BismillahirRahmanirRahim
Ne zaman bir şeyin nefsinizden veya şeytanınızdan geldiğini fark ederseniz, bilin ki o size bir perdedir. Eğer nefsinizden geldiğini anlıyorsanız, şeytanınızdan, tembelliğinizden, kibrinizden, gururunuzdan kaynaklandığını görüyorsanız ve size perde olduğunu her anladığınızda pes etmeyip ona karşı mücadele etmeye, karşı gelmeye başlarsanız bir perdeyi aralamış olursunuz. Bir kere hizmet etmeye başladınız mı... Çünkü tüm bu olanların sadece sessizce oturup anlamaya çalışmakla olmadığını anlarsınız. Hiç kimse sessiz sakin otururken yanlış bir şey yapmaz değil mi? Kimse sessizce otururken yalan söylemez, kimse aldatmaz, tembel ya da gaflette olmaz. Aktif oldukları zaman yaparlar.
Hiç kimse bu kötü huylarından öylece yerinde otururken kurtulamaz. Sessizce oturduğunda sadece makineyi çalıştırmış oluyorsun. Yakıtını koyuyorsun. Artık kalkıp gitmen gerek. Kalkıp yürüdüğün zaman da ileri doğru gittiğinden emin ol. Geriye gitme. Hepimiz burada sessizce oturuyoruz, her şeyi güzelce anlıyoruz ama bu sohbetleri kullanmıyorsanız, beş dakika sonra biri kibirlenecek, biri inatlaşacak, birisi saçmalayacak ve sonra makineyi çalıştıran, içinizdeki akımı temizleyen bütün yakıt boşa gidecek. Çünkü hala aynı hatalara düşüyorsunuz.
Hangi huyunuzdan kurtulmak istiyorsunuz? Kurtulmak istediğimiz şeyin ne olduğunu anlıyor muyuz? Kim olduğunu anlıyor musun? Neleri geliştirmen gerektiğini biliyor musun? Eğer bunları anlıyorsan, üzerinde çalışacaksın. Ayağa kalkıp çabalayacaksın. Çalışacak ve “Çabalıyorum,” diyeceksin, “hala aynı hataya düşüyorum. Azarlanıyorum. Ama bu büyük bir rahmet. Eğer azar yemezsen bilemezsin. Azarlanıyorum ve bunu yapıyorum. Bunun için çok çabalıyorum. Şimdi başka bir şey yapmayı deneyeyim.”
Bu yol, hizmet yoludur. Çünkü bütün Sahabeler böyle yapmıştır. Sadece oturup kendilerini geliştirmeye uğraşmamış, ümmetin içinde bulunduğu koşulları da iyileştirmeye çalışmışlardı değil mi? Siz hiç bir Sahabenin, “Ben hiçbir şey yapmayacağım, yalnızca geride duracağım” dediğini duydunuz mu? Geride durmuş olanların da hiçbir şey yapmadan öylece durduklarını sanmayın sakın. Ehl-i Suffa’nın hiçbir şey yapmadığını zannetmeyin. Ebu Zer Hazretleri hiçbir şey yapmadı sanmayın. Peygamber Efendimiz (sav)’in yolunu dosdoğru bir şekilde izlemeyenleri uyarırken, yüksek mertebe Sahabelerden bile olsalar, belki de en çok sesi çıkan kişi Ebu Zer Hazretleriydi. Çünkü onlar o mertebeye aitler. Birbirlerine öğüt verebilirler. Siz onlara öğüt veremezsiniz. Eğer topluluk için, cemaat için bir şey yapıyorsanız, güzel. Çünkü çoğu zaman, değişmenizi sağlayacak şey sadece oturup düşünmek değil, bir şeyler yapmaktır. Çoğu zaman da bunu kendi kendinize yapamazsınız. O hastalığın sizden çekilip alınması için, önünüzdeki perdenin ne olduğunu anlayabilmeniz için başkası için bir şeyler yapmanız gereklidir. Ama öncelikle önünüzdeki o perdenin ne olduğunu anlamanız gerek. Burada biraz vakit geçirmeli, dikkatlice dinlemelisiniz.
İster sofrada yemek yiyor, ya da beraber çalışıyor olalım, dinlemeniz gerek. Şeyh Efendi ile mümkün olduğunca fazla vakit geçirmeye çalışıyorduk. Onunla birlikte seyahat etmek neden bu kadar önemli? Çünkü seyahat ederken hicret yapıyorsun, Allah rızası için seyahat ediyorsun. Artık birçok şey gün yüzüne çıkmaya başlayacak. Onunla yolculuğa çıktığımızda, çoğu zaman durmadan azarlardı bizi. İşte o vakit, “Senin önündeki perde bu. Ondan nasıl kurtulacağını öğren. Eğer bilmiyorsan, bir diğer perde de bu. Bu da bir başkası” diyerek göstermeye başlayacak. Artık bildiğimize göre, ondan sorumluyuz. Bilenler, bildiklerinden sorumludurlar. Fakat bilmeniz gerek. Bununla meşgul olan pek fazla insan göremiyorum.
Peki sizin özellikle nelerden kurtulmayı öğrenmeniz gerekiyor? Bazı insanlar hizmet etmekte çok iyiler, fakat mesela, diyelim ki ibadetlerinde çok tembeller. “Ben çok tembelim,” diye senin kendin bilmen gerekiyor. O zaman bir şeyler yapmaya çalış. Bazıları ibadetlerinde çok çalışkanlar, çok fazla ibadet ediyorlar ama başka insanlara yardım etmekte tembeller. Orada bulaşıkları görüyor ama yürüyüp geçiyor yanından. Bu bir perdedir işte, anlayın. Anlıyor musunuz? Bundan kurtulmak istiyor musunuz? Yani aslında önünüzde duran perdelerin ne olduğunu anlamak için bir başkasının size bir şey demesine ihtiyacınız yok. Kendin bilirsin. “Evet, buradan başlamamız gerek.” Sonra önündeki diğer perdeleri de görmeye, aslında taptığın diğer ilahların neler olduğunu anlamaya başlayacaksın. Seni durduran şey sadece perdeler değil. Kendi önüne koyduğun ilahlar neler? Sadece perdeler değil, ilahlar.
Yapılacak bunca iş varken, mutlu bir şekilde dolaşanlara hayret ediyoruz. Rabbimizden razıyız elbette, ancak yaptığımız şeyden, ya da bu milletin yaptıklarından, dünyanın gidişatından, ümmetin halinden memnun değiliz. Bizim mutluluğumuz, ümmetin içinde bulunduğu koşullara bağlı olmalıdır. Eğer mutluluğumuz sadece Allah (svt)’a bağlı olursa, o zaman en bencil insanlardan biri haline geliriz. Bu durumda Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetini takip etmiyor oluruz. Hz. Peygamber (sav) elbette ki Allah (cc)’dan razıydı. O en bahtiyar insanlardan biriydi. Ancak aynı zamanda da, ümmetine baktığında en kederli kişiydi. O en kederli kişiydi, öyle ki,
“Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, çok az güler, çok fazla ağlardınız,”
demiştir. Aslında bu Hadis-i Şerif insanların çok fazla gülmekten sakınmalarını buyurmaktadır. Çünkü çok fazla gülmek kalbi katılaştırır. Kalp katılaşır, çünkü her şeyi komik bulmaya başlarsın. Artık hiçbir şey hissetmez hale gelirsin. Hissettiğin tek şey onun eğlenceli olmasıdır. İnsanlar düşer, komiktir. İnsanların kafası kesilir, komik bulursun. Her şey bir eğlencedir senin için. Hahahaha... Çünkü artık kalbin katılaşmış. Çok fazla ağlayanlar ise... Ki herkesin önünde ağlamaktan bahsetmiyorum. Dünyanın önünde ağlamana, dünyanın gözü önünde gülmene gerek yok. Bunların hepsi şov. Ve ağlayan insanlar, onlar anlıyorlar. Onların kalbi yumuşaktır. Onların yüzüne baktığınız zaman içinizin ısınır, bir yakınlık hissedersiniz. Çünkü sizi anlarlar. “Bizler özel insanlarız. Sadece ayrıcalıklı kişilerle birlikte oluruz,” diye kendilerinin ayrıcalıklı olduğunu hissetmezler. Onlar Peygamber (asvs)’ın hakiki varisleridir. Onun (sav) Ümmeti için taşıdığı endişe, bir annenin yeni doğan bebeği için taşıdığı endişeden daha fazladır. Şüphesiz öyle de olmalıdır. İlk kelimeleri,
“La ilahe illallah, İnni Resulullah. Ümmeti, ümmeti,”
olmuştur. Son kelimesi, “Ümmeti. Ümmeti.”
Miraca çıkarken ise,
“Ey Ümmetim. Ey Ümmetim. Ümmeti. Ümmeti!” olmuştur. Evet, endişeleniyor. Evet, Peygamber varisleri de ümmetleri hakkında endişelenirler.
Bizler de inşaAllah Şeyhimize tutunuyoruz. Bizleri nelerin perdelediğiniz bilmemiz gerek. Oturun, düşünün ve gözlemleyin. Sadece oturup düşünmeyin. Yürüyün ve düşünün. Yapın ve düşünün. Yiyin ve düşünün. Yaptığınız her şeyde düşünün! Ve gözlemleyin. Şeyhinizin yanında olma şansını yakaladığınızda ne söylediğinize, ne duyduğunuza ekstra dikkat edin. Bakın ve anlayın. Nefsinizle gitmeyin. Aceleyle yaklaşmayın. Derler ki, “Eşkıyanın önündeyken konuştuklarınıza dikkat edin. Haydudun, hırsızın, gaspçının, katilin, caninin tekidir onlar. Sizi bir yakaladılar mı, ağzınızdan çıkan kelimelere dikkat edin. Söylediğiniz şeyi hoşlarına gitmezse kellenizi dikkat edin.” Kaçımız dikkat ediyoruz? Her şeyi alıyor muyuz? Onlar her şeyi bizim için kolaylaştırıyorlar. Belki de bazıları, kendilerinin bir sıfır olduğunu hissetmenizi sağlıyor olabilir. Fakat bir kere aşağı gördünüz mü ve onlara o şekilde davrandınız mı, işte o vakit siz kaybedersiniz. İnşaAllah kaybedenlerden olmayalım. Bu kadar yeter.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi
Osmanlı Dergahı, New York
26 Muharrem 1438
27 Ekim 2016