiştir. Farkına varmadan işlerin kolaylaştığını görürsünüz; açılmaya başlar. Ahiret yolunda çabalayanlar, eğer dünyanız bir türlü düzelmiyorsa, siz kendinizi düzeltin. Problemin nerede olduğunu bulun. Eğer müritseniz, oldukça açıktır. Ama konu Ahiret ile ilgili meselelere geldiği zaman, “Ah, Allah anlayış gösterecektir. Sorun yok, Allah rahmetlidir. Şeyh bizim için dua edecek.” Ahiret hakkında hiç inat etmiyorsunuz, öyle mi? Böyle bir imanla, kesinlikle güvende olamayız.
Allah beni affetsin inşaAllah. Allah hepimizi bağışlasın. Temiz olanlardan, ihlas sahiplerinden olmayı diliyoruz. Allah ve Peygamberi’nin ve Şeyhimizin yolunda faydalı olan kimselerden olmayı diliyoruz. Münafıklığın bizi terk etmesini diliyoruz. Samimi kişilerle beraber olmayı diliyoruz. Güç kuvvet diliyoruz. Zayıflığın bizi terk etmesini diliyoruz. Dinimizin tazelenmesini ve tüm samimi olanların bu yola gelmesini diliyoruz. Dünya Ahiret Şeyhimizin bizi bırakmamasını diliyoruz.
Ve min Allahu Tevfik. Bi hürmetil Habib.
Bi Hürmetil Fatiha.
Amin.
Selam aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatühü.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Seyf Şeyh Abdülkerim El-Kıbrisi'nin (ks) Halifesi
Osmanlı Dergahı, New York
12 Rebiül Evvel 1439
29 Kasım 2017
Sohbetin İngilizce aslına buradan ulabaşabilirsiniz.
Comments