top of page
Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Evliyaullah’ın Kalbine Girin


BismillahirRahmanirRahim

Soru: Evliyaullah’ın kalbine nasıl girebiliriz? Çünkü Şeyh Efendi şöyle diyor: ‘Evliyaullah’ın kalbine girerek, İlahi Huzura da girmiş oluruz.”

Bazı insanların kalbime girmesi için çok çabalaması gerekiyor, öyle değil mi? Pek düşünmeyen insanlar için durum böyledir. Düşünen bir kişi ise, neden şu kişinin kalbime girdiğini, neden şu kişinin girmediğini, neden şu kişinin çok çabaladığını ama yine de başarısız olduğunu, neden diğerinin çabalayıp başarılı olduğunu bilir. Artık gaybden bir şey olmaz, sizin için bir gizem olmaktan çıkar.

İçeri biri giriyor ve ne kadar nurlu olduğunu hemen yüzünden görebiliyorsunuz. Anında kalbinize giriyor, değil mi? O zaman biliyorsun. Sebebini de biliyorsun; meçhul değil, biliniyor. Şimdi biraz daha anlaman için, eğer daha fazla bilmen gerekiyorsa, bazı açılımların olması gerekiyor. “Ah, bu kişi Ehl-i Beyt’ten. Ah, çünkü sürekli gülümsüyor ve çok samimi birisi. Ve hiçbir zaman kimseye karşı öfkelenmiyor.” Sonrasında anlayacaksın. Şeyhin terbiyesi altındayken, Şeyhimizin eğitiminden geçerken bir süre böyledir, ancak sonrasında belli şeyleri yakalamaya başlarsın. Artık gerisi size kalmış. Bunu nasıl anlayacaksınız? Aynı zamanda anlama şekliniz de... Allah’a hizmet etmek için, o anlayışla nasıl hareket edeceksiniz? Sırf öylece anlamak değildir mesele.

Bana bir soru sordun, “Evliya’nın kalbine girebilmek için ne yapmamız gerek?” dedin. Çünkü Şeyh Efendi ne diyordu? Onların kalbine girmek, İlahi Huzur’da yer bulabilmektir. Değil mi? Neden Onların kalbine girmek İlahi Huzur’da yer bulmak olsun ki? Çünkü Kalp, Allah’ın Tahtı’dır. Kalpte ilahlardan kurtulmaya, orada Allah’ı bulundurmaya çalışıyoruz. Ve eğer kalbinizde Allah varsa, o zaman Melekler bile Cennetlerden inerler. Cennetlerden inip gelir, sizin etrafınızda tavaf eder, secde ederler. Neye secde ederler? O yöne. Bu demek değil ki, Allah (svt) Zatı ile, her şeyi ile sizin kalbinizde bulunuyor. Ancak O’nu hatırladığınız için melekler geliyor. Bu Hadis-i Kudsi’dir. Bırakın dönmeyi ya da secde etmeyi, melekler Allah’ı görmek istediler. Ve Allah, “Beni göremezsiniz,” dedi. “Ancak dünyaya inin ve müminin kalbine bakın. Beni orada göreceksiniz,” buyurdu. Bizler Vahhabi değiliz; şöyle söylemeyiz: “Ah tamam. Allah Tahtı’nda oturduğunu söylüyorsa, o zaman aynen bizim sandalyede oturduğumuz gibi oturuyor demektir—” hayır, böyle söylemeyiz. Anlamamız lazım. Öncesinde de konuştuğumuz gibi, düz kafalı olamayız. Doğada kare diye bir şey yoktur, düz çizgi diye bir şey yoktur. Tabiatta her şey döner. En küçük atomdan, devasa galaksilere kadar her şey dönmektedir. Ve sadece tek bir boyutta dönmezler; yukarı aşağı inip çıkarak, birçok farklı şekillerde dönerler. Ancak dönerler.

Yani bu ne demek? Şimdi bu sözleri şöyle alamazsınız, “Bu sözleri bu şekilde anlıyorum ve bunların tek manası da budur,” diyemezsiniz. Böyle söyleyemezsiniz çünkü Allah, “Her bilenin üstünde bir bilen vardır,” diye buyurmaktadır. İkincisi, Allah (svt) şöyle buyuruyor: “De ki, Allah Bir’dir; bütün varlıklar O’na muhtaçtır. O Samed’dir. O doğurmamış ve doğurulmamıştır. Ve lem yekün lehû küfüven ehad. Hiçbir eşi benzeri yoktur.” Allah, Kendini tarif ediyor. Ve Allah buyuruyor ki, “Ben, Kendimi, sizin dünyevi lisanınızla tarif ediyorum. Ancak bu tarif bile, zannetmeyin ki Beni tarif ediyor, çünkü bir hiçtir.” Allah’ı tasvir edişimiz bile kendi kelimelerimizle değil, anlıyor musunuz? Şunu anlayın: Düşündüğümüz veya tasavvur ettiğimiz veya mana verdiğimiz hiçbir şey ama hiçbir şey, Allah (svt)’nın hakikatinin yanına dahi yaklaşamaz.

Şimdi, sorunu yinele. “Bir Allah Dostu’nun kalbine nasıl girebilirim? Nasıl girerim kalbine? Bir şeyler mi yapmam gerekiyor, yoksa hiçbir şey yapmam gerekmiyor mu? Çünkü bazı insanlar hiçbir şey yapmadan kalbime giriyorlar. Bazılarıysa çok fazla çaba sarf etmeli.” Sana soruyorum, Öncelikle, neden Evliya’nın kalbine girmek istiyorsun? Neden girmek istiyorsun? Ya da bırak Allah Dostu’nun kalbini, neden onun meclisinde bulunmak istiyorsun? Anladın mı? Veya neden mürid olmak istiyorsun? Ya da neden Tarikata girmek istiyorsun? İnsanların çok farklı soruları ve bu sorulara birçok farklı cevapları vardır. Çünkü herkes soruya ihlas ile cevap veremez.

Bazıları cemaate dahil olur; olmazlarsa onları azarlayacağım için girerler. Bazıları cemaate dahil olur çünkü, “Duaya ihtiyacım var. Gerçekten hoşuma gitmese de, önümdeki tek şey bu. Bazen de işe yarıyor gibi gözüküyor, o yüzden burada olmalıyım,” derler. Bazıları canı sıkıldığı için, bazıları macera olsun diye, bazıları gerçekten istediği için, bazıları... Yani birçok farklı sebebi var. Fakat ihlas, samimiyet... Daha yeni İhlas Suresi’nden bahsediyorduk. Bu sure, İhlas Suresi, Kur’an’ın üçte biridir ve Allah surede Kendisini tarif eder. Çok azı bu ihlasa, bu samimiyete sahiptir. Evliyaların özelliklerinden biri de budur, değil mi? İhlas. Neyin özelliklerinden biridir bu? Konuştuğumuz gibi, şimdi büyük laflar etmeyi sevmiyorum, insanlar Evliyaların farklı zümrelerinden bahsediyorlar; Abdallar var vs. Fakat sadece Allah’ın o Evliyaları çok sevdiğini söylemekle yetinelim. Ve, “Yeryüzünde her daim o kişilerden bulunduracağım, çünkü yağmur onların sayesinde yağar,” diye buyurur. Tamam? “Ümmete azab verebilirdim ancak onlar orada olduğu için, Gazabım yön değiştirdi. Onlar sayesinde.” Onlar İlahi Meclise nasıl girdiler? İlahiyat Meclisi’ne nasıl girdiler? Nasıl girip Allah Dostu oldular?

Nasıl? Fazla ibadetle mi? Allah, Hadis’te buyuruyor, Peygamber Efendimiz (asvs) bildirmiştir; çok fazla ibadet ile değildir, ettikleri ibadetten ya da çok oruç tutmalarından ileri gelmez. Bütün bu farklı özelliklere sahiptirler, ancak en önemli şey ihlastır. Samimidirler. İhlas sahibidirler. Diğer insanları yargılamazlar. Kendilerini başkalarından üstün görmezler. Umursarlar, anlıyor musunuz?

Şimdi, bu özellikler sadece Müslümanlara ait değildir. Değil mi? İnsani özelliklerdir bunlar. Bu da demek oluyor ki, herhangi bir insan Allah Dostu olmaya aday olabilir. Çünkü belki de oruç ve ibadetle yapamayız. Birçoğumuz yapamayız. Ancak samimi olmak, yapamamamızla ilgili değildir. Yapmak istemiyoruzdur. Mesele diğer insanları umursamaksa, bunu yapamıyor değilizdir; yapmak istemiyoruzdur. Mesele kendini başkalarından üstün görmeyecek bir insan olmaksa, bunun yapamamakla ilgisi yoktur; yapmak istemiyoruzdur. Onlar o niteliklerle nasıl Allah’ın İlahi Huzuru’na girebildiler? Peki Şeyhinin kalbine nasıl girersin? Arada herhangi bir fark var mı?

Senin kendi anlayışına göre değişecek. Bunun bütün manası senin anladığın dile göre değişecek. Ancak diliniz ne olursa olsun, bu yine de bütün manası değildir. Sürekli değişmektedir, daha da büyüyüp gelişmektedir. Şimdi, senin onu alıp, “Şeyhimin kalbine nasıl gireceğim?” diye düşünmen gerek, “Samimi olmalıyım.” Ve bu henüz bir başlangıçtır. Bir başlangıç olduğunu anlıyorsun. Şimdi, senin bu anlayışı alıp hayatına uygulaman gerek. İmtihandan geçirilmen gerek. Duvardan duvara vurulmalısın. İnsanlar, “Tamam peki, samimiyim,” derler. Samimisin çünkü henüz test edilmedin. Samimisin çünkü daha hiçbir şey yaşamadın. Samimisin çünkü henüz bir zorluk yok. Çünkü zorlukların kötü olduğunu düşünüyorsun.

Peki ya bir zorluktan geçersen ve bu aslında iyi bir şey olursa? Eshab-ı Kiram birçok eziyet çekti. Dünyevi gözlerle yargıladığında, estağfurullah, çok kötü bir yaşam sürdüklerini söyleyebilirsin. Birçoklarının lanet ettiği gibi, estağfurullah; çünkü baba ölmüş, çocuk ölmüş, açlıktan ölmüşler, perişan olmuşlar diyebilirsin. Anlıyor musunuz? Kimler onlara lanet okumuştu? Allah mı? Müşrikler. Bütün şeytanlar birlik olup onları yok etmeye çalışıyordu. Ancak Peygamber’den sonra en büyük rahmete nail olan Onlardır. Ve bu yüzden samimiyetleri test edildi. Samimiyetiniz, siz her şeye sahipken imtihan olmaz. Samimiyetiniz, onlar sizden alındığı zaman test edilmiş olur. Sevginiz, o kişiyi sevdiğinizde test edilmeyecek. Sevginiz, o sevgi sizden alındığı zaman test edilecek. Anlıyor musunuz? Çünkü onları sevmeniz için o sevgiyi içinize koyan kim? Onlar koyuyorlar. Öyleyse o sevgiyi çekip aldıkları zaman, hala daha kendini, nefsini, şeytanını, “Hayır,” demek için zorluyor musun? “Hayır, Kendi sevgime bile güvenmiyorum. Ona güveniyorum. Bana çok acı veriyor ancak ona güveniyorum.”

İşte böyle. Kendi düzeyine gel, vazifen ne? İşin ne? İşin, vazifen vasıtasıyla, yaptığın hizmet vasıtasıyla bunlar çalışmaya başlar. Samimiyetini hizmetinle göstereceksin. Nefsinle ne kadar mücadele edebileceğini hizmetin vasıtasıyla göstereceksin. Hizmetin vasıtasıyla o kişinin kalbine gireceksin. Güzel kelimelerle, rüşvetle şunla bunla değil. Onlar çoktan zaten bunun ötesini görürler. Birçok kere, “Böyle hiçbir şey istemiyoruz, çünkü çok basit,” derler. Çünkü bu dünyanın başına gelen, yavaş yavaş yavaş cennete dönüşmek değildir. Bu dünya çok hızlı bir şekilde cehenneme dönüyor. Bu da demek oluyor ki, önümüzde zor günler bekliyor bizi. Çok zor günler var önümüzde. Her gün daha da zorlaşacak. Bizim için de zorlaşacak. Samimiyetiniz bu şekilde test edilecek. İşler kolay olduğunda değil, zor olduğunda test edilecek. O zaman da tutunacak mısınız? Anlıyor musunuz?

Allah bizi güçlü kılsın, irademizi kuvvetli, bizleri samimi kılsın ki buna sıkıca tutunabilelim. Bizler aciz ve günahkarız. Asi, itaatsiz kullarız ancak Allah’tan bizi bağışlamasını ve Sevdiklerine hizmet edebilmemiz için bizleri daha iyi kılmasını diliyoruz inşaAllah.

Fatiha.

Selam aleykum.

Şeyh Lokman Efendi Hz

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

17 CemaziyelEvvel 1439

2 Şubat 2018

Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

467 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page