BismillahirRahmanirRahim
Hadis ilmi aslında oldukça karmaşık, oldukça derindir. Ve anlaması da o kadar kolay değildir. Ne kadar anlayabiliriz ki, mesela... Astrofizik diyecektim ama cebir için bile mesela. Ne kadarını anlayabilirsin? Herkes dişi ağrıdığında diş hekimine gider. Herkes dişi ağrıdığında, dişleri ağrıdığında, dişçiye gitmesi gerektiğini bilir. Söz konusu diş hekimliği ile ilgili bilgi olduğunda, herkes rahatça, "Bu konuda hiçbir şey bildiğimi iddia etmiyorum. Dişçiye gitmeliyim," der. Peki neden İlahi ilim söz konusu olduğunda, Kur'an ilmi, Kur'an'ın açıklandığı ilim, yani Hadis söz konusu olduğunda bu kadar çok fitneyle, bu kadar çok karalamayla bakılıyor? Çok basit zannediliyor.
Şimdi bu ülke, içindeki bütün bu eğitim kurumları ile kurulmuş. Değil mi? Liseler var, yüksek okullar var, üniversiteler var, Ivy League okulları var, yüksek lisans programları var. Şöyle olsa nasıl olur sizce? Diyelim ki bir gün... Şimdi haberlerde hep Ruslar var. Diyelim ki bir gün Ruslar geldi. Tamam mı? Geldiler ve bu altyapıyı yok ettiler diyelim. Ki bu eğitimi içeriyor. Değil mi? Ve tüm kitapları alıp yaktılar diyelim. Tüm sosyal medyayı, her şeyi aldılar. Bir nesil, iki nesil geçti üstünden. O nesle ne olacak dersiniz? Şu anda bizim şahit olduğumuz şeylerin hiçbirine şahit olamayan o gelecek nesle ne olacak dersiniz? Ayrı düşecekler, öyle değil mi? Peki ya o neslin içinden yeni bir grup çıksa ve, "Biliyor musunuz, aslında bu Amerikan sistemi bizi kandırıyor, Ivy League diye bir şey yok. Üniversitelerin hepsi aynıdır ve üniversitelerde ne varsa, hepsine koca bir soru işareti koymalısınız, yeni baştan başlamanız lazım. Bu üç yüz yıllık medeniyette öğrendiğiniz her şeye şüpheyle yaklaşın," deseler, karmaşa çıkmaz mı zannediyorsunuz? Çok büyük bir karmaşa yaşanır. O nesil, birikmiş olan üç yüz yıllık limden kopmuş olduğu için yaşanır bu karmaşa. Aslında bunun yapılabilmesi için Rusların gelmesine de ihtiyacın yok. Çoktan bu ülkede temel haberler hakkında karmaşa yaşanmaya başladı bile. Ana haberler. Gerçek mi? Yoksa yalan haber mi? Gerçekten yaşanmış bir şey mi, yoksa birilerinin kurguladığı bir şey mi? Fitne, karmaşa var. Eskiden orada burada birazcık yaşanırdı ama artık her şey sorgulanıyor.
İslam'ın başına gelen de bu. Çok büyük bir şey. İnsanlar çoktan İslam'ın temel şartlarından kuşku etmeye başladılar. Ve şimdi de nesilden nesle aktarılmış olan bilgilere gözlerini dikip onları sorgulamaya, onlara şüphe ekmeye başlıyorlar. Sorgulamak başka şey, içine şüphe ekmek, kuşku ekmek başka şeydir. O hadis mesela... Hadis alimleri, belli bir Hadisin Peygamberden gelip gelmediğini, tespit eden, doğruluğunu kanıtlayan bir bilim geliştirdiler. Manasının doğru olup olmadığını, isnadının ya da Hadis şeklinin doğru olup olmadığını kanıtlayan bir bilim. Bunlar üç farklı şeydir. Örneğin, doğrudan Peygamberimiz (asvs)'dan gelen Hadisler vardır. Ancak bunu bildiren yalnızca bir kişi bulunur. Bazı Hadisler de var ki, yüzlerce râvi mevcut. İşte farklı farklı kategorileridir bunlar. Çok fazla buralara girmeyeceğim. Peki şimdi durum nasıl?
Şu anki durumda, 21. yüzyıl insanlarının, İslami medeniyetle, manevi medeniyetle ilgileri kesildi. Manevi medeniyetle. Yüz yılı aşkın bir süredir, ne dört yüz yıl boyunca yaşanmış şeylere saygı gösteriliyor, ne de neler olup bittiği hakkında çalışmalar yapılıyor. Ama bir anda çıkıp yeni bir tane keşfettiklerini düşünüyor ve her şeyi sorgulamaya başlıyorlar. Peki bu sorular sorulmuş muydu? İslam medeniyetinin ilk birkaç yüz yılında bu sorular soruldu. "Bu Peygamberden mi geliyor? Allah'tan mı geliyor?" Bütün dinin doğruluğu ispat ediliyordu. Anlıyor musun? İlk birkaç yüz yılda gayet ciddi bir şekilde soruldu bu sorular. Ki böylece bunlar aşılabilsin. Ki böylece bir medeniyet inşa etmeye başlayabilelim. Burada, bu dünyada, insanlara daha iyi bir hayat sunabilmek için. İnsanlara. Sadece Müslümana sunup, gayri-Müslim'e vermemek değil. Herkes için. Çünkü, diyelim ki sadece Hilal gözlemine takılıp kalırsan, ne kadar ilerleme kaydedebilirsin ki? İlerleyemezsin. O zaman ne yapacağız?
Bu karmaşaya yol açtılar, çünkü ıvır zıvır bilgiler veriyorlar. Bir Hadis, mütevatir olabilir, zayıf olabilir. Bir Hadis hasen olabilir, mevzu olabilir. Birçok kategori içerisinden sadece dört tanesini söyledim. Ve bir Hadis sırf zayıf diye, yanlış olduğu anlamına gelmez. Ne açıdan zayıf? Sadece bir ya da iki rivayet eden var. Ya da mesela yüz kişi yerine beş kişi var. Ehlinin, alim ve ulemanın İslam'a koymuş olduğu farklı farklı kıstaslar ve doğruluğunu tayin edebilmek için yapılması gereken testler bunlardır, demişler. Güçlülüğün tanımı, örneğin yüz kişiden rivayet edilmiş olmasıysa ve bir Hadis, mütevatir, güçlü değilse bile, zayıflığı sadece bir kişiden rivayet edilmiş olmasından ileri geliyorsa, ancak o kişi sıddık bir kişiyse, ya da anlamı İslam'a ve diğer şeylere uyuyorsa, —karşılaştıracağınız çok şey var, "Alın" derler. Biz kitaplara gidip oralardan almıyoruz. Onu almış olan insanlardan alıyoruz Hadisi. Peki Hadisleri almış olan bu kişiler kim? İnançları, doğrulukları, dindarlıkları, ilimleri açısından hiçbir şüpheye yer bırakmayan kişiler. Örneğin, rivayet ediliyor. Kimden rivayet ediliyor? İmam Suyuti'den. Celaleddin Suyuti en büyük Velilerden ve en büyük alimlerdendi. Bugün dünyadaki hiçbir alim, ne ilmi seviyeleri ne de dindarlıklarıyla onun yanına yaklaşamaz bile. Bir şeyi tasvir etmek için bir Hadis aktarıyorsan ve o Hadis sadece bir ravisi olduğu için zayıf bir Hadis bile sayılsa, orada onun hakkı vardır. Çünkü ona güveniriz. Onun ilmine ve onun seçimine güveniriz. Tüm mesele bu. Güven.
Öyle bir duruma geldik ki şimdi, insanlar doktora güvenmek yerine kendilerine güveniyorlar. "Neden doktora güvenmek zorundasın ki? Ne olmuş iyi bir üniversiteyi bitirdiyse! Ben kendim okuyabilirim. Okuyabilirim. Yazabilirim. Neden gidip diş hekimliği kitaplarını okuyup kendi hekimliğimi yapmayayım ki?" Kimse böyle düşünmez. Kimse böyle düşünmemeli. Çünkü mantıklı değil. Ama dinde, İslam'da herkes böyle yapıyor. Böyle de yapacaklar. Amaç ne peki? Amaç şüphe ekmek. Şimdi manevi düzlemdeyiz, öğrenmeye çalışıyoruz. Bir Evliya şöyle demiş: "Yaratıcının varlığını gösteren yüz tane kanıtım var. Allah'ın varlığını ispat eden yüz tane kanıtım var." Bir başka Evliya da kendisine haber iletmiş, şöyle demiş: "Çünkü kalbinde yüz tane şüphe vardı." Anlıyor musun? Şimdi... Bunu kimden rivayet etmiş? Hüccetül İslam'dan. Hüccetül İslam rivayet etmiş, İmam Gazali. Sizce İmam Gazali uydurma hadis ile sahih hadis arasındaki, zayıf hadis ve diğerleri arasındaki farkı bilmiyor muydu?
Yani şüphe koyacaklar. Etrafında oyunlar oynayacaklar. Aynı şeyi Kur'an için de yapmaya başladılar. Peygamber Efendimiz (asvs) bildiriyor, "Ahir zamanda çok fazla ortalarda koşturmayın. Ne kadar fazla bu bilginin peşine düşerseniz, kafanız o kadar karışır." Çünkü alimler açıklığa kavuşturmaya çalışmıyorlar. Açıklık kazandırmıyorlar. Her şeyi daha fazla bulanıklaştırıyor, daha da karmaşık hale getiriyorlar. Herşeyi diyecekler şimdi. Receb Ayı'na giriyoruz. "Receb Ayı hakkındaki bütün Hadisler uydurmadır, sahtedir" diyecekler. Elhamdülillah. Bizim önümüzde Şeyhimiz var. O sadece bir alim değil. Çünkü öyle alimler var ki, sadece kitap okurlar. Bu din nasıl korundu zannediyorsunuz? Kağıt parçalarıyla mı korundu sanıyorsunuz? Anlıyor musunuz? Alimlerin konuştuğu şekilde ve batının etkisiyle, Dan Brown, Da Vinci Code gibi: İlla ki bir yerlerde gizli bir kitap olmalı, açacaksın, içinden sırlı şifreler çıkacak. Böyle bir şey İslam'da yoktur. Kur'an açık bir kitap olarak tasvir edilmiştir. Her şey Oradadır. Şimdi...
Alimler kitapları biliyorlar. Ne hakkında kitaplar? Kitaplardan anlıyorlar, Kur'an'dan anlıyorlar, Hadis'ten de anlayabilirler. Evliyaullah ise Allah'ı bilir. Kur'an'ı da bilir. Peygamber (asvs)'ı da bilir. Onlar için çok kolaydır. Bir şey ters gözükse bile, rabıta yapar, Peygamber Efendimiz (asvs)'a Selamlarını iletirler; Peygamberimiz de belirip, "Bu doğrudur, bu yanlıştır," diyebilir. Eskiden, tüm alimler, çoğunluğu, büyük önemli alimlerin hepsi Allah Dostu'ydu. Öyle de olmalıydı. İmam-ı Buhari'nin kendisi, Hadisleri toplamadan önce abdestini tazeler, iki rekat namaz kılıp uykuya yatar ve Peygamber rüyasına gelir, "Şunu şu şu şekilde yap," diyerek kendisine söylerdi. 80'lerde çok heyecanlıydık çünkü Ahmed Deedat gibi kişiler vardı. Hristiyanlarla, Yahudilerle kendi kitapları üzerine münazaralar yapıyordu. Değil mi? "Bu çok iyi. O kitapları da bilmemiz gerekiyor," diyordu. Ama şimdi geri tepmiş durumda. Geri tepti. Neden geri tepti? Çünkü bu tarz bir içerik, bu tarz bir iletişim, yaklaşım aslında İslam'da yasaktır. Peygamberimiz, tartışmayın, diyor. Bir stadyum dolusu insan toplanıp, Müslümanlarla Hristiyanlar tartışıyorlar. Hayır. Ahir zamandayız. Hiçbir zaman böyle olmamıştır. Belli başlı bazı konuları açıp konuşabileceğin belki bazı küçük gruplar olabilir. Hatta belki Sultan bile, "Gelin ve şu konu hakkında münazara yapın," diyebilir. Ama bu futbol maçı gibi olamaz. Çünkü orada işin içine nefs girer. Çünkü Ahmed Deedat'ın yaptığı şeylerden biri, "Bu İncil'den olduğuna emin misin? Bak her şey değişmiş," demekti. Şimdi gerisin geri aynısını yapıyorlar. Çünkü Müslümanlar Kur'an üzerine, İslam üzerine çalışmıyorlar. Kimse İslam'ı çalışmıyor. Anlıyor musun? Şimdi de çok fazla bilgisi olmayan insanlara dönüp, "Nereden biliyorsun?" diyorlar. "Nereden biliyorsun? Bu ayetin geldiğini nasıl bilebiliyorsun? Bunun geldiğine şahit kim?" "Peki ya bu Hadis? Nereden biliyorsun?" Uydurma hadisler var mı? Olabilir. O zaman, Şeyh Efendi'nin anlattığı gibi, "Hepsini inkar ediyoruz," diyorlar.
Doğrulamanın yolu var. Çok basit. Allah her zaman bu dini koruyacağını söylemiştir. Ve Evliyaullah, gerçek Hafız onlardır. Kur'an Hafızı, Peygamber'in dininin hafızı, kitaplarla olmaz. Sadece ezberlemekle olmaz. Allah ve Peygamberiyle (asvs) doğrudan bağlantıda olan insanlardır onlar. Sana öyle kitaplar gösterebilirim ki, konuştuğumuz her şey, bilhassa tasavvuf ve sufilikle bağlantılı olan Hadislerin hepsi uydurmadır. Hepsi zayıf, mevzu, uydurma hadisler. "İlim Çin'de bile olsa gidiniz." Uydurma. Tamam mı? Zikir yapmakla ilgili olan tüm Hadisler, uydurma. Peki bu insanlar kim ki? Tüm bu şeyler hakkında söz söyleyen bu insanlar kim? Doğru insanlar olmadığını görüyorsun. İmanları tam değil, doğru değil. Kaslı tşörtlü adamı görüyorsun, fetva veriyor. Ve bir de, "Ben ne yapıyorsam, büyük imamların yaptığını yapıyorum. Onların dine olan yaklaşımları ve onların anlayışına nazaran ben daha titizim. Benimki daha sıhhatli," diyor. Şeytan işte. Çünkü öğretmeni yok. Konuşma izni yok.
Bu dünyanın şu anda neye ihtiyacı var gerçekten? Müslümanların? İmanının sorgulanmasına değil. Şunu okumaya bunu okumaya, değil. Sadece insanların uyanıp, düşmanın içimizde olduğunu bilmesi gerekiyor. Öncesinde de dediğim gibi, gemi batıyor. Yıldızlara bakma zamanı değil. Yani onların amacı bu, karışıklık yaratmak. Ancak endişelenmeyin. Peygamber Efendimiz (asvs) ile doğrudan bağlantısı olan zatlar var; onlar her şeyi bir arada tutuyorlar. Şimdi Hüccetül İslam'ı bile sorguluyorlar. İmam Suyuti'yi. Birçok imamı, büyük alimleri sorguluyorlar. Onların konuştuğu ilmi sen anlayamazsın bile. Bu insanlar, yatsıdan sabah namazına kadar hiç abdest tazelemeyen insanlar. Çünkü yirmi yıl, kırk yıl boyunca hiç uyku uyumamışlar. Kırk yıl boyunca gece hiç uyumamış. Gündüz vakti birazcık dinleniyor. Çünkü düşünüyorlar, ibadet ediyorlar, çalışıyor ve öğretiyorlar. Sizce bu insanlar kandırılabilir mi? Hayr.
Daha berrak olsun inşaAllah. Tamam.
Şeyh Lokman Efendi Hz. Sahibul Sayf Şeyh Abdulkerim el Kibrisi (ks) ‘nin Halifesi Marina, California 28 CemaziyelAhir 1439 16 Mart 2018
Comentarios