Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi.
Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, Elhamdüllillah, rabbil alemin vessalatu ve salamu ala Resuluna Muhammedin ve ala alihi ve Sahbihi ecmain nahmadullahu te’ala ve nastağhfiruh ve naşhadu an-lailaha ilallahu vahdahu la şerike leh ve naşhadu enne Seyyidina Muhammedin Abduhu ve Habibuhu ve Resuluhu Sallallahu Alayhi ve ala alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etbaihi. Hulefail raşidin mahdin min ba’di vuzerail immeti alal tahkik. Hususan minhum alal amidi Hulefai Resulillahi ala tahkik.
Umar el müminin. Hazreti Ebu Bekir ve Ömer ve Osman ve Ali. Ve ala bakiyati ve Sahabe-i ve tabiin, RıdvanAllahu te’ala aleyhim ecmain. Ya eyyuhel müminin el hadirun, ittakullaha te’ala ve ati’uh. Inna Allaha ma Allathina-Takav vel-Lathina Hum Muhsinin. Elhamdülillahi Rabbil Alemin. Ve Salatu ve Salamu ala Eşref al-Enbiya’i ve İmam el-Murselin, Seyidina ve Mevlana Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Bütün hamdler ebedi ilmiyle tüm yarattıklarının nefes sayısını bilen Allah’a mahsustur. O ki, karanlık gecede yürüyen karıncaların ayak hareketlerini görür. Kuşlar yuvalarında O’na hamd eder, vahşi hayvanlar doğada O’nu tesbih eder. O, gizliden ve açıktan, kullarının tüm yaptıklarından haberdardır. O, müminlere yardım ve emniyetini vadetmiştir. Korku dolu kalpler, O’nu anarak sakinlik bulur ve fenalık oradan uzaklaşır.
Tüm salat-ü selamlar Efendimiz Muhammed (sav)’in, Nurların Nuru, Sırların Sırrı, Hakkanilerin Efendisi, Elçilerin En Güzel Ziyneti üzerine; bu dünyanın başlangıcından sonuna kadar yağan yağmur damlaları kadar fazla, dünyanın başından sonuna kadar üzerinde yetişmiş tüm bitki ve ağaçlar kadar çok, Allah’ın, En Muzaffer Olan O’nun Alemi kadar bakî ve sabit olsun.
Ve tüm salat-ü selamlar onun Ehl-i Beyti, mübarek sahabeleri, bilhassa Hz. Peygamber (sav)’in şu Hadis-i Şerif ile methettiği Hulefa-i Raşidin üzerine olsun: “Benim Ümmetimin içinde Ümmetime karşı merhameti en bol olan Ebu Bekir’dir; Allah’ın dinine en güçlü bağlı olan Ömer’dir; içlerinde haya ve iffet sahibi bir şekilde, en ihlaslı olan Osman; en iyi Hakim Ali’dir .” (İbn Mace 1:159)
Ya Eyyühel Müminun! Ey Müminler! Allah (cc)’un muhafaza ederek tüm ümmetler arasından Ümmet-i Muhammed’e bahşettiği Mübarek Cuma Günü’ne hoş geldiniz! ResulAllah’ın tüm günlerin anası olarak nitelediği bu güne hoş geldiniz. Müminlerin bir araya toplanma gününe hoş geldiniz. Receb Ayı’nın ikinci Cuma gününe hoş geldiniz.
Ey müminler! Receb Ayı’nın günleri hızla geçiyor. Bu gün ve geceleri nasıl değerlendiriyoruz? Değişiyor muyuz? Daha iyi birer kul olmaya çalışıyor muyuz? Şaban Ayı’nda sulayacağımız ve Ramazan Ayı’nda hasat edeceğimiz tohumlar ekiyor muyuz? Yoksa sadece tembel ve inatçı bir şekilde daha iyi olmaya direniyor muyuz?
Receb Ayı’nın günleri hızla geçiyor, çok yakında bitecek. Sonradan pişmanlık ateşinde yananlar arasında olmayalım.
Hz. Peygamber (sav) Allah’ın Ayı’nın azameti hakkında bize şunları söylüyor:
“Bu aya Allah’ın Ayı diyorum çünkü bu ay mağfiret, bağışlanma ayıdır. Bu ayda kan dökmek yasaklanmıştır çünkü Allah peygamberlerini bu ayda bağışlamıştır, velî kullarını düşmanlarının elinden bu ayda kurtarmıştır. Kim ki bu ayda oruç tutar, Allah’tan 3 şeye hak kazanır. Bunların birinci ve ikincisi, geçmişte yaşadığı tüm günahlardan bağışlanma ve hayatının geri kalanında iyilik ihsan elde etmesidir. Üçüncü olarak ise, Mahşer Günü’nde susuzluktan azade eder.” (İbn Hacer, Tebyîn, s. 19-21; Geylani, El-Gunye)
Ey Müminler! Rabbimizin, Allah (cc)’un Rahmet ve Mağfiretine muhtacız. Bugünlerde bize bunları gönderiyor ki, önceden işlediğimiz yanlış amellerimiz için alıp daha iyi olabilelim. Bu şansı kaçıramayız, kaçırmamalıyız.
Ey müminler! Kur’an-ı Kerim’de Allah (cc) buyuruyor ki,
BismillahirRahmanirRahim
De ki: "Ey nefisleri aleyhine israf etmiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidi kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder. O, muhakkak ki Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir. Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azap gelmeden önce tevbe ile Rabbınıza yönelin ve O'na teslim olun! Sonra yardım bulamazsınız. Haberiniz olmadan ansızın başınıza azap gelmeden önce samimi Müslüman olun da, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ve uygulayın! Bir kimsenin: «Eyvah, Allah'ın huzurunda yaptığım kusurlardan dolayı vay bana! Doğrusu ben, alay edenlerdendim.» diyeceği, yahut: «Allah, beni doğru yola iletmiş olsaydı, elbette takva sahiplerinden olurdum.» ya da azabı gördüğü zaman, «Bir kere daha geri dönüş imkanım bulunsaydı da Muhsinlerden (ihsan edenlerden, güzel davrananlardan) olsaydım!» diyeceği gün (gelmeden uyun!) O zaman şu cevap verilecek: «Hayır! Sana âyetlerim gelmişti de sen onları yalanlamış, büyüklük taslayıp kâfirlerden olmuştun. » Kıyamet gününde, Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerini simsiyah kesilmiş görürsün. Kibirlenenlerin yeri cehennemde değil midir? Allah takvâ sahiplerini imanları (ve amelleri) sebebiyle kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir kötülük dokunmaz, onlar mahzun da olmazlar.
(39/Zumer:53-61)
Sadakallahül Azim
Ey müminler! İçinde iman olan kalpler bu ayetler karşısında titremelidir. Çünkü Allah (cc) bize Gafur ve Rahim olduğunu belirtirken, ardından çok geç olmadan yüzümüzü O’na dönmemizi söylüyor. Ve insanlığın Yaratıcısı, kalplerde gizli olanları bilen O (cc), nefsin tüm bahanelerini ve kendini kurtarmak için neler söyleyeceğini tek tek bize bildirmektir. Kurtuluşa ermek için artık çok geç olduğunda nefs diyecek ki, “Ah Allah beni doğru yola iletseydi. Ah keşke bir şansım daha olsaydı, o zaman iyilerden olurdum.” Fakat Allah (cc), “Sana âyetlerim gelmişti de sen onları yalanlamıştın,” diye buyurmaktadır.
Bizim buradan çıkarmamız gereken ders ne? Çok geç olmadan içinde bulunduğumuz kibir halinden uyanmamız gerek. Çünkü Allah (cc) kibrin, büyüklük taslamanın varacağı yerin cehennem olduğunu söylemektedir. Ve Allah (cc)’un bu Ayetlerde tarif etmiş olduğu tavır, kibir halidir. Kıyamet Günü’nde pişmanlık içinde kalacak olan kişiler, diğerlerini alaya alan, Allah’ın velî kullarıyla dalga geçen, başkalarından daha üstün olduğunu düşünenler olacaktır.
Ey müminler! Allah (cc)’un Kur’an-ı Kerim’de tarif etmiş olduğu bir hakikattir bu. Bize, Kıyamet Günü’nde ne olup biteceğini, hangi konuşmaların yaşanacağını gösteriyor. Ve bu konuşmayı işittiğimiz vakit, bir seçim hakkımız doğuyor. Ya Kıyamet Günü’nde pişmanlık içinde olanlardan olacağız, ya da kurtuluşa erenlerden. Daha hala nefes alıyoruz. Hayatımızdaki nefesler tükenmeden, hala daha nefese sahipken, değişmeliyiz.
Şeyhimiz Sahibul Saif Şeyh Abdul Kerim el Kıbrısi el Rabbani (ks) şöyle diyor:
“Yaşam enerjisi bizimle birlikte şu anda, nefesimiz vardır. Eğer düzgün kullanıyorsak, inşaAllah, şikayet etmeyiz. Eğer kullanmıyorsak, o vakit şikayet edenlerden oluruz. Çünkü bir kez öbür dünyaya geçtin miydi, geri dönüş yoktur. ‘Cennetten biraz daha kazanmak için şu işi de yapayım’ diyemezsin artık. Bitti. Arkanda bıraktığın güzel ameller hariç. Eğer arkanda Allah rızası için işleyen yerler bıraktıysan, onun mükafatı sana ve senin kitabına ulaşabilir ancak. Eğer hayırlı evlatlar, Allah’ın (cc) iyi kullarından, sürekli senin için dua eden evlatlar bıraktıysan, o zaman kitabın açık kalmaya devam eder ve sen de gelişirsin. Aksi takdirde ne yaparsan yap, elde edeceğin şey budur. İnşaAllahu Rahman, son dakikada pişman olanlardan olmayalım. Artık aklımızı başımıza alalım. Peygamber Efendimiz (sav) bize buyuruyor ki,
‘Bu dünyada kalacağınız kadar bu dünya için, Ahirette kalacağınız kadar da Ahiret için çalışınız.’
Hepimiz bu dünyada ne kadar yaşayacağımızı biliyoruz. Bilmiyorsan fazla fazla söyle, de ki, “Yüz sene yaşayacağım ben.” Bu kadar lazım sana. Azrail her gün bekliyor. Her an o canı alabilir. Her gün bekliyor. Demek ki gün be gün endişe duymalıyız.”
Yüz yıl için öyle saraylar inşa etmeye uğraşmamıza gerek yok. Hayır. Sarayları yapanlar da, onun içinde doğru düzgün yaşayamadılar zaten. Birçoğu bu dünyadan acı çekerek çıktı. Şehadetimize sıkı sıkı sarılmaya, şehadetimize göre yaşamaya ve bu dünyadan da şehadetimizle çıkmaya çalışmalıyız. Eğer şehadetimizi de beraberimizde götürürsek, o zaman bu şehadetimiz mezarda bizim dostumuz olur. Sıratta arkadaşımız olur. Mahşer alanında arkadaşımız, bizi taşıyan dostumuz olur. Çünkü önümüzde hala zorlu bir yolculuk var. Bu hiçbir şey. Hala mezara girmeli ve mezarın ötesinde de yollar bulmalıyız.
Ey Müminler! Bu gerçek. Ve Receb Şehrullah Ayı’nda kendimizi toparlayıp, Rabbimize, Allah (cc)’a karşı daha iyi bir kul olma niyeti etmeliyiz. Şeyhimizin de dediği gibi, Receb Ayı ekme ayıdır. Ve ekim yaptığımızda, toprağı hazırlamalı, zemindeki tüm taşları ayıklamalıyız. Bizler, tohumları kalbimizin içine ekmeye çalışıyoruz. O halde nefsimizin ve de şeytanın oraya yerleştirdiği taşları söküp atmalıyız. Kibrimizi atmalıyız, inatçılığımızı, kıskançlığımızı, öfkemizi ve kalbimizde kök salmasına izin verdiğimiz tüm diğer şeytani özellikleri çıkarıp atmalıyız. Ve bu taşları ayıklamanın tek yolu da Şeyhimize boyun eğmemiz, ona uymamızdır. Tek yol budur. Fakat günümüz Müslümanları artık Şeyhlere inanmıyor, kaybolmalarının sebebi bu. İnananları da, onlar da bir Şeyhi takip etmiyor. Hala daha kendi nefslerini, kendi akıllarını takip ediyorlar. “Kalbin hastalıklarını çalışayım ve onu nasıl temizleyebileceğime dair bir çizelge çıkarayım ben. Bu sayede arınabilirim,” ya da “Kalbin hastalıkları diye bir şey yoktur, sadece Kur’an ve Hadis ezberlememiz yeter” diyorlar.
Tarikatın içindeki kişilerde bile “Ben artık evliya oldum. O yüzden şeyhin nefs ile ilgili söyledikleri benim için geçerli değil. Ben artık kamil biriyim” diyenler oluyor. Bunlar, şeytanın hile tuzaklarıdır; doğudan batıya, günümüz Müslümanlarının içine düştüğü tuzaklar. Allah bizi böyle tuzaklardan korusun. Şeytanın eline düştükleri için bu Mübarek aylarda dahi Müslümanlar hala birbirlerine zulmediyorlar. Hükümetler zulmediyor, bireyler ise tam bir zalim olmuş. Müşrikler bile İslamiyet’ten önce Receb Ayı’nın kutsallığına hürmet gösterir ve bu ayda savaşmazlardı. Ama şimdi insanların bu Mübarek Ayda dahi birbirlerini yok etmeye çalıştığını görüyoruz. Aynı zamanda Allah’ın onları bağışlamasını istiyor, bir yandan da en iyi Müslümanın kendileri olduğu düşünüyorlar. Ancak Allah zalimlere merhamet etmez. Hz. Peygamber (sav) buyuruyor ki,
“Doğrusu Allah, yalnızca birbirine merhamet gösteren kullarına karşı bağışlayıcıdır.”
Hz. Ömer el Faruk (ra) bunu biraz daha açarak şöyle diyor: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Başkalarını bağışlamayan kimsenin kendisi de bağışlanmaz. Affetmeyen kişi affolunmaz. Başkalarını korumaya çalışmayan, kendisi de koruma bulamaz.”
Ya Eyyühel Mü’minun! Merhamet göstermenin, diğerlerini bağışlamanın, affetmenin, birbirini korumanın tek yolu birlikten geçer. Ve bu Receb Ayı’nda kendimizi daha mütevazi kılmayı, oturup bir arada olmayı öğrenmeliyiz. “Ben hiçbir şey bilmiyorum” demeli ve oturup öğrenmeliyiz. Şeyhimizin, Sahibul Saif’in öğüdüne kulak verin:
“Sen kendini anlıyor musun? Kim olduğunu biliyor musun? Ne için bu dünyada olduğunu anladın mı? Gücün nedir? İlmin nedir? Hikmetin nedir? Eğer bunu anlarsan, o vakit mütevazi olursun. Eğer bunu anlarsan, o zaman kendini aşağı koyar, ‘Rabbim yirmi dört saat beni izliyor. O’nun toprağına basıp, O’nun sağladığı sudan içip, bana gönderdiği azıkları yiyip ve O’nun bana verdiği havadan soluyup da, nasıl hala kibirli olabilirim, büyüklük taslamaya devam edebilirim?’ dersin. Cemaatten ne kadar uzak olursan, kendi kendinin sonunu getirmek için o kadar kibirli ve inatçı hale gelirsin. İnsanların hakikatte yaptığı şey bu. Kendi kendilerinin sonunu getiriyorlar. Kendi başlarına bela açıyor, ıstırap, acı ve Allah’ın insan için yaratmadığı başka ne varsa çekip getiriyorlar. Ama insan kendi kendisine davet ediyor çünkü yanlış hayat sürmek istiyor, Rabbinin kurallarına göre yaşamak istemiyor ki. Kendi nefsinin kurallarına göre yaşamak istiyor ve nefs de Yaratıcı’nın düşmanıdır. Allah onu tek bir sebeple yaratmıştır, onu da şöyle açıklamaktadır: ‘Yarattığım nefs kibirli, inatçı ve her daim Bana karşı itaatsizdir. Bunu içinize, bu fiziksel vücudun içine koydum ancak onun içine bir de ruh koydum. İtaatkar olan o ruhtur ve geldiği yere, kaynağına geri dönmek ister.”
Ya Eyyühel Mü’minun! Bu Receb Şehrullah Ayı’nda cemaatin ihlâs sahibi ve mütevazilerinden olmak için Şeyhimizden itaat, bağlılık ve muhabbet öğrenme niyeti edelim.
Amin.
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi
Cuma Hutbesi
Osmanlı Dergahı, New York
Cuma Hutbesi
8 Receb 1437
15 Nisan 2016