top of page
Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Hakikati Aramak


BismillahirRahmanirRahim

Çok az kişi gerçekten hakkı arıyor. Çoğunluk neyi doğru bildilerse onu tasdik etmeye çalışıyor. Çok az kişi gerçekten hakkı arıyor. Eğer hakkı arıyorsanız,, öncelikler, “Sahip olduklarım yanlış. Hakka sahip değilim. Hakkı aramak istiyorum,” demeliyiz. Zaten hakka sahipseniz, neden hakkı arayışınız ki? Ancak çoğunluk hakkı aramıyor. Onlar yalnızca halihazırda doğru diye bildikleri şeyin doğrulanmasını istiyorlar. Ve çoğunluk neyi hak olarak bilir? Bu günlerde neyle meşgul oluyorlar? Neyle meşguller? Adaletle mi?

Ümmetin gittiği yöne bir bakalım. Ümmet kendi başının dikine doğru gidiyor. Her ne kadar bize, “Yo yo hayır; bizler vücudu dinliyoruz. Vücut ne isterse baş da ona itaat edecek,” diyerek bizi kandırsalar da, hayır, baştakiler nereye doğru giderse, vücut da onu takip edecek. Baş hareket ediyor, vücut da hareket ediyor.

Dünya hakikati mi arıyor? “Hakikat nedir?” diye filozoflar israf yapıyorlar. Bir Yaratıcı’ya inanıyorsun, hakikati o Yaratıcı yarattı. Ne sen ne de ben. Hakikat, o Yaratıcı’nın yarattığıdır. Çoğunluk, Yaratıcı’nın neyi hakikat tuttuğunu görebilecek mi? Bütün dünya neye doğru ilerliyor? Hayır, göremezler. Peki ne bulacaklar? Neyin peşinde koşturuyor çoğunluk? Neyin peşinde koşturuyorlar? Konforun mu? Konfor, bir çatı, bir çift kıyafet, bir kuru ekmektir. Rahatlık budur. Çoğunluk ne arıyor? Lüks şey. Nasıl bir lüks? Firavunlar bile böylesi bir lükse sahip değildiler. Şimdi 21. Yüzyıl insanları ise buna sahip. Firavun zamanında bu yoktu. Şimdi parmağını şöyle bir oynatıyorsun ve ışıklar açılıyor. Böyle bir şey yoktu. Şimdi düğmeye bir basıyorsun, su geliyor. Bugünlerde herkes filmlerde izliyor, hoşlarına gidiyor; eve girince bir “merhaba” diyorsun, birden bütün evin ışıkları yanıyor, her şey çalışmaya başlıyor. Yani bir kul gibi yaşamıyorsun. Tanrı gibi yaşıyorsun. “Enne rabbul ala-ben en büyük Rabbim, böyle yaşamak istiyorum,” diyorsun. Böyle yaşamayan bir tane ülke gösterin bana.

Müslümanı, gayrmüslümanı, herkes, “Bak, filmde ne gösteriyor. En yüksek yaşam biçimi Amerika’da, biz de aynısına sahip olmalıyız,” diyorlar. Bütün dünya bunun peşinde koşuyor. Yani hakikatin peşinde değiller. Çünkü hakikatin peşinde olsalardı... Her inanç, her gelenek, hangi dinden olduğunuz fark etmeksizin, takip ettiğin bütün dinler, bu dünyanın gerçek mi yoksa yalan mı olduğunu söyler? Yahudilik bu dünyayı mı öğretiyor? Bilmiyorum. Cennet ve cehenneme inanıyorlar mı? Bilmiyorum. Hristiyanlık, en azından Hristiyanlığa bakalım şimdi, bu dünyanın gerçek olduğuna mı inanırlar? Hayır. Her din, özellikle de doğu dinleri, dünyanın sadece bir ilüzyon ve yanılsama olduğunu söyler. Doğru mu? Çin ya da Hindu, şu veya buna göre bir yanılsamadır. Peki İslam ne diyor? Allah ne diyor? O Ayetleri gizliyorlar. Gizliyorlar ayetleri. Kur’an yok oluyor, çünkü o ayetlerde Allah, “Bu dünya oyundan başka bir şey değil. Bu dünya oyalanma yeri. Bu dünya seni kandırıyor,” buyuruyor. Birçok Ayetler var. Gelen her Peygamber insanların bu dünyayı mı yoksa Ahireti mi hedeflemeleri için gelmiştir? 124.000 Peygamber’den bana bir tanesinin ismini söyleyin ki, “Boş verin Ahireti, dünyaya odaklanın,” demiş olsun. Asla. O Peygamber ve Kral olan Peygamberler bile, “Ahirete odaklanın,” demişlerdir.

Yani pusulamızı yitirdik. Pusulasız nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Anlıyor musunuz? Pusulayı yitirdik. Şey Efendi’nin söyledi gibi:

“Şeytan ve deccal yönleri, yol işaretlerini değiştirdiler. Önceden bütün gün bu Cehennemin yolu, bu Cennetin yolu, diye gayet açıktı. Şunu yaparsan cennete gidersin, şunu yaparsan cehenneme gidersin, diye gayet açıktı. Şimdiyse pek net değil. Net olmadığını söyleyen kim? Birçok Müslüman alim net olmadığını söylüyor. “Bu kişinin cehenneme gideceğini nereden biliyorsun? Yargılama dostum.” Ne yapıyor? Bütün haram şeyleri işliyor diyelim. “Yargılama,” diyorlar. Bilmiyorsunuz. Allah onu seviyor.” Elbette Allah onu seviyor. Allah sevmiyor olsa, o kişiye bir nefes bile vermezdi. Ancak Allah o eylemi sevmiş mi, sevmemiş mi? Bu gayet net bir şeydir.

Çoğunluk hakikatin peşinde değil kısacası. Çünkü hakikati aramak için, öncelikle şunu demelisin: İnandığım her ne varsa, her ne şekilde yaşıyorsam, bunların hiçbiri beni hakikate götürmüyor. Yanlış bu. Şimdi dönüp, hakikatin, doğru olanın peşinden koşmalıyım. Ve hakikat orada öylece duran, takılıp kalmış bir şey değildir. Sonsuzdur. Hakikat, sonsuzdur. Birinden bir şey çalarsanız, bu yanlış bir şey olur, değil mi? Ancak orada takılıp kalamazsınız. “Hoca nasıl böyle konuşabilir? Yani hırsızlık yapabilirsin, bunda sorun yok mu diyor?” Hayır, hayır senin için değil bu. Sana değil. sen bir şey çalarsan, bu haramdır. Haramdır sana. Fakat bazı durumlar vardır ki, çalarsın, izin verilmiştir. O zaman çalmanın sebebi nefsin için değildir. Nefsin içinse, izin yok. Nefsin için değilse, dünyan için, arzuların için değilse, o zaman başka bir şeydir. İzin vardır. Ama bunun kararını sen ya da ben veremeyiz. Hayır. “Bir şey yaptıysan ama bunu nefsin için yapmadıysan, sorun yok,” demiyorum şimdi, hayır. Hırsızlık yapmak yanlıştır. Hz. Musa’nın, “Tekneyi çalamazsın,” demesi gibi. Fakat Hızır Aleyhisselam tekneyi çaldı ve çaldığı tekneyi de parçaladı. Değil mi? Ve Hz. Hızır, Hz. Musa’ya, “Benden öğrenmeye sabrın yok,” dedi, “Rabbimiz bile göndermiş olsa, sana bakıyorum, o sabır yok yok sende. Çünkü hakikat anlayışın takılıp kalmış. Beni de o hakikatin ne olduğunu açıp geliştirebilmen için göndermiş sana.” Kıssayı biliyorsunuz. Adam öldürmek, haramdır. Kıssada duvarın tamir edilmesi gibi, başka hadiseler de var. Şimdi, Hızır nedir? Hızır (as) tüm bunları kendi başına mı yapıyor? Ailesine yardım etmek için mi yapıyor? Arzusu için mi yapıyor? Nefsi için mi? Dünyası için mi? Hayır. Ayette bildiriyor, ne diyor: “Emir üzerine yaptım. Emir sahibiyim. Başka bir şey benim rehberliğimi yapıyor, yapmamı buyuruyor. Ben değilim.” Ayette bu şekilde.

Hakikati arayabilmek için, rehber eşliğinde olmanız gerekiyor. Eğer hakikati aramanız için bir rehberiniz yoksa, herkes her şeyin doğru olduğunu söylüyor; hangisinin hak, hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu nasıl bileceksin? Şimdi konu senin samimiyetine geliyor. Eğer neyi aradığını anlarsan, yanlış neye sahip olduğunu anlarsan, onu onaylamanın peşinde olmazsın. Sana meydan okuyacak bir şey ararsın. Sana karşı çıkacak, seni geliştirip açacak bir şey ararsın. Günümüzde çoğunluğun böyle meydan okunmaya vakti var mı? Hayır. Sadece karınlarını doyursunlar, bir de tuvaleti doldursunlar, o kadar.

Bana, çoğunluğun kandırılmasının sebebi ne, diye soruyorsun. Eğer hakikati arıyorsan, kandırılabilir misin? Kandırılamazsın. Çünkü Allah sana rehberlik eder. Eğer samimiysen, eğer sadece nefsini tatmin etmenin peşinde değilsen, Allah sana rehberlik eder. Belki bir süreliğine yanlış bir şeyin altında durursun ancak samimiysen, Allah onu doğru olanla da değiştirir.

Kandırılmalarına sebep olan ne? Çünkü hakikati aramıyorlar. Bu dünyadan keyif almaya bakıyorlar. Dünyanın tadını çıkarıyorlar. Sadece dünya keyfi yapmakla kalmıyor, bu dünya ile sarhoş oluyorlar. Hiç uyanmamak üzere sarhoş oluyorlar. Şimdi, birisi sarhoşsa, yani uyuşturulmuş bir haldeyse, kör birisiyse, yapılan yardımın ona nasıl etki edebilir ki? O sarhoş halden çıkmadığı, gözlerini açıp körlüğü bir kenara bırakmadığı müddetçe, ona yardım nasıl ulaşabilir? Bu demek oluyor ki, o da, siz de, ben de, bir karar vermemiz gerek. Yeter artık, değişmek istiyoruz, demeliyiz. Siz değişmek istemiyorsanız, hiç kimse değiştiremez sizi. Hiç kimse. Dinde zorlama yoktur. Bunun manası, eğer Allah insanları değişmeye zorlamak isteseydi, bunu yapardı. Fakat yapmadı. Çünkü bizler hayvan olarak, akılsız olarak yaratılmadık. Bizler Melekler gibi olmak için ve onlardan daha da yüksekte olmak, düşünmek için yaratıldık. Yani Allah düşünmemizi istiyor. Düşünmemizi istiyor.

Bir keresinde Hz. Ömer Pazar yerinde yürürken bir adam görür. Adam dua edip ağlıyordu. Diyordu ki, “Ya Rabbi, beni de o sayıca az olanlardan eyle. Beni de o az kişilerden kıl.” Hz. Ömer de, “Bu duayı nereden öğrendin?” diye sordu. Bu kısım önemli. Hz. Ömer, duayı nereden öğrendin, diye soruyor. Nasıl olduğunu görüyor musunuz? İnsanlar öylece kendi dualarını uydurmuyorlardı. Çünkü yanlış şeyi isteyebilirsin. Herkes, “Ah lütfen, evlenmem lazım. Lütfen daha iyi bir işe ihtiyacım var,” diyor. Kendi dualarını üretiyorlar. Fakat bilmiyorsun, belki sahip olmadığın şey senin için daha hayırlı. Şimdi, Hz. Ömer, “Bunu nereden öğrendin? Sayıca az olanlardan olmayı istemeyi nereden öğrendin?” diye sordu. Adam da, “Kur’an’dan öğrendim,” dedi, “çünkü Allah sadece az kişi şükreder, diye buyurmaktadır. Çoğunluk minnet etmez. Çoğunluk şükretmez. Çoğunluk asidir. Çoğunluk düşünmez. Çok azı istisna.” Bu o zaman da geçerliydi, şimdi de geçerli. Ve bu azınlık, Allah’ın şu bahsettikleridir: Onlar benim seçilmiş kullarımdır. Onları Ben Kendim için seçtim. Çünkü onlar, kendilerine verdiklerimden, Benim rızam dışında başka hiçbir şeyle tatmin olmazlar. Ve bu kişiler samimiyetle, tüm dünya bile karşılarına dikilse, bütün varlık sahası karşılarında dursa bile, düşünceleri, davranışları, vücutları, nefsleri, ‘Hayır, buna sahip olmam lazım,’ dese dahi, onlar, ‘Hayır,’ derler. Düşünürler. Ve Rablerine ulaşmak isterler. Çok azdırlar. O zaman da azdılar, şüphesiz şimdi de azlar. Çünkü çoğunluk asidir. Bir Yaratıcı olduğunu bilirler, ancak sarhoş olmuşlardır. Uykudadırlar. Unutmuşlardır. Unuturlar.

Size hatırlatacak olanlarla birlikte olun. Ne kadar iyi olduğunuzu hatırlatacak olanlarla beraber olmayın. Bunun size bir faydası olmaz. Bu sadece egonuzu şişirir. Size, nefsinizi hatırlatacak olan, hatalarınızı hatırlatacak olan, şeytanın hile ve tuzaklarını hatırlatacak olanlarla beraber olun. Size bunu hatırlatan kişi, kendini konuştuğu şeylerden ayrı tutmaz. Bu sayede uyanırsınız. Çoğunluk uyanmak istemez. Kalplere Allah hatırlatılmadığı zaman ne olur? Ölür. Peki kalbiniz Allah’a ölürse, o zaman insanlığa karşı hala daha canlı mı kalacağını zannediyorsunuz? Hayır. Canlılığı sırf arzulara, nefse ve şeytana karşı olmaz. Diğer her şeye karşı ölür. Allah kalplerimizi canlı kılsın inşaAllah.

El Fatiha.

Amin.

Selam aleykum.

Şeyh Lokman Efendi Hz

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

8 CemaziyelEvvel 1439

25 Ocak 2018

Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

398 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page