Allah (cc)’dan ve Habibi Hz. Peygamber (sav)’den bu gece için bize ihtiyacımız olan şeyleri göndermelerini diliyoruz.
Ne kadar çabuk unuttu Müslüman dünyası. İnsan ne kadar da çabuk unutuyor. Bir adam bütün hayatı boyunca doğru şeyler yapabilir ama sadece bir an nefsi onun üzerinde hakimiyet kurar ve o anda her şeyi unutuverir.
İnsanlık bin yıl boyunca Hak ile, hakikat üzerine yaşayabilir, ancak batılın girmesine bir kere izin verdi mi, bitti, o bin yıl sanki hiç yaşanmamış gibi, gitti. Bin yılı aşkın bir süre İslam Halifesi vardı. Ve Hilafet o kadar mühim bir meseleydi ki, Sahabe-i Kiram Halife’yi seçmek için Peygamber Efendimiz (sav)’in defnini bekletmişlerdi. Bunun sebebi ne? Çünkü ne zaman bir koltuk boş kalsa, Hakkın ne kadardır orada mevcut olduğuna bakmaksızın, illa ki oraya oturup Hakkı yok etmek için batıl ve fitneler ortaya çıkacaktır. Peygamber Efendimiz (sav)’in perdelenmesinin hemen ardından Hicaz’ın çoğunluğu hemen ihanet edip kendi cahiliye zamanlarına döndüler. Reddettiler. Sırf bununla da kalmadılar, hem içeriden, hem de dışarıda Hakkı yıkmaya çalıştılar. Bu olanlar neydi? Hz. Ebu Bekir Sıddık (ra)’ın Hilafetinin reddedilmesiydi.
Hilafetin, Hilafetullah’ın, Amir-i Müminin, Hilafet-i Resul’un olması, Şeriata göre, Şeriatın uygulanabilmesi için en önemli unsurdur. Bin üç yüz yıl boyunca her zaman Peygamber Efendimiz (sav)’i temsil edeni temsil edeni temsil eden birileri oturmuştu orada. Gerçekte Ebu Bekir Sıddık Hz. “Ben, Peygamberi (sav) temsil ediyorum” diyor. Peki Peygamber Efendimiz (sav) kimi temsil ediyor? Allah’ı (cc). Hz. Ömer söylüyor, “Ben Hz. Ebu Bekir’i temsil ediyorum.” Hz. Osman, “Ben Hz. Ömer’i temsil ediyorum” diyor. Ve Hz. Ali “Ben Hz. Osman’ı temsil ediyorum” diyor. Yani kısaltıp kısaca “Halife” demişlerdi. Çünkü Halifenin Halifesinin Halifesinin Halifesi diyemezsin. İşte bu Ehl-i Sünnet’tir. Sünnet budur, vesile, zincir budur.
1300 yılı aşkın bir süre, Müslümanlar bu zincire, Allah’ın ipine hep beraber tutunmuş ve ayrı düşmemişlerdi. Peki Müslümanlar ne zaman ayrıldılar? Allah’ın ipinin ellerinden kayıp gitmesine izin verdiklerinde ayrı düştüler. Binlerce parçaya bölündüler. Bir milyar, iki milyar Müslüman var. İnsanlar gururlu ve mutlu. Evet, artık iki milyar parçaya bölündük çünkü Allah’ın ipine tutunmuyoruz. Allah’ın ipi bizi kime yakınlaştırıyordu? Bu iple ilgili insanlar, “Şeyhinize tutunmayın, Peygambere tutunmayın. Sadece Allah’a tutunun,” diyorlar. Fakat Allah (svt),
“Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve bölük bölük olmayın” (3/Al-i İmran:103)
diye buyuruyor. “Bana sarılın ve bölük bölük olmayın” demiyor ki. Öyleyse sorun, ehl-i sünnet olduğunuzu söyleyip sünnetlerinizi unutmanızda. Diyorsun ki, “Ben sadece Allah’a (cc) tutunurum.” O zaman bir ip yok demektir., bir arada durmuyorsunuz. Çünkü 92 yıl önce 1300 yıl içerisinde kurulmuş olan yıkıldı. Son Halifenin üzerinden 100 yıl geçti. Son Halife kimdi? Biliyor musunuz? Bilmiyor musunuz? Bakın bulun. İşte bu Müslümanların kendi bin küsür yıllık tarihini bilmediğini gösteriyor. Son hükümdar Halife Sultan Abdül Hamid Han’dı (Cennet Mekan). ardından Sultan Vahdeddin. Ardından kim geliyordu? Sultan Reşad. Son Halife Sultan II. Abdülmecid’di değil mi?
92 yıl önce, artık kendilerini Osmanlılardan saymayan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden emir verildiği vakit, Dolmabahçe Sarayı’ndaki odasına girdiler. Diğer bütün odalar karanlığa gömülmüşken, ışığı yanan tek oda onunkisiydi. İslam Halifesi, İslam’ın son Halifesi Kur’an-ı Kerim okuyordu. Onu almaya gelen kişi bile içeri girdiğinde tereddüt etti. Ardından bildiriyi okudu. Son Halife gitmeyi reddetti. Ancak sarayın etrafı çoktan askerlerle sarılmıştı. Her an ateş açmaya hazırlardı. Kadınlarla çocuklar da oradaydı.
Sabah namazı vaktinde trene bindirip Avrupa’ya yollamak için, gecenin bir yarısı silah zoruyla saraydan tren istasyonuna götürdüler. Ve bundan sonra bir daha hiçbir zaman Müslümanlara hükmeden bir halife olmadı. Dünyada şeriat kalmadı. O günden bu güne kadar tüm dünya bir kaosun içine girdi. Ne Rahmet var ne de Bereket.
Evet, halife tren istasyonundaydı. Yağmur yağıyordu. Bir istasyon şefi vardı yakınında. Şef, “Lütfen Halifemiz, şu saçağın altına geliniz,” dedi. Çünkü o 'hayvanlar', çoluk çocuğu, her şeyini geride bıraktırıp, 2000 pound vererek sadece bir çantayla oraya getirmişlerdi. Sultan Vahdeddin’e de yaptıkları gibi; Sultan açlıktan öldü. Aynen Sultan AbdülHamid Han’a yaptıkları gibi; hayvanlar, necis hayvanlar, domuzlar için ayrılmış olan trene bindirdikleri gibi... Ve o istasyon şefi son Halife’ye, “Efendim, lütfen çalışma odama gelin, yağmurun altında durmayın,” dedi. Ona çay ikram etti. Bunun üzerine Halife teşekkür edince istasyon şefi ağlamaya başladı, “Siz mi bana teşekkür ediyorsunuz? Bu kadar yıl boyunca bize kol kanat gerip, bizi koruduğunuz için asıl ben size teşekkür ederim.”
Bu istasyon şefi kimdi biliyor musunuz? Biliyor musunuz? Bir Yahudi idi. “Osmanlılar hep bizi korudular,” diyor, “en azından Halife’ye hizmet etmek için şimdi bir şansım var.” O zamanlar imana sahiptiler. Ehl-i Kitap. Müslümanların imanı nerede bugün? Herkes oturup beraberce kendi milli şarkılarını söylüyor, ulusal bayramları kutluyor; tüm Müslüman ülkelerde durum böyle.
Şunu artık anlayın, kendi ulusal kuruluşunu kutluyorsun, çünkü topluca hepimiz Halife’ye ihanet edip onu sürgüne gönderdik. Hilafetin ölümü, Modern İslami ulusların doğması ve tüm dünya için ikinci Cahiliye devrinin yeniden dirilmesi demektir.
İslam tarihinde daha önce Halifenin olmadığı bir dönem olmamıştı. Osmanlı zamanınsa, Sultan Bayezid zamanında olduğu gibi bazı istisnalardan bahsedebiliriz ancak her zaman biri vardı ve sistem henüz bozulmamıştı. Ne çabuk unutuldu. 1300 yıl boyunca gözlerimizin önündeydi ama 100 yıldan kısa bir süre içinde tamamen şuurlarımızdan silindi. Nerede Hilafetin canlanmasına dair ufak kıpırtılar olsa, Hilafete dair her ne anı varsa, Hilafetin canlanmasına dair her ne olursa, orada insanların hemen bir araya gelip İslam’dan sapmış olanları desteklediğini görüyoruz. Ve bu sapkınlar, İslam’dan sapmış olanlar Hilafet iddiasına soyunuyorlar. Herhangi bir yeniden diriliş olduğunda, rahatlıkla kara listeye alınabilirler. Bu konuyu Dergahta konuştuk önceden. Bu çok önemli bir mesele. Bunun ciddiyetini idrak etmeliyiz. Çünkü Hz. Peygamber (asvs) şöyle buyurmuştur:
“Eğer üç gün boyunca bir Halife olmazsa, orada İslamiyet kalmaz.”
Üzerinden 92 yıl geçti. Herhangi bir iyileşme görüyor muyuz? Müslümanlarda ve dünyanın geri kalanında iyiye gidiş var mı? Her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Ama Müslümanlar uyanmıyor. Uyuşturulmuşuz. Hem içeriden hem de dışarıdan beyinlerimiz yıkanmış. Bunu bize düşmanlarımızın yaptığını söylemeyin hiç. Hayır. Bize bunu kendi alimlerimiz yapıyor ve, "Bunu bize Şeyhler yapıyor," diyorlar. Hz. Peygamber (sav)’i temsil edeni anmazken, Peygamber’i nasıl anabilirsin? Hilafeti tanımazken, nasıl kalkıp da Durod Şerif, Salavat ve Naat okuyabilirsin? Nasıl? Anlıyor musunuz? Tıpkı Hz. Ebu Bekir’e ihanet edenler gibi, onlar da Peygamber’e Durod Şerif, Salavatlar okuyorlardı. Anlıyor musunuz? Aşk-ı Resul olduğunu söylüyorsun da, Resulullah (sav)’in sevdiğine, onun temsilcisine ihanet ettik biz.
Hilafet, İslam tarihinin en önemli şeylerinden biridir; ki bu yüzden Sahabe-i Kiram bir araya gelmiştir. Peygamber (sav)’in defnini bekletip, Hz. Ebu Bekir Sıddık’ı Halife olarak seçmek için bir araya toplanmışlardı. O kadar önemli bir konuydu. Halife hakkında ne söylesek söyleyelim, artık duhan kaplamış her tarafı. Sadece toz değil, duhan var. Nedir o? Her şeyi örten bir duman. Birçok kişi ileri geri konuşuyor, özellikle de Müslümanlar bu konuda başı çekiyor. Fakat Allah (cc)’dan, Sultanlarımızdan, Halifemizden af diliyoruz. Olaylar meydana gelirken fiziksel olarak orada bulunmamış olsak da, o dönem hiçbir şey yapmamış ya da yapamamış olanların soyundan geliyoruz. Ve Allah (cc)’dan onları bağışlayarak bizleri bağışlamasını diliyoruz.
Hilafet geri dönsün. Osmanlılar geri gelsin. Bu zulme son vermek, ümmeti uyandırmak için tüm Salihler ayağa kalksın inşaAllah. Şeytana destek veren her bir sistemi alaşağı etmek için, Adalet ve Selametin hakim olduğu yeni bir dönemi, Mehdi Aleyhisselam’ın devrini karşılayalım. Her inancın, her ülkenin iyi insanları bir araya gelsin. O dönemde etiketlerin pek bir önemi kalmayacak. Kendini Müslüman ya da Hristiyan olarak adlandırabilirsin, fakat önemli olan içinde ne olduğu. Yani samimiyetin. Allah bizi samimi olanlardan eylesin inşaAllah. Pegamber Efendimiz (sav)’in yüzü suyu hürmetine, Sahibul Sayf'ın yüzü suyu hürmetine.
El Fatiha.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi
Osmanlı Dergahı, New York
23 Cemaziyelevvel 1437
3 Mart 2016
Comments