top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Bizler Nemrutun Cezası ile Cezalandırılıyoruz


BismillahirRahmanirRahim


Onlar savaşmaya başlarlar. Yüz yıl sonra, onlar hala savaşırlar ve nedenini bilmezler. Bu cahilliktir; ama diyorlar ki 'bu şeref için.' Ne? O bir yumurta, bir söz, onun, bunun için. Yani insanlar Allah rızası için savaşmıyorlar, nefisleri için savaşacaklar. Bundan bir fayda görmüyorlar ve çok cahil oluyorlar. Cahil olmamalıyız. Yüce Peygamberimiz (asvs) cahilliği yok etmek için geldi. Biz buna geri dönemeyiz. Cahillik, hemen o köşede, hemen arkamızda, önümüzde, her yerde. O bizim düşmanımız. Ve eğer sana düşmanının nerede olduğu hatırlatılmazsa, düşmanının, dostun olduğuna inanırsın. Çünkü düşman sana bir dost olarak gelir. Şeytan sana hiç bir zaman şeytan olarak yaklaşmaz. Şeytan sana arkadaşın gibi yaklaşır. Nefsin senden, asla kötü şeylerle itaatsizlik etmeni istemez; senin iyi şeylerle güzel şeylerle, hoş şeylerle itaatsizlik etmeni ister.



O halde dikkatli olmalıyız, özellikle bu ayda, Allah’ın ayında. Demek ki evet, tövbemizi arttırmalıyız bu ayda, daha fazla 'Estağfirullahil azim ve etubu ileyh' demeliyiz. Her gün zaman ayırıp, oturup, sadece birkaç dakika için bile olsa, başka herşeyi engelleyip, 'Ben halvete girmeye niyet ediyorum' demeliyiz. Bizim geleneğimizde derler ki, İkindi ve Akşam arasında oturun. Bir buçuk saat oturamıyorsanız- günümüzde insanlar çok meşguller. Ama o gün öleceğini bilsen ne olacak? Oh, o gün bütün randevularını iptal ederdin. Yemek bile yiyemezdin, yalnızca orada oturup, 'Estağfirullah, Estağfirullah' derdin. Ölümü hatırlamak. Belki onu biraz daha fazla hatırlamalıyız ve 'Eğer bugün ölecek olsam ve bu benim son namazımsa, bu son zikrimse, nasıl olacağım?' demeliyiz. Yalnızca bunu hatırlamak bile, rahmet getirecektir. Böylece, dünyanın sizi çekişi, nefsinizin çekişi, cahilliğinizin çekişi, o kadar güçlü olmayacaktır; çünkü her zaman sen yokluyorsun, onu kontrol ediyorsun. Her zaman kontrol halindesin.

Ama bu ayda görüyoruz ki Allah’ın azabı geliyor. Bu Bağışlanma Ayı’dır, ama hiç de öyleymiş gibi görünmüyor. Bu büyük bir işaret değil mi? Öyle bir bağışlanma ayı ki müşrikler bile bu ayda, 'Biz savaşmayacağız, herkes barış içinde olacak, huzurlu olacak' diyor. Herkes mutlu olacak, bunun manası. Allah’a ibadet etmedikleri o zamanda, bu ayda kendi kendilerine duruyorlardı. Onlara huzur geliyordu. İki milyar Müslüman maşaAllah, bugün bütün dünyada; Allah’ın ayında, bu ayın huzur ayı olması gerekirken, savaş olmayacağı, içeride ve dışarıda acı çekmenin olmayacağı bu zamanda, Allah’ın lanetinin geldiğini görüyorsunuz. Off, eğer bu Receb ayında geliyorsa, Şaban’da ne olacak? Ramazanda ne olacak? Daha sonra gelecek olan Safer ayında ne olacak?


Müminler; aylar önce dediğim gibi, ne söylemiştim? Çok uzun zaman önce değildi. Dedim ki 'Bizim Allahtan artık hiç korkumuz kalmamış'. Ben bunu söylemedim mi? O konuda birkaç sohbet verdim. Artık Allahtan korku kalmamış. İnsanlar Allahtan korkmuyorlar. İman edenler Allahtan korkmuyorlar, inanmayanlar onlar kesinlikle Allahtan korkmuyorlar; artık Allahtan korku kalmamış. 'Allah herşeyin Hakimidir, başımıza herşey gelebilir,' yok. Biz kendimizi garanti altında görüyoruz. Şimdi bütün dünya korku içinde. Göremedikleri bir şeyden korkuyorlar. Bunun manası nedir biliyor musunuz? Biliyor musun bu demek? Bizler, Nemrut'un cezasıyla cezalandırılıyoruz. Firavun gibi bile cezalandırılmıyoruz. Firavun, cezalandırıldı gerçekten, o ona geldi, onu nasıl bitirdi. O denizi geçiyordu ve sular geldi, değil mi? O boğuldu. Tabi ki sudan bahsediyorsun, o değişik bir su, farklı. Ama o boğuldu, ölmeden önce şehadeti söylemek istedi. O her zaman onu biliyordu, ama inatçıydı. Şeytan gibi. Ama son dakikada yalnızca şehadeti söyleyebileceğini düşünüyordu. Ve Hz. Cebrail (as) çok kızdı. Allah ona izin verdi, ve o dedi ki 'Hayır, o kadar kolay kurtulamayacaksın. Eğer sen bir kere şehadeti söylersen, yaptığın herşey affedilmiş olacak. Hayır, Allah’ın sevdiklerinin çok fazla acı çekmesine sebep oldun.' Hz.Cebrail (as) cennetlerden bir anda geldi ve Firavun'un ağzını toprakla doldurdu ki şehadeti söylemesin diye.


Evet, Allah bazen cezalandırmak için diğerlerine izin verir, anlıyor musun? Allah’ın yapmasına gerek yok; ama O bazen, sevdiklerine izin verir, cezalandırmaları için. Dikkatli olmalıyız. Diyebilirsin ki 'hayır, sen Allah değilsin'. Ama Allah, sana o kuvveti verebilir. 'Hayır, sen hiç birşey yapamazsın bana.' Ama o Allah’a sevgili olan kişi, onun ağzından çıkan şey, Allah’a direkt ulaşır. Senin değil, bizim değil. Yani eski zamanlarda insanlar korkardı. Eski zamanlarda iman etmeyenler bile korkardı. Eğer derlerse 'oh, bu mübarek bir zat, biz onunla aynı dine mensup değiliz, onun inandığına da inanmıyoruz, ama bu mübarek bir kimse, ve o kuvvetli biri. Ona hiç birşey demesem, ona iyi davransam daha iyi olur.' Bunu normal hayatta da yapıyorsunuz öyle değil mi, iş yerinizde? Bu kişiden hoşlanmıyorsun, ama bu kişi otorite sahibi, o faydalı; onunla düşman olmak istemezsin, doğru mu? Profosyonel davranırsın. İnsanlar geçmişte daha akıllıydı. Daha profosyoneldiler. Derlerdi ki 'Biz bu kimseye inanmıyoruz, ama bu zat, o kuvvetli biri. Eğer ona iyi davranırsan, o da bize karşı iyi olur, başına iyi şeyler gelir. Eğer ona edepsiz davranırsan, oh, başına kötü bir şey gelir. Öyle yapmamak daha iyi.' O yüzden görüyorsun, bir sürü inanmayan kimse Evliyaların Makamlarına gidiyor. Özellikle inanmayanların sayıca çok olduğu yerlerde, Çin ya da Balkanlar'da ya da Hindistan'da. Görüyorsun ki onlar kafir, ama oraya gidiyorlar ve Sahabelerin, Evliyaların makamlarında dua edip yardım istiyorlar. Bu gösteriyor ki onların zekası var, biliyor musun? Zeka sahibi olup, aynı zamanda da inatçı olamazsın. Bu ikisi bir arada gitmez. Zeki olmak için, inatçı olmaman gerek. Zeki olmak için, birşeyler öğrenmek için, 'Tamam, ben hiçbirşey bilmiyorum. Sen bana öğret, ben sana öyle ya da böyle demeyeceğim' demelisin. Demek ki bu insanlar, onlar zeki oluyorlardı. İnatta durmuyorlardı.


İşte Firavun, o boğuldu. Ve ta ki binlerce yıl sonra, Şeyh Mevlana, Evliyalar Sultanı mucizesini gösterdi ve onu bizim Şeyhimiz’e gösterdi. Onlar bir müzeyi ziyaret ediyorlardı ve orada bir mumya vardı. Ve herkes mumyanın etrafına gelip, bakıp gidiyordu. Onlar Şeyhlerini izlemiyorlardı, anlamaya çalışmıyorlardı. Onlar sadece robot olup, her neyse, gelip gidiyorlardı. Şeyh Mevlana, Şeyh Efendiye dedi ki 'sen kal'. Yalnızca ikisi vardı, birkaç kişi daha ve o ölünün yanına gitti, o küçülmüş mumyaya ve ona dedi ki; ' Söyle, Eşhedu enla La ilahe illAllah'. Ve o mumyanın ağzı hareket etmeye başladı, şehadeti tekrarlıyordu. Hala beden var orda. Günümüz insanlarının, onların bedenleri bile yok artık. Nasıl şimdi Evliyalar, onların kuvveti bile olsa, nasıl şefaat edecekler? 'Şehadeti söyle' diyecek beden yok. Onlar bütün bedenlerini yakıyorlar. Anlıyor musun? Mezarda ve ahirette yanmadan önce, bu dünyada zaten yandılar. Bitti. Ceza üstüne ceza. Ama insan hala cahil, hala uyanmıyor. Yani biz şimdi Nemrut'un cezasını alıyoruz, Firavun'un değil. O Nemrut, onun bütün ordusu sivrisinekler tarafından yok edilmişti. Bütün bedeni yandı, aynı bu şekilde. Ve o sivrisinekler cehennemden geldiler. Tıpkı o ebabil kuşları gibi, cehennem taşlarını taşıyan ve Kabe’yi yok etmeye çalışan insanların üzerine düşüren kuşlar gibi.


Demek ki şimdi kimse korkmuyor. Allah bir anda korku verdi, işte bu olanlarla. Birşey değil, büyük bir tsunami değil, hiç birşey. Büyük bir canavar da gelmiyor, büyük bir ateş de yok. Tüm bunları O gönderiyor, ama insanların da umurunda değil, değil mi? Bütün o depremler, daha fazla ne göreceğiz? Herşey oluyor, herşey diyor ki 'Uyanın, Rabbinize dönün yüzünüzü. Kalbinizi Rabbinize döndürün.' Yok. 'Tamam, şimdi o kadar çok inatçı ol sen, biz de görünmeyen bir şey göndereceğiz, ama herkes ondan korkacak.' Şimdi kaç kişi Allaha dönüyor zannedersin? Oldukça az. Bu hala bir rahmettir. Belki. 

Öyleyse biz şimdi o duruma geldik, bizler Nemrut gibiyiz; Allah svt, eğer o Firavun ile Nemrut arasında ise, Allah svt Firavun'u, Nemrut'a tercih eder. Nemrut çok acımasızdır ve Nemrut çok inatçı ve çok kibirlidir. Hiç olmazsa Firavun, kendi insanlarına iyi bakıyordu. Bak, Allah Nemrut'un adını Kuranda anmıyor bile. Ama Allah, 'Firavun, Firavun, Firavun' diyor. Nemrut hakkında ise 'o kişi' diye bahsediyor. O kişinin ismini bile vermiyor. 'O kişi' diyor. Günümüzün insanları bir isimleri olmadan yaşayıp ölüyorlar. ‘O kişi.’ Tıpkı bunun gibi. Allah bizi cezalandırıyor mu? Biz bunu kendimize yapıyoruz. Bu Allah’ın cezası değil henüz. Allah’ın cezasının geleceği zamanı bekle. İman edenler olarak evet, bu gün ve geceleri dolduralım,  daha fazla Allah korkusuna sahip olalım.


Öyleyse bizler Nemrut olmuşuz ve Allah Nemrut'un cezasını gönderiyor. Nemrut'un sonu bir sivrisinekle geldi, onun burnundan girdi ve onu delirtti. Bu daha hiçbirşey. Bu hastalık insanları öyle delirtmiyor. Ama o da gelecek, insanlar delirecekler hastalıkla, kendilerini öldürecekler. Secdeye koşun. Namazınıza koşun, abdestinize koşun. Şeyhinize koşun, Allah’a koşun ve O’nun Peygamberi’ne (asvs) koşun. Bu dünyaya koşmayın. Eğer bu dünyayla bir işiniz yoksa, etrafta koşturmayın. Oturun, sessiz olun, rahat olun. Anlıyor musun? Eğer bütün bu dünya ateş selinin içinde bile olsa, belki EvliyaAllah hakkında güzel düşüncelerimiz olduğu için ve her şeyi sade tuttuğumuz için, belki biz de o yaşlı kadın gibi oluruz. Nuh (as) zamanındaki selden kurtulan o kadın gibi ve onun o selden geriye gördüğü tek şey ineğinin üzerindeki bir parça çamurdu. Evet, bu da olur. Allah bizi bağışlasın, inşaAllah, Allah bizi korusun ve daha iyi kullardan oluruz inşaAllah er-Rahman. 

Ve min Allahu tevfik, el-Fatiha. Amin. Selamun Aleykum ve Rahmetullah.


Şeyh Lokman Efendi Hz

Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

11 Receb 1441

6 Mart, 2020


107 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page