top of page
Yazarın fotoğrafıOsmanli Naksibendi Hakkani

Perşembe Sohbeti: "Müslümanlar geçmişe bakarak, nasıl düştüklerini anlamalı"


BismillahirRahmanirRahim

Dünyanın şu anki tüm düzeni zalimliğe dayanıyor. Güçlü olanlar, güçsüz olanları sömürüyor. Tüm düzen buna bağlı. Güç sahipleri, güçsüzlere “Sizin hayattaki göreviniz, bize hizmet etmek” diyor. Bütün Peygamberler zalimliğe, zulme son vermek için geldiler. Bunu asla unutmayın. Peygamber Efendimiz (sav) zamanında Ebu Cehil ve Ebu Leheb vardı. Hiç Ebu Cehil ve Ebu Leheb hakkında, onların dindar, inançlı kimseler olduğuna ilişkin bir rivayet duydunuz mu? “Dinlerine inanıyor ve tam olarak dinlerine göre yaşıyorlar.” Hiç böyle bir şey duydunuz mu? Onların hakkında ne duyuyoruz? Onlar o dönemin, en zengin ve en güçlü kimseleri. En zengin ve en güçlü olanlar, her zaman dünyayı ayakları altına almışlardır.

Biraz geriye gidip, Musa (as) zamanına bakalım. O, Firavun’u aşağı indirmek için gönderildi. Biri Hakk’ı, hakikati temsil ediyor, biri Batıl’ı. O zamanda da birçok karışıklık oluyordu. Firavun’un anlamı ne? Firavun bir zalimdi. Firavun Allah’ın olduğuna inandı mı? Evet, inandı; ama gerçeği sakladı. Firavun, “Ben sizin en büyük Efendinizim.” dedi. Firavun, Musa (as) ve İsrailoğlulları’nın Kızıldeniz’e doğru izlerken, denizin ikiye ayrıldığı o mucizenin gerçekleştiği zaman, İsrailoğulları bu kerameti kendi gözleriyle gördü. Ama İsrailoğulları sonra fikirlerini değiştirip, “Yine gelecekler, bizi yeniden yakalayacaklar. Ey Musa neden seni izleyelim? Onlarla kalsak daha iyi olurdu” dediler. Allah (cc), Peygamber’inin hürmetine ikiye ayırdığı denizi kapattı; İsrailoğullarının hepsi karşıya geçti ve deniz tekrar kapandı. Firavun bunu gördü ve anladı. Firavun, “Musa’ya inanıyorum” diyecekti, şehadeti getirecekti. Firavun tüm o şeytanlıkları yaptıktan sonra, Cebrail (as) Cennet’ten hızlıca yeryüzüne geldi ve onun şehadeti söylemesini ağzına çamur tıkayarak engelledi. Allah (cc) bunun olmasına izin verdi.

İbrahim as başka bir tirana, Nemrut’u indirmesi için gönderildi. Nemrut, “Senin Rabbin, göklerin efendisi, ben de yeryüzünün efendisiyim.” diyordu. Allah (cc) ondan çok hoşlanmazdı, Firavun’u tercih ederdi. Şimdi ruhsallığın ne kadarda güzel, ne kadar derin, ne kadar karmaşık olduğuna geliyoruz. Allah, Firavun’u tercih eder. Bu yüzden Firavun’un adı Kuran’da, Nemrut’tan daha fazla geçer. Çünkü Firavun, evet Firavun’du; ama insanlarına karşı adildi. Kendi insanlarına karşı adildi. Firavun da kendi insanlarına Efendilik taslardı; ama yalnızken Allah’ın varlığını kabul ederek, “Ben kulum, Efendi olan sensin. Ama benim nefsim böyle, kendimi değiştiremem.” diyordu.

İbrahim (as) için öyle büyük bir ateş yaktılar ki, Urfa’dan Bağdat’a kadar görülebiliyordu. O ateşi yaktıkları zaman, Halilullah’ın, Allah’ın dostunun, yakılışını kutlamak için, her türlü kutlamayı da yaptılar. Hakkın tamamen yok olacağını kutlamak için, yapabilecekleri her türlü iğrenç işi de yaptılar. Yanlış olan yasaklanan ne varsa, kutlamak için onu yaptılar. İbrahim (as) ateşe fırlatıldığında, tüm melekler ağlıyor ve Allah’a yalvarıyordu. “Ya Rabbi, yeryüzündeki tek Allah dostunun yok olmasına izin verecek misin?” Allah, “Gidin ve sorun ona, sizin yardımınıza ihtiyacı var mı?” dedi. Nemrut bir zalimdi ve bir sivrisinek ile yok edildi. Kırık bacaklı bir sivrisinek, onun kulağına girip beynini yemeye başladı ve bu ona, korkunç bir acı veriyordu. Acı dayanılmaz olunca, Nemrut bir çekiç alarak, başına vurmaya başladı. Sivrisinek onun beynini yedikçe daha da büyüyordu, Nemrut’un acısı arttıkça, başına daha da sert vuruyordu ve en sonunda başı ortadan ikiye ayrılınca sivrisinek dışarı uçtu... Kırık bacaklı bir sivrisinek.

Firavun nasıl yok edildi? Firavun, Musa (as)’ı kurtaran element ile yok oldu; suyla. Ebu cehil ve Ebu Leheb… Onların isimlerinin anlamı ne? İsimleri onların gerçek mevkiini gösteriyor. Ebu Cehil, ‘Cahillerin babası’ demektir. Ebu Leheb, ‘Ateşin babası’. Ebu Leheb kendi soyundan olan Peygamber Efendimizi (sav) küçümsedi. Onlar Peygamberi (sav) küçümsediler ve “İçimizden biri Peygamber olsaydı, o biz olurduk, sen değil. Sen bir yetimsin, basit bir çobansın.” dediler; zalimlerden oldular. Peygamber efendimiz (sav) zalimliği sonlandırmaya geldi.

Peki, bugün ne oluyor? Tüm bunların bizimle ilgisi ne? Şeyhimiz yıllarca verdiği sohbetlerde söylüyor, “Eskiden bir Ebu Cehil, bir tane Ebu Leheb, bir tane Firavun, bir tane Nemrut vardı; şimdi tüm dünya zalimlerle doldu.” Tüm dünya zalimlerle dolu. Hemen, “Devlet rejimleri, politikacılar, hükümetler zalim” demeyin. Evet öyleler. Peki ya siz? Sizler ve bizler ne durumdayız? Şeyh Mevlana söylüyor, “Tek bir sigara içtiğinde, zalimlerin krallığına yardım ediyorsun.” Şimdi kendimize bakalım. “Hayır ben sigara içmiyorum ki.” diyorsun. O zaman biz ne yapıyoruz, şu anki zalimlerin, Şeytanın krallığına nasıl yardım ediyoruz?

Şimdi her yerde zalimlik görüyoruz. Zalimler güçlerini, otoritelerini nasıl koruyorlar? Terör saçarak. Korku salarak. Şimdi herkes, birbirinin kalbine korku salıyor. Yediden yetmişe herkes; Yahudilerden, Hristiyanlardan, Müslümanlara kadar; hahamlardan, rahiplere, imamlara, şeyhlere kadar herkes zalimlerden oldu. Peki, neden böyle? Dünya sevgisi yüzünden... Çünkü artık Hakk’a inanmıyorsun. Çünkü insanları uyandırması gereken kimseler, onlara daha da fazla uyumaları için ilaç veriyor. Uyanması gerekenler, bilenler, aklı olanlar; herkesin aklı yetiyor, herkes okuyabilir, herkes yargılayabilir, herkes eleştirebilir; ama kimse anlamak için uyanmıyor. Hiç kimse anlamaya çalışmıyor. Bu dünyada birçok zalim var, bir sürü zalimlik oluyor; ama kimse, “Bunu biz kendimize yaptık.” demiyor.

Biz bunu kendi kendimize yaptık. Birçoğu hemen, “Tüm bu olanlar Batı’nın yüzünden” diyor, ama aslında hepsini sen kendi kendine yaptın. Peki, biz Müslümanlar? Biz ne yapıyoruz? Bize tüm bu olanlar, başımıza gelenler, bunlar nasıl oluyor? Niçin Allah (cc) bunların olmasına izin veriyor? Müslüman ülkelerin başına gelenler rahmet diyemeyiz, bu gelen cezadır; lanet iniyor. Bu ceza kimlerin elinden geliyor? Eskiden bir millete ceza geldiği zaman, Allah (cc) bunun için izin verirdi. Peygamberleri ya da Evliyaları istediği için, bir milleti cezalandırırdı; “Bu millet yanlış yönde gitti, bu onların uyandıracak tek şey.” derlerdi. Ya da insanlar, Peygamber ve Evliyaya yanlış bir şey yaptıklarında, onlara lanet inerdi. O halde şimdi, dünyada şu anda başımıza gelen şeyler için, başkalarını, Batıyı mı suçlayacağız? Niçin Allah(cc) onlara kuvvet verdi de bizi cezalandırıyorlar? Bu düşünmemiz gereken, anlamamız gereken şey. Bir kişi yolda yürüyor, takıldı ve yüz üstü düştü; canı acıyor. Müslümanlar Sıratul Müstakim’de yürüyen bir millettir. Biz yolda takıldık ve bu yoldan saptık. Allah’ın memnun olmadığı kimselerin yolunu izlemeye başladık. Çünkü yoldan sapanların yolunu izlemeye başladık. Allah’ın gazabını üzerine çekenlerin yolunu izlemeye başladık. Çünkü biz kâfirlerin yolunu izlemeye başladık. Peygamber efendimiz (sav), “Kâfirleri takip etmeyin” diyerek bizi uyarmıştı.

Şimdi müminler ve kâfirler hakkında konuşmak için bile, şeyhler, imamlar ve âlimler; özellikle de Batı’da, “Böyle şeyler konuşmak doğru değil. Kâfir deme, siyasi olarak doğru değil; kimseyi ayırma, yalnızca Allah yargılayabilir. İnsanları yargılama.” diyorlar. “Eğer insanları yargılarsan, o teröristler gibi olursun. Çünkü onlar insanları yargılıyorlar.” diyorlar. Nasılda hemen kendilerine göre uyduruyorlar.

Peki, Allah neden Müslümanlara karşı kâfirlere güç veriyor? Yolda yürürken, takıldın ve düştün; ilk yapacağın şey nedir? Ayağa kalkarsın ve arkana bakarsın. Sana garanti veririm ki yürürken ayağı takılan her kişi, ilk önce hemen dönüp arkasına bakar ve neye takılıp düştüğünü anlamaya çalışır. Bu ümmet yolda takılıp düşmedi; biz uçurumdan aşağı düştük ve düşmeye de devam ediyoruz. Bu olanlar daha bir şey değil. Hala düşmeye devam ediyoruz. Ama arkamıza dönüp bizi düşüren neydi diye bakmıyoruz.

Safer ayında bunu anlamaya çalışmalıyız. Seferi gibi, bizler bu dünyada yolcuyuz. Bu dünyada Cenneti ya da tamamlanmış bir adalet sistemi bulacağını zannetme. Bizler öbür dünyaya giden yolcularız. Allah (cc) bu Safer ayında, 700.000 lanetin ilk Cennet katına, yeryüzüne inmesine izin veriyor. Bu Safer ayından bir sonraki yılın Safer ayına kadar, 700.000 lanet, kimin onları üzerine çektiğine bağlı olarak, kişilerden milletlere kadar, tüm ümmete dağıtılıyor. Bunu biliyoruz ve “Estağfurullah” demiyoruz. Ümmet olarak düştük, “Estağfurullah”. Allah Müslümanları bir zamanlar yüceltmişti, bunun nedeni neydi? O zaman, bu kadar çok insan, bu kadar çok varlığımız, bu kadar teknolojimiz yoktu, bu kadar çok okur-yazarlık yoktu. Şu an sahip olduğumuz hiçbir şeye geçmişte sahip değildik; ama Allah (cc) hiçbir şeye sahip değilken bizi yüceltti. Şimdi her şeyimiz var, ama tüm İslam tarihindeki en düşük noktadayız. Eğer ayağa kalkıp, nasıl düştüğümüzü anlamazsak ve “Estağfurullah” demezsek, düşmeye devam edeceğiz. Bize yardım da gelmeyecek. Osmanlılar, Evliyalar ne derdi? Ümmet acı çekiyor. Çünkü biz, Sultan Abdülaziz’e ihanet ettik. Sultan Abdülhamit Han’a yaptığımız ihanet için Allah ne hazırlıyor, bekle ve gör. Bunun için âlimler, hemen söylemeye hazırlar; “O Osmanlıları yüceltenler, rüya görüyorlar, fantezi dünyasında yaşıyorlar, her şeyi romantize ediyorlar.” Evet, sizin için çok romantik olacak. Onlar gibi düşünenler ve onları izleyenler, Cehennem ateşinde şeytan ve nefs ile birlikte, sizin için çok romantik olacak.

Evet, biz çok kötü, çok yanlış bir şey yaptık. Eğer ayağa kalkıp “Estağfurullah” demezsek, bu durum değişmeyecek. Bir kimsenin ne yanlış yaptığını anlaması için, zamana ihtiyacı vardır. Ona hatırlatmak için, dikkatini dağıtan her şeyi elinden alırsan, o zaman anlamaya başlar. Bireylerden milletlere, kimin bu bugünlerde kendini geri çekip düşünmek için zamanı var? Kendini her türlü dikkat dağıtan şeyden geri çek; “Biz ne yaptık?” diye düşün ve bağışlanma dile. Osmanlılar, zamanında bunu yaptılar; tüm imparatorluk bunu yaptı. Her Perşembe gecesi tüm imparatorluk her şeyi zikir için bırakırdı; “Estağfurullah” demek için, anlamak için. Bütün mübarek gün ve gecelerde tüm imparatorluk her şeyi, Allah rızası için bırakırdı. Osmanlılar geri gelmeden, bu dünyadan hiçbir adalet bekleme. Nasıl istersen; buna ister inan, ister inanma.

Biz hiçbir şeyiz. Ama biz, birilerini takip ediyoruz. Ve o ‘birileri’ ilimlerini ‘bir yerlerden’ alıyorlar. Biz buradayız, çünkü kendimizi Hak için hazırlıyoruz. Herkes “Savaş istemiyoruz, savaş istemiyoruz.” diyor. Uyan, savaş zaten hali hazırda oluyor. Sadece senin kapına henüz gelmedi. Dünyanın geri kalanı yanıyor. Savaş, sadece bize henüz ulaşmadı.

Allah bizi imtihan etmesin. Bizi bu karışıklık zamanında, kendinden emin ve sağlam tutsun. Doğru yolda olanlara tutunalım. Doğru olanlara tutunalım. Doğruluğu kendi aklınla bulmayı bekleme. Doğruluğu, Hakkı, hakikati yalnızca 'gerçek' olanlardan alabilirsin. Onlar sana verirler; onlara tutun. Bizim niyetimiz, Şeyhimizin cübbesine tutunmak ve asla bırakmamak. Bizler zayıf kullarız. Kendi anlayışımıza tutunursak, kesinlikle kaybederiz. Sen ve ben, hepimiz; ama biz şeyhimize tutunuyoruz inşaAllah. Allah (cc) tüm bu sorunları çözecek olanı yakında göndersin. Allah, Mehdi (as)’ı yakında göndersin. Onun için hazır olalım, Peygamber Efendimizin, Evliyalar Sultanı’nın, Sahibul Saif’in hürmetine…

El-Fatiha

Şeyh Lokman Efendi Hz. Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el-Kıbrısi el-Rabbani (ks) Halifesi

Osmanlı Dergahı, New York 14 Safer 1437 26 Kasım 2015

73 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page