top of page
  • Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Cennet Kibirli ve İnatçı Olanları Kabul Etmez


BismillahirRahmanirRahim

Herkes imanından pek emin, imanına çok güveniyor. Tarikatta olmayanlar kendinden çok emin, beş vakit namaz kılıp güzel işler yapıyorlar da, “İslami yaşam tarzı, kimin umurunda! Ruhsallığın ne önemi var ki! Ben Şehadet getirdim, tüm bu şeyler yapıyorum o yüzden cennete giddeceğim” diyorlar. Çok emin. Hele müridler çok çok emin! Birçok şeyi yerine getirmiyorlar, birçok şey yapıyorlar ve “Şeyhim beni kurtaracak. Ne istersem yapabilirim. Ben hem bu yolda, Cihadül Ekber’de olup hem de nefsimi takip ederim ve en güzeli benim olur. İki dünyanın da en iyisi. Görmüyor musun, hem kendi egomu takip edip hem de en yüksek makama ulaşabilirim.” Müridler! Ve cemaatimizdekiler kendinden çok emin, hiçbir korkuları yok.

Eğer korkun varsa, utancın vardır. Utancın varsa hayan da vardır. Eğer haya sahibiysen alçakgönüllü olursun. Alçakgönüllüysen de kibirli olamazsın. Ancak mütevazi olduğun zaman yardım dilenirsin. Dilencilerin yaptığı da budur, dilenirler. Eğer dilenmezsen, eğer istemezsen o zaman sen kendi kendine yetiyorsun, Kayyum'sun demektir. Dikkatli olun. Bizler içimizdeki gizli şirki kökünden söküp atmak için buradayız. Bu tartışma konusu değildir.

Atık korku kalmadı. Duyulan korku bile gerçek değil, sadece akademik bir korku. Hasan el Basri (ra) Hazretleri'ni biliyorsunuz, Rabiatul Adeviye'nin Şeyhi, Tabiin, çok büyük bir Veli. Bir gün, aynen böyle bir gecede, Hasan Basri kederleniyor. Emniyette değilmiş gibi, güvensiz hissediyor ve dışarı çıkıp gökyüzüne bakıyor. Geri içeri giriyor. Dışarı çıkıyor ve ağlamaya başlıyor. Soruyorlar, "Ya Hasan, neden ağlıyorsun?"

"Çünkü," diyor, "Hasan işlediği yanlış amellerden emin ama güzel amellerinden emin değil." Eğer yanlış amellerimizi incelemezsek onlardan nasıl emin olabiliriz ki? Her şeyden kendinizi çekip kibirli bir şekilde durduğunuzda yanlış amellerinizin ne olduğunu bilebileceğinizi mi zannediyorsunuz? O zaman neden yola çıktınız? Neden bu yoldasınız? Çünkü bir şeyler alıyorsunuz; Üveysi bağlarınız var, burada olmalarına gerek yok. Ama Şeyh Efendi'nin yolu sizin anladığınız şekilde bir Üveysilik değildir. Rahatlıkla, "Ben göçtükten sonra kimseyi takip etmeyin. Yalnızca kalbinizi izleyin" diyebilirdi. Böyle diyebilirdi. " Artık hepiniz bana bağlısınız," diyebilirdi. Ama demedi. Öyleyse dünya ahiret bunun yükümlülüğü altındasın. Zorunlu olandan kaçınmak istiyorsan sana kalmış. Sonuçlarına katlanman gerek.

Her şeyin bir sonucu vardır. Bir şeyler yapıp da sonra ondan sıyrılabileceğini mi sanıyorsun? Mc Donalds'da bile bir bardak kahve alıp ödemeden çıkıp gidemezsiniz. Kimse sizi zorlamıyor. Kimse başınıza silah dayamıyor. Kimsenin böyle yaptığı yok; istediğiniz her şeyi yapmakta özgürsünüz. Ancak eylemlerinizin sonuçlarından özgür değilsiniz.

Ya Şeyh Efendi bugün yaptıklarımızdan memnun kalmazsa diye bizler her gün korkuyoruz. Ondan korkuyoruz. “Bugün yine başarısız oldum. Bugün şunları yaptım. Tamam, inşaAllah şu şu yaptığımdan memnun kalır.” Fakat onun sohbetinde bile bulunmadan sürekli tartışma halinde olanların, onunla problemi olanların bizim sohbetimizde oturacaklarını nasıl bekleyebilirim ki? Tabii oturmazsın. Ancak başka yerlerden bir şeyler alıyorsan, bunun kendisini göstermesi gerek. Ve kendini gösteren şey de kibir olmamalı. Özellikle de böyle bir gecede. Daha başka birçok şey hakkında konuşabilirdik ancak bırakın bu ışık... Eğer bunu yapmazsak uyarıya ihtiyaç duyan bizler için çok daha kötü olabilir.

Ben sadece size güzel haberler vermek için burada değilim. Ben uyarmak için buradayım. Bizler Peygamberin yanında birer hiçiz. Bizler EvliyaAllah'ın yanında birer hiçiz tabii ki. Ancak Peygamber ve Evliya sadece güzel haberler vermek için gelmemişlerdir. Aynı zamanda uyarmak için gelmişlerdir. İnsanları ne zaman uyarırsınız? Yanlış yönde ilerlediklerini bildiğiniz zaman, bir tehlike olduğunda uyarırsınız. O zaman uyarırsınız. Doğru yolda giderken uyarmazsınız insanları; güzel haberler verirsiniz. Yanlış yoldaki insanlara iyi haberler götürmezsiniz. Çünkü o zaman daha da yanlış yöne itmiş olursunuz onları. Daha beter hale getirirsiniz. Bütün dünya yanlış yolda. Kutlama yapmanın, güzel haberlerim var demenin de bir zamanı vardır. Beraatimiz temiz olsun istiyoruz da, görüyoruz ki daha beraatin ne olduğunu bile anlamayan birçok kişi var. İnanıyor musun? Gerçekten inanıyor musun? İnancın da bir kanıtı olmalı. Nerede söylüyor bunu? Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusulihi vel yevmil ahiri bil kadiri hayri ve şerrihi. Kanıtın budur. İnanıyorsun, Allah'a inanmak zorundasın. Bu yeterli değil. Meleklerine iman etmen gerekiyor. Bu da yeterli değil, Peygamberlerine, Kitaplarına iman etmen gerekiyor. İman etmelisin. İnanıyorsun ama bir şey yapmıyorsun. O zaman hala İslam yok sende. Namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan’da oruç tutmak... Beş şartın hepsini yerine getirmen gerek. Eğer yapmıyorsan temel yok demektir. Bir şey inşa ediyorsun ama yıkılmaya mahkum, çünkü temel atılmamış. Yıkılacak. Kocaman, her şeyin olduğu çok güzel bir şey inşa ediyorsun, ama yıkılacak. Küçük bir sarsıntı ile yıkılıvericek çünkü temeli yok.

Allah (cc) bu gün ve geceleri bize bağışlıyor ki uyanalım, tekrar gaflete düşmeyelim. "Yine sıradan bir gün işte" diyerek buraya gelelim diye değil. Bizimle birlikte ibadet etmiyorsunuz, bizimle zikr yapmıyorsunuz, oturup bizimle bir yemek bile yemiyorsunuz, şimdi de nasıl selam vereceğinizi mi unuttunuz? O zaman kanıt nerede?

Bugün Leyletül Beraat. Öyle ya da böyle girmiş bulunuyoruz. Üçe bölünmüş olan gecenin ikinci kısmındayız. Ve derler ki, bu gecenin her bölümünde Allah (cc) "Benden bağışlanma dileyen kim var? Kim var muhtaç olan? İstenileni vereceğim" diye sormaktadır. Şimdi gecenin ikinci yarısındayız. Melekler Cennetin on kapısını daha açıyorlar. İnanıyor muyuz peki? Yoksa bunlar bizim için sadece birer hikayeden mi ibaret? Ya da kendi tarihimize daha çok inanıyoruz. Kendi tarihimizi çalışıyoruz, birçoğu saçmalık. Satın aldığınız kitaplardan okuduğunuz tarihin çoğu saçmalıktan ibaret. Ya da kendi kafir tarihinizi çalışıyorsunuz. Cennetin kapıları açık. Bir parça bile kibriniz varsa, kapılar açık olsa dahi Cennete giremezsiniz. Kim "ben kibirli değilim" diyorsa o kişi kibirlidir. "Ben kibirli değilim" demek bunun delilidir, öyle olduğunuzu gösterir. Cennetin kapıları açılabilir de biz kendimizi temizlemezsek nasıl girebiliriz ki? Cennet inatçı kişileri kabul etmez. "Ben inatçı değilim" demek, inatçı olduğunuzu kanıtlar. Eğer samimiyetle inatçı olduğunuzu düşünürseniz o zaman yardım istersiniz. Doktora gidersiniz. Hastanedesiniz, yardım istemiyorsunuz. O zaman nereden yardım alıyorsunuz? Ya hastalığın olduğunu kabul etmiyor ya da başka bir yerden başka bir şeyden destek alıyorsun. Ve eğer işe yarıyor olsaydı onun da kanıtı olurdu. Ama işe yaramıyor.

Gecenin üçüncü kısmına gireceğiz. Cennetin otuz kapısı açılacak. Melekler duyuruyor olacak. Evet, bu gecede fazla uyku uyumamalıyız. Buradaki uyumamanın anlamı yalnızca ayakta olmak, gaflet içinde uyanık kalmak değil. Kendine uyanmak, kendinin farkında olmaktır. Eğer kendine uyanık değilsen bakıp kendini de kontrol edemezsin. O zaman gidip bir ayna bul. Kendine bir bak. Eğer istemiyorsan uyumaya devam et. Sana iyi şanslar, bakalım bir sonraki Beraat'te neler olacak.

Bütün gün, özellikle de akşam vakti çok yumuşak bir yağmur vardı burada elhamdülillah. Siz şımarık çocuklar gibi gerildiniz. "Ay şimdi nasıl dışarıda yeriz? Her yer ıslak, yağmur yağıyor." Evet, bir gün hepimiz ahırda yiyeceğiz, o zaman görelim bakalım kim mürid olacak kim olmayacak. "Bu çok sıcak. Bu çok soğuk. Bunu beğenirim, şunu sevmem. O bundan mı yiyor? Niye böyle?" Mürid? Derviş? Ama bugün yağan yumuşak yağmurla birlikte Rahmet yağıyordu. Dergahın, bu bulunduğumuz bölgenin Rahmetli olduğunun işaretidir bu. Yağmur yağıyor, çünkü oraya bir şey çekiyor. Ama sen bunu deneyimlemek için orada değilsin. Sonra kafanı da kaybedeceksin. Dışarı çıkacak ama kime ne söylemen gerektiğini bilemeyeceksin. Yardım etmek yerine işleri daha kötü hale sokacaksın. Başka insanların, başka müminlerin hakkını yiyen şeyler söyleyebilirsin, çok dikkatli ol.

Rahmet yağmurları yağıyor. Elhamdülillah, bunu anladık. Peki bu böyle mi devam edecek? Bilemiyoruz. Bu bir Rahmet yağmuru... Yağmurda dışarı çıkıp başını birazcık açarak yağmur almasını sağlamak da sünnettir. Kaçınız bunu yapıyor? Bazıları hiç istemiyor bile. Hemen şemsiye açıyorlar, nefs şemsiyesi. Öyle olunca da yağmur yağsa bile size ulaşamaz. Çünkü kibriniz ve inatçılığınız hala oradadır. Eğer neyden kurtulacağınızı bilmezseniz, Cennetin kapıları önünüzde ardına kadar açık olsa bile giremezsiniz. Ne diyeceksiniz? Şeyh Efendi sizi çekip alacak mı? Şeyh Efendi şımarık çocuklar mı yetiştiriyor? Ne zamandan beri Şeyh Efendi kibre ve inatçılığa izin veriyor?

Buradayız. Anlamamız lazım. Bu gece bizim anlamamızı sağlamalı. O zaman kurduğunuz birlik sağlam olur. Rüzgarlar gelir, depremler olur ancak yerinden kıpırdamaz. Temelleriniz yine orada olacaktır. Ve evet, rüzgarlar insanları yere serer. Bazılarını görüyorum zaten sağdan soldan sarsılıyorlar ama farkında değiller. Depremler yaşayacağız. Bu sizi sarsacak. Yeterince güçlü müsünüz? Güçlü olmalıyız, aksi takdirde imanımızı kaybederiz. Ve imanımızı kaybetmekten daha kötü bir şey yoktur.

Allah bizi uykudan uyandırsın, sizi ve beni bağışlasın, yanlış huylarımızı bırakmamızı nasip, tertemiz bir şekilde yeni bir güne, yeni bir yıla başlamamızı nasip eylesin inşaAllah. Hizmet etmemizi nasip etsin, nefsimize hizmet etmeyi değil. Tüm ümmetin yüzü suyu hürmetine, ümmetteki acı içinde olan kişilerin yüzü suyu hürmetine, onların acılarını dindirmeni diliyoruz ya Rabbi. Eğer onlar için hayırlısı buysa, onları bu dünyadan al ya Rabbi. Eğer onlar için hayırlıysa, iyileşmelerini, içinde bulundukları acılardan kurtulmalarını bağışla ya Rabbi. Yakınınız olan herkesin, bu dünyadan göçmüş olan sevdiklerinize ve ailelerinize daha fazla rahmet ve daha fazla bağışlanma ulaşmasını diliyoruz. Ve de özellikle bu ülkede, birçoğunun henüz İslam'la yeni yeni tanıştığı, birçoklarının İslam'a geldiği bu ülkede, dua etme sorumluluğu taşıyanlar sadece İslam'a temas etmemiş kendi yakın ve akrabaları için değil, İslam'a kavuşamadan göçmüş olan bütün insanlar için dua etmeli ve tüm insanlık bununla meşgul olmalı. Onları getirmeye, yanlış huylara düşmekten korumaya çalışmalı. Sahibul Saif'in yüzü suyu hürmetine. Allah beni bağışlasın.

El Fatiha

Şeyh Lokman Efendi Hz.

Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi

Cuma Hutbesi

Osmanlı Dergahı, New York

15 Şaban 1437

21 Mayıs 2016

73 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page