top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Perşembe Sohbeti: "En yüksek bilgi, nereden öğrenilir?"


BismillahirRahmanirRahim

Gerçek olan bilgi, Allah’ı bilmektir. Allah’ın yarattığı bildiğimiz ve bilmediğimiz her şey; bir atom tanesinden tüm galaksilere kadar her şey, onun yaratımı olan her şey; hepsi Allah’ı hatırlıyor. Hepsi Allah’ın kulu… Allah’ın yarattığı her şey yaratılış amacını tam olarak gerçekleştiriyor. Hayvanlardan, Meleklere ve bilmediğimiz tüm diğer varlıklara kadar her şeyi, Allah(svt) durmaksınız yaratmaya devam ediyor. O, yedi gün yaratımdan sonra dinlenmedi. O uyumuyor. Ve ayet söylüyor, “O, sizin O’nu bildiğinizi sandığınızdan da ötedir.” Allah(svt) sadece insanlık için söylüyor; “Biz Ademoğlu’nu şereflendirdik.” Melekler bile değil, cinler ya da diğer varlıklar değil, sadece Ademoğlu. “Ve lekad kerremna beni Adem” Çünkü sadece Ademoğlu, Allah’ı bilmek için yaratıldı. Yaratılmış her şey Rabbini biliyor, ama Allah insanın özelinde, kendini açığa çıkarıyor. İnsan, Allah’ı temsil etmek için yaratıldı. Bu en yüksek seviyedeki bilgi… Peki, bu bilgiyi nereden alacaksın?

Bilgiyi nereden öğrenirsin? Bu soruyu günümüzde insanlara sorsak, “Okuldan” derler. Hepimiz biliyoruz ki okul, belki de gerçekten bilgi alabileceğin en son yer. Bir şeyler öğrenirsin, bazı dereceler alırsın, bir sürü kötü alışkanlık edinirsin, telkine maruz kalırsın… Ama gerçek bilgiyi oradan alamazsın. Bugün insanlar kitaplardan öğrenebileceklerini sanıyorlar. Kitaplar insanlar tarafından yazılır. Neden ressam yanında dururken, gidip resime sorasın? Anlayamayanlar “Ama resim güzel, bu yüzden ona bakıyoruz” derler. Ama onu ressamın kendisi üretiyor ve o resimden yüzlerce, binlerce üretebilir. Sen kaynağa bakmıyorsun, ürüne bakıyorsun. Yani gerçek bilgi kitaplarda da değildir.

Peygamber Efendimiz(sav) yürüyen Kur’an olarak tarif edilir. Bize her şeyi Peygamber Efendimiz(sav) gösterdi. O olmadan, biz Allah’ı bilemezdik. O olmadan, yaratımdaki hiçbir şey Allah’ı bilemez. O olmasa, Peygamberler Allah’ı bilemezdi. Çünkü “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu”; bu şehadet , bu ümmete verildi, önceki ümmetlere değil… Bu şehadet Peygamberlerin şehadetidir. Çünkü onlar şahit olmak zorundadır. Allah, Hz.Adem’e (as) bu şehadet yüzünden rahmet etti; Âlemlere Rahmet olarak gönderilen, Allah’ın sevdiği olarak yaratılan, her şeyin yaratılış amacı olanın, adını andığı için rahmet etti.

Bugün insanlar, Kur’an’ın peşinden gidiyor. Ama Peygamber (sav)’in peşinden gitmiyor. “Hayır, Peygamber değil. Allah, Kur’an’ın yazarıdır” diyorlar. Peki, sana Allah’ı kim öğretiyor? Yeryüzünde iki milyar Müslüman var. Hepsi “Allah’ı izliyoruz” diyor; birçok yol, bir çok gelenek ve ‘din’ diye adlandırılan bir sürü inanç var; hiçbiri “Allah’ın yolunu gösteriyoruz” demiyor. “İnneddine indAllahil İslam” Allah “İslam tek dindir” demiyor, “İslam doğru dindir” demiyor. Allah’ın içinde olan din, Allah’ın kabul ettiği din İslam’dır. “İndallahil İslam”. Ve Allah, O’na olan ilk teslimiyeti gösteriyor; Mübarek Peygamber(sav). “Biz direk Allah’a bağlıyız. Sünneti izlemiyoruz. ”diyorlar. Bu Ahir Zaman’ın işaretlerinden biri; Peygamber Efendimiz’in (sav) unutulan gelenekleri. Hz.Mehdi (as) onları geri getirmek için gelecek.

Şimdi, kitaplar değil, okul değil; günümüzde insanlar bilgi için internete başvuruyor. Orada ne tür bir bilgi bulacaksın? Tasavvuf bilgisini internetten mi bulacaksın? Eski zamanlarda, bu bilgi gizlenmiş ve çok değerliydi, ama şimdi internetten ‘click, click’ hemen tüm sırlara erişilebiliyor. O halde, burada bir soru işareti var. O zaman, gerçek bilgiyi nereden alacaksın? Çok basit, eski zamanlarda söylerler; bilgiyi, bilgiye sahip insanlardan öğrenebilirsin. Âlim ve ulema olarak adlandırılanlardan... Âlim bilgiye sahip olan kimse, ama biraz önce söyledik; en yüksek bilgi Allah’ın bilgisidir. Her şeyin bilgisine sahip olan, ancak Allah’ın bilgisine sahip olmayan kimse hiçbir şeydir. Peki, Allah’ın bilgisine nasıl sahip olacaksın? Allah’ı bilen birine giderek. Bir âlim. Ama ne tür bir âlim, diplomayla mezun olanlardan mı? Allah’ı biliyor mu, Medine Üniversitesi’nden bir âlim mi? Bu yüzden birçok makamı, birçok türbeyi, Peygamber’in bıraktığı izleri yok ettiler. Ama Osmanlılar, her şeyi doğru şekilde koruyorlardı. Uhud savaşında Peygamber Efendimiz (sav)’in dişini kaybettiği yeri korumuşlardı. Orayı kutsal bir yer olarak, Peygamber’in bir izi olarak, koruma altına almışlardı. İnsanlar gidip, görüyor ve o yer sayesinde Peygamber (sav) ile bağlantı kuruyorlardı. Orada Peygamber (sav) hürmetine yapılan hiçbir dua yanıtsız kalmazdı. Her zaman bir ‘vesile’ olmak zorundadır. Peygamber (sav)’i bir ‘vesile’ olarak almazsan, kimi alacaksın kendini mi? Nefsini alıyor olmalısın.

Öyleyse Allah’ı nasıl bileceksin? Çok uzaklara bakma, felsefe yapmaya gerek yok. Çünkü Allah, Peygamber(sav) aracılığıyla söylüyor, Peygmber’in söylediği her şey Allah’tan geliyor. Kur’an Peygamber(sav) için söylüyor, “O nefsiyle konuşmaz.” Peygamber (sav) söylüyor, “Kendini bilmeyen kişi, Rabbini bilemez.” Sonuçta hepsi, tekrar bize dönüyor. Eğer kendini bilirsen, Rabbini bileceksin. ‘Kendi’lik nedir? Öz benlik nedir? Mevlana Rumi birçok kere söylüyor, “Üçlülükten vazgeç, dualiteden vazgeç; ‘tek’liğe, birliğe gel.”

Biz bir ruha sahibiz. Ruhumuz Allah’tan geliyor. Ama Allah onun yanına başka bir mahlûk daha koydu. Ruhumuz sayesinde hayattayız. Ama Allah, bilgeliği ile nefsi de, egomuzu da bizim içimize koydu. O bizim içimizde. Peki, nasıl Rabbini bileceksin? Eğer O’ndan çok uzaktaysan, ne yapmalısın? Onun daha yakınına gelmelisin, değil mi? Eğer Rabbinden ayrı olduğunu biliyorsan; Mevlana Rumi’nin ilk satırında söylediği gibi, “Dinle bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor.” Allah’tan ayrı olduğumuzu biliyor muyuz? Öncelikle bunun farkında mıyız? Eğer ayrı olduğunu biliyorsan, o zaman neyin bu ayrılığa sebep olduğunu bulmalıyız. EvliyaAllah, Allah ile bizim aramızda 70.000 perde olduğunu söylüyor. Ruhumuz ilahi huzurda. 70.000 perde; Allah’a yaklaşmak istiyorsan, perdeleri kaldırmalısın. Perdeleri kaldırmak, şahitlik etmekle, yeni şeyler görmekle, yeni açılımlara sahip olmakla olmuyor. Özellikle de bu günlerde, bu şekilde olmuyor. Bazı şeyler sana verilmiş olabilir. Ama senin asıl yapman gereken, nefsini ayaklarının altına almak. Nefsini kontrol etmelisin. Nefsini, Nefsi Emmare’den , Nefsi Mutmain’e dönüştürmelisin. Mesele nefsi yok etmek değil; nefsi omuzlarında taşımaktansa ayaklarının altına almak.

Eğer bu ayrılığın sebebini anlarsan, yakınlaşacaksın. Allah’a yaklaşmaya başladığında, hadiste söylendiği gibi, “Kulumu severim, eğer ona verdiğim emirleri yerine getirirse; ama kulum bana daha da yakınlaşır, eğer ona emretmediğim nafile ibadetleri yaparsa.” Nafile demek, sadece gecenin ortasında kalkıp ibadet etmek demek değil. O sana söylemeden, Rabbini ve ne istediğini anlamaya çalışmak. Şimdi kalbinin çalışması gerekiyor. Sana emir olarak söylemediği şeyleri de yapıyorsun, çünkü kalbinle biliyorsun. Kalbin Allah’a ait, ama bir sürü ilahla dolu. Şimdi “La ilahe illallah” deme zamanı. Sadece “Allah’tan başka ilah yok.” diye boş boş tekrarlamak değil, onu anlamaya çalışman gerekiyor. Kalbindeki ilahlar neler? Bunu anlamaya çalışmak ve kalpteki ilahlardan kurtulmak gerekiyor. Kalbimizdeki gizli şirkleri anlamakla meşgul olmak… Şirkten kurtulmaya çalışarak, “la şerike leh”, şehadetimizin daha da saf hale gelmesini sağlıyoruz. İşte bu tasavvufun ne anlama geldiği. Bunu Peygamber (sav)’in yolu olmadan yapamazsın.

Biz bilgiyi, bilgiye sahip olan insanlardan alıyoruz. Ve bilge insanlar, “Bilgiyi Allah’tan alıyoruz, bilgiyi Peygamber’den alıyoruz” demezler. “Bilgiyi, bilgiye sahip olan insanlardan alıyoruz, bizim üstümüzde olanlardan alıyoruz.” derler. Kur’an-ı kerim söylüyor, “Her bilenin üzerinde daha iyi bir bilen vardır.” Ve onlar, “Ben bilgiyi benim üzerimdekinden alıyorum”, bir üzerindeki, “ben bilgiyi benim üzerimde olandan alıyorum” ve diğeri de aynı şekilde söyler. Bu zincirdir, asla kırılmaz; Peygamber (sav)’e kadar uzanır ve Peygamber (sav) her zaman Allah’ı gösterir, asla kendini göstermez. Hiçbir EvliyaAllah kendini işaret etmez, hiçbir Peygamber kendini işaret etmez; O’nu işaret ederler, yaratıcımız Allah’ı (svt).

Rabbini nasıl bileceksin? Rabbini anlamaya çalışmalısın. Peygamber’in (sav) bildiği şekilde Allah’ı bilmemize imkân yok; onun anlayışı, seven ve sevilen arasında, Allah ve habibi arasında. Ama biz “Ayağının altındaki toz zerresi olayım ya ResulAllah” deriz. O zaman, o sevdiğiyle buluştuğunda, biz de orada olabiliriz; bir toz tanesi olarak.

Şu anda bu dünyada gerçek bilginin merkezi olan çok fazla yer yok. Kendini nerede öğreneceksin? Bu dünyada sana ancak kitaplardan, kitap bilgisi öğretebilirler. Ama kendini öğrenebileceğin yer çok az. Kendini öğrenmek için, ruhsal bir rehbere ihtiyacın var; bir şeyhe ihtiyacın var. O zaman, öğrenmek için, ona teslim olmalısın. Eğer kendini bilmiyorsan… 104 kitabı öğrenmiş, 7 kat gökyüzünü öğrenmiş olabilirsin, ama eğer kendini bilmiyorsan; Rabbini bilemezsin. Bu kadar. Bizler kendimizi bilmek için buradayız. Aynı yerde takılmamıza sebep olan alışkanlıklarımız neler, düşünme biçimimiz nasıl, bunu öğrenmek için buradayız. Kendimizi bunlardan temizlemek ve İnşallah Allah’a kul olabilmek... Bu bizim niyetimiz. Allah kabul etsin inşaAllah.

Bizler zayıf kullarız, bir şey bildiğimizi iddia etmiyoruz. Büyüklerimiz biliyorlar. Biz buradayız ve onlar da burada. Bu dünyadan göçüp gidenlerin, burada olmadığını düşünmeyin, onlar burada bizimle birlikteler. Bizim yanımızdalar. Bu gözler göremez, ama gözlerinden perdeler kalktığında göreceksin. Peygamber (sav), Hz. Ali aracılığıyla söylüyor, “İnsan uyumaktadır, ama öldüğünde uyanacaktır.” Çünkü bu Dünya sahte… Biz gerçek olan bir yerden geldik ve oraya geri döneceğiz. Tüm Peygamberler bizi uyandırmak için geldi. İnşaAllah geç olmadan uyananlardan oluruz.

Ve min Allahu Tevfik, hürmetül Habib,

El Fatiha..

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani(ks) Halifesi

23 Muharrem 1437H

5 Kasım 2015 Perşembe Sohbeti

Osmanlı Dergahı, New York

45 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page