Bismillahirrahmanirrahim
Bu yeni yılı kutlama konusunda Müslüman ülkeler, özellikle de Müslüman Arap ülkeler ilk sırada yer alıyor. Müslüman Arap denilen ülkeler yeni yıl kutlamalarında Amerika’yı ve Avrupa’yı çoktan geçtiler. İnsanların geçmişte, imanlı olsun olmasın, en azından onurları vardı. Özellikle de Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesi altında olanların, Allah’ın kılıcıyla korunanların, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi altında olanların, onurları vardı. Her şey aydınlıktı. Bayramlarını kutlamaları da aydınlık olur, ışıkla yapılırdı. Hristiyanlar kutladıkları bir bayramda, tek bir ışığı alır ve onu her yere yayarlardı. Müslümanların mübarek gecelerine de ‘Kandil’ denir. Kandil, ışık veren, aydınlatan demektir. Ama şimdi, tüm Dünya, tüm Amerika zifirî karanlığı hazırlıyor. Yeni yılı bu şekilde, tamamen karanlıkla kutlanıyor. Bir şeylerin olmasını bekliyorlar. Neyin olmasını bekliyorlar ki? Hepsinden kötüsü de Müslüman ülkeler yeni yılı kutlamada en ön sırada yer alıyor. Müslüman Arap ülkeler, bir gecede milyon dolarlarları yeni yıl kutlamaları için harcıyorlar. Ne bekleyebilirsiniz ki? Şimdi ne bekleyebliriz? Bu ümmetten şimdi ne bekleyebiliriz?
Her yerde tutuşmakta olan ateş var ve bu kesinlikle yangın olacak. Bu sadece anlamamız için küçük bir uyarı… Ceza bile değil, bu küçük bir uyarı. Akıl sahiplerinin, bağlantıda olanların, kendini tamamen kaybetmemiş olanların “Evet, artık uyanma vakti geldi” diyebilmeleri için bir uyarı... Milyonlarca çocuk, kadın, erkek, masum insan acı çekerken; onlar bir gecede milyonlar harcıyorlar. Bunu yapan Müslümanlar. Bütün bu sorunlar için Allah (svt) çözümü göstermiyor mu? Allah çözümü önce Müslümanlara veriyor. Çözüm onların ellerinde olmasına rağmen, onlar her kapıda çözüm için yalvarıyorlar. 1000 yılı aşkın süredir onları bitirmeye çalışanlardan yardım bekliyorlar. Allah Allah...
Şimdilerde böyle bir noktaya geldik. Neyi kutluyoruz? Çok yüksek mertebedeki Alim, Ulema ve Şeyhler, “Noel’i kutlamada sorun yok.” diye fetva verirlerse şaşırmayacağım. Zaten böyle bir fetva verdiler de. “Noeli kutlayabiliriz, neden olmasın?” diye fetva verdiler. “Bu bir Milad. Neden kutlamayalım ki?” diyorlar. Neyin miladı? “Yeni yılın miladı.” Elbette bir şeyler uyduracaklar. “Neden olmasın ki?” Daha önce de yaptılar. “Bu yeni yıl, dini bir bayram değil, neden olmasın? Neden onlarla beraber olmayalım ki?” diyorlar. “Neden olmasın?”Allah Allah...
Müslümanlar, Peygamber Efendimiz(sav)’in doğum gününü kutlama konusunda bile kavga ediyorlar. Müslümanlar, “Bayramı bugün mü kutlamalı, yarın mı kutlamalı?” diye kavga ediyorlar. Bangalistan, bayramı beş gün sonra kutluyor. Bütün dünya kutlamayı bitirirken, onlar yeni kutlamaya başlıyor. Hiç bir konuda karara varamazken, noel ve yeni yıl konusunda çok iyi karara varıyorlar. MaşaAllah. Hz. Peygamber buyuruyor; “Ümmetim adım adım onları takip edecek. Onlar porsuk değiline bile girseler, ümmetim onların peşinden gidecek.” Müslümanlar, herkesten önce onları takip ediyor, peşlerinden en önde gidiyorlar. Ne için? Tanrı’nın oğlunun doğum gününü kutlayanlarla beraber kutlama yapmak için. Hâşâ Estağfirullah. “Hayır, öyle düşünmemelisin. Yeni yılın doğuşu kutlanabilir.” diyorlar.
Hangi yeni yılın doğuşu? Sahte takvimin yeni yılı mı? Bunlar hayal, bunlar uydurma. Bir gün birisinin aklına geliyor; “Ben bu ayları değiştirmek istiyorum.” diyor. Tarihini biliyor musun? Neye dayandığını biliyor musun? Ayları değiştirdiler. Hangi ismi isterlerse, onu koydular. Birisi geldi, bir papaz; “Hayır, bu ay, böyle olmalı” dedi, sonra başkası geldi, “Hayır, bu ay şöyle olmalı.” dedi. Önce Jülyen takvimini kullandılar. Julyüs Sezar’dan geliyor. Sonra yine değişti, bir başkası geldi; “Biz Gregoryen Takvimini takip ediyoruz.” dedi. Aylara ne oldu sonra? “Ne oldu ne demek? Aylar aynı kalmıştır.” Hayır, aylar aynı değil. Aylar aynı ise neden onuncu ay, sekizinci ay oldu? Aylar aynıymış, bir bakalım; herkes çok akıllı değil mi? Octupus (ahtapot), sekiz bacaklı demek. O zaman Ekim (October) neden onuncu ay oldu? July (Temmuz) da nerden çıktı? Çünkü Julyüs Sezar’ı çok sevdikleri için onun adını verdiler; July (Temmuz) dediler ve ondan sonraki ayın da ondan birinin ismi olsun istediler. Sezar’dan sonra gelen sonra lider Augustus, Ağustos ayı oldu.
Tamamen karıştırdılar. Tıpkı, Şeyh Efendi’nin bize bahsettiği, Orta Asya’da yaşayan güçlü bir adamın bütün bir yılı değiştirmesi gibi. Tüm ayları değiştirdi. Bu birinin gelip “Bu ayları beğenmedim, Şubat (February) ne? Mart (Mars) da kim?” demesi gibi… Mart ayı, Romalıların taptıkları savaş tanrısı Mars’tan geliyor. En azından bunun bir özgünlüğü var, inancına dair bir şeyin adını kullanıyor. Ama o adam bundan hoşlanmıyor ve bunu değiştiriyor; diyor ki; “Tamam ilk ayın adı… Annemi seviyorum; öyleyse ilk ay annemin isminde olsun.” Annesinin ismi Makbule ise, “Ocak ayı Makbule olsun.” İkinci ay? Amcasını çok seviyor. İkinci aya amcasının ismini veriyor. Babasını pek sevmiyor, o yüzden onun ismini koymuyor. “Üçüncü ay benim adım olsun.” Yani tamamen karıştırıyor. İnsanlar buna neden şaşırıyorlar ki? Bunu çok uzun zaman öncesinde bu şekilde yaptılar.
Fakat Müslümanlar, başından beri, 1400 yıldır Allah’ın söylediği şeyi sımsıkı tuttu. “Allah’ın görüşünde ayların sayısı on ikidir ve bu ayların içinde mübarek aylar vardır.” Bu aylar hiç değişmedi. Aslında bu Adem(as)’dan beri hiç değişmemiştir. İnsanlar değiştirmiştir. Ama gerçekte değişmemiştir, çünkü aylar Allah’ın görüşündedir ve bu aylar Allah katında hep var olmuştur.
Öyleyse kim gibi olmaya çalışıyorsunuz? Hangi kimliği almaya, kime benzemeye çalışıyoruz? Ne olmaya çalışıyoruz? Ne olmak istiyoruz? Şimdi kendi hayat tarzınıza bir bakın, neyi kutladığınıza bir bakın, işte o bunun cevabı sana verecektir. Yaşam tarzınıza, ne için yaşadığınıza bir bakın, bunlar size cevabı verecektir. Yaşam tarzınıza, nelerden mutlu olduğunuza, nelerin size doyum ve mutluluk verdiğine bir bakın; bu size cevabı verecek. İnsanların seni Müslüman, Hoca, Şeyh, Mürit ya da eşek diye adlandırması fark etmez... İnsanların sana ne dediklerine değil, sen ne amaçla yaşıyorsun ona bakmalısın. Ne olmak istiyorsun, kim olmak istiyorsun? Buna bakmalısın. Anlayan kişiye bu yeterlidir; bizim için bu yeterlidir. Bize ne yeter? Allah(svt) bize yeter. Allah bize Peygamber'ini gönderdi. Peygamberimiz (sav) bize yeter. Peygamber Efendimiz(sav) bize varislerini bıraktı, Şeyhimiz bizim için yeterlidir. Çünkü Peygamber Efendimiz(sav)’in Allah'a giden yolu gösteren en iyi rehber olması gibi, Şeyhimiz de bize yolumuzu, yönümüzü gösterir.
Ama Vahhabiler ne diyor; en kibirlileri de onlar… Özellikle Tarikat geçmişi olanlar, önce Tarikattayken sonra birden Vahhabi oluyorlar; işte öyle olanlara dokunamazsınız bile. Çünkü onlar çok yüksek makamlara ulaşmışlar. Kırk tane Peygamber gelse bile onlara bir tek kelime söyleyemez. Onların kalpleri mühürlenmiştir. Kimileri "Neden Kur'an'a odaklanmıyorsunuz? Hep Hadislere odaklanıyorsunuz. Hadisler, Kuran'dan yüzyıllar sonra yazıldı. Üstelik Peygamber Hadisler’in yazılmasını yasaklamıştı” diyor. Daha da kötüsü, “Neden Şeyhinize odaklanıyorsunuz? O bir insan, sen Kuran'ı oku." diyorlar. MaşaAllah, sen Kuran'ı oku. Kuran'ı okumak, seni Cennet’e de götürebilir, Cehennem’e de götürebilir. Sen okumaya devam et. Şimdi insanlar, “Hoca çıldırdı. ‘Kur’an insanı cehenneme götürür’ diyor” diyecekler. Evet aklın yoksa hiçbir şey anlamazsın. Aklını kullanmıyorsan, seninle konuşamayız bile. Eğer inatlaşırsan, seninle konuşamayız bile. Çünkü o zaman senin kabın doludur; sen hep haklısın, diğer herkes haksızdır. Sadece bu kadarı da değil; senden başka herkesin yanlış olduğunu düşünürsün ve bunun için öfkeyle dolu olduğun için, elinde gücün olsa hepimizi öldürürsün. Zaten şimdi her yerde olan şey de bu…
Evet, hadisler sizi netliğe de kavuşturabilir, kafa karışıklığa da götürebilir, değil mi? Bu yüzden bizim şeyhimiz var. Ancak şeyh seni daha yüksek makamlara da ulaştırabilir. Ya da şeyhini takip etmeyip, itaatsiz olup, ihanet de edebilirsin. Beni sevmeyen birçok insan var, bu iyi bir şey, hoşuma gidiyor. Çünkü beni çok insan seviyor olsa, bu benim ikiyüzlü biri olduğum anlamına gelir. Eğer herkes benden nefret ediyor olsa, bu benim zalim olduğum anlamına gelir. Eğer beni sevenler, benden nefret edenlerden fazlaysa bu benim bir evliya olduğum, güvenli bir yolda olduğum anlamına gelir. Bu Şeyh Efendi’nin çok kez söylediği Hadis-i Şerif’te geçiyor. Bu yüzden böylesi iyidir. Benden pek hoşlanmayanlar, hala zikirleri dinleyip, zikir yapıyorlar. Biz Şeyh Abdulkerim’i takip ediyoruz, cömerdiz, vermeye devam ediyoruz. Onlar sohbetleri de dinliyorlar. Bu kısmı seviyolar, şu kısmı sevmiyorar. Bre, o zaman karar ver. Ama bu bizim için sorun değil. Bal yaptığında arılar da gelir, sinekler de, eşekarısı da gelir. Onları durduramayız, değil mi? Onun için, böylesi iyidir.
Şeytan, Allah’a itaat ettiği sanıyordu. Şeytan Allah’a itaat edenin sadece kendisi olduğu düşünüyordu. Çünkü secde edilmesi gereken, yanlızca Allah’tı. Kendisinden çok emindi. Allah, “Adem’e secde et.” Dediğinde, ayağa kalktı ve “Hayır, yanlış yapıyorsun. Ben sadece sana secde ederim.” dedi. Şeytan Allah’a itaat ediyordu, öyle değil mi? Bu onu nereye götürdü? Cennet’e mi, Cehenneme’e mi? Anlıyor musun? Anlamıyorsan, sana yardım edemem. O zaman git, Kuran oku. Biz Kur’an ile o kadar ilgilenmiyoruz. Özellikle de Suudi Arabistan’da basılan cinsten Kuran’ları okumuyoruz. Biz, yürüyen Kur’an’ı okuyup, onu takip ediyoruz. O da Peygamber Efendimiz (sav). Peygamber’in (sav) varisleri, ondan geliyor. Böylesi daha iyidir. Böylesine ne baskı yapılabilir, ne bedavaya verilir, ne yere düşer, ne de Barnes&Noble gibi kitap satan yerlerde satılır. Böylesini anlamak için bir bedel ödemen gerekir; bu bedel de senin nefsindir. Bu bedeli ödediğinde salihlerden olursun. Hiç birşey yapmadan. Allah beni affetsin, sizlere de rahmet etsin.
Selamun Aleykum
Şeyh Lokman Efendi Hz.
Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi
Osmanlı Dergahı, New York
20 Rebiülevvel 1437
31 Aralık 2015