top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Kör, Kibirli ve Cahil Olmuşuz


BismillahirRahmanirRahim

Medet ya Sahibul Saif Şeyh AbdülKerim el Kıbrısi el Rabbani. Hasbinallah ve Nimel Vekil. La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil aziym. Tarikatuna Sohbet vel hayru fi cemiyye.

Şeyhimizden bize himmet etmesini ve imanımızı korumak için gerekli olanları göndermesini diliyoruz. Hayatımızdaki en önemli şey budur. Ne çocuklarınız, ne işiniz, ne eşiniz, ne arazileriniz ne de malınız mülkünüz. Ahir Zaman’ın Ümmeti Muhammed’inde herkes bunlara bakıyor. Her şeyi kaybetmekten çok korkuyorlar, imanları dışında. Çünkü öyle gururlu, öyle kibirli, imanları olduğuna, o imanla yaşayacaklarına ve o imanla öleceklerine dair kendilerinden öyle eminler ki... Evet, imanımız var. Ancak böyle bir iman, sizi kurtaramaz. Bu iman tüm dünyayı cehenneme çeviriyor. Müslümanların bu mübarek ayda Peygamber Efendimiz (asvs)’ın nurunu çekmesi gerekirken, böylesi bir imanla daha da kibirli ve inatçı hale geliyor, iyice aptallaşıp, kör oluyorlar.

Körsünüz. Kendi itaatsizliğimize karşı kör olmuşuz artık. Geçmişte yaptıklarımıza kör olmuşuz. Kim olduğumuza, ne olduğumuza kör olmuşuz. Gözlerimiz kör olmuş. Hristiyanlarla Yahudileri takip ederek o kertenkele deliğine doğru yol alırken, hala daha imanımız olduğunu iddia ediyoruz. İşte Ahir Zaman Ümmeti! Zaten Ahir Zaman’a kim inanıyor ki? Öncesinde konuştuğumuz gibi, Yahudiler pek mutlular, çünkü, “Sonun başlangıcı işte bu. Çok çabuk,” diyorlar. Onlar için Ahir Zaman. Hristiyanlar da inanıyorlar, çok çabuk bir şekilde sonun başlangıcı gelecek. Ancak Müslümanlar... “Ahir Zamandayız, uyanın artık!” dedirtmek için her şey Müslümanları işaret ediyor. “Kendinizin farkına varın. Çünkü imanınızı kaybettiniz ve Allah’ın nimeti üzerinizden çekildi. Uyanın!” Ancak Müslümanlar bunun Ahir Zaman olduğuna inanmıyorlar. “Mehdi Aleyhisselam hakkında konuşmayın, deccal hakkında konuşmayın. Umutlu olmaktan bahsedin, yepyeni günlerden, yaklaşan ferah zamanlardan bahsedin.” Ve bizler Allah’tan korkmadığımız için kendi gölgesinden korkan insanlar haline geldik. Allah’tan değil, kafirden korkuyoruz.

Çoğu kişi protestolarda şu an belki. Kime karşı protesto ediyorsunuz? Kime? Düşmanlara mı? Neden böyle yapıyorsunuz ki? Onlar sizi yok etmeye çalışıyorlar. Hükümetlerinize, Müslümanları ve İslam’ı uzun zaman önce satmış zalim hükümetlerinize karşı mı gösteri düzenliyorsunuz? Sizi ezip geçerler. Ancak hiç kimse en azından Allah’a seslenebileceğine, Peygamber’e seslenebileceğine inanmıyor. “Şirk bu, kardeşim. Aman yapmayın! Peygamber’den istemeyin,” diyorlar. İyi güzel. Efendimiz (asvs)’dan istemediğin için, Allah da dualarınızı dinlemiyor. Çünkü Sahabeler bile Peygamber’in kabrine gidip yardımını diliyorlardı.

Müslümanlar kibirli, cahil, kendini beğenmiş ve kör olmuşlar. Her şeyden korkar hale gelmişiz. Çünkü sadece diğerlerini memnun etmeye çalışıyoruz. Diğerleri kim? Kim? Dostlarımız mı? Hayır. Allah’a dost olanları memnun etmeye çalışmıyorsunuz. Onlara artık inanmıyorsunuz bile. Onlara gitmiyorsunuz. Beni İsrail başı derde düştüğünde, seslerinin Allah (svt)’ya ne kadar ulaşabileceğini biliyorlardı. Doğrudan Allah’tan dilemiyor, Allah’ın, kendilerine bir Peygamber göndermesini diliyorlardı.

Bizim sorunumuz da bu. Kur’an’da buyuruyor, o Peygamber ile, içinizdeki o Temsilci ile, iki değil, üç değil, on iki değil, meclis ile, Birleşmiş Milletler ile, Arap Birliği ile değil, hayır; Bir kişi ile. Allah Bir olduğu için, Allah’ı temsil eden kişi de birdir. Beni İsrail diledi ve Allah gönderdi. Belki de kendilerini helak edecek büyüklükteki o belalardan, öyle ya da böyle kurtulmayı başardılar. Bizim kendi başımıza açtığımız belalar, bizi helak etmek için yeterli. Ancak yaptığımız hatalara karşı kör olmuşuz. Neden böyle? İlk ne oldu? Şimdi herkes konuşuyor, bağırıp çağırıyor, sinirleniyor da, neden sinirleniyorsunuz? Ne değişti ki? Ne değişti?

Hiçbir şey değişmedi. Bu her zaman böyleydi. “Hayır! Kudüs bir zamanlar bizimdi!” Kimindi? Sizin? Benim?

“Hayır, Filistinlilerindi!”

O zamanlar Filistin mi vardı? Kim demiş? Selahaddin Eyyubi zamanından, hatta daha da öncesinden, Hz. Ömer zamanından beri Kudüs Filistinliler için mi fethediliyordu? Hayır. Allah rızası için yapılıyordu. Çünkü Allah’a hizmet eden biri vardı. O’nu temsil eden biri vardı. Peygamber’i temsil eden biri vardı. Ne oldu da herkes şimdi ağlıyor? Çünkü kimse neler yaşandığını anlamıyor. Bu ümmet, büyük bir kayaya takılıp, tepeden aşağı düştü ancak hala daha nasıl tepenin dibine geldiğimizi idrak edemiyorlar. Her şeyi suçluyorsunuz. Niye herkesi suçluyorsunuz? Neden kendinizi suçlamıyorsunuz? Neden, “Bu duruma nasıl geldim?” demiyorsunuz.

Neydi o topraklar? Kime aitti? Beş yüz yıl boyunca kim hükmetmişti orada? Hiç kimse bütün o bölgeyi tutmuş olan Şanlı Osmanlılardan bahsetmiyor. Barış istiyoruz diye haykıranlar, hiçbir zaman barış istemediler. Bölgenin istikrarının tamamen bozulmasını istiyorlardı. Öyle ya da böyle, din vasıtasıyla, bölerek, İslam’ın yeni yeni çeşitlerini çıkararak, İslam’ın değil, yeni çeşit Müslümanlar çıkarıp ümmeti bölerek istikrarı bozuyorlardı. İster din ile olsun, ister para ile, ya da dünya vasıtasıyla olsun, çoktan bölündü bile. Herkes birlik diye bağırıyor. Neyde birlik? Hiç kimse çıkıp da konuşamıyor, cesaret edemiyor ki... Sıradan insanlardan bahsetmiyorum, biz hiçbir şeyiz. İslam liderleri çıkıp, “Artık Hilafet’e sahip olma zamanıdır!” desinler.

Diyemezler. Eğer gerçekten isteseler, oradan nasıl bir Hilafet ortaya çıkar, onu da biliyoruz gerçi. “Mehdi Aleyhisselam’ın gelmesini diliyoruz,” deyin. Çünkü başımıza ördüğümüz bu problemler, bir çözüme ulaşamaz. Hiç bir zaman da çözülemezdi. Bizler hazır olup, Allah’tan yardım dileyene kadar, daha da, daha da, daha da kötü hale gelecek; Allah bize yardım göndermeyecek. Sorunlarımızı düzeltmek istemiyoruz çünkü sorunun ne olduğunu idrak edemiyoruz. Allah’ın Yeryüzü’ndeki Gölgesi’ne ettiğimiz ihaneti idrak edemiyoruz. Neden ağlıyorsunuz? İngilizler Kudüs kapılarına geldiğinde hiç ağlamamıştınız. Orada durup alkışlayarak İngilizleri karşılıyordunuz. Yüzlerce yıl boyunca sizi kendinize karşı ve düşmanlarınıza karşı koruyan Osmanlı’ya ihanet ettiniz. Orada dikilip alkış tuttunuz. İngilizlerin gelmesinden mutluydunuz. Ayağa kalkın ve alkışlayın. Sonu nasıl olacak zannediyorsunuz?

Kendi tarihimizi bilmiyoruz. Kendinize ait hafızanızda hiçbir şey yoksa, bir başka kişinin mahlukatı haline gelirsiniz. Size, sizin kim olduğunuzu onlar söyler. Ne uydurmak isterlerse, ona inanırsınız. Çünkü kendi öz kimliğinize ait hiçbir şey bilmiyorsunuz.

Kimliğimizi kaybettik. Dünyada milyonlarca mevlidin yapıldığı böyle bir gecede sesinizi yükseltmek istiyorsunuz da, neden Peygamber Efendimiz (asvs)’a seslenmiyorsunuz? Vahhabileri boş verin, Peygamber’e seslenin. Ehl-i Beyt’e seslenin. Evliyaullah’a seslenin. Selahaddin Eyyubi’nin kabrine gidin. Ah, unuttum. O kadar imanınız yok. Ya inanmadığınız için ya da çok korkuyorsunuz. Şimdi bu düştüğümüz durum karşısında herkes şaşırıp kalıyor öyle mi? Lütfen, aptal olmayalım. Çünkü mümin Allah’ın nuru ile bakar. Mümin kişiyi kandıramazsınız. Bu bahsettiğimiz kişilere, seni başa geçiririz ama bizim refahımıza çalışmak zorundasın, diyorlar. Patronları var. Patronları ne derse ona göre hareket edecekler. Sizin veya benim söylediklerime göre mi hareket edeceklerini zannediyorsunuz? Biz kimiz ki? Patronları ne diyorsa ona göre hareket edecekler.

Allah bize bir emanet vermiş. Bu emaneti korumakta başarısız olduk. Onu bir başkasına verecek. Yeniden bir araya gelip, evvela ümmetin koruyucusu Halife’ye yaptığımız ihanetten dolayı Allah’tan bağışlanma dilemedikçe, hiçbir yere yol alamayacağız. Hiçbir yere. Herkes çok sessiz şimdi. Nerede bütün Şeyhler? İmamlar nerede? Çıkıp konuşacak alimler nerede? Bizler hiç kimseyiz, hiçbir şeyiz. Ancak bizim Şeyhimiz var, Peygamberimiz ve de Allah Allah’ımız var. Bu bize yeter. Kendilerine çok büyük unvanlar veren, birçok müridi tarafından övülenler sizsiniz. “Hem bu dünyada hem de Ahirette gücümüz fazladır,” diyenler sizsiniz. Sizin elinizde. Sizin başınızda. Bizim değil. Bundan biz sorumlu değiliz. Sizsiniz.

Allah bizi uyandırsın inşaAllah. Allah zalimleri alaşağı etsin. Allah zalimliği kalbimizden çekip alsın, bu zorbalığı yıkmak için bizleri Hakkın destekçilerinden kılsın inşaAllah. Ya Rabbi, bizler aciziz. Hiçbir şeyimiz yok. Ancak Sen varsın. İlahi Makamından bize yardım göndermeni, bizi Hakkın yanında olanlardan eylemeni diliyoruz Ya Rabbi.

Ve min Allahu Tevfik. El Fatiha.

Amin.

Selam aleykum ve rahmetullahi ve berakatühü

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Seyf Şeyh Abdülkerim El-Kıbrisi'nin (ks) Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York

18 RebiülEvvel 1439

7 Aralık 2017

Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.

92 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page