top of page

Marifet, Sizi İlgilendiren Konularla Meşgul Olmaktır

Yazarın fotoğrafı: Osmanli Naksibendi HakkaniOsmanli Naksibendi Hakkani

BismillahirRahmanirRahim

Soru: Kur’an’da şöyle bildiriyor, “O gün hiç kimse başkasının yükünü taşımaz.” Bir başka ayette ise “Hem kendi yüklerini hem de başkalarının yüklerini taşıyan kimseler,” diyor. Bunun hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Benden tefsir istiyor. Bir ayette, ‘kimse bir başkasının yükünü taşımayacak’ diyor. Bir başka ayette ise, ‘kendi yüklerini ve diğerlerinin yüklerini taşıyan kimseler.’ Benim için oldukça açık.

Euzubillahimineşşeytanirracim BismillahirRahmanirRahim. Ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim. Medet ya Sahibul Saif Şeyh Abdül Kerim el Kıbrısi el Rabbani. İlim gibi gözüken birçok şey var. Bilmemiz için birçok şey... Fakat neyin bizim için olup, neyin bizim için olmadığını nasıl bileceğiz? Hangi bilginin sizin için olduğunu, hangi bilginin sizin için olmadığını bilmenin kendisi bile bir Marifet, gizli bir bilgi bu günlerde. Çünkü bilginin, her tarz bilginin bize öğretildiği bu deccali, şeytani dönemde doğup büyüdük ancak bize edep öğretilmedi.

Edep nedir? Edep sadece sesini azaltıp, elini kalbinin üstüne koyup geri geri yürümek değildir. Hayır. Edep, sınırlarını bilmektir. Sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini bilmektir. Edep budur. “Bu kişi benden yaşlı, davranışlarımı değiştirmeliyim.” “Şu kişi cahil, daha farklı davranmalıyım,” ya da çeşitli görüşlere karşı edepli olmak, “Bu tıbbi bilgi, benim çok az bilgim var, her şeyi anlamam imkansız. O yüzden bir doktora danışmam lazım ve hangi hastalığı çekiyorsam, o hastalıkla ilgili doğru doktora danışmam lazım; kendi istediğim tıbbi kaygılara göre değil.” Ya da sistemlere, tarihe, her ne isim verirseniz.. Ne tip bir bilgi olursa olsun, sınırının nerede başlayıp nerede bittiğini bilmektir. Edep budur ve bu, Hilafetin kaldırılmasından beri bu yüzyılda bize hiç öğretilmeyen, hiç vurgulanmayan bir şey, çünkü herkes bilginin peşinden koşuyor.

Sizi ilgilendiren bir bilgi olup olmadığına bakmadan, “boşver, peşinden git” diyorlar. Haram bilgi ya da değil, “önemi yok, peşinden git,” diyorlar. Şimdi bu durumda elimize ne geçer? Bir dolu malayani, bizi alakadar etmeyen bir dolu bilgi. Ve bu neyin işareti? Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki, “Allah’ın kulundan hoşnut olmadığının alameti, kulunun lüzumsuz işlerle, malayani ile meşgul olmasıdır.”

Şu örneğe bakın: Herkes daha fazla şey öğrenmenin peşinde ama ne kendileri hakkında ne de Allah hakkında bir şey bilmiyorlar. Kendini bilmek ve Allah’ı bilmek için edepli olman gerek. Ve edep şöyle söylemektir: “bu bilgiye bu yollar ile ulaşamam, başka yollar vasıtasıyla bulmam gerek. Bu hocalarla değil, çünkü onlar bir yere kadar getirebiliyorlar. Bana Tecvid öğreten, edebi öğretemez, Allah hakkında bilgi veremez.” Anlıyor musun? “Fıkıh öğretenler, Allah’ı nasıl bileceğimi, kendimi nasıl bileceğimi bana öğretemezler.” Tevhid ilmini öğretenler de aynı şekilde, Tefsir ilmini verenler de. Ki şuanda dini bilgilerden bahsediyoruz. Konu kalp ilmine geldiği zaman, bu çok uzmanlık isteyen bir şeydir. Tıp alanında da kalp ihtisas isteyen özel bir bölümdür, değil mi? Oldukça özeldir. Diyelim ki doktorsun, ancak bir ayak doktoru kalp ameliyatına girmeyecektir. Yapamaz, yapmamalı. Eğer yaparsa, ne olur? Katil olur. Cezalandırılır.

Ama şimdi bakıyoruz, her tür bilgi, bütün ilimler herkes için açılmış durumda. Genci yaşlısı, kadını erkeği, sultanı, sokak çöpçüsü... Herkes için. İşte Deccalin bu günlerdeki hile ve tuzaklarından biri de bu.

Çünkü sana lazım olan ilim ile uğraşmak, işte öğrenmen gereken şey budur; her bilginin sizi ilgilendirmediğine inanmak. Dışarıdaki bir Müslüman şimdi şöyle diyecek, “Ne demeye çalışıyorsun? Yani bununla ilgilenemez miyim?” Anında içinden kibir fırlayıp, “Hayır okuyacağım. Ne yapıp yapamayacağımı söyleyemezsin bana.” Bu bütün hikmeti yok eder. Çok bilgili insanlar görebilirsiniz ancak bildiklerini yaşamıyor, bildiklerini uygulamıyorlarsa, o zaman o bilgi malayanidir.

Şimdi, özellikle de bu yolda, Sahibul Saif’in yolunda, Tasavvuf yolunda, doktor yalnızca size göre, sizin ihtiyacınıza göre bir ilaç verir. Milyonlarca ilacı olabilir, her şey vardır fakat yalnızca size ne lazımda onu verecektir. Her ilacı vermez. Bütün ilaçları içtiğinizde ne olur? İşiniz biter, ölürsünüz. Anlıyor musun? Bir insan, “ama benim şu şu ilaca ihtiyacım var” diye düşünebilir. Doktor ona der ki, “Belki daha sonra değişebilir ama sana şu anda gerekli olan ilaç bu.” Ama insanlar çok sabırsız, acele ediyorlar. Acelecilik şeytandan gelir.

Bizim yolumuzda Kur’an bir ilaçtır, değil mi? Hadis-i Şerif de bir ilaçtır. Bizim yolumuzda, ki size kendim ne yaptığımı söylüyorum, çok dikkat ederiz. Şeyhimizin açmadığı ayet ve hadisleri bile açmayız. Çok ilginç olabilir, büyük bir ilim taşıyabilir, bir şekilde bizim öğretimize de gelmiş olabilir. Ama şeyhimiz açmadıysa, gerek yoktur. Bu tıpkı doktordaki ilaçlara benzer. Doktora, “Neden bu ilacı vermiyorsun, belki de benim daha güzel görünmeme, daha iyi duymama, daha iyi tat almama yarayacak,” diyemezsin. Sana göre değil onlar, der. Kendi başına halletmeye çalışırsan, zarar görebilirsin. Hatta kesinlikle zarar verirsin.

Sultanul Evliya Şeyh Mevlana Hazretleri zamanında bir gün, Allah makamını yükseltsin ve medet ve himmeti her daim üzerimizde olsun, birisi kendisine bir Hadisi açmış. Bu kişi Şeyhimizden nefret eden biri. Şeyhimiz göçmüş olmasına rağmen, bugün bile hala ona nefret besleyenler var. Nefretlerini gösteremedikleri için şimdi bana karşı nefret sergiliyorlar. Önemli değil, Şeyh Efendi’nin sünneti. Ondan Ebu Cehil, Ebu Leheb diye bahsederlerdi. Şeyh Mevlana’ya Türkleri tarif ettiği söylenen bir hadisi açıyor. Ne diyordu o hadis? Hangisi olduğunu biliyor musun? Çok kötü tarif ediyor; Türklerin şeytani olduğunu birçok zarar vereceğinden vesaire bahsediyor. Anlıyor musun? Bu hadisten bahseden kişi ise Şeyhimizi işaret ediyor ve Şeyh Mevlana bunu duyduğu zaman, hatırlıyorum bir kayıtta vardı, “neden bu hadisi konuşuyor?” diyor, “biz henüz açmamışken bu hadisi, o neden açıyor. O’nun orada anlatmaya çalıştığı şey, manası bu değil ki.”

Yani, biz bir okuldayız. Eğer mesleki eğitim veren bir okuldaysanız, bir şeyler öğreniyorsunuz demektir, mesela nasıl bina inşa edileceğini öğreniyorsunuz. Mimari ve inşaat konularında birçok konu var fakat siz bir öğretmene bağlısınız. Öğretmeni atlayamazsınız. Dışarıdan mimari hakkında bir bilgiyi alıp, öğretmeni es geçerek ona “işte ilim budur,” diyemezsiniz. Gerçek hayatta bunu yapmazsınız. Aynı şeyi tasavvuf okulunda da yapmazsınız. Anlıyor musunuz? Bunun pek tavsiye edilmemesinin en önemli sebeplerinden biri sorumlu olacağınız içindir. O yükü taşıyacaksınız. Çünkü her bilgi bir sorumlulukla gelir. Şeyhimizin bize anlattıklarını bitirdik mi ki? Anlıyor musunuz? Bizi ne ilgilendiriyor? Şimdi bizim için önemli olan şey ne? Ne?

Esas olan neyin bizim için olduğunu, en önemli şeyin ne olduğunu bilmektir. Ki böylece Allah bizden hoşnut olsun. Bu günlerde Allah’ın bizden memnun olmasına çok ihtiyacımız var, çünkü oldukça karanlık ve karmaşık bir dönemdeyiz. Ve Allah’ın bizden hoşnut olmadığını biliyorsak, epey kötü durumdayız demektir.

Sadeleştirin. Kolaylaştırın. Anladığınızı alın ve onu uygulamaya geçirin ve her gece, “bugün Rabbimi hoşnut etmek için ne yaptım?” diye sorun kendinize. Kur’an biliyoruz, Hadis, bir dolu zikir, gizli ilim biliyoruz, Tasavvufa hakimiz ancak kendimize, “bugün Rabbimi hoşnut edecek ne yaptım?” diye çok basit bir soru sormak ve buna samimice cevap vermek, işte bu unutulmuş bir ilimdir.

O zaman, “Bugün Rabbimin benden razı olmamasına sebep olacak ne yaptım?” diye oturup sormalı ve samimice cevap vermeliyiz. Sadece “Allah Allah Allah” deyip yukarı aşağı eğilip kalkmakla Allah’ın bizden razı olacağını düşünmeyin. Rabbinizi nasıl hoşnut kılarsınız? Birçok defa Rabbimizden bir şeyler istemek için ibadet ediyoruz. Bir şeyler dilemek için ibadet ediyoruz. Peygamberimizin (sav) huzuruna istekte bulunmak için çıkıyoruz. Evliya Allah’ın huzuruna sadece onlardan bir şey istemek için çıkıyoruz. Ve %99.99 bu dünyadaki hayatlarımıza yönelik bir şey istemek için oluyor. Öyle değil mi?

Kendinize sorun, “Bugün Rabbimin benden memnun olması için ne yaptım?” Ve bu konuda samimi olmak, bu tamamen unutulmuş bir yetenek. Ve anlamak, “bugün Rabbimin benden memnun olmaması için ne yaptım?”

“Şu kadar çabaladım ya Rabbi. Uyandım ve sana ibadet ettim. Fakat ibadetim bir şeye fayda etmez.”

Ama “ben çok kötü biriyim, en kötü insan benim” demeyin. Şimdi herkesin ağzında bu laflar var. “Biliyor musun, buradaki en kötü kişi benim. Nefsim mahvolmuş.” Eğer birisi böyle nefsinin bitmiş olduğunu söylüyorsa, aslında bu onun egosunun Sidratül Müntaha’ya kadar uzandığını gösterir. Yani şimdi başka bir hile ve tuzak kuruyor. Çünkü hiçbir şey olduğunuzu söylemek çok kolaydır, ancak geçekten hiçbir şey misiniz, yoksa bir şey misiniz bunu davranışlarınız gösterir. “Uyandım ve ibadetimi yaptım ama senin huzuruna

ayaklarımı sürüyerek geldim ya Rabbi! Çağrına kim kulak verecek diye Sen her gece aşk ile beklerken, ben uyuyordum; bağışla beni.” O vakit Allah’ın sevdiği kulu olacaksın çünkü kendini anlıyorsun. “İbadet edeceğim, bana bunu bunu ver,” demiyorsun. O zaten her türlü gelecek. Biz kamışı değil, buğdayı istiyoruz. Kamış bu dünya gibidir. Ancak eğer buğdayı alırsan bir kısmını saklayıp bir kısmını ekebilirsin. Ve yeniden büyür. Bu nedir? Bu ahiret için çalışmamızdır.

Şimdi bu dünya ile ilgili birçok dert ediniyoruz. Dikkatli olmalıyız. Çünkü içinde bulunduğumuz dönem fitne devri. Eğer size bir şey ifade etmeyen şeylerle ilgilenirseniz, eğer sizi ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olursanız, o zaman Allah’ın hoşnutluğu, rızası üzerinizde olmaz. Korumayı kaybederiz. O vakit neye dokunursak dokunalım, oraya lanet çekilir. Allah bizi bundan korusun.

Senin soruna cevap vermek benim için çok kolay. Anlıyor musun? Fakat öncelikle ne istediğimizi, neden istediğimizi ve cevabı ile nereye gideceğimizi anlamamız lazım. “Sadece bilmek istiyorum,” ya da “bu konu ilgimi çekiyor,” demek yeterli değil. O bilgi ile ne yapacaksın? Sorulması gereken soru bu. Daha geçtiğimiz sohbette bu soruya birçok cevap verdim. Kendi yükünü taşımak ve başkalarının yüküyle birlikte kendi yükünü taşımak... Değil mi? Bize lazım olan neyse onunla meşgul olmalıyız inşaAllah er Rahman.

Ve min Allahu Tevfik.

El Fatiha.

Selam Aleykum

Şeyh Lokman Efendi Hz. Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi

23 Şevval 1437

28 Temmuz 2016

 
 
 

OSMANLI NAKŞİBENDİ HAKKANİ DERGAHI

© 2020 Osmanlı Nakşibendi Hakkani Dergahı

 

  • Instagram
  • Facebook
  • YouTube
bottom of page