BismilahirRahmanirRahim
Allah dostlarından destek istiyoruz, EvliyaAllah’tan ve Şeyhimizden destek istiyoruz; bize öğrenmemiz gerekeni yollasınlar. Taze olan, yaşayan bilgiyi; bu dünyada ve ahirette bize faydalı olacak olanı istiyoruz…
Burası sohbet meclisi; burası cemaat… Burası sınıf değil. Bu bir ders değil. Buraya hazırlık yaparak gelip; kitaplardan alıntılar yaparak konuşmuyoruz. Bunun için hazırlanmıyoruz. Hazırlık başka bir şey için... Bizler, kendimizi temizlemek, Allah ile bizim aramızdaki bağı temizlemek için hazırlık yapıyoruz. Böylece gerekli olduğunda Allah; Peygambere ve Evliyaya olan sevgimiz vasıtasıyla, bize, bizim için gerekli olanı gönderir. Bu, aldığımız bilgiyi, taze ve dolaysız yapıyor; bilgiyi bayatlamadan, bozulmadan, geçerliliğini yitirmeden öğrenmemizi sağlıyor. Çünkü biz “şu an” için gerekli olanı soruyoruz, “şu anımız” için, sizin için gerekli olanı istiyoruz. Aksi halde bir şey hazırlıyor olsaydık, bu fuzuli dinleyiciler için olurdu. İlahi bağlantı olmazdı ve o zaman insanların kalplerine ulaşmak çok zor olurdu. Öyle olursa belki biraz, insanların akıllarına ulaşabilirsin ya da nefislerine dokunabilirsin. Ama o zaman da yanlış şeyler öğrenmiş olurlar.
İnsanların birçoğu, bayatlamış, eskimiş bilgi peşinde koşuyor; âlimlerin bilgisinin peşinde, zahir bilginin peşinde koşuyor. Ama görüyoruz ki, bu dünya daha da iyiye gitmiyor. Bir şehir düşünün, içinden bir sürü insan doktor oluyor; ama her geçen gün şehrin insanlarının daha ve daha da fazlası, tamamı hasta oluyor. O zaman, orada yanlış giden bir şeyler var demektir. Âlimlerin, yasaların doktoru olması ve insanlara yardım etmesi gerekiyorsa; o zaman neden bu dünya, Müslümanlar, Müslümanların hali, daha ve daha da kötüye gidiyor?
Allah ve Peygamberi, bizi ders almamız için uyarıyor; onların sözü asla eskimez, asla değişmez. Bizim anlamamız gerekli; bizim hayatımıza bakmamız gerekli ve bu ikisini birleştirmemiz, hayatımıza onların sözünü uygulamamız gerekli. Âlimlerin bilgisi, orada, kitaplarda; ama o bizim kendi hayatımızın kitabı değil. Şeyhler, senin hayatının kitabını açar ve senin o kitabı açmanı sağlarlar, kalbinde saklı olan senin kendi kitabını. Şeyhler kalbini incelemeni ve okumanı sağlarlar. Şimdi Allah’ın kitabı var. Peygamber (sav)’in kitabı var. Bizim de kitabımız var. Bizim kitabımızda ne yazıyor? Allah’ın ve Peygamber’in sözleri mi? Nefsimizin ve tutkularımızın sözleri mi?
Önce bunu anlamamız gerek, bu Dünya’yı anlamamız gerek. Peygamber Efendimiz (sav)’in açıkça söylediği gibi; “Bu dünyanın değeri, insan dışkısının değeri kadar.” Bu açık. Bundan daha açık bir şey mi istiyorsun? Şeyhimiz, Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim söylüyor; “Bu dünya tuvalet olarak tasarlandı. Çünkü Adem (as) ve Havva annemiz, yasak meyveden yediklerinde, ilk defa cennetteyken, midelerinde bir ağrı ve yediklerini çıkartma ihtiyacı hissettiler. Bu yüzden dünyaya gönderildiler, bu işi yapmak için. Bu dünya tuvalet...” Şeyh Efendi bu hadisi asla geçmedi, asla atlamadı değil mi? Bu hadiste, Şeyh efendi “Bu dünya tuvalet dediğinde”, bu hadisle tamamen ilişkili değil mi? Yüzde yüz ilişkili. O bizim için daha anlaşılır, kolay yapıyor ve bizim için, her zaman kullanabilmemiz için bunu derinleştiriyor.
EvliyaAllah’ın mucizelerinden biri de bu. Onlar resmi eğitim biçimini kullanmazlar, her zaman cemaatle birlikte, sohbet yoluyla, bu şekilde eğitirler. EvliyaAllah’ın sohbetleri, Peygamberin sahabeleriyle olan sohbetleri gibidir. Sahabeler de Peygamber Efendimiz ’in cemaatindeydi, onun sohbetindeydi. Sahabeler hiç okula gitmediler, derse girmediler. Onlar Peygamber (sav)’in önünde oturdular ve onlar için gerekli olanı, kalplerinde olanı, Peygamber (sav)’den aldılar.
Eğer sohbete, boş bir kapla gelirsen, onu doldurmamız kolay olur. Eğer dolu bir kapla gelirsen, ona hiçbir şey koyamayız. Önce onu boşaltman gerekir. Ve daha fazla ‘mürit’ olabilenler, gerçek müminler; onlar bir kap bile getirmezler. Onlar kaplarını kırıp, “Böylesi daha iyi, kabı siz bizim için yapın” derler.
Şimdi, bu dünyanın hakikati hakkında konuştuğumuzda, hemen ayetler bir kenara bırakılıyor; bu dünya hakkında konuştuğumuzda, hemen hadisler bir kenara bırakılıyor. Bu dünyanın gerçeği hakkında konuştuğumuzda, EvliyaAllah’ın sözleri bir kenara bırakılıyor, kendi deneyimimiz bir kenara bırakılıyor. Kendini ileri derecede yüksek Müslüman olarak görenler diyor ki; ‘’Ama o duada, Allah ve Peygamberi bize öğretiyor, diyor ki, ‘Allah’ım, bize bu dünyada da en iyisini, Ahirette de en iyisini ver. Rabbenâ âtina fiddünyâa hasenetev ve fil âhirati hasenetev…’ Allah bu dünyayı, Ahiretten önce söylüyor; demek ki bu dünya Ahiretten daha önemli. Ahiret ikinci sırada. Önce dünya.’’ Onlar bir sözü alıyor ve tamamıyla tersine çeviriyor. İşte bu ahir zamanın göstergesi, bunlar son günler… Siyah, beyaz olarak; beyaz, siyah olarak gösteriliyor. Her şeyi tersine çevirdiler. Her yerde karışıklık var.
Tıpkı Peygamber (sav)’in hadisinde söylediği gibi, Şeyh Efendi tekrar tekrar bundan bahsetti. Şeyh Efendi söylüyor; ‘’Peygamber(sav) diyor ki, ‘Bu dünya için içinde yaşayacağın zaman kadar çalış’. Yaşayacağın zaman kadar... Yani, bu dünyada yaşaman için sana gerekli olduğu kadar çalış. Ve ahiret için, öteki dünya için, orada yaşayacağın kadar çalış. Ahirette ihtiyacın olduğu kadar çalış. Ahirette olacağın zaman kadar çalış.’’ Şeyh Efendi bizim için açıklıyor; bu dünyada yaşayacaksın, bu dünyada hayatta kalacaksın, hayatta kalmak için gerçekten neye ihtiyacın var? Bütün bu strese gerek var mı? Tüm bu karmaşa, tüm bu konfor kaygısı ve tüm bu baş ağrısı sadece dünyada hayatta kalmak için mi? Allah her şeyi insanlık için, hayatta kalmamız için tasarlamadı mı?
Bizler bir şey yaptığımızı sanıyoruz. Güneşi doğudan batıya hareket ettiren kim? Biz miyiz? Biz çok güç şeyler yaptığımızı, bu dünya için çok çalışmak zorunda olduğumuzu zannediyoruz. Kim gökyüzünden yağmurları indiriyor? Biz mi? Ekinleri büyüten kim? Biz miyiz? Allah (svt) söylüyor, “Gece ve gündüzün art arda birbirini izlemesine, güneşin yükselmesine, okyanusta yüzen gemilere, yağmurun düşüşüne bakın; eğer tüm bunlara bakarsan; bizim yüceliğimizi göreceksin.”
İşte o zaman, kitaplardan öğrenmene gerek yoktur. Sen oturursun ve Allah senin önünde, yaratımının kitabını açar; sen okursun ve Rabbine hayran olursun; Rabbini hatırlar ve O’na, daha da yakın olursun. Çünkü O bizi, O’nu hatırlamamız için yarattı. Bizi, O’nu bilmemiz için yarattı. Rabbinin yüceliğini anladıkça, O’na daha yakın olursun. İşte o zaman, bu hayat sana öğretecek. Doğa, sana öğretecek. Çünkü bu Dünya’daki her şeyi, Allah, bizim için yarattı.
Bu dünyada mücadele etmek o kadar zor değil. Zorlaştıran ne? “Yaratıcı böyle yapıyor, doğanın yaratıcısı zorlaştırıyor” deme. Biz onu zorlaştırıyoruz. İnsan bu Dünya’yı Cehenneme çeviriyor. İnsanlar bu Dünya’yı birbirleri için Cehennem haline getiriyor. Allah, bu Dünya’yı cehennem olarak yaratmadı. Burası tuvalet! Evet gerekli. Ama bu Dünya’yı Cehennem olarak yaratmadı. Biz onu Cehennem’e çevirdik. Nasıl? Bu din yüzünden de değil. Çünkü sen nefsini anlamıyorsun, egonu anlamıyorsun, en itaatsiz olan ‘kendine ait’ tarafı anlamıyorsun. Şehadet getirsen bile, nefsini eğitmediğin için, senin nefsin, itaatsiz olan nefs; Nefs-i Emmare’dir. Namaz kılıp, oruç tutup, bir sürü iyi şey yapıyormuş gibi görünen o nefsini, Nefs-i Mutmain olması için, itaat eden nefis olması için, eğitmediğin zaman; Allah’ın katında en kötüsü olabilirsin. Çünkü tüm yaptıklarını da gerçekten Allah için yapmıyorsun, nefsin için yapıyorsun.
Bu dünyada ne kadar süre yaşıyoruz? 60 yıl, 70 yıl.. Birkaç yıl daha ekle belki.. Bu dünyada hayatta kalmak için neye ihtiyacımız var? Çok az şeye… Öbür dünyada, ahirette ne kadar yaşayacağız? Sonsuza kadar…
Sonsuzluk… Bir hafta geziye gitsen, bir yerlere hafta sonu gezisine, özellikle kadınlar, tüm evi bavula koyarlar, her şeyi alırlar. Mutfak lavabosu dışında her şeyi alırlar. Her şeyi hazırlarlar. Sence öbür dünyaya olan yolculuğumuz için hazırlanmamız gerekmiyor mu? Orada neye ihtiyacımız olacak? Bunun büyü olduğunu düşünme. Bu din, büyü değil. Bu akıl sahibi olmak. O zaman hazırlanmamız gerek. Ahirette yaşayacağımız kadar, hazırlanmamız gerekiyor. Daha önce o dua hakkında konuşmuştuk; “Fiddünya vel ahira..” Ya Rabbi, bize bu dünyada en iyisini ver ve bize ahirette de en iyisini ver. Ve bu dünyadaki en iyi; Allah ve Peygamberinin söylediğine göre en iyisidir. Senin nefsine göre değil. Çünkü nefse göre, biz tüm dünyayı istiyoruz. Tüm dünyaya, içindeki her şeyiyle sahip olsak, nefse göre, arzularımıza göre bu yeterli olmaz. Bunun gibi bir dünya daha versen, yine yeterli olmaz. Bunun gibi bir dünya daha da versen, yine de yeterli olmaz. Ama iradesini Allah’a teslim edenler, “Ya Rabbi, bana ne veriyorsan, bu ihtiyacım olandan fazlası ve ben mutluyum.” derler.
Allah bizi güvenli yerde tutsun inşallah ve tüm ezilenlere yardım etsin, onlar için kolaylaştırsın. Bize bu dünyaya yeniden adaleti getirmesi için Mehdi(as)’ı göndersin. Ya Rabbi bizi affet, Peygamber Efendimiz (sav)’in, Sahibul Sayf’in hürmetine…
El Fatiha…
Şeyh Lokman Efendi Hz. Sahibul Sayf Şeyh Abdülkerim el Kıbrisi (ks) Halifesi, 10 Zulkaide 1436H 4 Eylül 2015
Osmanlı Dergahı, New York