top of page
Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Düşmanını Kendine Yakın Tut


BismillahirRahmanirRahim

Euzubillahimineş şeytanir racim BismillahirRahmanirRahim. Destur Medet ya Sahibul Saif Şeyh Abdül Kerim el Kıbrısi el Rabbani Hz. Hasbinallahu ve nimel vekil.

Şeyhimizin himmetini diliyoruz.

Deccal bizi nasıl kandıracak?

Düşmanımızı bilmemiz gerek. Onlar bile çok akıllı, onlardan da bir şeyler alabilirsiniz; derler ki, “Dostunu yakın, düşmanını daha da yakın tut.” Bu söz kim için? Kim için bu? Gaflette olmayan kişiler için, buradaki varlıklarının yalnızca düşmanlarla çevrili olduğunu bilenler içindir. Böylesi kişiler uyanıktırlar, çünkü bu dünya bizim evimiz değildir. Bu dünya, bizim düşmanımızdır. Dünya ve onun kapsadığı her şey. O yüzden kanmayın. Onun amacı sizi kandırmaktır. Göz alıcı her şey, sizi... Hatta mutluluk bile. Uzun zaman önce biriyle konuşuyordum. Kendisi Bahai, konuştu, konuştu, konuştu ve, “Bütün mesele mutlulukta,” dedi. Ben de, “Mutluluktan sonra ve var?” deyince, cevap veremedi. “Ne var,” dedim, “mutluluktan sonra?”

“Mutluluk.”

Mutluluk yani, öyle mi? Peki senin mutluluk anlayışın nedir? Herkesin mutlu olma şekli farklıdır. Şu kişiyi iyi biri olmak mutlu eder, şu kişiyi de zalim olmak mutlu eder. Eğer iyi birini alıp da zalim kılarsanız, mutsuz olur. Tersi de aynı şekilde, değil mi? O zaman mutluluğun gerçekten ne olduğunu bize kim söyleyecek? Ben de, “Peki Mutluluğun Yaratıcısına ne oldu?” diyorum. O’na ne oldu? O’nu bitirdiniz mi ki? Bitirmediniz henüz.

İnsanlar sorgulamadığında, düzgün düşünmeleri ve nerede yaşadığımızı, kendimizi nasıl koruyacağımızı anlamaları oldukça zor olur. Bizler bu dünyada yaşıyoruz. Bu dünyadaki her şeye nasıl bir gözle bakmalıyız? İman gözüyle bakmamız gerek, çünkü dünya bizim düşmanımızdır. Arzularımız, bizim düşmanımızdır. Şeytan, apaçık düşmanımızdır. Allah (svt) Kur’an-ı Kerim’de kaç defa, şeytandan sakının çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır, der. Tabii ki bu günlerde kimse şeytandan bahsetmiyor. Müslümanların da pek şeytan hakkında konuştuğu yok. Yavaş yavaş, “Önemli bir şey değil bu”, diyorlar. Şeytanın istediği de bu zaten. Eğer açık bir düşmanınız varsa, o zaman bir de kapalıda duran, gizli bir düşmanınız da vardır. O da sizin nefsinizdir. İşte bunlar dört düşmandır. Nelerle meşgul oluyoruz, anlamaya bakın. Düşmanlarınızı yakın tutun. Düşmanlarınızın neler yaptığını anlayın.

Öncelikle nefse odaklanıyoruz. Nefs nedir? Dışarıda değildir, içeridedir nefs. İlk adım nefsine cihad ilan etmektir. Nefsimize nasıl savaş açarız? Bir Şeyhin oldu mu, o zaman nefsine savaş açarsın. Peki nasıl bir Şeyh? Ne tür bir Şeyh? Nefsinize savaş açacak türde bir Şeyh. Anlıyor musunuz? Şeker dağıtan bir Şeyh, nefsinize savaş açmıyordur. O zaman kendi nefsinize savaş açmanız, düşmanlarınızı anlamız ve düşmanlarınızı yakında tutmanız da çok zor olur; sizi kandırırlar. Düşmanlarınız sizi o şekerle kandırır. Zikir yapan bir Şeyh bile olsa, Şeyh ehl-i sohbet bile olsa, ne tür bir sohbet o? Nasıl bir sohbet? “Ah, ilim veriyor.” Ne tür bir ilim? Sizi ilgilendirmeyen, malayani ilimler de var. Burada oturup Evliya’nın kudretinden bahsetsem, bu sizi ilgilendirmez ki. İlgi çekicidir, belki imanınızı birazcık arttırır ancak sizi ilgilendiren bir konu değil. Evliya’yı ilgilendiren bir mesele bu. Bu konuda, senin konsantre olman gereken nokta neresi peki? Bazen Evliyalardan konuşmamız gerek, Peygamberlerden bahsetmemiz gerek. Onların bize yardım etmek için gelmiş insanlar olduğunu fakat bizim gibi sıradan insanlar olmadığını anlamalısınız. Ancak ana nokta bu değildir. Şeyh, sizin nefsinize cihad ilan etmelidir. Böyle çok fazla Şeyh yoktur. Hakiki vazife de budur. Çünkü bütün Peygamberler, bilhassa Resul-i Ekrem Efendimiz (asvs), nefse savaş açmak için gelmiştir. Onu mağlup ettiğinizde, o zaman selamete erebilirsiniz. Nefsinize savaş açmadan elde edeceğiniz huzur, selamet, ancak münafıklık olur. Yani bu ne demek? Eninde sonunda sizi yok eder. Sizi mahveder.

Peki, şeytan nasıl kandıracak?

Şeytan size diyecek ki: ihtiyacın yok nefsini terbiyeye, nefsini bitirdin. Nefs hakkında konuşmaya gerek yok artık.

Düşük seviyede konuşmayın, ne demek bu, hepiniz bitirdiniz, Fena'ya ulaştınız. Şimdi daha yüksek makamlardan konuşabiliriz. Çünkü o yüksek makamlara ulaştık, doğru mu? Ulaştık mı bu makamlara?

Ne makamı, daha tuvalete girmeyi bile bilmiyoruz daha. Ne hakkımız var? Deccal nasıl yapacak? İşte böyle fitne ile yapacak, deccal fitnesini yapıyor. Helal ve haram vardır demeyecek. Anlıyor musun? Herşey helaldir diyecek. Fitne, karışıklık daha önce de dediğim gibi doğru ile yanlış arasında değildir, yanlışı ortadan kaldırıp herşey doğrudur dediklerinde fitne oluşur. Ahir zamanın fitnesi budur işte. Zamanımızın karışıklığı budur. Herşey doğrudur, ne yapmak istersen yap, tamamdır, herşey doğrudur. Eleştirmeyin yargılamayın, yanlış demeyin herşey doğru. Ne olur bundan sonra, artık çok kolay nefs, dünya ve şeytan , hepsi sizi yanlışı yapmaya yönlendirebilir çünkü artık size izin verildi sanıyorsunuz. Herşey kabul artık. Hangi Peygamber söylüyor bunu?

Peygamberler hüküm vermek için gelmişlerdir. Öncesinde de konuştuğumuz gibi, biz büyürken her şeyin hükmünü bilerek büyüdük. Çok yaygın bir şeydi. İslam’da yemek yemenin hükmü nedir, deyip; yemek şöyle yenir, en iyisi şu şekildedir, ondan sonra bu şekilde yenir, şu mekruhtur, şu haramdır, diyoruz. Her şeyin bir hükmü vardır. Bizim oluşturduğumuz hüküm vardır, hakkında milyonlarca kitap yazılmıştır. Hakkında milyonlarca alim, milyonlarca Evliya konuşur.

Konu Tarikata geldiğinde, daha ince hükümler girer devreye. O hükmü artık kitaplardan okuyarak değil, kalbinle bilmelisin. Okuduğun kitap kalbindir; sana en iyi yolun ne olduğunu o söylemelidir. Bu çok daha hızlıdır, çünkü Onların yansıması olan, Efendimiz (asvs)’ın yansıması olan Şeyhine bakıyorsun. Artık doğrudan alıyorsun. Diğeri kalmadı. Ama şimdi de, “Hiçbir hükme gerek yok,” diyorlar, “kitaplara gerek yok. Yaptığın her şey uygundur. Merak etme, tamam, sorun yok.” Tamam değil.

Bir Şeyhin varsa, Şeyh senin nefsine karşı savaş ilan eder- ki bu zamanda böylesini bulamayacağınızı söylüyorum. Bulamazsınız. Birincisi, çok çilelidir. Şeyh ilan edecek. Savaş ilan etmenin ne demek olduğunu anlıyor musunuz? Bir an bile huzur duyamazsın. Uyku uyuyamazsın. Bir gözün açık uyuman gerekir. Çünkü savaş ilan etmiş. Burada dururken, düşmanın da tam karşıda durduğunu görüyorsan, artık harp halinde bulunuyorsundur. Uyuyabilir misin? Uykuya dalsan bile gerçekten uyuyabilir misin? Yok, yapamazsın. Biz de şimdi bundan daha tehlikeli, daha incelikli düşmanlara bakıyoruz. Her zaman bununla meşgul olmalısınız. Şimdi o Şeyh bunu yapabilmek için, yalnızca kendinize karşı nasıl savaş açacağınızı öğretmekle kalmayıp, sizin nefsinize karşı da cihad ilan etmelidir. Size rehberlik etmelidir. “Şuraya yürü, buraya gitme,” demeli, çok güçlü olmalıdır. Böyle Şeyhler çok nadirdir. Bizim Şeyhimiz böyle bir Şeyhti. Kesinlikle. Böyle bir Şeyhi ne bir korku, ne bir keder, ne de bir güç sarsabilir. Hiçbir para O’nu satın alamaz. Hiçbir şeyde gözü yoktur. İşte bu yüzden O bir savaşçıdır. O yüzden gazidir. Hem Gazi hem de Şehiddi. O zaman gerçek bir Şehid olursunuz. Nefsinize karşı savaş açtığınıza ve açtığınız bu cihad esnasında öldüğünüz vakit, o zaman şehitlik mertebeniz, fiziksel olarak savaşta bulunandan çok daha yüksektedir. Bugünlerde kim bunlarla ilgileniyor ki? “İçinde kötülük var senin,” diyen bir Şeyhle kim ilgileniyor? Kim ilgi duyuyor?

Müslümanların %99’u, “Neyden bahsediyorsun sen? Ben Şehadet getirmişim, benim nefsim yok. İçimde kötülük yok. Euzu billahi mineş şeytanir racim diyorum,” derler. Hiç inanmazlar bile. Bazıları sadece lafla inanır. Çünkü nefsine cihad ilan ettiğinde, bunun bir el kılavuzu, kitapçığı yoktur. İmam Gazali’nin yüzlerce yıl önce yazdığı bir şeyi açıp onu uygulamaya çalışamazsınız. Yapamazsınız. Aynı şekilde sekiz yüz yıl önce göz ameliyatı ile ilgili yazılmış bir kitabı açıp, kendi üzerinizde göz ameliyatı da yapamazsınız. Yapamazsınız. Her zaman bir doktora, o kitabı alıp ondan yararlanacak, gerekli eğitime sahip ve onu yapmaya izni olan bir doktora ihtiyacınız vardır.

Artık bir doktorunuz var. Peki deccal şimdi nasıl kandıracak? Bu noktada, bizim cemaatimizde aslında deccal sizi kandıramaz. Yoldan sapıyorsanız, siz bunu çok önceden beri içinizde taşıyorsunuzdur zaten. Deccal geldiğinde sadece gün yüzüne çıkmış oluyor. Yani kendini bile suçlayamazsın. Suçlayamazsın. O kuşkuyu, o şüpheyi hep içimizde taşıyorduk zaten. Her zaman o kibre sahiptin. Her zaman o inada sahiptin. Küçük şeylerde değil, büyük şeylerde. Ana şeylerde. O yüzden bana, “Sen de kimsin! Hiçbir şey değilsin,” diyenler, esasen bunu Şeyh Efendi için de söylediler. Sadece o hayattayken bunu söylemekten çok korkuyorlardı, o kadar. Şimdi göçtüğüne göre, gördüğünüz gibi, bana söyleyebilirsiniz. Biz de izliyoruz, “Hayır, hayır, biz gerçekten Şeyh Efendi’yi, Şeyh Efendi’nin sözlerini takip ediyoruz,” diyorlar da, bakıyoruz kısa bir süre sonra Şeyh Efendi’ye olan sevgi ve saygılarını bile yitirmişler. Ve Şeyh Efendi hakkında konuşan insanlarla beraber oturup, onların saçtığı zehirleri dinliyorlar. Şeyh Efendi hakkında attıkları bütün iftiraları, siz de biliyorsunuz, dinleyip onlarla beraber oturuyor, onlarla dost oluyorlar. Allah Allah. Sonra da görüyoruz ki yavaş yavaş, yavaş yavaş... Bildiğimiz hikaye. Çok okuduk bunu. Ancak aynı şey bizim için de geçerli. Bu bizde de var mı? Kurtulun ondan. Saklamayın. Zaten burada, bizim cemaatimizde saklayamazsınız. Saklayamayız. En azından onu kökünden söküp almam için bana izin verdi (Şeyh Efendi). Şeyh Efendi zamanında, of, çok oldu değil mi? Ancak benim vazifem birazcık daha farklı. Tabii, bir iddiada bulunmuyorum.

Peki kendimize nasıl engel olacağız? Bakın bakalım; hala sıkı sıkı tutunuyor musunuz, yoksa gevşek mi bırakıyorsunuz? Bütün diğer seslerin, diğer sohbetlerin kafanızın içine girmesine, Şeyhinizin dediklerinden başka şeyler söyleyen seslerin içeri girmesine izin veriyor musunuz? Bunun hakkında hiçbir şey yapıyor musunuz? Hiç. Ah, o zaman yolun sonunda ayrım olduğunu bilmek için dahi olmaya, Evliya olmaya gerek yok. Bitti. Bitti. Bundan sonra deccalin seni kandırması çok kolaydır. Çünkü senin aradığın şey başka. Tabii ki cemaatimizi bırakmış insanlar var. Eminim ki kendi kendilerine, “Çok özgür hissediyorum,” diyorlardır, “çok özgür hissediyorum. Hayatımda hiç bu kadar özgür hissetmemiştim. Önceden şunları, şunları, şunları yapamıyordum. Başka Şeyhleri bile dinleyemiyor, başka kitapları bile okuyamıyordum. Artık özgür hissediyorum.” Biz de, “Güzel,” diyoruz. Çünkü bu dünya müminin zindanıdır. Eğer bir müminsen, bu dünya hapishanedir.

En az özgürlüğe sahip olan kişi, düşmanın saldırıya geçmesini bekleyen ve düşmanla çarpışma halindeki askerdir. Hiçbir şey yapmaya özgür değildir. Düşmandan gözünü ayırma özgürlüğü bile yoktur. Değil mi? Ne olur gözünü ayırırsan? Seni öldürür. Etrafındakileri öldürür. Ne yaptığımızı iyi anlayın. Ne yaptığımızı hatırlatın kendinize. Bizler size hatırlatmak için buradayız. İlgi duyduğunuz müddetçe, dinlediğiniz müddetçe, ki kimin dinleyip kimin dinlemediğini de biliyoruz, o zaman iyi durumda olursunuz. Çünkü kendi nefsinize savaş açıyor, Şeyhinizi izliyorsanız, o zaman deccale de savaş açabilirsiniz. Çünkü nefsiniz, deccalden daha güçlüdür. Ancak nefsiniz üzerine savaş açmıyorsanız, deccalle nasıl mücadele edeceğinizi de bilemez, öylece onun peşinden gidersiniz. Size çok muhteşem şeyler gösterecek. Şeyhlerin şimdi bahsettiği şeylerin, deccalin konuşacağı şeylerle kıyaslanabileceğini mi zannediyorsunuz? Sahip olduğu ilimle sizin aklınızı başınızdan alacak o. Kitaplardan konuşmayacak, hayır. Allah ona o konuşma gücünü verecek.

Sıkı tutunun. Kendinizi anlayın. O zaman kendinizi gelecek olan fitneden de koruyabilirsiniz. Bizim yolumuzda bir karışıklık yoktur. Şeyhimizin öğrettiklerinde bir karışıklık yoktur. Çok açıktır. Ya seversiniz, ya da sevmezsiniz. Bu kadar. Kimsenin kafası karışamaz. Beğenirsen, kalırsın. Beğenmezsen, gidersin. Bu sözler hem size hem de bana.

Allah beni bağışlasın, size rahmet etsin.

El Fatiha.

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

1 Cemaziyel Evvel 1439

18 Ocak 2018

Sohbetin İngilize aslına buradan ulaşabilirsiniz.

716 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page