BismillahirRahmanirRahim
Soru: BismillahirRahmanirRahim. Mevlana Rumi, Allah (svt)’nın Kur’andaki şu Ayetinden bahsediyor: Okyanuslar mürekkep olup Allah’ın Kelimelerini yazmaya kalksa, çaresiz kalırlardı. Ve şöyle söylüyor (Rumi): “Fakat bir şişe mürekkep alıp, onunla bütün Kur’an’ı yazabilirsiniz.” Peki o zaman gerçek Kelamullah, Allah’ın bahsetmiş olduğu sonsuz Kelimeleri ne oluyor?
Euzubillahi mineş şeytanir racim. BismillahirRahmanirRahim. Destur, medet ya Sahibul Saif Şeyh AbdülKerim el Kıbrısi el Rabbani. Hasbinallah ve nimel vekil. La havle ve la kuvvete illa billah aliyyil azim. Şeyhimizin himmetini diliyoruz inşaAllah, gerekli olan neyse anlamamızı sağlasın.
Kur’an-ı Kerim kime verildi? Peygamber Efendimiz (asvs)’a. Ve Kur’an, mushafta gördüğümüz gibi, dünyevi şekliyle saf Arapça olarak altı bin altı yüz altı ayettir, değil mi? Tabii ki bu onun dünyevi şekli. Bu (vücudumuz) bizim dünyevi şeklimiz, öyle değil mi? Bu bizim semavi şeklimiz mi? Hayır. Senin dünyevi şeklin siyah. Senin dünyevi şeklin beyaz. Seninki esmer. Bunlar sizin semavi formunuz değil. Sizler semavi vücudunuzda siyah, esmer ya da şöyle böyle değilsiniz. Hakiki vücudunuzda bu şekilde değilsiniz. Gerçek vücudunuz için, aslı için, Allah (svt)’nın “Ve lekad kerremnâ benî âdeme –Biz Ademoğlu’nu şerefli kıldık,” buyurur. Ademoğulları’nın şerefi, Rablerini temsil etmelerindendir; Melekler kendisine secde eder. Yani bir başka form daha vardır. Kur’an’ın fiziksel formu, yirmi üç yılda nüzul etmiş olan 6666 ayettir. Değil mi? Mekke’de inmiş ayetler var, Medine’de inmiş ayetler var ve bir de belli başlı bazı ayetler var ki, çok özeldirler; Allah (svt), Cebrail Aleyhisselam olmadan, bu dünyanın dışında doğrudan Resul-i Ekrem Efendimiz (asvs)’a vahiy etmiştir.
Şimdi, bizim burada sahip olduğumuz Kur’an, onun fiziksel formu. Kur’an’ın bir de semavi formu vardır. Ruhsal formu. Çünkü Kur’an nedir? Nedir? Kelamullah. Yaratılmış mıdır, yoksa yaratılmamış mıdır? Yaratılmamıştır, değil mi? Allah’ın Kelamı’nın başı veya sonu var mıdır? Hayır. İmam-ı Resul’e verilmiş Ümmül Kitap’tır O. Peygamber Efendimiz (asvs)’ın nurundan yaratılan tüm nesillerin sebebi olan zata verilmiştir. O’na inmiştir. Sadece O’na verilmiştir. Bu yüzden O’ndan, O’na verilmiştir. Semavi formdan, dünyevi forma. Semavi formun ne olduğunu Allah bilir. Biz bilemeyiz. Belki bu dünyevi formun, bu fiziksel formun birazcık üzerine çıkabildiğiniz zaman, Kur’an’ın semavi formunu, Allah’ın Kelamı’nı birazcık anlayabilirsiniz. Allah’ın Kelamı. Anlayın bunu. Bu Allah’ın Kelamı, peki onu konuşan kim? Dünyevi formda onu konuşan kim? Kim? Peygamber Efendimiz (asvs). Konuşan elbette ki Allah, ancak Peygamberimiz (asvs)’ın ağzından konuşuyor. Bu Hollywood filmlerindeki gibi bir ses değildir. Anlıyor musunuz? Peygamber (asvs)’dan gelir.
Bu semavi form, Kur’an, sadece Peygamber Efendimiz (asvs)’a gönderilmemiştir. Onun bu fiziksel formu neyle sınırlıdır? Zaman ve mekanla sınırlıdır. Bununla ne demeye çalışıyorum? Kur’an, yeryüzündeki insanların konuştuğu dilden başka bir dilde değildir. Kur’an Arapçadır, değil mi? Ancak Kur’an’ın manası, sadece Araplar için değil, tüm insanlık içindir. Bu böyle bilinir, buna inanılır. Tüm insanlık Kur’an’ı kendi dillerinde anlasa bile, yine de çevirdikleri Arapça hali orada duruyor. Bu dünyaya inmiş olduğu esas dilinde duruyor hala. İncil gibi değil, anlıyor musunuz? O bitmiş. Kimse (Kur’an için) ne isterse onu söyleyemez, çünkü aslı mevcut. Ancak (İncil’in) aslına kimse önem vermiyor.
Kur’an’ın bu dünyadaki manasını arıyorsanız bilin ki, Kur’an, bu dünyadaki her bir kişi için yeterlidir. Altı bin altı yüz altmış altı ayet, milyarlarca milyarlarca insana, 1500 yılı aşkın bir süre, ta Kıyamete kadar yeter. Eğer bu dünya 100.000 yıl daha yaşasa, ki tabii ki o kadar yaşamayacak, yine de yeter. Peki ya semavi Kur’an? Çünkü Kur’an, sadece insanoğlu için değil, yaradılıştaki her şey içindir. Her şeyi Kur’an’dan alacaklar. Ancak Kur’an’dan alırken de onu kendileri almayacaklar. Gönderildiği kişiden, Efendimiz (asvs)’dan, O’nu takip edenlerden alacaklar. Evliyaullah, Kur’an’daki her bir harfin derya deniz yetmiş bin manası olduğunu ve de değişmekte olduklarını söyler. Her zaman değişmekteler, çünkü yaşıyorlar. Cansız değiller; yaşıyorlar. İşte İslam ve Tasavvuf bu noktada her şeyi baş aşağı çeviriyor, çünkü yazılı bir metin olsa bile; Kur’an bir metindir, yazılmıştır ancak yazılı olarak inmemiştir Kur’an. Hayır. Sayfalara bağlı kalan bir Kutsal Kitap değildir. Vahiydir. Aslında ismi nedir? Okunan. Kur’an’ın manası budur. “İkra”, oku. Okunan, demektir. Okunanın ne olduğunu anlıyor musunuz? Bir sestir. Ses gelir ve gider. Ve ses, tamamen farklı bir şekilde anlamanızı sağlar. Çünkü buradan (kulaktan) girer; buradan (gözlerden) değil. (Gözlerden) bir çok kirli şey girebilir ancak buradan (kulaklardan) çok fazla kirli şey giremez. Pek olmaz. Sesin, zihninizi ve kalbinizi etkileme şekli, görmekten tamamen farklıdır.
Yazılı bir şeyin, o şey Kutsal bile olsa, sizi etkileme şekli; Allah’ın Yüce Cemali’ni temsil edecek şekilde yazıya dökülmüş halinin çalışılıp anlaşılması tamamen farklıdır. Ya da kelimeler, bilirsiniz ki sadece şu çizgilerden ibarettir; manasının bir temsilcisidir yalnızca. Tıpkı ‘Allah’ Lafzı’nın hattı gibi. Allah değildir oradaki, sadece bir temsilidir. Bir semboldür, anlıyor musunuz? Remzidir. Bu demek oluyor ki aslında sembol, kendisinden çok çok daha büyük bir şeyi temsil eder. Bir hakikati temsil eder ancak hakikatin kendisi değildir. ‘Allah’ Lafzı’nın yazısını kaldırabilirsiniz ancak Allah yine de var olmaya devam edecek. Allah anlayışı devam edecek. Allah Lafzı var olmaya devam edecek.
Kur’an-ı Kerim, ilk olarak toplandığında... Bu da, yani Kur’an-ı Kerim’in tek bir Mushaf halinde, bir Kutsal Kitap olarak toplanması da vahhabilerin bidat diye tutturduğu şeylerden biridir. “BismillahirRahmanirRahim Elhamdulillahi Rabbil Alemin” ile başlayıp, “cinneti vennas”a varan Kur’an-ı Kerim yok muydu? Elhamdulillahi Rabbil Allemin, cinneti vennas. Nas. Rabb. Elhamdülillah, Rabb ve nas. Anlıyor musunuz? Her şey kapanıyor. Bir derleme, toplama var mıydı? Evet, vardı. Ancak kağıt üzerinde, kitap halinde değildi. Çünkü Efendimiz (asvs) o şekilde yazıya dökülmesini söylememişti hiç. Yazıya geçiren on iki vahiy katibi olmasına rağmen, yine de insanlar hıfzediyorlardı. Belki farklı lehçelerle, farklı el yazılarıyla yazıya geçiriyorlardı. Günümüzde fitne yapıyorlar, “Bakın, bu kişi sureyi kendince farklı yazmış, bir diğeri farklı yazmış,” diyorlar. Çünkü kabileden kabileye telaffuzlar, lehçeler değişiklik gösteriyor. Farklı Arap ülkelerinde bile farklı telaffuz ediyorlar.
Şimdi de aşırı Şiiler, Hz. Osman’In Kur’an’ı yok ettiğini, Kur’an’ın üçte ikisini çıkardığını, şu anda elimizde bulunanın yalnızca üçte biri olduğunu söylüyor ve Allah’ın Kur’an’ı korumadığına dair binlerce Hadis rivayet ediyorlar. Çoktan yok edildi, çoktan tahrif edildi, diyorlar. Tahrif edildi ve Hz. Mehdi, Hz. Fatıma Mushafı ile birlikte gelip, gerçek Kur’an’ı getirecek, diyorlar. Ta o zamandan başlayan bir dolu saçmalık var. Ancak yirmi üç yıllık süre içerisinde, özellikle de bu yirmi üç yılın sonunda, son ayet nazil olup da vahiy tamamlandığı zamanda olmuştur. Son inen ayet Nas Suresi değildir. O Kur’an’daki son ayettir.
Cebrail Aleyhisselam oturup, Peygamber Efendimiz (asvs)’i Kur’an’ın tamamını okurken dinlerdi. Yazılı olarak okumuyordu, söylüyordu. O da Hz. Cebrail’i okurken dinlerdi. O da okurdu. Ve diğerlerine de okuturdu. On binlerce insan vardı. On binlerce insan. Çünkü okuma yazmaya çok fazla önem atfeden bir toplum değildi, onlar kalbine koymaya çok fazla önem verirlerdi. Dinleyip, anlayıp, ezberleyip kalbine yazmak. O zaman bu dünyadaki bütün sayfaları yok edebilirler ancak sen yine de Kur’an’ı kalbinde muhafaza ediyor olursun. o yüzden de Kur’an’ı ezbere bilen kişilere, “ezberlemiş kişi” denmez; onlara “Hafız” denir. Hafız nedir? Koruyucu. Kur’an’ın Koruyucusu. Yani Kur’an çoktan (korunmuştur), Allah’ın ayette buyurduğu gibi, “Onun koruyucusu biziz. Onu biz indirdik, koruyucusu da biziz.” Ve korumuştur da.
Kur’an, Kur’an’ın buradaki formu ve her bir ayet, neredeyse bir hadise üzerine inmiştir, değil mi? Ancak bugün Kur’an’ı okuduğunuzda tam olarak hangi hadiseden bahsettiğini anlayamayabilirsiniz. O zaman ondan ne alıyorsunuz? Manasını, değil mi? Manasını alıyorsunuz. Diyelim ki, o dönemde yaşayan Sahabe-i Kiram her şeyi o şekilde anladılarsa, “Ah, bu ayet şu sebepten indi,” demişlerdir; böyle olunca anlayış daha da genişler. Ancak şimdi, eğer bir ayetin neden indiğini bilmeseniz bile manası açıktır. Ve tatbik edilebilir, değil mi? Tabii ki.
Yani biz zaten Kur’an’ın manası ile ilgileniyoruz, onun formuyla değil. Kur’an’da bahsi geçecek olan hadise meydana gelmeden önce, sanki Kur’an’daki o manayı indirmek için Allah o hadiseyi planlıyor gibidir; böylece Kur’an, hem vuku bulan o hadise ile bir anlama bürünecek, hem de ileriki zamanda, meydana gelen olayları bilmeyen insanlar için de anlam taşıyacak. Anlıyor musunuz? Bu ne demek? Mana, form var olmadan önce de vardır. Mana zaten oradadır. Kur’an’ın manası ise sonsuzdur. Kur’an’ın bu manasını yazıya geçiremezsiniz. Kur’an’ın bu manası dünyanın ötesine uzanır, bu zaman ve bu mekanı aşar. Başka bir dünya, başka bir zaman, başka bir mekandır –ki bir yenisine girmek için o zaman ve mekanı da yarar. Çünkü o mahluk değildir, yaratılmamıştır. Allah (svt)’ya aittir.
Yaratılmamış Kur’an. Allah (svt)’ya aittir. Allah (svt) ne buyuruyor? “Biz Kur’an’ı indirmek için O’nu dağlara arz ettik de dağlar bundan kaçındı. ‘Taşıyamayız, parçalanırız,’ dediler. Ancak Hazreti İnsan, insanoğluna, insana verildi ve O’nu taşıyabildiler.” Çünkü namaz başında mutlaka, “Allahu Ekber, BismillahirRahmanirRahim,” deriz. “Elhamdulillahi Rabbil Alemin,” diyoruz, değil mi? Fakat bunu diyen kim? Allah. Kimin Kelimeleri bunlar? Bizim mi? Hayır. Konuşma kabiliyeti bile, bu beceri bile nereden geliyor? Allah’tan. Çünkü konuşma Allah’a aittir. Allah mütekellimdir. Evliyaullah da şöyle der: “Allah’ı andığını mı zannediyorsun sen? Allah seni anıyor. Ancak bu sayede sen Allah’ı anabilirsin.” Eğer radyonun ayarlarıyla biraz oynarsan, yani bütün şeytani ve statik sesleri ve nefsini devre dışı bırakırsan, o zaman duyabilirsin. Anlıyor musun? Senin radyon budur (kalbin). Dışarıda bir yerde değildir, senin radyon budur (kalbin). Sana yayın yapıyor. Bu radyoyu doğru şekilde, alacak şekilde ayarlarsan, o zaman duyabilirsin. Allah (svt)’nın buyurduğu gibi, “Beni anın, Ben de sizi anayım. Beni hatırlayın ki, Ben de sizi hatırlayayım.”
Bizim ihtiyacımız olandan konuşabileceğimiz kadarı ancak bu kadarcık. Bunlar bizim Kur’an’a olan imanımızı arttırmak için. Çünkü İslam’ın temellerini tek tek yıkacaklar. İnanın bana. Çoktan Peygamberlere saldırdılar bile. Şimdi de Kur’an’a saldırıyorlar. Her şeye saldırıyorlar; şimdi de, “Peygamberiniz sıradan bir insandı,” diyerek Müslümanların içine şüphe koyacaklar. Birçok Müslüman Peygamberin sıradan bir insan olduğuna inanmış durumda bile. Öyle değil mi? “Kur’an’da diğer sıradan kitaplar gibi bir kitap. Biliyorsunuz, birçok kitap, birçok kutsal kitap çoktan tahrif edilmiş, değiştirilmiş. Kur’an’da aynı şekilde,” diyorlar. Birçok Müslüman da buna inanmaya başlıyor. “Tamam, peki, kabul ediyoruz,” diyorlar, “öyle bir ihtimal var.” Bitti. İmanın gitti. Anlıyor musunuz? İslam’ın tüm temel esaslarını bir bir çekecekler. Bu niye böyle peki? Çünkü İslam dini dünyevi bir din değildir. Peygamberimiz (asvs), bize bu dünyada nasıl yaşayacağımızı, nasıl biriktireceğimizi öğretmek için gelmemiştir. Bunun için gelmemiştir. Bu dünyaya, Ahiretten haber vermek için gelmiştir. Ve O’nun Peygamberliği mucize üzerine olmasa da, bu dünyadan olmayan hakikatler üzerine kurulmuştur. En büyük hadiselerden biri, İsra ve Mirac idi. Hangi Sahabe, Peygamber’e sıradan bir insan gözüyle baktı? Hangisi? Hangisi O’ndan gelen olağanüstü şeylere şahit olmadı ki? Aslına bakarsanız, parmaklarından, parmak uçlarından gelen suyla binlerce kişiyi besleyip, onlara su verdiğine şahit olmuşlardır. Yudumladığı sütten yüz kişi içmişti. Binlerce mucizesi vardı. Peki neden? Çünkü O, yürüyen Kur’an’dı. Kur’an çünkü. Anlıyor musunuz?
O’nu anlayın. O’nu yakalayın. O zaman inşaAllah Allah ve Resulu’ne olan iman ve aşkımız bir nebze daha büyüyebilir.
Bu kadarı yeterli. Fatiha.
Selam aleykum ve rahmetullah.
Şeyh Lokman Efendi Hz
Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi
Osmanlı Dergahı, New York
16 CemaziyelEvvel 1439
1 Şubat 2018
Sohbetin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Comentários