BismillahirRahmanirRahim
Tarikatuna sohbet fil hayru min cemiyet.
Şeyhimizden bize bu günlerde faydalı olacak şeyler göndermesini diliyoruz. Bu tarikat, cemaat ile kaimdir. Müminler, cemaat sayesinde şeytana ve nefslerine karşı savaşlarında daha fazla cephane elde ederler. Dünyada yaşarken nasıl anlaşacaklarını bulurlar. Bu dünya bizim düşmanımızdır. Bu dünyayı dostunuz yapmaya çalışmayın. Size düşman olarak yaratılmıştır. En aşağıların aşağısıdır bu dünya. Kalbimize koymadan, sadece onu yaşamamız gerekiyor.
Şimdi kış vaktindeyiz ne kadar soğuk olduğundan bahsediyorduk. Allah bizi Cehennemin soğuk yerinden de korusun. Çünkü Cehennemin hem sıcak kısmı hem de soğuk kısmı vardır. Dört mevsim olan yerlerde yaşayan insanlara rahmet vardır. Oralarda rahmet boldur. Bu kişiyi düşündürmeli ve Allah’ın, Rabbinin nimetlerini hatırlatmalıdır. Eğer hatırlamazsan ve her şeyi garantiymiş gibi görürsen, sarayda bile yaşasan bu sana hiçbir tat vermez. Ardından en küçük şeyler hakkında şikayet etmeye başlarsın. Çünkü Rabbimizin bize vermiş olduğu nimetleri hatırlamıyorsun.
Şimdi bu kış vaktinde her yer beyazla kaplanmış; ki bu kefendir. Şimdi bütün dünya ölmüş durumda. Allah (svt), “Bak,” diyor, “yeniden hayat vereceğim.” Ama bu hava aynı zamanda da bir rahmettir. Çünkü bu soğukta pek fazla hastalık yaşayamaz. Hiç olmazsa insanlar bu dünyanın bir dost olmadığına ikna olurlar. Çık şimdi dışarda on dakika, ya da bir saat kalmaya çalış bakalım, bu dünyanın seni öldürmek için olduğunu anlarsın. Değil mi?
Günümüzün modası, gösterebildiğin kadar tenini sergilemektir. Fakat eskiden en seçkin moda, ne kadar soylu, ne kadar zengin olduğunu göstermek için giyinebildiğin kadar kat kat giyinmekti. Yalnızca köleler tenini sergilerdi. Artık hepimiz köle olmuşuz. Şimdi küçüklükten öğretiyorlar. Küçükler, daha çocuk bile olmadan, “Tenini göstermelisin,” diyorlar. Daha fazla çıplaklık... Özellikle de kadınlara, “Ne kadar tenini sergilersen, insanlar da seni o kadar fazla sever,” diyorlar. Aynı zamanda da “İslam’ı takip etme çünkü sana hiçbir hak tanımıyor,” diyorlar. Şimdi gidip dışarıda modaya göre giyinebilir misin? Hayır. Vücudunun hiçbir kısmını gösteremezsin. Bu havada, birazcık rüzgar essin adamlar bile çarşaf giyer, her yerini kapatır. Ellerini, ayaklarını, yüzlerini, her yerlerini kapatırlar. Bunlar birazcık bizi düşündürmeli. Çünkü düşünmek için yaratıldık. Bunlar ne kadar zayıf olduğumuzu gösteriyor bize. Allah kulunu sevdiğinde, onun ne kadar aciz olduğunu, Rabbinin ise ne kadar yüce, ne kadar merhametli olduğunu anlamasını sağlar. Peygamberimiz bildirmiştir, Allah’ın bir kulunu sevmediğinin göstergesi, ona diş ağırsı bile vermemesidir.
Şimdi çok moda, insanlar İslam’da depresyondan, ondan bundan konuşuyorlar. “Peygamberimiz (asvs) bile depresyona girmişti.” Çünkü Allah (svt), bir sebepten ötürü Ona 6 ay vahiy göndermemişti. Senin bunalımınla, Peygamberin bunalımı aynı mı sanıyorsun! Herkes, “Sorun değil bunalımda olmak, sorun değil; Peygamber bile bunalıma girmişti,” diyor. Aynı şey mi? Senin canını sıkan ne? Çünkü birinden hoşlandın ama o kişi senden hoşlanmadığı için bunalımdasın sen. Bir şeyler almak istedin ama alamadığın için bunalımdasın. Şu kadar elde etmek istedin ama elde edemediğin için bunalımdasın. Sadece arzuların yüzünden, sadece bu dünya ve nefsin yüzünden bunalımdasın sen.
Allah için bunalımda olmak, tamamen farklı bir şeydir. Bunalımdasın çünkü Allah (svt)’yı öfkelendiriyorsun. Bu başka bir şeydir, gerçek bir bunalım değildir. Çünkü eğer Allah’ı kızdırmaktan, kötü bir kul olmaktan endişeleniyorsan ve bunun için bunalımdaysan... Bir iki üç, hiç endişelenme, senden çok kolay bir şekilde çekilip alınır o ve yeniden kendine gelirsin. Anlarsın. O zaman imanın artar ve yüksekte kalmaya da devam eder. Bu dünya için bunalıma girersen... Bir kızdan hoşlandın ama o senden hoşlanmadı ve büyük bir bunalıma girdin diyelim. Ve bundan çıkmanın tek yolu da... Bunun Allah ve Peygamberi ile hiçbir ilgisi yok. Bu tamamen senin arzularınla, ne istediğinle ilgili. Peki elde ettiğinde ne olur? Daha önce de bundan geçtin. Bir şeyi çok istiyordun, çok üzüldün ve sonra ona ulaştın. Sonra ne oldu? Mutlu mu kaldın? Hayır. Çok çabuk bir şekilde geçer. Hemen tadını yitirir, kavga etmeye başlarsın. Sonra elde edemediğin başka bir şey aramaya başlarsın. Yeniden bunalıma girersin. Tekrar tekrar tekrar... Bu böyle döner durur. Çünkü içindeki boşluğun ne olduğunu anlamıyorsun.
Efendimiz bunalımdaydı ama, “Allahım beni terkettin,” diye değil, haşa estağfurullah. Çok korkuyordu. Taşıdığı ağırlığı anlayabiliyor musunuz? Yaptığı hiçbir şey kendisi için değildi, hiçbir şey nefsi için, kendi hevesleri için değildi. Yaptığı her şey Rabbi için, Ümmeti için, bizim içimdi. Vazifesini yüzde yüz yerine getiriyordu ama Rabbi yine de onu imtihan ediyordu. Rabbi onu imtihan ediyordu. Peki Rabbimiz bizi imtihan ediyor mu? Hayır. Biz onun gazabını kendi üzerimize çekiyoruz. Çünkü asi olmuşuz. Yanlış yere gidiyoruz, sonra da bunlar imtihan diyoruz. İmtihan falan değil. Sen yoldan sapıyorsun; ana yolda olman gerekirken başka yola sapıp da kaybolursan, “Allah beni sınıyor,” diyemezsin. Başka yola saptın. Allah sana, “Başka yola sap,” mı diyor. Hayır; doğru yolda kal diyor. O yüzden kendinizi kandırmayın.
Peki nasıl bu döngüden kurtulacaksın? “Dur,” diyeceksin, “hata yaptım. Bu kaybolmuşluktan çıkıp yeniden ana yola dönmem gerek.” Ancak o zaman bunalımdan çıkabilirsin. O zaman gafletten çıkabilirsin. Kendi üzerinde çalıştığında, neden yaptığını anladığında, neden aynı döngüyü defalarca defalarca defalarca tekrar ettiğini anladığında çıkabilirsin. Çünkü Allah söylüyor, insanoğlu, “Sizler nankörsünüz,” diyor. İnsanoğlu her zaman unutur. O yüzden Allah, “Şükredin,” diyor. “Rabbinizi hatırlayın. Rabbinizin rahmetini hatırlayın.” Çünkü insan nankördür. Ve Allah, “Hatırlayın,” diyor, “unutmayın.” Çünkü insan unutur. Bir kere istediği bir şeyi aldı mı, her şeyi unutur.
Yani bu mevsimler bizim hatırlamamızı sağlamalı. Aslında bu mevsimler... Bu teknoloji belki son yüz yıldır var, değil mi? Hangi yıldayız? 2017. 1917’de bu teknoloji var mıydı zannediyorsunuz? Belki şu anda sahip olduğumuzun sadece yüzde biri vardı. İnsanlığın bu teknolojiyle yaşaması, binlerce yıl içerisinde, de ki, son elli yıllık bir zamanda var sadece. Ve bu bizi ne hale getirdi? Bize ne vadediyor teknoloji? “Daha iyi olacaksınız.” Sevdiklerinizle beraber olmak için daha çok vaktiniz olacak diyor. Peki bu doğru mu? Yani teknolojinin daha güzel bir hayat üzerine verdiği her söz, aynen bir uyuşturucu gibidir. İyi hissettirir ama bir süre geçip de bağımlısı olduktan sonra yavaş yavaş seni yok etmeye başlar. Yani insan bu teknoloji olmadan, sadece Allah’ın teknolojisi ile yaşadığı zaman, ki bu da doğadır, Allah’ın yaratımına bakıp düşündüğü zaman, işte o vakit iman kazanır. O zaman kişi kendini anlamaya, Rabbini anlamaya başlar. Tüm bu teknoloji ne için? Bize Allah’ı hatırlatmak için mi? Hayır; arzularımız için, arzularımızı doyurmak için.
Bu doğal yaşam tarzıyla biraz daha bağlantımız olursa, hiçbir şey yapmadan, kitap okumadan, kimsenin sana bir şey söylemesine ihtiyaç duymadan anlamaya başlarsın. Bir anlayışa erişirsin. Çünkü Allah bunu sana bahşetmiş. Allah Peygamberler de göndermiş. Sana hatırlatmak için defalarca mübarek zatlar da göndermiş. Ama bu tamamen sana bağlı. Değişmek istiyor musun, istemiyor musun?
İnsanların çoğu değişmek istemez. Çoğu insan çok inatçıdır. O yüzden o inat, büyük bir parçadır. O inattan kurtulman gerek. Öfke, kıskançlık, kibir, inat, bunlardan kurtulman lazım. Birçok insan inatçılık yapıyor. Değişmek istemiyorlar. Peygamberler geliyor, onlara sesleniyor; yüzlerce yıl konuşuyorlar. Nuh Aleyhisselam, ümmetine neredeyse bin yıl boyunca seslendi ama yine de değişmediler. Ne zaman bir Peygamber gelse, kendi halkı onlarla dalga geçiyordu. Mucizeler de gördüler. Allah’ın evliyaları geliyor; birçokları değişmek istemiyor.
Dikkat edin. Hala bu yaşam nefesimiz varken değişmek zorundasınız. Bu belirli bir şeydir. Bu dünya, bu boyuttaki, yeryüzündeki zaman, değişiyor. Bundan sonraki zamanda, burada anladığınız şekilde bir zaman olmayacak. Mezara girdiğinizde, tamamen farklı bir zamana girmiş olacaksınız. Şu an anlayamazsın. Anlamaya çalışırsan, delirirsin, aklını yitirirsin. Bu doğal mı sanıyorsun? Doğal değil. Bu verilen sadece kısa bir süre için. Şu anda havayı soluyorsun. Seni suya soksak boğulursun. Nefes alamazsın. Ama unutuyorsun; fiziksel olarak annemizin karnındayken, su alıyorduk, nefes değil. Eğer bebeği hazır olmadan çıkarırsan, bu havayı solur ama zehirlenir.
Değişmek zorundayız. Peygamberler ve Evliyaullah bunun için gelmişlerdir. Kendi arzularınızı haklı göstermek için, kendi isteklerinizi yerine getirmek için onları kullanmayın. Değişmek zorundasın. Değişmek istemiyorsan, öldüğün vakit, sen nefes almıyorken değiştirirler seni. O vakit kaçamazsın. Şikayet edemezsin. Tüm fırsatların kaçmış olur. Herkes bundan geçecek; Müslüman ol olma fark etmez, herkes bundan geçecek.
Akıllı olan kişi bunun üzerinde biraz düşünür ve, “Değişmeliyim,” der. “Denemem gerek. Elimden ne gelirse. Çok fazla değişemem, çok fazla ilaç alamam belki ama en azından sağlıklı olanlarla beraber durayım; hasta olanlarla değil. En azından haftada bir doktorların yanında takılayım.” Fiziksel koruma için neler yapacağını biliyorsun. Maneviyatının hiç yardıma ihtiyacı olmadığını mı sanıyorsun? Maneviyatın tamamen tersi olan bir dünyada yaşıyoruz. Maneviyatın tamamen düşmanı olan bir dünyada yaşıyoruz. Yani daha çok yardıma ihtiyacı var.
İnşaAllah bu inatçılıktan kurtulun. Sağlıklı insanlarla birlikte olun bir süre. Nasıl yaşadıklarına bakın. Onları takip edin. O zaman daha kolaylaşır. O zaman bu dünyanın zorlukları bile kolay olur sizin için. Çünkü ne için olduğunu anlamaya başlarsınız. Anlamaya başlayınca, üzerinde çalışmaya başlayınca, artık sadece acıyı hissetmezsiniz. Nereden geldiğini ve nereye gittiğini görürsünüz.
Allah kolaylık versin inşaAllah.
Ve min Allahu Tevfik.
El Fatiha.
Selam aleykum ve rahmetullah.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi
Osmanlı Dergahı, New York
11 Rebiül Ahir 1439
29 Aralık 2017
Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Comments