BismillahirRahmanirRahim
Bizim içimizde Heva vardır; tutkularımız. Bunlar fiziksel tutkular olabilir ya da olmayabilir. Ama tutkularımız, bizim düşmanımızdır. Allah (svt) içimize nefsi de koymuştur, o da bizim düşmanımızdır; hatta bizim en büyük düşmanımızdır. Şeytan dışarıdadır, ama nerede açık verdiğine göre Şeytan içeri de girebilir. Yani, bizler tamamen düşmanlarla çevrilmiş durumdayız. Peki öyleyse ne yapacaksın? Tabi ki dünyada, onlar; ‘Düşmanla barış yap’ diyorlar. Düşman seninle barışmak için değil, seni mahvetmek için orada. Sence, ‘tamam, seni seviyoruz’ deyince, sana zarar vermeyi bırakacaklar mı? Nefsimiz, Dünya, Heva ve Şeytan, düşmanlarımız.
O halde, dünyada devamlı olarak bir mücadele, zorluk içindesin ve devamlı olarak bu mücadeleyi sürdürmek zorundasın. Bu dünyada mücadele halinde değilsen, o zaman endişe etmelisin. Şeytanla mücadele halinde değilsen, endişe etmelisin. Tutkularınla mücadele etmiyorsan, yani mücadeleyi bırakıyorsan endişe etmelisin. Buna henüz erişmedik; kendimizi Allah’ın iradesine bıraktığımızda, tüm bunlar bizim için artık birer zorluk, mücadele olmaz. Ama ne biliyor musun? Ama onlar, zorluk olarak orada kalmaya devam eder. Biri değilse diğeri oradadır; ancak artık mücadele bitmiştir.
Bana bir tane Peygamber söyleyin, 124.000 tanesinden zorluk ve endişe içinde olmayan. Bir tanesini söyleyin, hayatlarının sonunda da olsa, bizim anladığımız huzuru, mutluluğu, bu hayatın zevkini sürmüş olan. Hiç biri. Hepsi de hayatlarının en son anına kadar mücadele ettiler, savaştılar. Bütün EvliyaAllah, sonuna kadar mücadele halindeydi; çünkü bizler düşmanın bölgesindeyiz.
Peki, nasıl mücadele edeceğiz; ne zaman mücadele edeceğiz? Bu cevaplamamız gereken çok önemli bir soru. Bu bize tarikatın öğrettiği şey; buna karşı nasıl mücadele edeceğiz? Mücadelede iken, kendini ve etrafındaki her şeyi anlayacaksın. Sonrasında, sadece ‘biz ve onlar, iyi ve kötü’ olarak gördüğün anlayıştan uzaklaşacaksın; dışarıda gördüğümüz kötünün kendi içimizde de olduğunu, iyinin de onların içinde olduğunu anlayacaksın. O zaman, daha fazla savaşacaksın ve anlamaya başlayacaksın; ‘Yaptığım iyi bir şey bile, eğer nefsimle yaptıysam kötü bir şeye dönüşebiliyor. Ve yaptığım kötü bir şey bile, eğer nefsime karşı yaptıysam iyi bir şeye dönüşebiliyor.’ Bunda bir hikmet var.
O halde, yükseldikçe ve daha da yukarıdan baktıkça, gördüklerin küçülmeye değil aksine daha ve daha da büyümeye başlayacak. O zaman noktaları bağlamaya başlayacaksın; düşünme yolunu, alışkanlıklarını, hayatını, önceki hayatını… O zaman Ahirete kadar giden tüm noktaları birleştirmeye başlayacaksın. Öyleyse anlayacaksın. ‘Bunları yapacağım, şunlardan uzaklaşacağım, çünkü Allah (svt) seyrediyor ve ben buna karışamam. Bunları sıkı sıkıya tutacağım ve şunlara karşı daha hassas olacağım.’ Yani nelerin dikkatini dağıttığını, seni yolundan alıkoyduğunu anlayacaksın.
Senin dikkatini dağıtan ne? Senin ilgini başka yöne çeken şey ne? Neyden etkileniyorsun? Nasıl seni etkiliyor? Ve biliyoruz ki, bu yolda bizim dikkatimizi dağıtan şeyler, aslında yepyeni olan, bilmediğimiz şeyler değil. Nereden geldiğini, nasıl geldiğini hiç bilmediğin, aniden seni şaşırtan şeyler değil. Ne zaman geldiğini biliyorsun. Şimdi anlamaya başlıyorsun, çünkü her şeyin bir kalıbı, geçmişi var. Her şeyin bir Sünneti var. Her şeyin bir yapılış şekli var. O zaman diyeceksin ki; ‘Bu; bunun, bunun, bunun yüzünden oldu.’ Bütün bunları incelediğin, gözlemlediğin zaman, daha fazla kontrol sahibi olacaksın. Bu sana verilmiş olan şey. Yapmak istiyor musun, istemiyor musun? Sana verilmiş. Bunun için bir şey temin etmek zorunda değilsin.
İnşaAllah, bizler kendimizi anlamak için buradayız, Rabbimizi anlamak için buradayız, hayatımızı ve ibadetimizi o hale getirmek; Allah’ın (svt) ‘Ademoğullarını onurlandırdık’ dediği kimselerden olmak için buradayız. İnşallah yavaş yavaş anlayacaksınız.
Amin.
El Fatiha.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi
Osmanlı Dergahı, New York
18 Safer 1438
18 Kasım 2016