BismillahirRahmanirRahim
Önemli olan, Firavun gibi, Nemrud gibi, Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi anılmamak. Ki 21. Yüzyılın Müslümanları, Peygamberimiz (asvs)’ın 21. yüzyıldaki ümmeti olarak, tüm bu isimleri üzerimizde topluyoruz. Bu isimlerin hepsini kendi üzerimizde topluyoruz. Bunların hepsi hangi büyük şemsiyenin altında toplanıyor? Nemrud, Firavun; bunlar nedir?
Zalim! Zalimdirler. Zalimler nedir? Nedir zalimler?
Çok açık konuşalım; çünkü bugünlerde bazen bir sohbeti defalarca veriyorum, bir şeyler söylüyorum; “Neyden bahsediyorsun?” diyorlar. Neyden bahsediyorum? Bütün hayatım boyunca bundan bahsettim, hala anlamıyor musunuz? Hadi öncelikle zalimlerin kimler olduğunu bir anlayalım.
Zalimlik... Zalim insanlar, başkalarının hakkını yiyen kişilerdir. Şimdi, hangimiz öyle ya da böyle zalimlik yapmıyoruz; bir bak bakalım. Hangimiz zalim değil? 21. Yüzyıl Müslümanları, gelmiş geçmiş en kibirli, en kendini beğenmiş, en cahil insanlar. İlk sırada da kendilerine liderlik vasfı atfedenler geliyor. Kendi ümmeti, Allah’ın Peygamberi olan Hz. Yunus (as)’ı dinlemeyi reddedip ona zulmettiyse ve kendisi de artık bu kadarının da çok fazla geldiğini hissetmişse... Ancak kaçmadı. Hemen yargılamaya kalkışmayın. Kendisi bir Peygamber. Eğer bir Peygamber (as), hiçbir kişiye zararı dokunmamış, bütün hayatı boyunca insanları cehennem ateşinden, yükselen zulümden çekip çıkarmaya çalışan bu kişi bile, kırk gece kırk gün boyunca balığın karnında, “La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin” dediyse, biz kim oluyoruz ki?
21. yüzyıl Müslümanları iyice kibirli, küstah olmuş. Sadece lafla, “En kötüsü benim. Aralarında en kötüsü benim,” demekle olmaz. Sadece lafla değil. Sonra biri size dokunacak bir kelime edecek, ya da bir şey yapacak, hemen anında kendinizi öldürmeye, diğer insanları, bütün dünyayı yok etmeye hazırsınız. Yok, bu şekilde olmaz. Kalbinde zalimlik olduğunu anlayan kişi gidip doktorunu bulacaktır. Doktor da onu öyle ya da böyle, bir şekilde iyileştirir.
Bizlerin, bu Tarikatta, Sahibul Saif’i izlememizin sebebi yüksek makamlara sahip olduğumuzu söylemek için değil. Bizler, içimizdeki zalimlikten kurtulmak için buradayız. Çünkü Mehdi Aleyhisselam bunun için, zulmü tamamen ortadan kaldırmak için gelecek. Bizler de kendi kendimizi geriye çekip onlar gibi olmaya çalışıyoruz. O aslında bundan çok daha fazlasıdır; biz sadece diyoruz ki, Mehdi Aleyhisselam’ın peşine düşeceği kişilerden değil, Mehdi Aleyhisselam’la birlikte olup zalimlerin ve zulmün karşısında savaşacaklardan olmaya çalışalım. Eğer kalbinizdeki zulme karşı şimdi mücadele vermiyorsanız, başınıza gelenler karşısında, etrafınızda olanlar karşısında şu anda bir mücadele vermiyorsanız, ne zaman vereceksiniz? O vakit geldiğinde artık bitti. O vakit, elinize silah verildiğinde, ruhsal, manevi bir silah bu, sadece kendinize ve başkalarına zarar vereceksiniz. Şeyhimizin tüm yaşamı boyunca savaştığı şey buydu, değil mi? Öyle rahat bir şekilde yerinde oturmuş muydu hiç? Hiçbir yerde rahatça oturdu mu? Hayır. Etrafında yakınları varken rahatça oturur muydu? Hayır.
Birçok kişi kendisine ihanet etti. Vefatından sonra da, tabii ki artık burada değiller. Belki öyle ya da böyle bu yolda devam ediyorlardır, diyoruz, bakıyoruz, hala daha bakıyorum; altı yıl, yedi yıl olmuş hala bakıyorum. Kendilerinin bir şey olduğunu iddia edenler, belki de bizim yanlış yolda olduğumuzu, doğru yolda olanların kendileri olduğunu söyleyenlere bakıyorum da, hangi yol onların izledikleri? Belki bazen bir şeyler alabilmek için onların yoluna da bakacağım. Şaka yapmıyorum. Efendimizin tek bir kelimesini bile bu dünyada uyguladıklarını görmüyoruz. Bir tane bile yok. Peki biz bir şey mi yapıyoruz? Yalnızca Şeyhimizin himmetiyle bir şeyler yapabiliriz. Kendi başımıza yapamayacağımızı biliyoruz.
O, tüm hayatını savaşarak geçirdi. Çoğu zaman etrafındaki zulümle, zamanın en büyük zalimleriyle mücadele etti. Ama eminim, şu anda olup bitenleri görseydi birazcık şaşırırdı. “Bu zamanda hayatta kalabildiniz, öyle mi?” der; biz de, “Sizin himmetinizle her şeyin üstesinden gelebiliriz,” derdik.
Yani bu zamanda düşünmemiz önemli. İçinizdeki o zalimliği arayın. Hakkınıza giren diğer insanlara bakmayın. Onlara bakmayın. Siz nasıl başka insanların hakkını alıyorsunuz, ona bakın. Ve eğer, “Kalbinde zerre zalimlik yok,” derseniz, o zaman en büyük zalim olmuşsunuz demektir. Çünkü her zalim kibirlidir. Kibirli olmayan bir zalim tanımadım ben. Allah (svt) ne buyuruyor?
“Ben zulmü Kendime haram kıldım.”
Yani Allah Adil’dir. Allah Rahman’dır. Allah Rahim’dir. “Zulmü Kendime ve size haram kıldım,” diyor. Başkalarına nasıl haksızlık yapıyoruz, biraz daha dikkatli bakmalıyız. İnsanlar kendini düzeltirse, çok kolay bir şekilde, yirmi dört saat içinde bu dünya da düzelir. Herkes birer evliya olduğunu, mazlum olduğunu düşünüyor. Herkes kurban olduğunu zannediyor. Biraz kendinize gelin. Bir kafanızı kaldırın. Çünkü gerçek olan, karşımızda duran şey mezarımız; ölüm var karşımızda. Hakikat budur. Bunun dışındaki hiçbir şey gerçek değildir. Bu dünya gerçek değildir. Ölümdür gerçek olan. Buna nasıl hazırlanacaksınız?
Şeyhimiz, Allah makamını yükseltsin, bize kendimizle meşgul olmamızı öğretiyor. Etrafınızda kimin ne söylediğine, kimin nasıl saldırdığına bakmayın. MaşaAllah, elbette bugünlerde, bu mübarek ayda şeytan çok meşgul, çünkü “Kilit altına girmeden önce daha fazla fitne çıkarmalıyız. Özellikle de Berat Gecesi’nden önce,” diyorlar. O yüzden etrafta dolanıp duruyor, eski meseleleri açıp insanlar arasında fitne sokmaya çalışıyorlar. Hiç bakmayın bile. Gülümseyin ve, “Elinizden gelen bu mu? Daha ne yapabilirsiniz?” deyin. Daha ne yapabilirler? Başka ne diyebilirsiniz ki? Ne denilebilir? Şeyh Efendi’nin zamanında, ah neler neler diyorlardı kendisine. Bize mi demeyecekler? Bu bizim için bir şereftir. (Şeyhimiz) göçtükten sonra, bu dünyadan perdelendikten sonra bile hala daha Şeyh olmadığını söylüyorlardı. Sana göre Şeyh değil; Allah’a göre Şeyh. Aynı Ebu Leheb, Ebu Cehil gibi; Peygamber onlar için Peygamber değil, sadece bir deve çobanıydı. Estağfurullah. Anlıyor musunuz? Onlara göre peygamber değildi. Aynı şey bu zalimler için de geçerli. Ben de, “Elinize ne geçti?” diyorum, “söyleyin bana, hiç durmadan atılan bu iftiralardan ne kazandınız?” Ah, iyi hissettiriyor, öyle mi? Allah Allah. Siz, onun bu dünyaya getirdiklerinin bir damlasını bile idrak edemiyorsunuz. Her kıtada, insanlara nasıl bir nur yansıttı... Göçtükten sonra bile hala daha insanlar gelip diri ve canlı olduğunu dile getiriyorlar.
Yani ona her türlü iftirayı atıyorlar; Allah makamını daha da yükseltiyor. Elhamdülillah, bu iftiralar bize de atılmaya devam ediyor. Ben kimse değilim. Onun için olmasa, bu vazifeyi taşıyamam zaten ben. Bana da aynı iftiraları atmanızdan ben onur duyarım. Her ne söylüyorsanız, Allah onun doğru olmadığını biliyor; o yüzden hiç fark etmez. Size geri dönecek ve bütün dünya da buna şahit olacak, o kadar.
Kalplerimizdeki zalimlikten kurtulmamız ve Şeyhimize tutunmamız çok önemli. Birbirinize zalim gözüyle bakmayın. Kendinizi zalim olarak görün ve düzeltmeye bakın. İnsanlar size kötü davranıyor olabilir, bizler başkalarına daha da fazlasını yapıyoruz. Kendilerine göre sebepleri var. Sizin vazifeniz onları bulup çıkartmak değil. Onları onlar için düzenleyecek başkaları var inşaAllah. Bizleri, kendimizi Ebu Cehil’den, Firavun’dan bile daha aşağı kıldığımız, içine battığımız bu dünyanın karmaşasından çekip çıkardığı için Rabbimiz Allah (svt)’ya daha da fazla şükretmeliyiz. Biz hiçbir işe yaramayız. Çünkü Firavun ve Nemrud’dan tutun da, Ebu Cehil ve Ebu Leheb’e kadar, hepsinin gücü ve etkin nüfuzu vardı. Bizim ise hiçbir şeyimiz yok. Nüfuzlu olduğumuzu zannediyoruz da, bu sadece bir hayal ve yanılsamadan ibaret. Dünyada dışarıda bir yerlerde olsaydık, hiçbir şeye sahip olamazdık. Bütün dünyaya da sahip olsak, eğer “Allah” ve “La ilahe illallah” demeyi bilmiyorsak, Allah (svt) nezdinde bir değeri yoktur. Söylediğimiz tek bir “La ilahe illallah,” bu dünyadaki her şeye değer. Dünyanın bize bir şeyler demesiyle ilgilenmiyoruz. Allah bizden memnun mu, değil mi ona bakıyoruz.
Dümdüz gidin inşaAllah. Bu sözler hem size hem de bana. Elhamdülillah Şeyhimiz hala daha bize rehberlik ediyor. Samimi olmalıyız, nefsimizle mücadele etmeliyiz, itaatkar olmalıyız. İnşaAllah o zaman oyuna gelmeyiz. Zayıfız, orada burada başarısız oluyoruz ancak kalkıp devam edeceğiz. Hiçbir şüphenin kalbinize girmesine izin vermeyin. Kalbinizde şüphe varsa ben ne yapabilirim ki? Şüphe varsa, çabucak... O şüpheden kurtulmanızı bile söylemeyeceğim size. Çok geçmeden artık bu cemaate gelmemeye başlarsınız. Çünkü içinizdekini düzeltmeden, öylece oturduğunuz takdirde pek rahat hissedemezsiniz. Hızlı bir şekilde... Allah, dünya ahiret kalplerimizde şüpheye yer vermesin. Ve min Allahu Tevfik.
El Fatiha.
Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz
Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi
Osmanlı Dergahı, New York
9 Şaban 1438
25 Nisan 2018
Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Comments